Bu CIA Dincilerinin tapındıkları tek bir Tanrı var: Para Tanrısı…

Bu CIA Dincilerinin tapındıkları tek bir Tanrı var:

Para Tanrısı…

Bunlar para için, mal mülk için, koltuk, ün, poz, makam için en yakınlarını, kardeşlerini bile gözlerini kırpmadan ve duraksamadan satıp geçerler…

Kaçak Saraylı Hafız ve avanesi AKP’giller’in tamamının yetiştiricisi Molla Necmettin’in çocuklarının şu durumlarına bakın bir…

Bunlar, birbirlerine bile hiç acımadan kazık sallıyorlar.

Bunlardan hiç vatana, millete zerre miktarda olsun hayır gelir mi?

Bir de bunlar dindar insanlar olacaklar, öyle mi?..

Bunlarda Allah korkusunun, kul hakkı yemenin en büyük günahlardan sayıldığının kabulü ve inancı bulunsa; hiç bunları yapabilirler mi?..

Hep söylediğimiz gibi, bunların Müslümanlığı sadece birer Kabuktan ibarettir. İçi boştur.

İçinde ne mi vardır?

Aklınıza ne gelirse, bütün Şeytani melanetler…

Hele akçeli işler söz konusu oldu mu, bunların işlemeyeceği suç yoktur. Asla dayanamazlar, kendilerini tutamazlar, para pul, mal mülk karşısında. Gözleri dönmüş bir biçimde hırsızlığa girişirler.

Molla Necmettin’in çocuklarının yarattığı rezaletle ilgili haberi aktaralım:

“Necmettin Erbakan’ın çocukları miras kavgasına tutuştu

“Eski başbakanlardan ve Milli Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan’ın çocukları arasında miras kavgası yaşanıyor. Erbakan’ın kızı Zeynep Erbakan, miras payının ‘kendisinden kaçırıldığı’ iddiasıyla açtığı davayı yapılan protokolle geri çekmişti, hiçbir ödeme yapılmayınca kardeşlerine yeniden dava açtı. Zeynep Erbakan, yaklaşık 50 milyon lira tutan miras payının ödenmesini talep ediyor.

“Hürriyet’ten Nurettin Kurt’un haberine göre yargıya intikal eden belgelere göre Zeynep Erbakan, 2012 yılında kardeşleri Fatih Erbakan, Elif Erbakan Altınöz ve eşi Mehmet Altınöz hakkında, babasından miras kalan malları kaçırdıkları, kendisine mirastan düşen payı vermedikleri gerekçesiyle dava açtı. Taraflar, 2013 yılında aralarında yaptıkları ‘miras paylaşımı’ protokolüyle anlaşmaya varınca şikâyet geri çekildi ve dosya kapandı.

“PROTOKOLE UYULMADI

“Ancak Zeynep Erbakan, anlaşmanın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen protokol hükümlerinin yerine getirilmediği, nakit 1.5 milyon lira para ve adı geçen gayrimenkullerin tapusunun üzerine yapılmadığı gerekçesiyle vârisler adına yönetici ve yetkili olan eniştesi Mehmet Altınöz hakkında Nisan 2016’da yeni dava açtı. Eşinden boşanıp ABD’de yaşamaya başlayan Zeynep Erbakan’ın ailesine miras kalan Beykoz’daki yalı dahil tüm gayrimenkullere ‘tedbir’ konulmasını isteyen avukat Hüseyin Alyap Köse, dilekçesinde mülkleri sıraladı. Köse, Zeynep Erbakan’a düşen payın ödenmesini istedi.

“KABUL ETMİYORUZ

“Davalı Mehmet Altınöz, avukatı Tan Tahsin Zabata aracılığıyla mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde, “Sözleşmede davalının yükümlülüğü olarak belirtilen bir kısım taahhütler yerine getirilmiştir. Örneğin kira bedelleri ifa edilmiştir. Davacının dava dilekçesini ve dilekçede yer alan içerikleri kabul etmiyoruz, davanın reddini talep ediyoruz” denildi.

“Ankara 8’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmesine başlanan davada mahkeme, gayrimenkullerin değerinin tespiti için bilirkişi görevlendirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.

“AİLE BASKI KURUYOR

“Zeynep Erbakan’ın avukat Hüseyin Alyap Köse davayla ilgili şunları söyledi: “Müvekkilim önceki davasından hakkına düşen payın verileceği vaadiyle vazgeçirilmiş ve bu durum yapılan sözleşmeyle yazılı hale getirilmiştir. Sözleşme olmasına rağmen kendisine hiçbir hakkı verilmemiştir. Bu sebeple yeniden dava açma zorunluluğu doğmuştur. Müvekkilimin hakları açıkça belli olmasına rağmen ‘Malların bizde zaten güvencede sen alıp ne yapacaksın’ gibi bahanelerle oyalanmaktadır.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/843614/Necmettin_Erbakan_in_cocuklari_miras_kavgasina_tutustu.html)

Öncelikle şuna değinelim:

Hani dünya malı dünyada kalırdı?

Kefenin cebi yoktu?

Bu dünya faniydi?

Esas ve kalıcı olan öbür dünyaydı?

Hani Allah, “Ey kulum benim karşıma kul hakkıyla gelme. Eğer gelirsen bu konuda benim de yapabileceğim bir şey olmaz.”, diyordu?

Ne oldu şimdi?

Bunların hepsi gerçek dışı birer boş laftan, kuru iddiadan mı ibaret sizce?

Ulan birbirinizi kekliyorsunuz be!

Kardeşine bile acımayan, başka kime acır ki…

Demek ki, arkadaşlar, Molla Necmettin de neredeyse Karun’un hazineleriyle kıyaslanacak bir servet bırakmış çocuklarına.

İşin enteresanı, bunların da büyük miktarını alınteri karşılığı olarak elde etmemiş. Bosna paralarını zimmetine geçirdiği, medyada yazılıp çizileli çok oldu.

Hatırlatalım mı?

Konuyla ilgili, 14 Ağustos 2016’da yayımlanan bir yazımızda şunları demişiz:

“Türkiye’de çok açık bir biçimde dinci siyasetin şampiyonluğunu yapan Necmettin Erbakan da, hem Amerikancı, hem Muaviye-Yezid İslamı savunucusu ve hem de Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanıydı. Aynı zamanda da kamu malı aşırıcısı, vurguncu ve zimmetçiydi. Hatırlanacaktır; o zamanın para birimiyle “Bosna’ya yardım amacıyla” toplanan 2 trilyon lirayı (bugünün parasıyla 2 milyon lirayı) iç etmişti. Gizlice, zimmetine geçirmişti. Öldükten sonra çocukları, bırakılan büyük mirasın bu hırsızlık paraları bölümü için de birbirlerine düştüler. Mahkemelik oldular, paylaşamadıkları için bu hırsızlama parayı. O şekilde patlamıştı iş. Yoksa, eğer kardeş kardeş paylaşabilselerdi bu vurgunu, biz de bilmemiş olacaktık, Molla Necmettin’in yaptığı bu yüz kızartıcı aşağılık işi.

“Molla Necmettin’in kişi olarak hırsızladığı paradır bu iki milyon TL. Kaldı ki Bosna için toplanan yardım paralarının diğer bölümünü de Bosna’ya göndermemişler. Onu da, Molla Necmettin, kasası olan Süleyman Mercümek adına bankalara faiz karşılığı yatırtmış. Ve kendi uygun bulduğu yerlere harcatmış, o parayı da. İşte, onunla ilgili bir haber:

“İstanbul Fatih Savcılığı 21 Mayıs 1994’te Süleyman Mercümek’in hesaplarına el koyarak tüm bankalardan hesap kayıtlarını istedi. Kayıtlar incelendiğinde, Mercümek’in çeşitli bankalarda 14 ayrı döviz hesabı bulunduğu ve o zamanki değerle 16 trilyon 548 milyar 500 milyon lirayı kontrol ettiği ortaya çıktı. Bu meblağın Bosna için toplanan ancak yerine hiç ulaştırılmayan paralar olduğu iddia edildi. Faik Işık anlatıyor: “1995 genel seçimi öncesindeyiz. Bosna’da savaş devam ediyor. O zaman Avrupa’daki İHH adlı yardım kuruluşu aracılığıyla yardımlar toplanıyor. Refah Partisi olarak topladığımız paraları Erbakan Hoca’ın muteber kabul ettiği kişilere veriyoruz. Yardımların bir kısmı da elden gidiyor. Süleyman Mercümek hakkında Fatih Asliye Ceza Mahkemesi’nde yardım toplamadaki usulsüzlüklerle ilgili dava açılmış. Avukatı da o dönem Fuat Sağıroğlu’ydu. Bana bir gün gelerek, ‘Davanın son duruşması seçimlerin arefesine denk geliyor. Mahkûmiyet kararı vereceklerini duydum. Seçimlerden önce karar çıkarsa kötü olur. Erteletebilir misin davayı?’ dedi. Hakime ‘sanık Mercümek’in avukatı vekaletini bıraktı. Dosya hakkında bilgim yok. Dosyanın ertelenmesini istiyorum’ dedim. Hakim söylediklerime inanmamıştı. Ancak talebim de hukukiydi. Süre verdi ve mahkemeyi erteledi. Mercümek davası seçim sonrasına kaldı.”

“Seçimler bitmiş, dava ertelenmişti. Seçimlerden sonra ertelenen duruşma olmuş ve Süleyman Mercümek’e mahkûmiyet kararı çıkmıştı.” (http://www.milliyet.com.tr/-bosna-paralari-repo-yapildi-erbakan-in-uygun-gordugu-yerlere-harcandi-/gundem/gundemdetay/07.08.2011/1423772/default.htm) (http://kurtuluspartisi.org/iste-gercek-sebep-iste-gercek-suclular-iste-gercek-hesap/)

Demek ki, hırsızlık babadan oğula geçmiş…

Para Tanrısı Dinciliği de yine babadan oğula geçmiş…

Fatih Erbakan’ın birkaç gün önce yine bir akçeli vukuatı basının gündemi olmuştu. Onu da görelim, isterseniz:

“Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar köşesinde Saadet Partisi’nden ayrılan ve partiye haciz gönderen Fatih Erbakan’ın AKP’ye katılacağını yazdı. Daha önceki yıllarda da AKP’ye yaptıkları sert itirazlarıyla bilinen Has Parti kurucusu ve Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ve Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu AKP’ye geçmişti. İkili itirazlarını bir kenara bırakıp kendilerine verilen bakanlık koltuklarına oturmuşlardı.

“Fatih Erbakan kime haciz gönderdi? Babasının kurdurduğu Saadet Partisi’ne! Peki, Fatih Erbakan babasının yarım asırlık siyaset arkadaşlarına bunu niye mi yaptı?” diye yazan Önkibar, “Yeni bir yola çıkıyor da ondan! Evet, Fatih Erbakan AKP’ye katılıyor” dedi.

“Sabahattin Önkibar, yazısında şöyle devam etti:

“Kendisine Fatih Belediye Başkanlığı ve milletvekilliği gibi iki seçenek sunulmuş ve dinlediğime göre Fatih için evet demiş. Daha önce Numan Kurtulmuş, Ahmet Demircan ve Abdülhamit Gül gibi Milli Görüş camiasının değer verdiği isimleri bünyesine katan AKP, Fatih Erbakan hamlesiyle Saadet Partisi’ni etkisiz kılacağını düşünüyor.

“Diyeceksiniz ki Saadet Partisi’nin eti ne budu ne, AKP için o kadar mı önemli?

“Cumhurbaşkanlığı seçimi bağlamında artık bir bile önemli çünkü yüzde 50 gibi bir sınır var.

“Ayrıca Saadet’in kurumsal olarak muhalif cephede yer alması, AKP’nin karşıtları için yapacağı “ABD-İsrail-FETÖ cephesi “ propagandalarına engel olarak görülüyor.

“Bir süre önce Saadet lideri Temel Karamollaoğlu ile görüşen iktidar zirveleri onu ikna edemeyince o camianın önemli isimlerini avlamaya başladı.

“Hülasa Cumhurbaşkanlığı seçimi bağlamında cephe tahkimatı bugünden başlamıştır.” (http://www.abcgazetesi.com/kurtulmus-soylu-ekolu-babasinin-partisine-haciz-gonderen-erbakan-akpye-geciyor-66081h.htm)

Hatırlanacaktır; AKP’giller için: “Bunlar Amerika’nın ve Siyonist İsrail’in işbirlikçileridir. Onlara çalışırlar. Partilerini de bu dış güçler kurdurmuştur.”, demişti, ölümünden bir süre önce Necmettin Erbakan. Öyle görünüyor ki, Sabahattin Önkibar’ın öngörüsü gerçekleşirse, oğul Fatih Erbakan, bu ABD ve İsrail işbirlikçilerinin safına katılacaktır. Yani babasının bu çok önemli tespiti bile hiç umurunda olmayacaktır, Fatih’in.

Neyin karşılığında satacaktır ruhunu?

Belediye Başkanlığı ya da Milletvekilliği karşılığında…

İşte bunların namus durumu, ahlâk durumu…

Meselenin yine bir boyutu daha var:

Saadet Partisi’nin Merter’de oturduğu bina, partinindir aslında. Fakat parti kapatılırsa, tüm malları gibi Merter’deki bu bina da Hazineye devredilmesin diye, Molla Necmettin binanın tapusunu kendi üzerine almış. Ölünce de miras olarak oğlu Fatih’e ve kızlarına kalmış… Şimdi onlar, şahsi mülkleri saydıkları bu binayı boşaltmasını istiyorlar, Saadet Partisi’nin…

Hani siz dava adamıydınız?

Davanızın partisinin binası, şimdi oldu sizin özel mülkünüz, öyle mi?

Davanızın savunucusu partiyi de oradan attırmak istiyorsunuz.

Vay be…

Şunların haline bak…

Yukarıda da dediğimiz gibi, bunlar için biricik kutsal dava vardır: Para Tanrısına tapınmak ve dağlar gibi para, mal mülk yığınları oluşturmak…

Başta Kaçak Saraylı Reis olmak üzere AKP’giller’in vurdukları, aşırdıkları, çaldıkları kamu malı miktarı ise, 2 trilyon doları aşmış bulunmaktadır.

Sadece Kaçak Saraylı Reis ve ailesinin aşırdığı kamu malı miktarı, AKP kurucularından ve eski bakanlarından Ekonomi Profesörü Abdüllatif Şener’in iddiasına göre 100 ila 120 milyar dolar arasındadır.

17-25 Aralık Geriz Patlaması üzerine ortaya saçılan telefon konuşmaları ve belgeler de zaten bu gerçeği netçe ortaya koymaktadır.

Tayyip’in çocukları Burak’ın, Bilal’in, Sümeyye’nin, Damat Berat’ın durumları da meydanda, değil mi arkadaşlar?..

Bunlar da babalarının Molla Necmettin’i fersah fersah geçmesi gibi, vurgunda ve mal mülk istiflemede Erbakan’ın çocuklarını geçmişlerdir. Hatta, Tayyipgiller’in vurdukları karşısında Molla Necmettin, ailesi ve o zamanki taraftarlarının vurdukları, devede bir tüy kalır…

Tayyipgiller aynı zamanda ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz’den aldıkları bir sinyal üzerine, hocaları, yetiştiricileri, velinimetleri Necmettin Erbakan’ı bir çırpıda satıp geçmişlerdi.

Satar bunlar, satar…

Yeter ki para olsun, koltuk olsun, makam olsun, ün, poz olsun söz konusu…

Hiç de pişmanlık duymazlar yaptıkları satıştan ve ihanetten. Önceden de söylediğimiz gibi, bunlar empati yapamazlar. Öylesi bir vicdan hiç teşekkül etmemiştir bunlarda.

Böylelerini ortalama 1500 yıl önce Hz. Muhammed Kur’an’da ne kadar açık bir şekilde teşhir ediyordu ve içtenlikli Gerçek Müslümanları sakındırmak istiyordu böylelerinden:

“Gördün mü o, dini yalan sayanı?

“İşte odur yetimi itip kakan:

“Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

“Lanet olsun o namaz kılanlara/dua edenlere ki,

“Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!

“Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

“Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına/zekâta/yardıma/iyiliğe engel olurlar.” (Maun Suresi, Yaşar Nuri Öztürk Meali)

İşte, Surede üzerlerine lanet yağdırılan bunlardır…

Namuslu İlahiyatçımız Yaşar Nuri’nin deyişiyle, bunların tamamı “Maun Mücrimi”dir.

Ve de “Bunların cenazeleri Müslüman sıfatıyla kılınamaz.”

Bunların dindarlığı mı?

Sadece içtenlikli, saf, temiz insanlarımızı Allah’la aldatmak içindir, Maun Suresi’nde işaret edildiği gibi…

Bunların Namazları, Oruçları, Hacları, Zekâtları; yaptıkları hâyâsızca kamu malı hırsızlığının üzerini örtmek içindir. Din tacirleridir bunlar. Sermayeleri dindir. Din alırlar, din satarlar, cahil, yoksul, bilinçsiz halkımızı kandırırlar.

Bütün riyakârlar gibi, bütün Büyük Aldatıcılar gibi, bütün kamu malı yiyiciler gibi, bunların da acı sonları mutlaka gelecek. Hesaba çekilecekler…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

16 Ekim 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

Print Friendly, PDF & Email