Bre Amerikan devşirmesi, işbirlikçisi hainler!..

Bre Amerikan devşirmesi, işbirlikçisi hainler!

Antiemperyalist Birinci ulusal Kurtuluş Savaşı’mızını Önderlerine, Mustafa Kemal ve İnönü’ye “Ölmüş İnek” dediniz, hiç utanıp sıkılmadan…

Ardından, “İki Ayyaş” dediniz…

“İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor?”, diyerek açıkça Ortaçağcı Şeriat Düzeni savunuculuğu yaptınız. Laiklik düşmanlığı yaptınız. Laik Cumhuriyet düşmanlığı yaptınız. Nihayet yıktınız da Cumhuriyet’i, Pensilvanyalı İmam Fethullah’ın cemaatiyle birlikte.

Bütün bunlar sizi kesmemiş olacak ki, şimdi de kalkıp İblisçe bir demagojik söylemle Mustafa Kemal’e ve silah arkadaşlarına “Darbeci” diyorsunuz. Böylece de 15 Temmuz 2016’dan bu yana şeytanlaştırdığınız Fethullah’la ve onun cemaatiyle, Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarını eşitlemiş, aynılaştırmış ya da benzeştirmiş oluyorsunuz.

Ayıp be! Ayıp…

İnsanda utanma arlanma olur, zerre miktarda da olsa vicdan merhamet olur, dürüstlük olur, hakkaniyet olur. Vatan millet ve halk sevgisi olur. Sizde eser yok bunlardan. Ondan bu İblisçe saldırılarınız hep.

Ortaöğretim okullarında, yeni ders yılında okutulacak program taslağının Tarih bölümüne baktığımız zaman şu ibareyi görüyoruz:

“11.5.5. 1876-1913 arasında gerçekleştirilen darbelerin Osmanlı siyasi hayatı üzerindeki etkilerini değerlendirir.

“a) 1876, 1909 ve 1913 darbelerinin aktörlerine, iç ve dış sebeplerine, gerçekleştirilme şekillerine ve sosyo-politik sonuçlarına değinilir.

“b) Devletin siyasi düzenini sekteye uğratan darbelerin sebep olduğu iç karışıklıklara ve toprak kayıplarına (Bulgaristan, Girit, Bosna-Hersek, Arnavutluk) vurgu yapılır.” (http://mufredat.meb.gov.tr/ProgramDetay.aspx?PID=181)

Gördünüz mü, Tarihe, vatana ve millete ihanetin, sinsice yerleştirilmiş belgesini?

Gencecik çocuklarımızı okullarda işte böylesine haince hazırlanan, sözde “müfredat programları” ile zehirlemek ve onların beyinlerini uyuşturmak istiyorlar.

Söylemişti ya Tayyip bir zamanlar da; “Dininin ve kininin takipçisi olacak bir nesil yetiştireceğiz”, diye. İşte ona uğraşıyorlar. Zihin hasarı yaratmak istiyorlar gençlerimizde. Düşünmekten alıkonsunlar ki, dostu düşmanı birbirinden ayırt edemesinler… Böylece de sürüleşsinler. Biz de onları rahatça kullanalım hainane amaçlarımız için…

Nedir 1876 yılının karakteristiği, arkadaşlar?

Birinci Meşrutiyet’in, II. Abdülhamid’e kabul ettirilişi, değil mi? Dolayısıyla da Birinci Meşrutiyet’in ilanı. Yani, bir Ortaçağ derebeyliği olan Osmanlı’nın kısmen de olsa daha üst ve modern bir üretim biçimi olan kapitalist sisteme azıcık da olsa yaklaştırılması.

Padişah’ın yetkilerinin, bir kısmının olsun elinden alınarak Parlamentoya devredilmesi. Parlamentoya, yani Genel Meclis’e devredilmesi. Genel Meclis de, bilindiği gibi, iki ayrı Meclisin; yani Padişah tarafından atanan üyelerden oluşan Âyan Meclisiyle, seçim yoluyla belirlenmiş üyelerden oluşan Meclis-i Mebusan’ın birleşmesinden, sentezinden oluşur. İşte Padişah’tan koparılan yetkilerin bir bölümü bu Meclise devredilmiştir, 1876’da ilan edilen Meşrutiyet Anayasası ile. Böylece de Anayasal düzene adım atmış olur, Feodal Osmanlı İmparatorluğu. Bu adım atış, aynı zamanda onun kapitalist düzene adım atışıdır da.

1908 neyi sembolize eder, arkadaşlar?

İkinci Meşrutiyet’in, yine Sultan Abdülhamid’e, “Jön Türkler” denilen devrimci gençlerden oluşan İttihat ve Terakki Hareketi’n tarafından zorla kabul ettirilişini…

Hatırlanacağı gibi, II. Abdülhamid, “93 Harbi” denen 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’ni bahane ederek Meclisi kapatmış ve Birinci Meşrutiyet’i ortadan kaldırmıştı tümüyle. Bu tarihten 1908’e kadar da tek başına yönetmişti Osmanlı Devleti’ni. Tüm yetkileri kendi elinde toplamıştı.

İşte 1908’de II. Abdülhamid

’e yeniden Anayasal yönetime dönmesi, istemeyerek de olsa, kabul ettirilmiş oldu. Seçimler yapıldı, yeniden Umumi Meclis oluşturuldu.

1809 nedir?

Bu Meşrutiyet’in de ortadan kaldırılması için, bugünkü Fethullah Tarikatı benzeri tarikatların kışkırtması ve öncülüğünde başlatılan gerici isyanın, yine Jön Türkler denilen devrimci askerler tarafından, ki bu askerlerden oluşan orduya “Hareket Ordusu” adı verilmiştir, bastırılmasını, ezilmesini sembolize eder.

Derviş Vahdeti adlı bir Kıbrıslı Nakşibendi Şeyhi, tarikat mensuplarıyla birlikte, tıpkı Fethullah’ın Zaman Gazetesi gibi genelde bedava dağıtılan “Volkan” adlı bir gazete çıkarır. Yine Fethullah’ın “Hizmet Hareketi” adını verdiği tarikatı gibi, “İttihad-ı Muhammedî” – “Müslümanların Birliği” adlı bir örgüt kurar. Bu örgüt de Fethullah’ın örgütü gibi “Siyasal İslamcı” bir Ortaçağcı örgüttür. Yani kayıtsız şartsız bir din devleti kurmayı amaçlayan örgüttür. Fethullah Cemaati Hareketi gibi, El Kaide gibi, El Nusra gibi, IŞİD gibi, Fetih Cephesi gibi bir din devleti özlemcisi örgüttür bu da.

İşte bu örgüt önderliğinde, halk ayaklanmaya çağrılır, örgüt taraftarları da sokaklara çıkarak isyan çağrısı yaparlar. Tarihte “31 Mart Olayı” ya da “31 Mart Gerici İsyanı” olarak adlandırılır bu olay.

13 Nisan 1909 tarihinde başlatılır bu isyan. Rumi Takvimle Miladi Takvim arasında 13 günlük bir fark bulunduğu için de günümüz takvimiyle 13 Nisan’a denk düşer, 31 Mart Rumi Takvim tarihi.

11 gün isyancılar terör estirir İstanbul’da. Cinayetler işlerler. Astıkları astık kestikleri kestiktir. Taksim Kışlası’nda bulunan Topçu Birliğine mensup askerlerin bir bölümü de bu gerici isyana eğilim duyup katılırlar.

Tayyip’in bugün “Taksim’e yeniden kışla yapacağım.”, diye tutturmasının altında yatan Ortaçağcı özlem buradan kaynaklanır.

Yıldız Sarayı’nda oturan Sultan II. Abdülhamid de hayırhah bir tutum içinde izler bu gerici ayaklanmayı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yani Jön Türk Cemiyeti’nin çağrısı üzerine Selanik’te bulunan 3’üncü Ordu bünyesinde “Hareket Ordusu” adı verilen bir Devrimci Subaylar Ordusu oluşturulur. Ordunun komutanı Mahmut Şevket Paşa’dır, Kurmay Başkanı da Yüzbaşı Mustafa Kemal’dir. Hızla İstanbul’a intikal eder ve aynı hızla da gerici ayaklanmayı ezerek bastırırlar. Ardından da bu isyana karşı dostane bir tutum izlemiş olmasından dolayı II. Abdülhamid’i tahtından indirir ve yerine V. Mehmed Reşad’ı Padişah olarak tahta oturtur. Abdülhamid Selanik’e gönderilir, gözetim altında tutulmak üzere.

Yani 1909 Hareketi, Devrimci Genç Subayların, Ortaçağcı şeriat özlemcilerinden oluşan bir isyanı ezmesini ve derebeyliğin büyük ölçüde tasfiyesini sembolize eder. Artık ondan sonraki Sultanlar ve Saray Erkânı, yönetimde bir ağırlık teşkil etmezler. Semboliktirler bir anlamda. Yönetim tümüyle burjuva dünya görüşüne sahip (Komprador Burjuva) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin elindedir artık.

Yani 1909, Feodaliteden büyük ölçüde kurtuluşun anlamını ifade eder. Nitekim Lenin de bunu bir devrim olarak değerlendirir. Fakat bu yarım bir devrimdir, çünkü bütünüyle askerler tarafından yapılan bir devrimdir, halk bu devrimde yer almamıştır, der Lenin Usta. Tabiî çok doğru bir tespitte bulunarak…

1913’teki Bab-ı Ali Baskını diye adlandırılan olaysa, İttihat ve Terakki Hareketi’nin yönetimdeki etkisinin bir kez daha ortaya konduğu ve o etkinin iyice pekiştirildiği bir olayı ifade eder, anlamlandırır.

Görüldüğü gibi, arkadaşlar, bunların tamamı ilerici ve devrimci hareketlerdir. Tabiî Sosyalist anlamda devrim değildir bunlar. Burjuva anlamdaki devrimci hareketlerdir, ilerici hareketlerdir. Osmanlı’nın Feodaliteden kurtuluşunun ve burjuva düzenine geçişinin sağlanmasına yol açan hareketlerdir bunlar.

Bu devrimci hareketlere son noktayı da, bildiğimiz gibi, 1923 Cumhuriyet Devrimi koyar. Hilafet ve Saltanat bütünüyle tasfiye edilir ve Feodal Osmanlı’nın Tarih süreci noktalanır. Onun yerine Anadolu Burjuvazisinin önderlik ettiği burjuva bir Laik Cumhuriyet kurulur.

İşte Tayyipgiller, bütünüyle yani tepeden tırnağa bu ilerici, devrimci hareket ve devrimlere, karşı olmanın da ötesinde, en ağulu biçimde düşmandırlar.

O kadar düşmandırlar ki, Çökkün Osmanlı’nın o dönemde kaybettiği toprakların sorumlusu olarak bile bu devrimleri ve devrimlere önderlik eden devrimcileri göstermektedirler. Oysa, gerçeklikte o topraklar, Osmanlı’nın ekonomik üretim temeline ve hazinesine günbegün, hızla Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının en azgın biçimde saldırması sonucunda devletin güçsüzleşip acziyete düşmesi sebebiyle kaybedilmiştir. Devrimlerse, tam tersine bu çürümekte ve yıkılmakta olan Osmanlı Devleti yerine genç bir burjuva devleti oluşturmayı amaçlamıştır. Ve doğru da etmiştir, tabiî ki. Ama Tayyipgiller, her olayı olduğu gibi bu olayı da tersyüz ederek anlatırlar, yukarıda da gördüğümüz gibi anlatmakla da kalmayıp gençlerimizi de bu İblisçe demagojik yalanlarla kandırmaya çalışmaktadırlar.

 Onlar, hep söylediğimiz gibi, Ortaçağ’ın Ümmetçilik konağının özlemi içindedirler. Muaviye-Yezid Dininin şeriat düzenine sahip bir din devletinin özlemi içindedirler. Adım adım da bunu gerçekleştiriyorlar, gördüğümüz gibi. Bunlar, hiç kuşkunuz olmasın, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı da, onun zaferiyle kurulan Laik Cumhuriyet Devrimi’ni de “darbe” olarak nitelendirirler. Ve ona da düşmandırlar, en azılı biçimde.

İşte bunun bir kanıtı daha. AKP’nin İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu açıkça söylüyor, onların bu kanaatini:

“1923’te darbe yapıp Cumhuriyeti kurdular.”

Ne olmalıydı, bunlara göre Türkiye?

İngiliz sömürgesi olmalıydı, Sevr uygulanmalıydı, Yunan galip gelmeliydi.

Bunların gönlünde yatan ihanetin ve vatan millet düşmanlığının kallavisinden oluşan bu görüşlerdir işte, arkadaşlar. Onlar bu yüzden durup dinlenmeden saldırmaktadırlar, Birinci Kuvayimilliye’ye onun önderlerine ve Laik Cumhuriyet’e.

Artık iyice şirazeden çıkmış olmalılar ki, bu sapkın ve hainane düşüncelerini, kanaatlerini okulların ders programlarına da koyup gencecik insanlarımızı Allah’la aldatmak, Ortaçağcı afyonla uyuşturmak ve onlardaki özgür aklı ortadan kaldırmak istiyorlar. Türkiye’yi Mustafa Kemal’in sakındırmak isterken belirttiği gibi “müritler ve mensuplar ülkesi” haline getirmek istiyorlar.

Bu ihanetlerini yaparken de tabiî Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Birinci Kuvayimilliye’nin diğer kahraman komutanlarını darbecilikle suçlayıp 15 Temmuz 2016’dan bu yana şeytanlaştırmış oldukları Feto’yla ve onun avanesiyle bir tutmak, aynıymış gibi göstermek istiyorlar. Gençleri de bu hain ve sapkın inançlarına ortak etmek istiyorlar.

Özetçe; Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Birinci Kuvayimilliye ve Laik Cumhuriyet düşmanlığı, bu Amerikan devşirmelerinde, bu CIA devşirmelerinde, bu Amerikan işbirlikçilerinde artık hezeyan boyutuna ulaşmış bulunmaktadır.

Tabiî bu halleriyle de onlar, açıkça Laik Cumhuriyet’i yıkmak, onun Anayasası ve yasalarını ortadan kaldırmak suçunu çok net ve kesin biçimde işlemiş olmaktadırlar. Hesap vereceklerdir. İhanetlerinin ve düşmanla işbirliği etmelerinin hesabını kesinkes vereceklerdir…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

2 Ağustos 2017

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email