Bir büyük Tarihsel Devrim olan İstanbul’un Fethi kutlu olsun!

Evet, İstanbul’un Fethi bir Büyük Tarihsel Devrimdir. Hemen ifade edelim ki  Büyük Devrimci Ustaların deyişiyle Tarihin tekerleği hep ileri doğru, insanlığı daha ileri bir düzene kavuşturacak şekilde dönmüştür.  Tarihte İstanbul’un Fethi gibi atılımlar insanlığın önüne yeni perspektifler çıkarmıştır, dolayısıyla ilerici bir karaktere sahiptir.

Tam da bu nedenden dolayı, böylesine büyük Tarihsel Devrimler, örneğin çıkar amaçlı bir suç örgütü olan Ortaçağcı AKP’giller gibi insanlığın bütün ilerici ortak değerlerine düşman yapılara hitap etmez. Onlar tıpkı 20 yıldır din alıp satmaları, insanlarımızı Allah’la aldatmaları gibi İstanbul’un Fethi’ni de bir istismar amacı, halkımızı aldatma aracı olarak görmektedirler.

Bu yıl da hepimizin bildiği gibi, Fatih’in fethettiği İstanbul’u Batılı Emperyalistlerin elinden kurtaran Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın ölümsüz önderi Mustafa Kemal’in adını taşıyan Atatürk Havalimanı’nı Katarlılara haraç mezat peşkeş çekmek üzereyken, bir yandan da utanmadan İstanbul’un Fethi’ni tarumar ettikleri Atatürk Havalimanı’nda sözde kutlamaktadırlar. Bayır aşağı gidişlerini biraz da olsa durdurabilmek için halkımızın değerlerini istismar etmeye devam etmektedirler. Dolayısıyla İstanbul’un Fethi gibi büyük bir Tarihsel Devrimi kutlamak AKP’giller’in hakkı da değildir, derdi de değildir. Eğer öyle olsaydı bu çıkar amaçlı suç örgütü, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’u parsel parsel yabancılara satar mıydı? Başta İstanbul olmak üzere cennet vatanımızın tüm illerini ipten kazıktan kopmuş, bir proje çerçevesinde bizzat AKP’giller eliyle getirilip yerleştirilmiş Ortçağcı “sığınmacı”ların bir çekirge sürüsü misali işgal etmelerine izin verirler miydi?

Tabiî ki vermezlerdi…

Peki nedir bu Büyük Tarihsel Devrimin özü?

Onu da Gerçek Bilim çerçevesinde, Diyalektik Materyalist Düşünce ve Davranış Yöntemi ışığında, tüm önyargılardan ve bönyargılardan sıyrılarak değerlendirmek gerekir. Bilimsel Sosyalizmin Kurucuları olan Marks ve Engels’in verileri ışığında değerlendirmek gerekir. Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın özellikle Antika Tarihe ilişkin çalışmalarına vakıf olarak değerlendirmek gerekir.

Tarihler 29 Mayıs 1453’ü gösterdiğinde, iki taraf çarpışıyordu. Biri İlkel Sosyalist Toplum geleneklerini henüz kaybetmemiş, henüz derebeyileşmemiş olan Osmanlı Devleti’ydi. Diğeri, çoktan sınıflı topluma geçmiş ve sınıflı toplumun bezirgân ilişkileri batağına saplanmış, halkına zulüm uygulayan Bizans Medeniyeti’ydi. Ve Bizans, Antika Tarihin zembereğinin işlemesini, bir Barbar aşısını bekliyordu, bu çürümüş-kastlaşmış, insan düşmanı ve kamu malı hırsızlığına dayanan Tefeci-Bezirgân düzeninden kurtulmak için.

İşte yaşamından bizar olmuş Bizans halkına nefes aldıran, Tarihin gelişimi önünde moloz yığını gibi duran Bizans Medeniyeti’ne Barbar aşısı Osmanlılardan geldi. İlkel Sosyalist Toplum geleneğinden gelen Fatih Sultan Mehmet, her türlü zorluğu aştı, fethedilemez denen İstanbul’u yani Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i fethetti.

Bu Fetih bugün AKP’giller’in bir Hristiyanlık-Müslümanlık savaşı gibi gösterdiği bir savaş değildir. Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta “Fetih ve Medeniyet” adlı eserinde, “Tarih Tezi”nin ışığında somut bir tarihsel bir olayı; İstanbul’un Fethi’ni kaleme almıştır. Eserinde belirttiği gibi, “İstanbul’un Fethi’ni sırf bir Müslümanlık ve Hristiyanlık savaşına bağlamak, en az beş yüz yıl evvelki kafa ile düşünmek olur. İstanbul’un Fethi; bir dinin öteki dine karşı zaferi değil, ilerlemenin gerilemeye karşı zaferidir.” (Hikmet kıvılcımlı, Fetih ve Medeniyet, Derleniş Yayınları, s. 15)

İşte bu yüzden İstanbul’un Fethi bir Büyük Tarihsel Devrim’dir. Bu Tarihsel Devrim Avrupa’nın ikinci ve en köklü Rönesansı, Modern Avrupa Tarihinin ve Batı Medeniyetinin gelişme başlangıcı oldu.

Fethedenler Müslüman olmasına rağmen, burada yaşayan çoğunluğu Hristiyan ve Musevilerden oluşan halk, gönüllüce İstanbul’un kapılarını Osmanlı’ya açmıştır. “Bütün tarihsel değişmelerde bu böyledir, İstanbul’un Fethi’nde de yalnız başına teknik unsur, yetici bir kuvvet olamamıştı. Bütün mesele o tarihsel savaşta, iki taraftan hangisinin insan gönüllerini kazandığına gelip dayanıyordu. İnsan meselesinde Bizans yaya kalmıştı. İnsanı Türkler cezbediyordu.” (age, s. 20-21)

Osmanlı da Fetihten sonra Müslüman olmayanları köleleştirmemiş, herkesi inancında ve yaşayışında serbest bırakmıştır. Halka karşı hiçbir yıkım, zulüm, kıyım uygulamamıştır. Musevi ve Hristiyan halk da Osmanlı’yı benimsemiştir. Çünkü Bizans halkı kendilerini topraklarından eden asalak Bizans derebeylerinin vergilerinden, zulmünden ve yoksulluktan bıkmıştı. Bizar olmuştu, perişan durumdaydı. “İmparatorlar, ahalinin vergisini arttırmaya başladılar. Kilise ile bazı imtiyazlı sınıflar vergiden muaf oldukları için bütün yük köylü ile esnafa yükletildi. Derebeyileşmenin yarattığı çelişkiler, yalnız alt tabakaları ezmekle kalmaz. Üst imtiyazlı zümrelerin dahi tepişmelerine yol açar. Derebeyilerle merkezî Kral arasında çarpışmalar alır yürür.” (age s. 24 – “La Civilisation Byzantin”eserlerinden özet s. 410)

İşte Bizans Halkı Fetih öncesi böyle bir durumdaydı…

Peki, Osmanlı’da durum neydi?

“(…) fetih zamanının bir Rum tarihçisi tarafından kaleme alınan Kritovulos’un “Tarih-i Sultan Mehmet Han Sani” adlı kitabıdır. Bu kitaba göre, Fatih, Bizans’a hücum etmeden evvel iki tedbir aldı:

l– Osmanlılıkta derebeyileşme istidatlarını [eğilimlerini] yok etti:

“Ahalinin şikâyeti vâki olan vülât [valiler] ve hükkâmı [hakimleri] azletti.

“Bugün bile “şikayet”in ne yaman iş olduğu göz önüne getirilsin. Bizans çağında, Osmanlı’nın ahaliden bizzat Padişah eliyle şikâyet toplayabilmesi; ve sonra, doğrudan doğruya halkın şikâyeti üzerine Beyleri ve Kadıları azletmesi ibret alınacak örneklerdendir.

“II– Toprak düzenindeki aksaklıkları giderdi:

“Zaten derebeyi unsurların temizlenmesi demek, toprak üzerindeki Dirlik Düzeninin saf Osmanlı şekline indirgenmesi demekti.” (age, s. 41-42)

Fetih öncesi Osmanlı Halkının durumu da böyledir…

Devam eder Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı, “Fetih ve Medeniyet” isimli anıt eserinde:

“(…) Ezilen Bizans Halkı, Dini ayrı Osmanlı Türklerinde adalet ve insanî kudret sezmiştir. Bizans rejiminin baskısı, halk için dâfia [itici] rolü oynamış; Osmanlılığın getirdiği yeni düzen, bunalan halkı cazibe kuvveti gibi çekmiştir.

“Ve bir gün, en kritik anda, Bizanslı insan, şehir surlarının o aşılmaz kapılarından birini, görünmez elleriyle, ansızın, Kostantin’in arkasından Türklere açıvermiştir.” (age, s. 21-22)

İşte bu şekilde kendi yurdunda derebeyileşme eğilimlerini yok eden ve Toprak düzenindeki (Dirlik Düzenindeki) aksaklıkları gideren Osmanlı, Bizans’taki adaletsiz toprak ilişkileri yerine Dirlik Düzeni’ni kurdu.

Dini ayrı Hristiyan halka, Dirlik Düzeninin eşitlikçi ve adaletçi toprak düzenini ve ucuz devleti sunması Osmanlılığın en büyük cazibesi oldu.

İşte bundandır, fethedilen topraklarda yaşayan halkların Osmanlı’ya kapılarını açması, gönüllüce Osmanlı’yı kabul etmesi ve benimsemesi.

Antika Tarihte, İnsanlık Tarihi’nin önünü tıkayan çürümüş Medeniyetleri kaldırmak için Barbar akınlarıyla yapılan Tarihsel Devrimler adetti. Bugün Modern toplumda, sosyal devrimler çağında yaşıyoruz, İnsanlığın ilerlemesinin önünü tıkayan engelleri, emperyalizmi ve Ortaçağcı gericiliği ortadan kaldırmak için artık Sosyal Devrimler yapmak gerekiyor.

Nasıl ki çürümüş Bizans, İlkel Sosyalist Toplum geleneklerini sürdürmekte olan Osmanlı tarafından Tarih sahnesinden silinmişse, bugün de İnsanlığa büyük acılar çektiren, milyonlarca masum insanı eşitsiz ve haksız savaşlarda katleden, yerlerinden-yurtlarından eden, açlığa ve sefalete mahkûm eden ABD-AB Emperyalistleri ve onların yerli işbirlikçileri (Finans Kapital+Tefeci Bezirgânlık) da aynı sonla karşılaşacaktır.

Bunu yapacaklar da Fatih, Che, Kıvılcımlı’nın devamcısı olan Modern Sosyalistler olacaktır.

29 Mayıs 2022

 HKP İstanbul İl Örgütü

Print Friendly, PDF & Email