Atalarımız soykırımcı, katildi, deyince demokrat olacağını sanan bilim, bilinç ve kişilik yoksulu zavallılarla, “Ermeni Soykırımı” Emperyalist Yalanını savunma ve BOP’ta yani Yeni Sevr’de emperyalist efendilerinin kendilerine verdiği rolü oynama kaydıyla siyaset sahnesinde yer alma hakkı elde eden satılmış hainler!
Bunların alayı “Ermeni Soykırımı” Emperyalist Yalanının kargalarındandırlar. Bet sesleriyle doğrudan ya da dolaylı bu yalanın papağanlığını yaparlar…
Birinci kategoride yer alan gafiller güruhu acınası zavallılardır. Fakat yaptıkları masum bir iş değildir. Onlar da zavallılıklarından dolayı hainler korosunun içinde yer alırlar… Bilmeden ve içinde bulundukları hainler çevresinin görüşlerini paylaşmakla onlarla uyum sağlamış olmanın verdiği rahatlığın psikolojik etkisine kapılarak… O yüzden bu kategori üzerinde fazla durmayalım. Toplumda böyle zayıf kişilikli, başkalarının yönlendirmesine kolayca giren, özellikle de küçükburjuva katmanlardan yığınla insan bulunur.
Biz, esas hainler, bilinçlice çıkar için kendini satılığa çıkarmış hainler üzerinde duralım…
Fakat ona geçmeden önce söz konusu emperyalist yalan üzerine özetin özeti bir belge-kanıt koyalım ortaya.
Bilindiği gibi biz Gerçek Devrimciler için her şeyden önemli olan olaylardır. Zaten Bilimsel Sosyalizm de olayların bilimidir.
Demek ki biz sadece olaylardan yani gerçeklerden yanayız. Gerçeği bulmak için de olayları yani olanı olduğu gibi göreceğiz. Bozmayacağız, çarpıtmayacağız, ekleme çıkarma yapmayacağız. Olay neyse onu göreceğiz, tabiî sebep ve sonuç ilişkileri içinde. Kendi bağlamı içinde…
Bunu en yanılmaz biçimde başarabilmek için de Diyalektik Maddecilik denen mantık ve metodumuzu kullanacağız…
Şimdi o “özet” belgeyi görelim. Belge, 1920’lerin Türkiye Ermenileri Temsilcisi Bogos Nubar Paşa’nın Fransız Dışişleri Bakanı Stephen Pichon’a yazdığı mektuptur. Kısadır mektup. Fakat konuyu en öz ve en net-açık-kesin ve anlaşılır biçimde ortaya koyan bir kanıt belgedir. İşte:
“Sayın Bakan,
“Ermeni Milli Komitesi adına, şu hususları hatırlatarak aşağıdaki bildiriyi arzetmekle şeref duyarım:
“Sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi, en büyük fedakârlıklar ve sürekli ıstıraplar pahasına, savaşın başından beri İtilaf Devletleri’nin gayesine sarsılmaz bağlılığımızın bir nişanesi olarak;
“Ermenilerin fiili bir şekilde savaşan taraf olduğunu;
“Fransa’da ilk günden itibaren hizmet eden gönüllülerinin Fransız bayrağı altında Yabancı Lejyonu’nda zafer elde ettiklerini;
“Cumhuriyet Hükümeti’nin talebi üzerine Ermeni Milli Komitesi tarafından silah altına alınan Ermeni gönüllülerinin Filistin’de ve Suriye’de Fransız birliklerinin hemen hemen yarısını teşkil ettiklerini ve General Allenby’nin zaferinde büyük payları olduğunu, bunun da Allenby ve Fransız komutanlar tarafından resmen beyan edildiğini,
“Kafkasya’da, Rus İmparatorluk ordusundaki 150.000 Ermeni’den ayrı olarak, komutanları Antranik ve Nazarbekoff’un komutası altında, 40.000’den fazla gönüllünün bir kısım Ermeni vilayetlerinin kurtuluşuna katkıda bulunduğunu,
“Lütfen Sayın Bakan, üstün saygılarımın teminatı olarak kabul buyurunuz.
“Ekselans S. Pichon
“Dışişleri Bakanı Paris
“Başkan Boghos Nubar
“İmza
“Dışişleri Kayıt Damgası
“3 Aralık 1918” (Aktaran, Türk Tarih Kurumu)
Konuyla ilgili daha geniş bilgi almak isteyen arkadaşlar, her yıl 24 Nisan’larda medyaya verdiğimiz 14 sayfalık bildirimize bakabilirler. Çok daha fazla bilgi edinmek isteyenlerse 2007’de yayımlanan “Sevrci Soytarı Sahte Sol ve Ermeni Sorunu” adlı kitabımıza bakabilirler…
Fakat yukarıda alıntıladığımız mektup bile gerçeğe odaklanmış akıl sahipleri için meselenin anlaşılmasına yetmektedir…
İnsan Soyunun Başdüşmanı ABD ve AB Emperyalist Haydutları, kanlı, karanlık geçmişlerine bakmadan Türkiye’yi ve Osmanlı Atalarımızı hiç utanıp sıkılmadan soykırımcılıkla suçlamaktadırlar. O alçaklar, o insanlık düşmanları aslında Yeni Sevr peşindedir. Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferiyle çöpe atılan Sevr’i oradan alıp, diriltip yeniden karşımıza dikmek peşindedirler. Bize yönelttikleri “Ermeni Soykırımı” Emperyalist Yalanı da onların bu emperyalist planlarının bir enstrümanıdır. Bir aracıdır. Bir silahıdır.
Bizim Tarihi Köklerimize saldırmak ve oradan bizi vurmak istemektedirler. Atalarınız soykırımcı katillerdi, bunu kabul edin, diyerek bizim kendilik değerimizi örselemek, yapabilirlerse yok etmek istiyorlar. Yani bizi ulus olarak değersizleştirmek ve bizi de bunu kabule, buna inanmaya zorlamak istiyorlar. Alçakça stratejileri ve hedefleri bu.
Oysa insanlarımız Kıvılcımlı Usta’nın deyişiyle; “dünyanın en toleranslı halkı”nı oluşturur. Vicdan, merhamet duygusu-acıma duygusu yüksek bir halktır.
Şimdi gelelim Amerikan yapımı Parababaları siyasetçilerin, ABD Başkanı yeni faşist bunak Joe Biden’ın Osmanlı atalarımızı soykırımcılıkla suçlaması karşısında silik kalmalarına. Çapsızlıklarını ve korkaklıklarını sergilemiş olmalarına. Daha önce de söylediğimiz gibi bunların tamamı zaten Amerikan yapımıdır. Siyasette şu an bulundukları yere onları, Amerikalı yapımcıları ve de efendileri oturtmuştur.
Bu nedenle de efendilerine karşı çıkabilme güçleri zinhar yoktur. Yani bunlar “sahibinin sesi”dir… Onur, kişilik pişilik aramayacaksınız bunlarda.
Sonra bunlar, Joe Biden’ın söylediğini zaten yıllarca önce sözleriyle ve davranışlarıyla, doğrudan ya da dolaylı olarak söylemişlerdir. Yani bu yerli hainler de Joe Biden’la aynı düşüncededir.
Şimdi, Banu Avar’ın konuya ilişkin şu videosunu bir dinleyelim-izleyelim veya tapesini okuyalım:
***
Videonun Tapesi:
Tarih 23 Nisan 2014. O yıllarda başbakandı Recep Tayyip Erdoğan ve bir ilke imza atmıştı. Açıklaması şöyleydi: “20’inci Yüzyıl başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”
Geçen yıl 2020’de, 24 Nisan’da da Erdoğan, Ermeni Patriğine bir mektup yolladı ve “Birinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyorum”, dedi.
2015’te ilk kez bir hükümet mensubu, sözde Ermeni Soykırımı’nın 100’üncü yıl ayinine katıldı ve taziyelerini sundu. Bu Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkırdı, bu bakan. Ve Kumkapı’daki kilise ayininde kameralara; “1916’dan beri bu ayine katılan ilk bakan benim ve bundan onur duyuyorum”, demişti.
Çanakkale’de Papazlara ayin yaptırılmıştı aynı yıl. Prens Charles huzurunda Ermenilere taziye dilenmişti. Yani aslında Türkiye, yapmadığı soykırım için çoktan özür diledi.
O nedenle Biden’in ne yaptığının bugün hiç önemi yok. Şimdi biraz geriye gidelim. 2007 yılında Fransa’da Ermeni yılı ilan edilmişti. O zamanlar TRT’de çalışıyorum, “Sınırlar Arasında” adlı belgesel dizisini yapıyorum. Bir bölümü, Ermeni yalanı ve Fransa’nın bölücü aydınlarına ayırmıştım. Paris’in her yanında Türkiye karşıtı anıtlar, sergiler, konferanslar Osmanlı barbarlığını anlatıyordu, Türklerin barbarlığını anlatıyordu. Ermeni Araştırma Merkezi’ne gittik, başkan Jean Claude Kebabdijan ve Ermeni entelektüellerle röportajlar yapıyoruz. Türkiye’den göçmüş ailelerin çocukları hepsi. Yozgat’tan, Erzurum’dan, şuradan buradan. Beni ağırlamak için ellerinden geleni yaptılar en başta; sanırım beni Türkiye’nin Türk olmayan medyasından sandılar, sonu öyle bitmedi tabiî konuşmaların.
Hepsine; “neden bunca yıl sonra gündeme getirdiniz, getiriliyor”, diye sormuştum.
Kebabdijan; “1915-16 yıllarındaki soykırımı tüm Türk milletine mal edemem. Ama bu İttihat ve Terakki’nin belli bir kesimi tarafından planlanmıştı. Tabiî ki bugünün Türkiye’sini olanlardan sorumlu tutamayız”, demişti.
“Peki, bu söyledikleriniz ışığında Fransa’daki son yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık Ermeni soykırımı yapılmamıştır demek yasak. Fransa, faşist yasalar çıkarıyor”, dediğimde; “Bu yasa toplum içinde sosyal barışı ve huzuru sağlayacak bir yasadır”, diye cevap vermişti. “Soykırımın adı konulmaması hakaret, aşağılama olurdu biz Ermeniler için”, demişti.
O anda aklımdan Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Lübnan’da ve birtakım başka yerlerde sorgusuz sualsiz ölen, işkence gören yüzbinler geçmişti. Acaba Musul’da, Tel Afer’de, Gazze’de kimler neyi nasıl algılıyordu? Ya Azerbaycanlılar, hakaret ve aşağılanma konusunda onlar ne düşünüyorlardı?
Asıl meseleye gelelim, emperyalist devletler sopa gösterip havuç uzatarak dünyayı idare etmeye çalışıyorlar. Amerika’nın da Diplomasiden anladığı budur. Nasıl ki 100 yıl önce Avrupalı devletler Osmanlı İmparatorluğu’na karşı etnik kart kullandılar, Osmanlı uyruklu Ermeni ve Kürtleri ayrı devlet kurma yönünde kışkırtıp, silahlandırdılar, bu politika hiçbir değişime uğramadan bugün de devam etmektedir ve bilmemiz gereken sadece budur.
Hatırlayın, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinden 25 devlet çıktı ama Batı’nın en büyük hayali olan, Osmanlı toprağındaki petrol coğrafyasından alınıp çıkarılacak iki devlet projesi yarım kaldı. Bunlardan biri Kürdistan’dır, öbürü de Ermenistan. Gerisi palavradır, manevradır, pis bir oyundur. Usanmadan Batı’ya Ermeni soykırımcısı olmadığımıza inandırmak için dil dökmek de bu pis oyuna hizmet eder, oyunu devamlı kılar, gereksizdir.
Hiç merak etmeyin, Batı, neyin ne olduğunu bizden daha kapsamlı olarak bilmektedir. Arşivlerinde asıl Türk soykırımlarına ait birçok belge de mevcuttur. 2006’da Erivan’da Milliyetçi Taşnaksutyun Partisi sözcüsü Giro Manoyan; “Gelecekte Türkiye’den toprak talep edebiliriz”, cümlesini kurmuştu.
Ben de konuyla ilgili her röportajımda; “Bir sonraki adımınız ne olacak? Yani Ermeni soykırımını kabul edin diye bağırıp çağırıyorsunuz, peki bundan sonraki adımınız nedir?”, diye sorardım.
Eski Cumhurbaşkanı, Ermeni soykırım inkâr yasası mimarı Nikolas Sarkozy’nin danışmanıyla da bir röportaj yapmıştım. Patrick Devejıan’dı adı. Ermeni terör örgütü Asala’nın avukatıydı; geçen yıl vefat etti. Ona; “Bir Ermeni olarak, Ermeni devletinin bir sonraki adımını ve taleplerinin ne olacağını tahmin edersiniz”, diye sorunca ayağa fırlamıştı. “Siz bana Ermeni diyemezsiniz, ben Fransız’ım”, diye bağırmıştı. “Ben burada Ermenistan adına konuşmuyorum ve konuşmaya da hakkım yok. Ben Ermeni değilim, ben Fransız’ım”, diye bağırmıştı.
Babası Elazığ doğumluydu. Soyadı Devejıan’dı ve Ermeni asıllı oluşunun öne çıkarılmasından nefret ediyordu. “Fransa dâhilinde yaşayan herkes Fransız’dır”, demişti. Kulağımıza küpe olsun.
Devejıan’la röportajımızda ikinci çok önemli noktayı da sizinle paylaşayım. Şöyle demişti:
“Türkiye’de yaşayan bir azınlık kararlılıkla planlı bir şekilde ve tam bir uygulamayla Türk otoriterleri tarafından yok edildi ve bu soykırımı ilk kabul eden de o yıllardaki Türk yöneticileriydi. Damat Ferit Paşa hükümetinden söz ediyorum.”
Aynen böyle demişti. Doğruydu söylediği, Damat Ferit Paşa hükümeti kabul etmişti evet soykırımı o dönemde. Tıpkı daha sonra bazı yöneticilerin de Türkiye’de bunu kabul ettikleri gibi.
Batı’nın pis oyununu kabul edip, haklı gören Damat Ferit ve Padişah Vahdettin, bize şunu kanıtladı: Her zaman yöneticiler milletin yanında olmayabiliyor. Bu da kulağımıza küpe olması gereken ikinci husus.
Tarihten küçük bir yaprağı size hatırlatayım; 22 Temmuz 1920 Yıldız Sarayı’nda toplanan bir Saltanat Şûrası var, Vahdettin başlarında. Sevr’in maddeleri oylanıyor ve Damat Ferit Sevr anlaşması için diyor ki:
“Bu anlaşma İstanbul’u ve küçük bir toprak parçasını bize bırakıyor, anlaşmayı imzalarsak iyi kötü bu kadar da olsa bir varlığımız olacak ama imzalamazsak dünya haritasından silineceğiz, oylayalım”, diyor.
Sevr’e göre Güneydoğuda bir Kürdistan ve yanı başında sınırları Amerikan Başkanı Wilson tarafından çizilmiş bir Ermenistan devleti olacak ve Türkiye’ye de 2-3 şehir kalacak. Batı’nın bu pis oyunu tutmamıştır. Amerika henüz emekleme döneminde kendine bakmak, kendiyle ilgilenmek zorundadır. Fransız sömürge valileri Anadolu direnişiyle baş edememiştir. Anadolu direnmiştir, Batı geri çekilmiştir. Ardından da çok kısa bir zaman sonra İkinci Paylaşım Savaşı, İkinci Dünya Savaşı başlamıştır, bu konuyla ilgilenememişlerdir.
Ama 1970 yılında, toparlanmış olarak eski rüyalarına geri döndüler. 1970 yılında Paris’te Sevr Antlaşması’nın 50’nci yıldönümü toplantısı yapıldı ve toplantının adı neydi biliyor musunuz?
“Sevr’i Canlandırma Toplantısı”ydı.
1974’te Kıbrıs çıkartması yapıldı, adada zulme dur, dendi ve tam bir yıl sonra, 1975’te Ermeni Asala örgütü kuruldu ve onlarca Türk Diplomatı şehit edildi. Asala, Sevr’de öngörüldüğü şekliyle bir Ermeni devleti için kurulmuştu, öyle açıkladılar.
Asala küresel oyunda yerini aldıktan birkaç yıl sonra, 1978’de de PKK kuruldu ve yine Sevr’de öngörülen Kürt-Federe devletinin kurulmasını amaçladı. Sevr Antlaşması’nda yer alan bir başka devlet projesi daha vardır. O da; “Bizans Devleti Projesi”dir.
1994’te Avrupa Birliği, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u Bizans Devlet Başkanı olarak seçtiğini duyurdu. Bu, çok ilginç bir noktadır. Bu unvan, yani Bizans Devlet Başkanı unvanı sadece Sevr’de, Sevr Antlaşması yaprakları arasında mevcuttu. Buna göre, Fener Patrikhanesi Ekümenik yani toprak sahibi olacaktı. Ekümenik demek budur; toprak sahibi olmak. Ekümenik olacaktı ve tıpkı Vatikan Devleti gibi bir statüye kavuşacaktı.
Batı’nın pis oyunu sadece etnik kartlardan oluşmaz, hedef ülkelerin içinde satılık mecralar bulunur. Aydınların beyinlerine sızılır, tüm kurumlar etki altına alınır. Batı’nın bayilikleri, öyle diyelim, bayilikleri (Attila Abi’nin sözüdür bu), Batı’nın bayilikleri hükümetin, ordunun, üniversitelerin kılcal damarlarına konuşlanır. Ben 2006’da TRT’de Sevr ve Fransa belgeselini yaptıktan sonra başıma garip şeyler gelmişti. Öncelikle belgeselden, Cezayirli avukat Isabelle Peyre’nin, çok önemli sözleri olan Isabelle Peyre’nin röportajları çıkarılmıştı, sansürlenmişti.
Avukat Peyre şöyle diyordu:
“Dünya tarihini yeniden değerlendirecekse, önce Amerika, Kızılderililerin kanları üzerine kurulmuş bir ülke olduğunu kabul etsin. Bence Türkiye’ye bu şekilde baskı kurulmasının nedeni, ondan istenen bir şeyler olmasıdır. Onu bir noktaya doğru iteklemektir. Şu yeni çıkarılan soykırım inkâr yasasına bakın, bu yeni yasayla Fransa iki ülkenin; Türkiye ve Ermenistan’ın içişlerine ve daha da kötüsü tarihine müdahale ediyor. Bunu, Türkiye’nin egemenliğine bir saldırı olarak yorumluyorum. Türkiye bu sorunuyla tabiî ki ilgilensin ama bence Fransa’nın bu konuda kimseye ders verecek bir durumu olamaz. Fransa neden Cezayir Milleti’ne korkunç, canavarca işkenceleri, toplu katliamı kabul etme konusunda hiçbir adım atmamıştır? Bir kere hükümetler, tarihi gerçekler konusunda fetva veremezler. Fransa, tarihin bu döneminde, tam şu sırada ırkçılık ve ayrımcılığı güden politikalar uygulamaktadır, kendine bakmalıdır.”
İşte Isabelle Peyre aynen böyle demişti.
Ve bu röportaj Türkiye’de TRT’de, Türk televizyonundaki yapılmış olan bu belgeselimizde sansüre takıldı. İlginç değil mi?
Daha acısı da var. 3 Temmuz 2007’de AKP hükümeti sözde Ermeni soykırımı demeyi yasakladı. Bundan böyle dedi, soykırım yalanları 1915 olayları adı altında anılacak, dedi.
Bu arada Batı; ne Cezayir, ne Ruanda, ne Irak, ne Haiti, ne Lübnan, ne Filistin, ne Azerbaycan, ne Yemen, ne Nijerya, ne Afganistan… sayalım mı daha? Sayamayacağımız kadar çok ülkede yaptığı soykırımlar için hiçbir zaman özür dilemedi.
Bu pis oyunları sahneye koyan emperyal ülkeler ve onların bile isteye oyununa gelen hükümetler, oyunların farkında olanları korkutamazlar, yıldıramazlar. Biz oyunların farkındayız.
Amerika’nın son adımı, Ermeni soykırımını kabul ediyorum, falan var ya; bu oyun. Bu pis oyun. Ve bu son adım. Bununla, NATO tatbikatına katılma kararında olan Türkiye’yi yönetenlerin düşünmesini sağlar mı emin değilim ama Türk Milleti’nin dikkatini çekecektir diye düşünüyorum. (https://www.youtube.com/watch?v=bEQqfxGI–U&ab_channel=BanuAVAR-ResmiKanal)
***
Evet Arkadaşlar, Kaçak Saraylı Hafız ve avanesinin durumu budur işte…
Şimdi de Sorosdaroğlu Kemal Efendi’nin Yeni CHP’sinin tutumunu görelim. Sorosçu Kemal de aslında Türkiye’yi soykırımcılıkla suçlamaktadır. Fakat bu anlayışını davranışlarıyla ortaya koymaktadır…
2019’da yazdığımız bir yazıda onun ve Yeni CHP’sinin tutumunu şöyle sergilemiştik. O yazımızı aynen aktaralım:
***
Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanı ve onun Türkiye’de savunuculuğunu yapan hainler güruhu
Che’nin deyişiyle “İnsan soyunun başdüşmanı” Emperyalist Haydut ABD de bizi “Ermeni Soykırımı” yapmakla suçlayacakmış…
Temsilciler Meclisinden bu yöndeki kararını geçirmiş. Senato’da da onaylanırsa bu karar, ki öylece de görünüyor, AB Emperyalist Haydutlarının yaptığı gibi ABD Kongresi de bizi soykırımcı ilan edecek artık.
Zaten 36 eyaleti bu aşağılık suçlamayı yapmıştı bize. Birkaç ABD Başkanı (Reagan, George W. Bush ve Obama) da dolaylı bir ifadeyle aynı suçlamayı yöneltmişti.
Talihin ne İblisçe oyunudur ki bu, İnsan soyunun başdüşmanları, insanlığa karşı en büyük soykırımlarını, ulusal kimliklerinin bir parçası haline dönüştürmüş olan bu alçaklar sürüsü, kendilerini temize çıkarmaya çabalıyor bu şerefsizce girişimleriyle ve elbirliğiyle Türkleri mahkum etmek istiyor.
Bir kere ABD’nin Tarihi, İnsanlığın en büyük soykırımlarından birinin üzerine inşa edilir. Bazı namuslu tarihçilerin araştırma sonuçlarına göre, 30 milyona yaklaşan Amerikan yerlisi bu süreçte akla hayale gelmeyecek İblisçe canavarlıklarla katledilir. Silahlarla öldürülür, top atışlarıyla kampları yerle bir edilir, cesetleri parçalanır. Bazen de sureti haktan görünerek onlara yardımda bulunuluyormuş kandırmacası altında, çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeler hediye edilir yerli halka.
O güne dek Yeni Dünya’da görülmemiş bir hastalık olan çiçek, yerli halkta hiçbir bağışıklık oluşmadığı için kırıp geçirir insanları, bebeleri, yetişkinleri, yaşlıları.
Yerli halkın açlıktan ölmesi için en önemli geçim araçlarından biri olan yaban sığırları acımaksızın aynı katliama uğratılarak milyonlarcası yok edilir.
Meyve ağaçları kesilir…
Ve sonuçta Amerikan Yerlilerinden koca kıta temizlenmiş olur. Kalan çok az sayıdaki çaresiz ve silahsız yerli de hayvanat bahçelerindeki tutsak hayvanlar misali, birkaç toplama kampında biriktirilir ve teşhir edilirler oralarda beyaz insanlara.
Bu aynı Emperyalist Haydut, yeryüzünde ilk ve tek olarak atom silahını kullanır, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirleri üzerinde. 150 bin Hiroşima’da, 75 bin de Nagazaki’de olmak üzere 225 bin insan bir hafta içinde yok edilir. Yüzbinlerce insan da radyasyonun uzun vadede yol açtığı kanserler vb. hastalıklar yüzünden hayatını kaybeder.
Aynı anda İngiliz Emperyalist Haydudunun Başbakanı Winston Churchill; “Çocuk başarıyla doğdu”, diyerek bu canavarlığı kutsayan sevinç çığlıkları atar.
ABD Emperyalizmi öncesinde de İngilizler, Amerikan Yerlileri üzerinde soykırım boyutlarında katliamlar gerçekleştirirler. Bu İngiliz Emperyalistleri aynı soykırımı Avusturalya ve Yeni Zelanda’da, bu kıtanın yerlileri üzerinde uygular. Ayrıca Hindistan’da da yüzyıllar boyu soykırım uygular bu sömürgeci emperyalist çakal. Ve daha Güney Afrika gibi birçok yerde katliamlar yapar.
Avrupa’nın diğer önde gelen emperyalist haydut devletlerinden olan Almanya, malum olmak üzere, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Yahudi, Roman, engelli insanlar ve komünistleri ortadan kaldırır, acımasız bir soykırımla. Bu süreçte yok edilen Yahudilerin sayısının 6 milyona vardığı söylenir.
Fransa ise Çinhindi, Afrika ve Kuzey Afrika’da, özellikle de Cezayir ve Ruanda’da 2 milyonu aşkın insanı ortadan kaldırır, acımasız bir soykırımla. Diğer Afrika ülkelerinde de daha düşük ölçekte olmak üzere soykırımlar gerçekleştirir.
Hollanda, Belçika ve İspanya gibi AB’nin diğer haydut devletleri de Afrika ve Latin Amerika’da aynı şekilde soykırımlar yaparlar.
İtalya ise benzer soykırımı Kuzey Afrika’da gerçekleştirir, 20’nci Yüzyıl’ın başlarında.
Velhasıl; ABD ve AB Emperyalist Çakallarının tarihi, insanlığa karşı işlenmiş soykırımlar tarihidir.
Malum; ABD ve AB Emperyalist Haydutları, dünyayı doğal kaynaklar ve pazarlar olarak paylaşabilmek için, yani dünya ülkelerini aralarında güçleri oranında paylaşıp sömürgeleştirebilmek için Birinci ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşlarını çıkarmışlardır.
Birinci Paylaşım Savaşı’nda Rus Çarlığı da katılmıştır bu acımasız, kanlı canavarlığa. Ve toplamda sadece bu iki savaşta 80 milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiştir.
ABD ve AB Emperyalist Canavarlarının 1990’dan bu yana Ortadoğu’daki “demokrasi götürme” aşağılık yalanıyla başlatıp sürdürdükleri savaşlar, işgaller ve ülkeleri paramparça ederek ölüm tarlalarına çevirmeleri sonucunda 10 milyon civarında masum Müslüman Halk hayatını kaybetmiştir.
Bu çakallar hiç utanıp arlanmadan, hiç sıkılıp yüzleri kızarmadan kalkmışlar, Türkiye’yi 1915’lerde Ermeni Soykırımı yapmakla suçlamışlardır.
Eee, bunlar emperyalist haydut…
İnsanlıkla, vicdanla, merhametle, onurla-şerefle, özetçe tüm insani değerlerle ilgilerini zaten çoktan kesmişlerdir.
Yeryüzünde ayaklarıyla gezen, denizlerde yüzgeçleriyle yüzen ve gökyüzünde kanatlarıyla uçan hiçbir yırtıcı hayvan, bunların milyonda biri kadar olsun acımasızlık yapmamıştır.
Yani bunlar, canlı türünün en aşağılık, en soysuz, en cani, en kan dökücü yaratıklarıdır…
İnsanlığın da, hayvanların da, doğanın da acımasız düşmanıdır bunlar…
Ne acıdır ki arkadaşlar; bunların Türkiye’deki yerli işbirlikçileri de bu emperyalist aşağılık Ermeni Soykırım Yalanını gevelemekten, bazısı açıktan bazısı da tevil yoluyla savunmaktan geri durmamaktadır.
17 yıldan bu yana ABD’nin, bir proje olarak oluşturup, iktidara taşıyıp orada tuttuğu AKP’giller’in kodamanlarından başlayalım isterseniz, bu Emperyalist Yalan hakkında söylenenlere.
Tayyip Erdoğan:
“Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla 20’inci yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” (https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-24-nisan-mesaj%C4%B1/a-17587530)
Yasin Aktay:
“Dersim’i de biz hatırlarız, Zilan’ı da, Newala Qasaba’yı da, Ermeni Soykırımını da ve bunları yapanları aklamayız.”
Etyen Mahçupyan:
“Bosna ve Afrika’da yaşananların soykırım olduğu kabul edilirken 1915’te Ermenilere yapılanlara soykırım dememek imkânsız”
Yıldıray Oğur:
“İnşallah bir gün bir başbakan da Meclis kürsüsünden belgeleriyle 1915 Ermeni Soykırımı’nı tanır.”
Melih Altınok:
“Bakın hocam ben de Ermeni katliamının olduğunu düşünüyorum, tıpkı Pamuk gibi.”
Hilal Kaplan:
“1915’te devletin suç işlediği gün gibi açıktır.” (https://odatv.com/bu-yazdiklarini-unutmanizi-istiyorlar-0306161200.html)
Şimdi de TESEV’ci, Sorosçu Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinden bu emperyalist yalanı savunanları görelim.
“Yine gelelim 24 Nisan’larda Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanını savunan satılmışlar güruhunun önünde yer alan CHP milletvekili ve yöneticilerine. “Ermeni Soykırımıyla Yüzleşelim” şeklinde bu emperyalist yalanı taşıyan pankartın arkasında şu Amerikan işbirlikçileri vardı, CHP’ye ait: Sezgin Tanrıkulu, Şafak Pavey, Umut Oran, Süleyman Çelebi, Kadir Gökmen Öğüt ve Hüseyin Aygün.” (https://www.hkp.org.tr/umut-orana-hkpnin-cevabidir-memleketi-amerikan-ajanlari-cumhuriyetine-cevirdiniz-be-satilmislar/)
Wikileaks belgelerinde, “TR-321” kod numarasıyla adı geçen yani CIA’nın devşirdiği hainlerden olan, Türkiye’nin eski Ankara Büyükelçilerinden ve Sorosçu Kemal’in CHP’den milletvekili seçtirerek Meclise taşıdığı, dış politikadan sorumlu vekil yaptığı Faruk Loğoğlu da Tayyip’in yandan çarklı Ermeni Soykırım Yalanı savunusuna “Yetmez ama Evet” çekiyor, BBC’ye yaptığı şu açıklamayla:
“CHP’den ise Erdoğan’a destek geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Erdoğan’ın açıklamasında en dikkati çekici kavramın taziye kelimesi olduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Bu bütün dinlerde var olan kutsal, saygı değer bir kavram. Hiçbir sakınca yok. Onun için bundan gocunmamak lazım. Ama hangi ortamda, hangi vesile ile? Niçin bu kadar geç kalındıktan sonra, yıllarca iktidarda olan bir başbakan 2014 yılını seçiyor. Bunu biraz sorgulamak lazım.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/04/140423_erdogan_1915_aciklama)
Yine hatırlanacağı gibi, Emperyalist Ermeni Soykırım Yalanını büyük bir heveskârlıkla açıktan savunan Türkiye Ermenisi Selina Doğan’ı da milletvekili seçtirip Meclise taşımıştı Sorosçu Kemal. Şöyle savunuyordu söz konusu yalanı bu vatandaş da:
“CHP “soykırım” hakkında ne düşünüyor
“CHP’nin adayları arasında, İstanbul kontenjanından, hem de birinci sıradan aday gösterilen bir bayan var;
“Adı, Selina Özuzun Doğan
“Bu bayan, daha aday gösterildiği gün, hangi amaçla TBMM’ye gitmekte olduğunu anlatmak için bir açıklama yapıyor.
“Adaylığımın, Ermeni soykırımının 100. yılına gelmesinin simgesel anlamı var. Bunun CHP’ye olumlu yansımaları olacak…
“Önceliğim, 1915 soykırımı değil, bugüne yansıyan kültürel soykırım…”
“Onun bu açıklamalarını okuyanlar, Kılıçdaroğlu’nun, hangi amaçla bu bayanı milletvekili yapmak istediğini anlamakta güçlük çekmişlerdir.
“Sordukları soru şu;
“Kılıçdaroğlu bu bayanı acaba Ermeni Diasporasının bir temsilcisi olarak ve onların soykırım iddialarını savunsun diye mi, yanına aldı?”
“Ve ardından başka bir soru geliyor;
“Kılıçdaroğlu’nun bu bayana duyduğu sempatinin altında, soykırımı savunan bir aktivist olması yanında onun aynı zamanda –soykırımlar konusunda- çok etkili bir eşe sahip olmasının da rolü var mı?
“Çünkü, Selina Hanım’ın eşi olan Sayın Erdal Doğan, bugüne kadar gösterdiği performansla, soykırımcı kesimlerin büyük beğenisini kazanan bir avukat.
“ATATÜRK SOYKIRIMCI!”
“Sayın Doğan’ın karnesinde yazanlara bir göz atalım;
“1- Ermeni olaylarının bir soykırım olduğunu kanıtlamak ve uluslararası hukuk mekanizmalarını bu yönde harekete geçirmek için büyük gayretler göstermiştir.
“2- Türkiye’yi, kültürel soykırım yapmakta olduğu iddiasıyla uluslararası mahkemelere şikayet etmiştir.
“3- Dersim olaylarının bir soykırım olduğunu iddia eden yazılar yazmıştır.
“4- “Atatürk, Dersim soykırımının siyasi sorumluluğunun tartışmasız birinci dereceden sorumlusudur!” diye yazmıştır. (Bakınız; Kurmeş Derneği Resmi Web Sitesi)
“5- “Son yüzyıl içinde soykırımın (Dersim) en başarılı aktörü kuşkusuz CHP’dir” demiştir.
“6- Zirve, Poyrazköy, Balyoz gibi davaların Ergenekon kumpası ile birleştirilmesi ve yurtseverlerin ağır cezalara çarptırılması için büyük çaba göstermiştir.
“KILIÇDAROĞLU AÇIKLAMA YAPMALIDIR
“Selina Doğan ile eşi Erdal Doğan’ın, soykırımlar konusundaki tavır ve eylemleri bu kadar açık iken, onlardan birinin milletvekili yapılmasının nedenini Sayın Kılıçdaroğlu açıklamak zorundadır.
“Eğer bunu yapmazsa, kendisinin daha önceki söylemleriyle, Selina Doğan’ın milletvekili yapılması olayını bir araya getirenler, onun da soykırımı iddialarına destek verdiği gibi bir algı içinde olabilirler.
“Herkes, Sayın Kılıçdaroğlu’nun şu soruya yanıt vermesini bekliyor;
“Siz, Yeni CHP olarak, Ermeni soykırımı iddialarını haklı buluyor musunuz?”
“İşi bu noktaya getiren ve bu sorunun herkes tarafından sorulmasına yol açan kendisi olduğuna göre, Sayın Kılıçdaroğlu, nereye gitse bu soruyla karşılaşacaktır.
“CHP SOYKIRIMCI OLAMAZ! DERHAL İSTİFA…
“Milletvekili adayı belirlerken partilerin her kesimden aday alması doğal bir davranıştır. CHP’nin adayları içinde Ermeni yurttaşlarımız da olabilir elbette.
“Ama, işi gücü Ermeni soykırımı olan ve Türkiye’yi başka soykırım iddialarıyla da (Dersim gibi) mahkûm ettirmeye çalışan bir ailenin CHP aracılığıyla TBMM’ye taşınması kabul edilemez.
“CHP’nin genel başkanı, Dersim soykırımının baş sorumlusu Atatürk ve CHP’dir diyebilen bir zihniyetle el ele tutuşmanın hesabını, seçimler dahil, hiçbir platformda veremez.
“Kılıçdaroğlu’nun yapacağı en kestirme şey, CHP’lilerden özür dileyerek Selina Hanım’ın istifasını istemesidir.
“Birilerine hoş görünme ya da gizli duygularını gerçekleştirme arzusuyla yola çıkanlar her zaman bundan zararlı çıkmışlardır.
“Prof. Dr. Suat Çağlayan
“Odatv.com” (http://odatv.com/-chp-soykirim-hakkinda-ne-dusunuyor-1304151200.html)
Bizce CIA, Mossad ve FETÖ üçlüsünün bir kaset operasyonuyla CHP’nin başına taşıdığı Sorosdaroğlu Kemal Efendi, Yeni CHP içindeki emperyalist uşağı ve Türkiye düşmanı hainlerin başıdır.
Bu da, bu emperyalist yalanı, bir günah çocuğu gibi karnında taşımaktadır ve onun kıvranışı, ıstırabı içindedir. Onu doğuramamaktadır. Çünkü doğurduğu anda mevcut durumdaki Yeni CHP’nin bile başında kalamayacağını çok iyi bilmektedir. Bu sebeple de işte bu CIA devşirmelerini CHP yönetimine ve milletvekili olarak Meclise taşıyarak hem kendini rahatlatmaktadır hem de kendisini oralara getiren emperyalist patronlarına mesaj vermektedir.
Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin legal plandaki temsilcisi HDP’nin zaten baştan ayağa bütün elemanları bu emperyalist yalanların militan düzeyindeki savunucularından oluşmaktadır. İsterseniz bunlardan da bir örnek verip geçelim. Mesela Demirtaş’tan:
“Biz hiç tereddüt etmeden Ermeni soykırımının gerçekliğini kabul ediyoruz. Kürtlerin de herkesin de rolü olmuştur bu soykırımda. Ama siyasi irade Enver Paşa ve Talat Paşa’nın başını çektiği İttihat ve Terakki’idir. Madem Osmanlı’nın bütün mirasını sahipleniyorsanız çıkın bunu da sahiplenin. Öyle değilse de bu acı ile yüzleşilsin.” (https://www.ensonhaber.com/demirtas-ermeni-soykirimi-var-dedi-2015-01-19.html)
Meclisin diğer Amerikancı partileri, Kontrgerilla’nın Özel Örgütü MHP ve onun türevi Akşener’in İyi Parti’si ise, ABD’nin onlara verdiği rol gereği bu konuda susuşta bulunmaktadırlar. Malum ya onlar milliyetçi hassasiyetleri, duyguları güçlü olan insanları aldatmak ve ABD yörüngesinde tutmakla görevlidirler.
Saygıdeğer Halkımız;
ABD ve AB Emperyalist Haydutlarının Türkiye’yi kıskaca alıp Yeni Sevr’i uygulayabilmeleri için bir ön adım olarak tüm dünyada yeniden ısrarla gündeme getirip orada tuttukları bu emperyalist yalanın içyüzünü sergilemek için bir çalışma yaptık.
Ortaya koyduğumuz bulguları, ki hepsi de gerçeklerin göz önüne getirilmesi ve en cahil insanlarımıza bile gösterilmesini amaçlamaktadır, bir kitap olarak yayımladık. İşi ayrıntılıca öğrenmek isteyen arkadaşlar, “Sevrci Soytarı Sahte Sol ve Ermeni Meselesi” adlı bu çalışmamızı okuyabilirler.
Fakat yine hatırlanacağı gibi 24 Nisan’larda Taksim’de ya da İstiklal’de Emperyalist Yalanı dile getirerek ayin düzenleyen hainlerin karşısında bir etkinlik ortaya koymaktayız. Ve buralarda bu çalışmamızın 14 sayfaya indirilmiş bir özetini dağıtmaktayız medyaya. Ve o özetin içinden de bölümler okumaktayız izleyicilere ve medya emekçilerine.
24 Nisan’larda dağıttığımız bu özet bildiriyi ABD Emperyalist Çakalı’nın yaptığı bu konudaki son saldırısı vesilesiyle bir kez daha burada yayımlamayı gerekli gördük.
Gerçeği her şeyin önünde ve üstünde tutan akıl ve vicdan sahiplerinin tarafsız bir anlayışla okuyup anlamalarını dileriz…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz! (https://www.hkp.org.tr/11609-2/)
***
Burjuva Siyasetçilerinin iğrenç-mide bulandırıcı halleri budur işte, arkadaşlar…
Kaçak Saray’ın Arka Bahçeli’si, kaset tutsağının MHP’si zaten CIA yönetimindeki Süper NATO’nun-Gladyo’nun-Kontrgerilla’nın özel siyasi örgütüdür. Dolayısıyla da o, CIA’nın izni dışında bir şey söyleyemez, bir tavır geliştiremez.
M. Akşener’in İyi Parti’siyse zaten NATO’culuğu Parti Programı’na varıncaya dek sokmuş durumdadır…
Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin HDP’siyse açıktan Amerikanofildir. O, Amerikan uşaklığıyla övünme noktasına vardırmıştır satılmışlığı. O hiç çekinmez, Amerika’dan rol yani görev ister, büyük bir hevesle yerine getirmek için…
Ve de siyasi ideolojisini Türk düşmanlığı ve Amerikan piyonluğu üzerine inşa etmiştir. Bu sebeple o hiç duraksamadan, efendisi-sahibi Joe Biden’ın Türkiye’ye saldıran alçakça cümlelerini aynen tekrarladı…
Bunların tamamı, ipleri ABD’nin elinde olduğu için hep Amerika’ya çalışırlar. Türkiye’ye de düşmanlık ederler… Gerisi boş laftır.
Ne demişti CIA Şefi Nelson Ledsky?
“Biz Meclisin her yerindeyiz.”
Şimdi de gelelim kendilerini sosyalist, komünist olarak tanımlayan küçükburjuva Sevrci Soytarı Sahte Sol’un bu konudaki tutumuna. Yani bunak faşist haydudun saldırısı sonrası yaptıkları açıklamalara. İşte onlar da:
***
NE MİLLİYETÇİLER NE LİBERALLER HAKLI
ABD Başkanı Biden’in Ermeni meselesinde “soykırım” kelimesini telaffuz etmesiyle milliyetçiler ve liberaller tozu dumana katan bir tartışma başlattı.
Milliyetçilere göre yapılan şey, emperyalizmle işbirliği içindeki “hain” Ermenilere karşı Osmanlı’nın doğu sınırlarını güvenlik altına almayı amaçlayan basit bir göç ettirme politikasından ibaret. Liberallere göre ise Anadolu’yu “Türk-Müslüman yurdu” haline getirmeyi hedefleyen İttihatçılar çok önceden kafalarına koydukları etnik temizlik kararı doğrultusunda halkı galeyana getirip soykırıma sevk etti.
Her iki durumda kullanılan dil aynı: Ermeniler şunu yaptı, Türkler-Müslümanlar bunu yaptı. Tarafları etnik kimliklerine indirgeyen bu yaklaşım gerçek faillerin, kıyıma uğrattığı halkın mülklerine el koyan sermaye sınıfının ve bölgede egemenlik kurmak için halkları birbirine kırdıran emperyalizmin suçunu gözlerden saklıyor.
Liberaller ve milliyetçileri ortaklaştıran diğer şey emperyalizmle olan bağları. Milliyetçiler her türlü inkarla kuyruğu dik tutup emperyalist pazarlıklarda el yükseltmenin derdinde iken liberaller siyasal iktidarı hizaya sokmak için emperyalistlerin sopasına bel bağlıyor. Buradan ne geçmişin yaralarını saracak bir siyaset çıkar, ne de barış içinde bir geleceğin inşası.
Ermenilerin deyişi ile Medz Yeğern (Büyük Felaket), topraklarımızın gördüğü en büyük acılardan biridir. Medz Yeğern, 20. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde Balkanlar’dan sürgün edilen yüz binlerce Müslümanın, Anadolu’dan sürülen Rumların acıları ve Anadolu’nun emperyalist güçler tarafından işgalinin halkımız üzerinde yol açtığı kıyımlarla birlikte coğrafyamızın günümüze uzanan uzun felaketler zincirinin en korkunç halkasıdır.
Ne Türkiye’nin sermaye sınıfının ne de emperyalizmin bizzat faili oldukları bir süreçle hesaplaşmaları, onu adil ve barışçıl bir çözüme bağlamaları mümkün. Onların kanlı ellerinde pazarlık masalarına meze yapılan acılar ancak emekçilerin gerçek faillerle, sermaye sınıfı ve emperyalizmle hesaplaşması sayesinde sağaltılabilir ve bir daha aynı felaketlerin yaşanmayacağı ortak bir geleceğin anahtarı yakalanabilir.” (Yeni Sahte TKP’nin “Boyun Eğme adlı yayın organı, 26 Nisan 2021)
***
Sosyalist partilerden ‘soykırım’ tepkisi: Tarihsel acılar emperyalist pazarlıklara malzeme edilemez!
ABD Başkanı Joe Biden, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1915 yılında yaşanan olaylar için yaptığı yazılı açıklamasında “soykırım” ifadesini kullandı.
ABD-Türkiye ilişkilerindeki mevcut gerginliği daha da yükselten bu çıkış sonrası sosyalist partilerden bir yanıt geldi.
Emek Partisi ve Türkiye Komünist Hareketi’nden yapılan açıklamalarda, “tarihsel acıların emperyalist pazarlıkların konusu haline getirilemeyeceği” vurgulandı.
Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in yaptığı açıklamada şöyle denildi:
“Devlet ve hükümet erkanının her 24 Nisan’da gözleri Amerika’ya çevirmesi, emperyalist şeflerin 1915’te Ermeniler ve Anadolu’da yaşanan acılarla ilgili ne söyleyeceğine kulak kabartması bir utançtır. Tarihsel acılar Biden ile AKP Hükümeti arasında diplomatik pazarlıkların konusu yapılamaz. Ülke olarak yapmamız gereken şey; bir asır önce Anadolu topraklarında yaşanan ve halkların yüreğinde derin yaralar açan acılarla yüzleşmektir. 106 yıldır yapılmayan budur, yapılması gereken de budur.”
Akdeniz açıklamasında “Öte yandan gerek ABD emperyalizmi gerekse AB emperyalizmine üye devletler de kendi sömürgecilik ve ırkçılık tarihi ile de tamamen yüzleşmiş değildirler. Afrika’nın kırımı ve kölelik üzerinden palazlanan Belçika, Fransa, İtalya emperyalizmi buna örnektir. Yine Afrikalı kölelerin sömürüsü ve Amerikalı yerlilerin kırımı üzerinden inşa edilen ABD emperyalizmi de buna örnektir. Dolayısıyla tarihsel yüzleşmenin gerçek manada ve işçi sınıfı, halklar yararına olabilmesi için emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yaptığı pazarlıklara prim verilmemelidir. 1915 örneğinde olduğu gibi tarihi ayakları üzerine dikmek için sorunu esas olarak işçi sınıfının ve Türkiye’de yaşayan halkların tartışması gerekmektedir. Elbette bunun olabilmesi emekçi sınıfların aydınlanması ile doğru orantılıdır. Emek Partisi’nin çalışma alanlarından biri de budur. Bu vesileyle bir kez daha ifade edelim: Türk, Kürt, Ermeni Yaşasın Halkların Kardeşliği!” ifadelerini kullandı.
“ERMENİLERDEN, TÜRKLERDEN, KÜRTLERDEN ELİNİZİ ÇEKİN”
Türkiye Komünist Hareketi’nin konu üzerine yaptığı yazılı açıklamasında da Biden’ın çıkışına “Ermeni halkının acıları üzerinden söz söyleyecek son devletin ABD emperyalizmi” olduğu belirterek tepki gösterildi.
TKH açıklamasında “106 yıl önce ülkemizde yaşanan ve Ermeni halkının tehcirine ve yıkımına dönüşen, aynı zamanda Anadolu halkları arasına düşmanlık tohumları ekilmesine neden olan sürecin emperyalist paylaşım savaşı yok sayılarak anlaşılması mümkün değildir. Eğer suçlu aranacaksa bu suçluların başına emperyalizm yazılmalıdır. Bugün Ortadoğu’da doğrudan etnik ve mezhepsel ayrımlar üzerinden yaratılan provokasyonlarla Ortadoğu halklarını birbirine düşüren emperyalizm, dün de bu topraklarda aynı taktiği uygulamış, Türkleri, Arapları, Ermenileri ve Kürtleri ayrıştırarak işgal politikasının yolunu yapmıştı. Bugün de aynısına devam etmektedir” denildi.
“Daha dün FETÖ eliyle ülkemizde darbe yapmaya teşebbüs eden ABD, bugün ‘Ermeni soykırımı’ kartıyla yeni tezgahlar peşindedir! Ermeni halkının tarihsel acısı, emperyal pazarlıklara meze edilemez! Ermeniler’den, Türkler’den ve Kürtler’den elinizi çekin!” vurgusu yapılan açıklama “106 yıl önce yaşanan büyük acının bir daha yaşanmaması için emperyalizme, sermayeye ve her türlü gerici-milliyetçi siyasetlere karşı mücadele vermek gerekir” çağrısıyla sona erdi. (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/sosyalist-partilerden-soykirim-tepkisi-tarihsel-acilar-emperyalist-pazarliklara-malzeme-edilemez-1830944)
***
106 yıl önce kadim Ermeni halkını bu topraklardan süren büyük acıyı hâlâ yüreğimizde hissediyoruz.
İhtiyacımız kin ve nefret politikalarından, çıkar hesaplarından uzak gerçek bir yüzleşmedir.
İnadımız dostlukta, barışta ve kardeşliktedir.
#24Nisan (TİP’in resmi Twitter hesabından paylaştığı Tweet)
***
Açıkça görüldüğü gibi çalkalayıp duruyorlar. Çalkalıyorlar ki değme dansözlere hani denir ya “taş çıkartır” diye. İşte öyle bunların tutumu da…
Ülen düzenbaz külah kapıcılar, soru net:
1915 olayları bir Soykırım mıdır, yoksa değil midir?
Niye bu soruya hiç gelmiyorsunuz?
Aslında bunların da aklının geri planında yatan yanıt “Soykırım” şeklindedir de bunu itiraf edemiyorlar.
Bu hainane düşünce ve kanaatlerini “bir günah çocuğu gibi” karınlarında taşıyorlar…
Çünkü bizden çekiniyor, korkuyorlar… Bizim yukarıda adını verdiğimiz kitabımızda, olayı bütün açıklığıyla, belgeleriyle birlikte ortaya koyduğumuzu ve bunların ihanete eşdeğer tutumlarını teşhir ettiğimizi biliyorlar. Gerçeği görüp savunmaya da yürekleri ve çapları, kaliteleri ve de ahlâkları, namusları yetmiyor; o sebeple de işte böyle gargara yapıp duruyorlar… Aslında acınacak haldedirler de bunu gördükleri, anladıkları yok…
Biz boşuna demedik “Sahte Sol ve de Soytarı”, diye…
Bereket ki, 1915 olaylarının kışkırtıcılarının Batılı Emperyalistler ve Rus Çarlığı olduğunu anlamışlar. Bizim söz konusu kitabımızda yaptığımız eleştirilerden azıcık da olsa etkilenip işin o yönünü görmüşler ve dile getirebiliyorlar artık.
Eh, bu da bir gelişmedir, mi diyelim…
Bu alçakça ve namussuzca üretilip piyasaya sürülen “Ermeni Soykırımı” yalanı, 1915’lerde İngiliz Dışişleri Bakanlığına bağlı “Wellington House”un = Savaş Propaganda Bürosu”nun Osmanlı Devleti’ni dolayısıyla da Türkleri, dünya halkları nezdinde karalamak, değersizleştirmek, şeytanlaştırmak için uydurdukları bir sahtekârlıktan, düzenbazlıktan, kandırmacadan başka bir şey değildir. Bu gerçeği, o büronun iki yöneticisinden biri olan Tarihçi Arnold Toynbee bile ömrünün son yıllarında itiraf ediyor ve yaptıklarından dolayı “üzgün” olduğunu söylüyor. “O, bir savaş propagandasıydı”, diyor…
Yukarıda da söyledik ya Arkadaşlar;
Biz Gerçek Devrimciler için her şeyden önemli olan “Olgulardır, Olaylardır.”
Olayları, bilimin ışığında tahlil edince de, Atalarımıza yönelik “Ermeni Soykırımı” suçlamasının emperyalist bir yalan olduğunu görüyoruz.
Emperyalistlerin bu yalanla amaçladıklarıysa dün Sevr’di, bugün Yeni Sevr ya da BOP’tur…
İşte buna izin vermeyeceğiz… Emperyalistler, işbirlikçiler “geldikleri gibi gidecekler!”
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
6 Mayıs 2021
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı