Amerika’nın oynattığı Ortaçağcı Din Derebeylikleri ve siyasi zübükler takımı…

Bu tarikat ve cemaatsever tayfanın sosyal demokrat, ilerici, solcu ve hatta sosyalist geçinenlerinin bile alayı zübük be yahu…

Bunlar, 3 Mart 1924 ve 13 Aralık 1925 tarihli Devrim Yasaları’nı savunamadıkları gibi şu anki Tayyipgiller tarafından karikatürize edilmiş Anayasayı bile savunamıyorlar. Bunlar, tarikat ve cemaatler için “birer yılan yuvasıdır”, diyen İslam üzerine yazan Yazar İsmail Nacar kadar olsun ayık düşünemiyorlar.

Sergilenen şu sefalete bir bakar mısınız?..

İsterseniz Hafızların en kallavisinden başlayalım: Sorosdaroğlu Kemal Efendi nam Hafızdan…

CHP’nin tepesine CIA, MI6 ve Mossad tarafından zıplatılarak çöktürülen Sorosdaroğlu Kemal, bu konuda fetva buyuruyor, 2011’de. Ona girmeden önce şu noktayı hatırlatmakta yarar var, diye düşünüyoruz. Eski CHP’nin 2003’ten 2010’a kadar Genel Başkan Yardımcılığını yapmış olan Onur Öymen aynen şöyle demiştir:

“Amerikalılar 2008’den itibaren Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirebilmek için çalışmalara başladılar.”

Yine CHP’nin eski sözcülerinden Haluk Koç, Mustafa Kemal Tığcıoğlu’na, Kılıçdaroğlu’nu kast ederek; “Amerikalılar, kendilerinin belirlediği adayın karşısına çıkmamam için beni öldürmeye kalktılar. Sonunda belimi kırdılar”, demiştir. Suikast girişiminin ayrıntılarını önceki yazılarımızda paylaşmıştık…

Yani dememiz şu ki, Sorosçu Kemal Hafız’a samimidir, dürüsttür, namusludur, diyenler; açıkça CIA’yla, MI6’la, Mossad’la aynı kaba yellenmiş olurlar…

Sorosçu Kemal yılan gibidir, bizce. Sinsi bir şekilde CHP’yi tıpkı Tayyip’in Laik Cumhuriyet’i yıkışı gibi yıktı, onun yerine CIA’nın muteber dediği adamlardan oluşan “Yeni CHP”nin yönetim kadrosunu kurdu. Yılmaz Özdil bu TESEV’ci-Sorosçu şahsa “guguk kuşu” demekle çok isabetli bir belirlemede bulunmuş oluyor. Neyse, geçelim…

Şimdi gelelim Sorosdaroğlu Kemal’in tarikatlar hakkındaki tiradına:

***

Kılıçdaroğlu’ndan tarikat açılımı!

“TARİKATA LAF ETMEYİN”

Bu konuşmasında, “İktidarımızda TOKİ, üniversitelere yurt yapacak” deyince salondan, “Tarikatlardan kurtaralım” sesleri yükseldi.

Kılıçdaroğlu, iki elini havaya kaldırıp, “Arkadaşlar” diye yüksek sesle tepkileri susturdu ve ekledi:

“Tarikatlara laf etmeyin. İnanca laf edilmez. Ama tarikat da siyasete girmeyecek…”

Denizli’den İstanbul’a gelirken sözlerini anımsatıp biraz açmasını rica ettik.

“Siyasetin işi tarikatları suçlamak değil” diye başlayıp ekledi:

“Tarik demek ‘yol’ demektir. O onun gönlündeki yoldur, inançtır. Herkesin inancına saygılıyız. Siyasetin konusu, inançları sorgulamak değil. Onu siyaset dışında tutmak gerekir. Belli inanç gruplarına sahip insanlar bir araya gelebiliyorlar. Buna saygı duymamız gerekir. Manevi dünya siyasete taşınmamalı. Allah ile kul arasına kimse girmesin. Bu tür söylemlerin olur olmaz her yerde söylenmesi de siyasal partilere yarar değil, zarar getirir.”

SİYASALLAŞMAMIŞ TARİKAT

“AKP bunu CHP’ye karşı hep kullandı” tespitinde bulundu, “Partililerimizi bu tuzağa düşmemesi için uyarıyorum” deyip devam etti:

“Tarikatların siyasalaşması, demokrasinin önündeki en ciddi engellerdendir. Sandığa, size empoze edilen bir olguyu ya da taraftarlarını iktidara getirme çabası içinde olursanız, buna demokrasi denmez. Demokrasilerde her şey özgürce tartışılır.”

Tarikatlar aracılığıyla halkın sömürüldüğünü söyledi.

Bir de örnek verdi:

“Holdingler kurup pek çok insanın alınterini yurtiçi ve yurtdışında çaldılar. Artık bunlardan inanan insanlarımızın da ders çıkarması lazım. İnançları sömürenler, inançlara en büyük kötülüğü yapanlardır. Biz, siyasallaşmamış tarikatlara saygılıyız.”

Kullandığı dilin geçmiş CHP söylemleriyle 180 derece zıt olduğunu söyledim.

Bana katıldığını belirtip devam etti:

“Halka daha yakın bir dil oluşturmaya çalışıyoruz. Halkın partisi olduğumuzu söylüyoruz ve halkla kucaklaşmak istiyoruz. Daha özgür bir toplum yaratmak adına bunları söylüyoruz.” (Muharrem Sarıkaya, https://www.haberturk.com/gundem/haber/594519-kilicdaroglundan-tarikat-acilimi)

***

Açıkça görüldüğü gibi, arkadaşlar; şu an yandaş gazete Haber Türk’te yazan Muharrem Sarıkaya bile Sorosçu’nun yanında daha ilerici kalıyor. Sorosçu, siyasete bulaşmamış tarikattan dem vuruyor. Yahu bunda namus gibi zihin de iflas etmiş durumda. Siyasete bulaşmamış bir tarikat nerede görülmüş? Tarihte görülmüş mü? Ve şu an Türkiye’de böyle bir tarikat var mı?

Adamlar bırakalım Laikliği savunanları, her biri kendisi dışında kalan diğer tarikatların bile tamamını sapık, dinden çıkmış ve yok edilmesi gereken düşmanlar olarak görmektedir. Bunların her biri birer din derebeyliğidir. Sinsi, aşağılık, insanlarımızın içtenlikli din duygularını sömüren ve onları istismar eden, onların alınterleriyle konforlu bir hayat süren; üstelik önemli bir bölümü bununla da yetinmeyip tuzağına düşürdüğü cahil insanlarımızı cinsel anlamda da istismardan çekinmeyen, aşağılık, ahlâksız, namussuz, din iman yoksunu yaratıklardan oluşur. Bunların sahtekâr şeyhleri, hemen her gün ve hatta istedikleri anda Allah’la, Peygamber’le ve geçmişte yaşamış evliyalarla konuştuklarını, sohbet ettiklerini, onlardan icazet aldıklarını ve doğaüstü güçlere sahip olduklarını iddia ederek kandırırlar, ağlarına düşürdükleri zavallı, cahil, saf insanlarımızı.

Bilindiği gibi militan düzeyde hayvanseverim. Üsküdar merkeze gelmek için beklediğim otobüs durağında bir koloni oluşturan kediciklere salam doğrarım. Onlar da pek severek yerler. İşte öyle bir gün, şalvarlı, takkeli, bıyıkları yeni terlemiş bir genç yanıma yaklaştı ve “Amca, ne güzel, ne hayırlı bir iş yapıyorsunuz”, diyerek takdirlerini belirtti.

“Sağ ol yavrucuğum”, dedim ben de. “Bu hayvanların mutfağı, kileri, marketi yok. Ayakta kalabilmek ve nesillerini sürdürebilmek için bizim gibi vicdanlı insanların verdiklerine muhtaçlar.”

Bundan sonra; “Amca, seni Sûfi yapalım”, dedi genç. O gençlikteki bir tarikat kurbanının bu ataklığını, girişimciliğini takdir etmemek elde değildi tabiî, bizim için. Keşke benim genç yoldaşlarım da böyle atak, kendilerine güvenli olabilseler, diye aklımdan geçti hızla.

“Nedir yavrum sizin tarikatınız, nerededir?”, dedim.

Tarif etti yerini ve dedi ki; “Amca; Uydu, Dünyanın etrafında bir tur atarken aynı süre içinde bizim Şeyhimiz üç tur atar. Böylesine büyük, güçlü, Allah dostu bir Şeyhimiz var bizim.”

Ben hemen anladım meseleyi tabiî. Dedim ki; “Yavrum, sizin Şeyhiniz düzenbazın, namussuzun, ahlâksızın en önde gidenlerinden biridir. Sizi böyle İblisçesine yalanlarla kandırıp tuzağında tutmak istiyor. O size akla gelebilecek her türlü kötülüğü yapabilir. Hatta o ve kaşar adamları tacize, tecavüze bile yeltenebilirler size.

“Amca, sen ne diyorsun böyle”, dedi.

“Bak yavrum”, dedim. “O düzenbaza aynen şöyle diyeceksiniz: ‘Şeyhim sen bırak Dünya’nın etrafında tur atmayı filan. Şu tarikat evimizin çatısına çık, oradan uçarak aşağıya bir in.’ Bakın bakalım siz öyle deyince o düzenbaz nasıl çalkalayacak. Bak, yaşın genç yavrum. Kendini kullandırtma bu namussuzlara. Git bilim öğreten bir okula, orada bilim, teknik oku, öğren. Kurtar kendini bunlardan.”

“Tamam amca, tamam”, diyerek ayrıldı genç yanımızdan…

1996 sonunda Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı adlı ahlâksız, sapık insan sefaletlerinin, azgın Laiklik ve Mustafa Kemal düşmanlarının yaptığı rezillikler patlamış gerizler gibi ortaya saçıldığı günlerde söylemişti, TV’lerdeki bu rezalete ilişkin yapılan tartışma programlarından birinde, İsmail Nacar; “Bunların her biri birer yılan yuvasıdır. Bunların her biri sapıklar dergâhıdır”, diye…

Geçenlerde İsmailağa Tarikat ve Cemaatinin Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu öldü ya; cenazesine Tayyip başta gelmek üzere bakanları, Kurtulmuş Numan Hafız, Davidson Ahmet vb. Ortaçağcı siyaset kaşarlarının alayı katılmıştı.

Hep söyleyegeldiğimiz gibi, AKP’giller aslında bir tarikatlar ve cemaatler koalisyonudur. Tayyipgiller’in kendisi de ayrıca tek başına bir tarikat ve cemaattir.

Bilindiği gibi bu meczuplar tarikatı da bilumum sapık dini anlayışla birlikte kadın düşmanlığıyla maruftur. Bunlar ilkokuldan sonra kadınların okula gitmesini yasaklarlar tarikatlarında. Ayrıca, kadınlarının mutfakla yatak odası arasında kölelik dışında hiçbir sosyal alanda bulunmamasını emrederler. Bunlara göre kadınlar evlerinde oturacaklar, çocuk büyütecekler ve eşlerine hizmet edeceklerdir.

Bunların yanı başında bir de İskenderpaşa Tarikat ve Cemaati vardır, değil mi?

Onun kallavi şeyhi de Mehmet Zahid Kotku’ydu. Tabiî rahmetli oldu yıllar önce bu vatandaş da.

Yine İsmail Nacar demiştir ki bunun için; “Bu Zahit Kotku, kitabının bir yerinde aynen şunu yazar: ‘Şeyh, cinsel iktidarsızlığa uğradı mı eşini müritlerine ikram edebilir.’”

İsmail Nacar’ın kendisi de din konusunu işleyen bir yazar olduğu için bunların tamamını yakından tanımıştır. Ve bu tarikatların yukarıda alıntıladığımız vb. sapıkça, namussuzca, pezevenkçe fetvalarını çok iyi bildiği için bunlar hakkında; “Tamamı yılan yuvasıdır”, tespitinde bulunabiliyor İsmail Nacar, bizce de çok haklı olarak.

Tarikatların bu rezil içyüzlerini, rahmetli İlahiyat Profesörü Zekeriya Beyaz da çok yakından görüp tanımıştır. Araştırma ve incelemeleri sonucunda bunların karanlık birer odak olduğu tespitinde bulunmuştur. Fethullah Gülen ve Şeyhi Said-i Nursi’nin yalan ve kandırmacalarla dolu kitaplarının ne menem şeyler olduğunu göstermiştir, “Said Nursi ve Nurculuk” isimli kitabında. Önceki yazılarımızda Zekeriya Beyaz’ın kitabından aktarmalar yaparak biz de tanıtmıştık hem kitabı hem de bu “Allah’la Aldatıcı”, şeyh kisvesindeki düzenbazları…

Sorosçu Kemal, hatırlanacağı gibi Müslüman Kardeşler’in en önde gelen ideologlarından olan Seyyid Kutup’a da övgü düzmüştü, kısa süre önce, Yalova gezisi sırasında; “Seyyid Kutup çok mücadeleci bir insandı”, diyerek.

Seyyid Kutup kime karşı mücadele etmiştir?

Dünyada Mustafa Kemal ve Kuvayimilliye’den en çok etkilenen önderlerden biri olan, Mısır’ın namuslu ve yiğit Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a ve onun antiemperyalist ve laik iktidarına karşı. “Yeryüzünde Allah’ın kanunlarından başka hiçbir kanun tanımam”, diye Laik Cemal Abdülnasır İktidarına isyan bayrağı açarak Ortaçağcı bir din devleti kurma mücadelesine girmişti, Seyyid Kutup, yandaşı olduğu İhvancılarla birlikte. Seyyid Kutup, Muhammed Mursi’nin idollerinden, hocalarından biridir.

Muhammed Mursi, Müslüman Kardeşler’in siyasi plandaki temsilcisi olarak 2012 yılında “Özgürlük ve Adalet Partisi” formunda iktidara geldi. 1981’den 2011 yılına kadar Mısır’ı Amerikan hegemonyası altında, diktatörlüğü altında tutan Hüsnü Mübarek’in faşizminden bunalan Mısır Halkının, “denize düşen yılana sarılır” atasözünde dendiği gibi bunalımlı bir arayış içine girerek Muhammed Mursi’nin partisini 2012’deki seçimlerde iktidara getirdi. Kaldı ki seçimlere katılım yüzde 46,42 gibi düşük bir seviyedeydi. Mursi bu orandaki katılımcının sadece yüzde 51,57’sinin oyunu almıştı, iktidara gelirken. Gelir gelmez de Müslüman Kardeşler’in 1928 yılından beri savunageldikleri şeriat çerçevesinde uygulamalara girişmişti. Müslüman Kardeşler’in kurucu önderleri ise Hasan el-Benna adlı ünlü Ortaçağcıydı.

Mısır Halkı bile Mursi’nin Ortaçağcı din yasalarına ve gerici uygulamalarına karşı isyan ederek onu devirmiştir, hatırlayacağımız gibi.

Ne yazık ki Türkiye’de bırakalım Tayyipgiller tayfasını ve kendini sağ olarak adlandıran sözde muhalefeti; Yeni CHP’nin tepesine ABD tarafından çöktürülmüş Sorosçu Kemal bile Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda eyleme geçerek Muhammed Mursi’yi deviren Mısır Halkının bile gerisine düşmüştür, Seyyid Kutup’a övgü düzmekle ve onu savunmuş olmakla.

Şimdi de gelelim Sorosçu Kemal Hafız’ın bir çömezinin tarikat ve cemaatseverliğine…

“Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yasaklanmış tekke ve zaviyelerle ilgili kapatma kanunu var. Orada hiçbir beis yok. Ama bu ülkede mesela kese kâğıdından matbuat yapılmaması hakkında da 1932 tarihli bir kanun vardır. Eğer kanunlar kadükleşmişse, sosyolojik yapı başka yerlere gelmişse oraları da çok kaşımamak lazım. Yani insanlara şunu söyleyebilmek lazım. Siz inançlarınızdan kaynaklı birbirinizi motive edebilecek olduğunuz alanlarda bir araya gelebilirsiniz; inançlarınızı herhangi bir Avrupa ülkesindeki gibi özgürce yaşayabileceğiniz ve birbirinizle iletişim halinde olacağınız alanları kullanabilirsiniz ama siz rejime kastedemezsiniz.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/zulal-kalkandelen-yazdi-chp-istanbul-milletvekili-aydoganin-tarikatlarla-ilgili-sozleri-gundemde-1970694)

Açıkça görüldüğü gibi, arkadaşlar; Kılıçdaroğlu’nun çömezi, CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan, bu Devrim Yasaları’nın “kadük” hale geldiğini iddia etmektedir. Kılıçdaroğlu ibişinin çömezi olan bu ibişe göre Devrim Yasaları artık geçerliliğini kaybetmiştir. Uygulanamaz hale gelmiştir.

İşte biz bunların CHP’sine “Sahte CHP”, “Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si” diye boşuna iddiada bulunmuyoruz, arkadaşlar. Bunların Gerçek CHP’yle zerre miktarda olsun ilgileri yok. Bunların Kuvayimilliye, Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal diye de bir anlayışları yok. Bunlar da Tayyipgiller gibi düzenbazdır, sahtekârdır, ABD ve AB Emperyalist Haydutlarının hizmetkârıdır.

İşte bu Sahte Yeni CHP’nin sahte muhalefetçilik oyunu sebebiyle Tayyipgiller 20 yıldan bu yana iktidardadırlar ve geldikleri noktada kısmen de olsa Laik Cumhuriyet’i yerle bir edip Faşist bir Din Devleti inşa etme işine girmişlerdir hızla.

İsmail Nacar ve İlahiyatçı Zekeriya Beyaz bile bunların yanında fersah fersah ilerici kalır…

Sorosçu ve onun çömezi Turan Aydoğan, açıkça Devrim Yasalarını da Anayasayı da hiçe sayıyorlar, tıpkı Tayyip ve avanesi gibi.

Oysa ne diyor, değiştirilemediği gibi değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen Anayasanın İlk Dört Maddesinden biri olan, 2’nci Madde?

“MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Anayasanın 14’üncü Maddesi ne demektedir?

“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”

Oysa bütün tarikat ve cemaatler, Ortaçağcılık konusunda Seyyid Kutup’la bire bir aynı görüştedir. Onların en önemli hedefi Laik Cumhuriyet’i ortadan kaldırmak ve onun yerine kendi anlayışlarındaki Ortaçağcı, şeriat kanunlarıyla yönetilen bir din devleti kurmaktır. Adamlar gece gündüz bu hedeflerine ulaşmak için çalışmaktadırlar. Hepsi de tıpkı Tayyip ve avanesi gibi azgın birer Mustafa Kemal, Kuvayimilliye ve Laik Cumhuriyet düşmanıdır.

Kaldı ki bunlar, Sorosçu Kemal ve onun Yeni CHP tayfasını da din düşmanı kafirler olarak nitelerler. Sorosçu ve onun ibişler mangası, bu tarikat ve cemaatlere şirin görünebilmek için ne kadar palyaçoluk yaparsa yapsın, onlar asla buna itibar etmezler. Bırakalım tarikat ve cemaatleri, Sorosçu’nun “Altılı Masa”da yanı başında duran Davidson Ahmet bile, geçenlerde de söz ettiğimiz gibi, Akit TV’de; “Hayatım CHP Zihniyetiyle mücadeleyle geçti”, diyerek övünebilmektedir, Ortaçağcılığıyla ve Laik Cumhuriyet düşmanlığıyla.

Sorosçu ve kendisi gibi ibişlerden oluşan amigoları, 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla 1925 Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasıyla İlgili Kanunu da hiçe saymaktadır.

Oysa ne der bu Devrim Kanunları?

Şunları:

***

TEVHİDİ TEDRİSAT KANUNU

Madde 1. Türkiye’deki bütün bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır.

Madde 2. Şer’iye ve Evkaf Vekaleti veya özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.

Madde 3. Şer’iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde, okullara ve medreselere ait olan birikimler, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine devredilecektir

Madde 4. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirilmesi için, üniversitede bir İlahiyat Fakültesi açacak; imamet ve hatiplik gibi dini hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar açacaktır.

Madde 5. Bu yasanın yayımı tarihinden başlayarak genel eğitim ve öğretimle görevli olup, şimdiye kadar Milli Savunma’ya bağlı olan askeri ortaokul ve liseler ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan yetim yurtları bütçeleri ve eğitim kadroları ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Bu ortaokul ve liselerde bulunan eğitim gruplarının bağlantıları, bundan sonra ait oldukları bakanlıklar arasında değişiklik suretiyle düzenlenecek ve o zamana kadar orduya bağlı olan öğretmenler orduya bağlılıklarını sürdüreceklerdir.

Madde 6. Bu yasa yayımı tarihinde geçerlidir.

Madde 7. Bu yasanın yürütülmesinden hükümet sorumludur.

***

TEKKE VE ZAVİYELERLE TÜRBELERİN SEDDİNE VE

TÜRBEDARLIKLAR İLE BİRTAKIM UNVANLARIN

MEN VE İLGASINA DAİR KANUN

Madde 1 – Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhının tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilümum tekkeler ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir. Bunlardan usulü mevzuası dairesindefilhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir.

Alelümum tarikatlerle şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur.

Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilümum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır.

(Ek: 10/6/1949 – 5438/1 md.) Şeyhlik, Babalık ve Halifelik gibi mensupları arasında baş mevkiinde bulunanlar altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasından başka bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılırlar.

(Ek: 1/3/1950 – 5566/1 md.; Değişik: 7/2/1990 – 3612/5 md.) Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir.

***

Sorosçu Kemal ve ibişlerine göre bu yasalar artık geçerliliğini yitirmiş, uygulanamaz duruma gelmiş…

Yahu o zaman CHP’nin adını niye kullanıyorsunuz?

Gidin kendinize göre Tayyipgiller’inki gibi, Davidsongiller’inki gibi, Karamollagiller’inki gibi yeni bir parti kurun…

Ama Amerika size burada görev verdi, değil mi?

“Gidin CHP’yi, bizim ajanlarımız tarafından hazırlanan kaset kumpasıyla yönetimini alaşağı ederek ele geçirin, orayı da bütünüyle bize tabi, bize bağımlı, bizim vereceğimiz emir ve talimatları harfiyen uygulayan bir yeni siyasi partiye dönüştürün”, dedi, değil mi?

Siz de bunu yapıyorsunuz ve bu aşağılık işi yapabilmek için de CHP adını, logosunu ve çatısını kullanıyorsunuz.

Yazıklar olsun size, insan sefaletleri…

Muhalif rolü oynayan Altılı Masa aktörlerinden biri de Karamolla’nın liderliğindeki Saadet Partisi’dir, değil mi arkadaşlar?

Karamolla zaten evvel ezel tarikat, cemaat ve Ortaçağcılık tutkunudur. Esasında Karamolla’nın da Seyyid Kutup’tan, Muhammed Mursi’den, Taliban’dan, El Kaide’den ve hatta IŞİD’den pek bir farkı yoktur. Hatırlanacağı gibi bunlar da Sivas’ta 35 aydınımızı yakan cellatlar arasındadır. Karamolla o anda Sivas Belediye Başkanıdır. Karamolla’nın tarikat ve cemaatleri savunması onun en asli görevlerinden biridir kendince.

O da şöyle demişti, yine Halk TV’de ağırlandığı bir programda:

“Sizden bir istirhamım var. Yahu AK Parti hata yaptığı zaman hemen İslami cemaatlere, tarikatlara, hocaefendilere yüklenmeyin.

“Neden çünkü bir tepki gösteriliyor, insan otomatikman bu cemaatlere yükleniyor. Bu cemaatler hadiselerin farkında aslında, farkında değil diyemeyiz. Ama bugüne kadar kendilerine imkân tanıyan başka hiçbir idare olmamış, bu ölçüde. Bir de 20 senedir AK Parti bu kesimlere ciddi bir imkân aktarmış itibar göstermiş, bundan dolayı da onların desteğini alıyor. Ama bunlar da temel konularda uyuşmadığı için karar vermekte artık bence zorlanıyorlar. Onun için ben tarikatlara, hocaefendilere müteveccih bir adeta saldırı yapılacağına… Bizim temel değerlerimiz inancımızdan kaynaklanıyor.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zulal-kalkandelen/tarikatlari-ve-cemaatleri-aklama-cabalari-1969309)

Tabiî Deva’cı Bebecan da bu konuda farklı düşünmez. Her ne kadar Bilderbergci olup dincilik maskesi çok sırıtır olsa da o da Tayyip’e on küsur yıl hizmette kusur etmemiş bir din alıp satıcıdır. İYİ’ci Akşener deseniz; o zaten Sağın her dalında oynar. Bu sebeple o da tarikat, cemaat sevicidir. Meclisteki Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin siyasi plandaki temsilcisi HDP deseniz; onlar zaten Kürt illerindeki melelerin ellerini öpmekten haz duyarlar. Şeyh Said ve Said-i Nursi anmaları tertiplerler. Onların adlarını meydanlara, sokaklara verirler.

Yine hatırlanacağı gibi Abdullah Öcalan, Hizbullah’a da, FETÖ’ye de işbirliği etme tekliflerinde bulunmuştu bir zamanlar…

Yani arkadaşlar; Meclisteki Amerikancı partilerin tamamı, tarikat ve cemaat “muhibbidir-sevendir”…

Hadi bunları anladık da kısa süre önce “Sosyalist Güç Birliği” adı altında bir araya gelen küçükburjuva partileri de tarikat ve cemaat adı altındaki bu Ortaçağ kalıntısı karanlık din derebeyliklerine karşı tutarlı bir tutum belirleyemiyor.

İşte, “Ortak Açıklama” adı altında yayımladıkları metnin konuya ilişkin bölümünde dedikleri:

“4- Devletin tüm kademelerine ve toplumsal yaşama egemen olan tarikatlara, bilimsel düşünceyi ve tüm özgürlük alanlarını yok ederek başta kadınlar, gençler ve çocuklar olmak üzere tüm toplumu dinselleşmeyle baskı altına almaya çalışan gericiliğe karşı, laiklik için bir araya geliyoruz. Tarikat ve cemaat kadrolaşmaları tasfiye edilmelidir. Eğitim birliği sağlanmalı, tarikat ve cemaat okulları ile yurtları kapatılmalıdır.” (https://www.birgun.net/haber/sosyalist-guc-birligi-yola-cikti-ulkemizin-gelecegine-birlikte-sahip-cikiyoruz-399785)

Görüldüğü gibi, arkadaşlar; bu Hafızlar da açıkça “Tarikatlar kapatılmalıdır”, diyemiyorlar…

Bırakalım 1924 ve 1925 yıllarında kısmen de olsa Laik Burjuva Cumhuriyeti’nin çıkardığı Devrim Yasaları’nda ortaya konan ilerici anlayışı savunmayı, İslamcı Yazar İsmail Nacar’ın, Zekeriya Beyaz’ın açıkça ve cesurca ortaya koyduğu tutumun bile gerisine düşüyorlar. Tayyipgiller tarafından karikatürleştirilmiş Anayasanın bile Laikliği savunan maddelerinde ortaya konan görüşü savunma cesaretini gösteremiyorlar. E, işte küçükburjuva tartışma kulübünden başka bir şey olmayan, eylem kaçkını bu sözde solcuların da ilericiliği bu kadar olabiliyor ancak.

Bunların 12 Mart ve 12 Eylül Faşizm dönemlerini yaşamış olan kıdemli şefleri, o faşist diktatörlüklerin işkence odalarından hep başları eğik çıkmıştır. İşkencede direnme yürekliliğini, kararlılığını, adanmışlığını gösterememiştir hiçbiri. İşkencede çözülüp çökünce de artık devrimciliğin yiv sıyırmış cıvataya döner. Bir işe yaramaz, velhasıl…

Bunlar gâh bir partide bir araya gelirler, gâh amip gibi parçalanıp çoğalırlar, sonra; “Ya pek çoğaldık, hadi güç birliği yapalım”, diyerek yeniden yan yana gelmeye çalışırlar. Ama yaptıkları bütün iş laklakadan öteye geçmez…

Bunların devrimci yaşamları, halkımızın deyişiyle “Leyleğin ömrüne” benzer…

Sol-Sosyalist Birlikler filan deyince, bir de Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK, Kandil ve HDP’nin merkezinde olduğu birliktelik var, değil mi arkadaşlar?

Hani “Türkiye İşçi Partisi”, EMEP ve benzerlerinden oluşan PKK, HDP uydularından derleşik bir birliktelik…

Bunların zaten düşünce ve davranış olarak PKK ve HDP’den bir farklılıkları yoktur. Bu sebeple HDP’nin ve PKK’nin tarikat, cemaatseverliği bunlarda da görülür. Zaten PKK ve HDP’nin görüşlerine aykırı bir sözlerinin ya da davranışlarının olması kesinkes söz konusu olamaz bunların. HDP de bunları, dönem dönem birer ikişer milletvekilliği vererek, mamalar. Yani çıkar ortaklığına dayalı, kirli, mide bulandırıcı bir iştir bunların yapıp ettikleri.

İşin acı tarafı nedir, biliyor musunuz arkadaşlar?

PKK ve HDP’ye bu iğrenç görevi de Amerika ve onun casus örgütleri vermiştir, Türk Solunu da yörüngene çek ve onları da bizim yönetimimiz, denetimimiz altına sok, diye. O çerçevenin içeriği, ABD ve CIA’nın bu emri doğrultusunda oluşturulan yapıdan oluşur. Yani merkezde HDP-PKK, yörüngesinde de uydular olarak bunlar…

Hepsini oynatan da emperyalist haydut ABD ve onun ajan örgütleri…

Sonuç olarak arkadaşlar, özetçe; bunların tamamına yani sağcısından sosyal demokratına, solcusuna varıncaya kadar Amerikancı zübükler ordusu deyip geçebiliriz.

Hatırlanacağı gibi tarikat ve cemaatleri de 150 yıldan bu yana oynatan hep İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikan Emperyalist Çakallarıdır. Ve yine onların casus örgütleridir. Yani emperyalist haydutlar, tarikatçısını da oynatıyor, kullanıyor kukla olarak, siyasetçisini de, sermayedarını da. Özetçe; altyapısından üstyapısına varıncaya kadar ülkeyi bütün kurumlarıyla hakimiyeti altına alıyor, istediği gibi yönetiyor kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda.

Hikayenin özeti bu…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

22 Ağustos 2022

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email