Aklını özgürce kullanabilme yeteneğine sahip CHP’li kardeş;..

Aklını özgürce kullanabilme yeteneğine sahip CHP’li kardeş;

Sorosçu Kemal ve avanesinin “muhalefet” adı altında bütün yapıp ettiği, sadece ve sadece pasifikasyon olmuştur.

Laik, Mustafa Kemal’ci geleneğe sahip 10 milyonların, Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’inin Ortaçağcı gidişine ve giderek bir din devleti inşa edişine karşı duyduğu derin öfke ve hıncın nötralize edilmesi, etkisizleştirilmesi, halkımızın deyişiyle “gazının alınması”ndan başka hiçbir anlama gelmez, Yeni CHP’nin yaptığı sahte muhalefet…

Dedik ya hep; Meclisteki bu Amerikancı Dörtlü Çete, CIA tarafından oynatılmaktadır, görevleri Yeni Sevr’in, BOP’un hayata geçirilmesidir. Hepsi de bu hainane işte kendileri için biçilen farklı rolleri oynamaktadırlar, diye…

İşte bunların yıllardan bu yana yaptığı, bu ihanet sürecini yürütmektir.

Bundan sonra ne yapacaklardır? derseniz; İsmet Paşa’nın ünlü deyişiyle “Bugüne kadar ne yapmışlarsa yine onu…”

Sorosdaroğlu’nun çatırdayan koltuğunu sağlamlaştırmak ve güvenceye almak için yaptığı “Adalet Yürüyüşü”, aslında milyonların nasıl bir infial halinde olduğunu çok net bir biçimde ortaya koydu. İçtenlikli, ama aynı oranda da bilinçsiz, Laiklik ve Mustafa Kemal taraftarı milyonlar, olağanüstü bir ilgi gösterdi ve destek verdi bu yürüyüşe.

Yürüyüş sonrasında yapılan Maltepe Mitingi de kitlelerin coşkulu bir katılımıyla gerçekleşti, bildiğimiz gibi. 1.6 milyon ila 2 milyon civarında insan katılmıştır bu mitinge.

Ve nihayet, Sorosçu ve avanesinin Çanakkale’deki “Adalet Kurultayı” da yine halk kitlelerinin yoğun ilgisi ve desteğiyle gerçekleşmiştir.

Bütün bu olaylar ve gelişmeler neyi göstermektedir?

Aslında toplumun yarıdan fazlasını oluşturan insanların Kaçak Saraylı Tayyip ve AKP’giller’in sahte dindarlığına, CIA-Pentagon Dinciliğine, Laik Cumhuriyet’i yıkışına ve hırsızlık ve ihanetlerine karşı kin ve nefretle dolu olduğunu…

Ve onlara karşı kitlesel bir eyleme hazır olduklarını…

Bunalmışlıklarını, neredeyse nefes alamaz hale gelmiş olduklarını ve bu ihanet çemberini kırıp parçalamak için bir çıkış yolu aradıklarını…

Güvenecek, tutunacak bir dal aradıklarını, bir hareket, bir önderlik aradıklarını…

Biz hep deriz ya; aslında kitleler bizi anladığı anda, benimsememeleri ve etrafımızda ordulaşmamaları kesinlikle mümkün değildir, diye…

Bizim bütün isteğimiz, bütün derdimiz anlaşılmaktır, diye…

Kitleler doğru önderlikle buluştuklarında, doğru yolu tuttuklarında, onların önünde hiçbir engel barınamaz, tutunamaz. Hiçbir şey o kitlelerin isyanını bastıramaz. Ve zafere giden yolda onları durduramaz, diye…

İşte hepsi gerçek bu söylediklerimizin…

Tabiî bu gerçeği, hemen hemen tamamı CIA yönetiminde ve denetiminde olan Parababalarının satılmışlar medyası da çok iyi bilmektedir. O yüzden, biz Gerçek Devrimcilere karşı hayâsızca bir susuş suikastı uygulamaktadır.

Sağlı sollu abluka uygulanmaktadır, bize karşı. Bu ihanet medyasında bizim adımız geçmez, eylemlerimiz görülmez. Suretlerimiz gösterilmez. Yani biz yokmuşuz gibi davranır o alçaklar. E, onlara verilen görev de budur…

Şu anda Türkiye’de meşru bir Anayasa yoktur. Bu Anayasaya göre oluşturulmuş meşru bir devlet ve onun kurumları yoktur. Şu an Türkiye bir “Çete Devleti”nin elinde tutsaktır. Bu devletin yöneticileri, baştan ayağa binbir suça batmış mücrimler topluluğudur. Eğer hukukun zerresi olsa bu ülkede; bunların tamamı yüzlerce kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olarak Silivri, Sincan vb. cezaevlerini doldurmuş olurlardı.

En son 16 Nisan sözde referandumu neyi ortaya koydu?

Kaçak Saraylı Tayyip’in yenilgisini…

Bütün kanunsuzluklarına rağmen, yüzde 53 oranındaki oyla “Hayır” seçeneğinin galip geldiğini…

Ama Tayyip ve avanesi, hep yapageldiği gibi, yine kendi hukuk bürosuna döndürdüğü YSK’ye “tam kanunsuzluk” yaptırtarak kaybetmiş olduğu seçimi kazanmış göstertti.

Dedik ya; adam ülkede ne hukuk bırakmış, ne kanun, ne hak, ne adalet. Ne de bağımsız yargı…

“Ben dedim olacak, ben yaptım oldu.”, diyor. Yani “yersen lokantası” açmış ülkede.

Peki, buna karşı ne yapıyor, Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si, muhalefet adına?

Aklınıza bir şey geliyor mu?

Gelmiyor, değil mi?

Çünkü bir şey yapmıyor. Sadece mızıldanıyor, boş laf ediyor, konuşmuş olmak için konuşuyor.

Bakın, bu “Adalet Yürüyüşü” yaptı, Maltepe Mitingi yaptı ve en sonra da Çanakkale’de 4 gün süren “Adalet Kurultayı” yaptı, değil mi?

Peki, bütün bu süreçlerde, her türden meşruiyetini yitirmiş, bir suç örgütüne dönüşmüş AKP’giller’e karşı nasıl bir tutum alınacağına ve nasıl bir mücadele hattı izleneceğine dair, şu an aklınıza gelen bir şey ortaya koyabildi mi?

Yok…

Çanakkale’deki 4 günde, her kesimden aydın, entel dantel küçükburjuva kılkuyruk takımı kürsülere çıktı, konuşmalar yaptı, değil mi?

Bunların bir tekinin olsun yaptığı konuşmalardan aklınızda kalan bir cümle var mı?

Yok, değil mi?..

Evet. Yeni CHP’nin Sorosçu Kemal’i ve onun amigoları olsun, Çanakkale’de konuşan kürsü ötülgeni burjuva-küçükburjuva aydınları, entelleri olsun; bu ülkenin, bu halkın, bu vatanın temel gerçeklerine dair, can alıcı sorunlarına dair ve bugün içine düştüğümüz cehennem karanlığından nasıl kurtulacağımıza dair hiçbir şey bilmezler.

Onlar sadece boş laf etme, hiçbir şey söylemiş olmamak için konuşma konusunda uzmandırlar, üstattırlar. Zaten bir kısmı da içtenlikten yoksun, ajanlaşmış ABD hizmetkârıdırlar. Sorosçu Kemal vb. gibi…

İşte bu sebeplerden dolayı, biz hep diyoruz ya; Türkiye’de yalnızca iktidar faciası yoktur. Aynı oranda ve ağırlıkta bir muhalefet faciası da vardır, diye…

Yeni CHP, asla gerçek anlamda bir muhalefet ortaya koyamaz. Onun muhalefeti, Kaçak Saraylı Reis’in dindarlığı kadar sahtedir, yalandır, kandırmacadır.

Hatırlanacağı gibi, biz bu tespitimizi yıllar öncesinde yapmıştık. Ve hep hayat bizi doğruladı. Biz, sadece olaylara önem ve değer veririz. Olaylardan yani gerçeklerden daha değerli hiçbir şey yoktur bizim için. Onları doğru görürüz. Gerçekte oldukları gibi görürüz, sebep-sonuç ilişkileri içinde görürüz. Bağlamları içinde görürüz, değerlendiririz, sonuçlar çıkarırız, geleceğe dair yol çizeriz, strateji oluştururuz. Devrimci mantık ve metodumuz, bu konuda bize yardımcı olur.

İşte biz, bu somut gerçeklerin değerlendirilmesi sonucunda, Yeni CHP’nin artık bir proje partisine dönüştürülmüş olduğunu ve BOP’un yerel elemanlarından biri haline geldiğini söyledik. Tabiî başta Tayyipgiller gelmek üzere, diğer burjuva partileri de aynı işle görevlidirler: Yani MHP de, HDP de…

Bizim bu tespitimize ne yazık ki CHP’li kitleler pek kulak kabartmıyor.  Onlar önyargıları doğrultusunda, düşünmeden ve araştırmadan davranmayı rahatlık sayıyor. Yani onlar, akıllarıyla değil, inançlarıyla hareket ediyorlar. Böylece de Tayyipgiller’in “hülooğğ”cularından farklı bir davranış sergilememiş oluyorlar.

Nihayet iki gün önce, Cumhuriyet’ten, benim de yıllardan beri gazetenin en aklı başında yazarı bulduğum Ergin Yıldızoğlu’nun biz yazısı çıktı. Yazının başlığı “Anlamak gittikçe zorlaşıyormuş” ibaresini taşıyor.

Başta iktidarın ihanetlerini ve din devletine doğru gidişini anlatıyor. Tabiî bizi tümüyle anlaması olası değil, bu küçükburjuva yazarın da. Ama hiç değilse, onda bir ya da biraz daha fazla oranda bizi anlamış ve o oranda bize yakın bir yazı ortaya koymuştur. Eh, bu da hiç yoktan iyidir…

Okuyalım, isterseniz:

***

Anlamak gittikçe zorlaşıyormuş

Beş yılı aşkın bir süre Avrupa Birliği Türkiye temsilcisi olarak çalışmış deneyimli (Türkiye’nin yakın zamana kadar demokratikleşmekte olduğunu düşündüğüne bakılırsa, T. S. Eliot’un “deneyimi yaşamış ama anlamını kaçırmış” dediği türden) diplomat Marc PieriniCarnegie için yazdığı son yorumda, “Ankara’nın iç ve dış politikasının arkasındaki stratejiyi anlamak hergün biraz daha zorlaşıyor” diyor.
Gerçekteyse, Ankara’nın politikalarının arkasındaki stratejiyi anlamak kolay. Esas anlaması zor olan, muhalefetin, özellikle de ana muhalefet partisinin izlediği politikaların arkasındaki strateji.

Gayet şeffaf

Ankara’nın politikalarının arkasındaki strateji (kısa dönemli taktiğin aksine, uzun dönemli vizyon) gayet şeffaf. AKP hükümeti “iç ve dış dinamiklerin örtüşmesi”, bunun olumlu ekonomik dinamiklerle beslenmesi üzerinde şekillenmiş, siyasal İslamı iktidara taşımıştı. İlk iki dinamik artık yok.

Birincisi, AKP artık olağan koşullarda, serbestçe yapılabilen genel seçimlerde ne tek başına hükümet kurabilecek iskemle sayısına ulaşabiliyor (Haziran 2015 Seçimleri) ne de muhalefeti susturmazsa, mühürsüz oylar gibi yasa dışı yöntemlere başvurmazsa referandum kazanabiliyor. Bu yöntemler bile en fazla yüzde 51 alabildi. AKP toplumsal desteğinin sınırına geldi. Dahası, var olan destek de erimeye başlıyor. Tam da ekonomi sarsıntı işaretleri verirken…

İkincisi, siyasal İslamın, tarihsel ve bölgesel realitelerden habersiz, dış politikası sağa sola çarpa çarpa Türkiye’nin jeopolitik çapalarını teker teker söküyor. AKP liderliğinin bu duruma bir cevabı olmadığından, yukarda değindiğim, tüm dış politika önceliklerini AKP’nin ne pahasına olursa olsun iktidar kalma tutkusunun günlük gereksinimlerine tabi kılıyor.

Normal bir düzen partisi gibi seçim kaybedip muhalefete çekilmediğinden, siyasal İslamın iktidarını koruyabilmek için genel seçimleri, parlamentoyu tamamen anlamsızlaştıracak, “atanmışların” keyfi egemenliği ile yönetecek bir devlet biçimi (artık rejim kavramının ötesine geçtik) zorunlu oluyor. En son, 694 sayılı KHK bu biçimin kuruluşunun tamamlanmakta olduğunu gösteriyor. Bu sürece, büyük sermayenin de (tam post-kolonyal burjuvazilere yakışan oportünizmi ve kırılganlığıyla) onay verdiği, daha doğrusu boyun eğdiği anlaşılıyor.

Peki ya muhalefet?..

İktidarın politikalarının arkasındaki strateji şeffaf. Peki ya muhalefetinkilerin? Muhalefet, özellikle CHP, ülkenin içinde bulunduğu durumu gerçekçi bir biçimde değerlendiriyor mu? Yoksa CHP 2019 seçimlerine hazırlanmak gibi bir fantezinin peşinden mi gidiyor?

CHP liderliğinin “Adalet yürüyüşü”, Maltepe mitingi çok değerli potansiyellere sahipti. Ülkeyi kritik bir eşiğe getirmişti. Ancak o zaman kaygı duyduğum gibi, bu yürüyüş ve miting “tamam artık evlerinize dönün” ile sonlanırsa, “muhalefetin gazını almaktan” öteye gidememe riski taşıyordu.

Muhalefet, bu eşikte neler yapabileceğini tartışırken, parlamenter muhalefet olanaklarını yok eden KHK’ler birbirini izledi. Muhalefet ise, gelinen noktada, kendi değerlerini unutmaya başlamış, çoktan siyasal İslamın din kültürüyle çizilen meşruiyet sınırlarını kabullenmiş (içki içildi hezeyanları, örneğin) görünüyor. Saray 694 sayılı KHK’yi çıkarırken, o adeta her şey normalmiş gibi, Nur risalelerinin de okunabildiği bir “Adalet Kurultayında”, İslamcılarla flört etmeye çalışıyor, adalet istiyor. (Kimden?) CHP liderliği, İslamcılardan demokrasi çıkabilirmiş, “2019 seçimlerinin adil ve eşit yapılacağına inanıyor musunuz?” (Çiğdem Toker) sorusuna olumlu bir cevap verilebilirmiş gibi 2019’a kadarki yol haritasından söz ediyor. Muhalefetin, ana muhalefet partisinin politikalarının arkasındaki stratejiyi anlamak gittikçe zorlaşıyor. (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/814563/Anlamak_gittikce_zorlasiyormus.html)

***

Tabiî küçükburjuva entellektüeller meseleyi bütün gerçekliğiyle, kapsamıyla kavrayamazlar. Yazıda gördüğümüz gibi, ABD-AB Emperyalistleri ve onların Türkiye’deki hakimiyetleri yoktur. Yok sayılmaktadır. Sanki bu yerli piyonlar, kendi iradeleriyle hareket ediyorlarmış gibi anlatılmaktadır. Ve BOP’tan, Yeni Sevr’den de hiç söz edilmemektedir. Öyle olunca da, tabiî yazar, Yeni CHP’nin tutumunu ya da muhalefetini anlaşılmaz bulmaktadır.

Ama işte, ne diyelim, bu bile şu anki, fikir ortamı açısından çöle dönmüş Türkiye’de bir olumluluktur. Dikkat ederseniz; ağarmış top sakalı ve dürbün mercekli gözlüğü, alengirli fuları, yeleği ve köstekli saatiyle entellik satan Emre Kongar’dan fersah fersah ayıktır. Ve daha doğru tespitler yapabilmektedir, Ergin Yıldızoğlu.

Ne der Emre Kongar, yazı ve yorumlarının sonrasında?

“Uyuma CHP.”

Yıldızoğlu ne diyor?

CHP’nin muhalefetinin arkasındaki politikaları anlamak gittikçe daha da zorlaşıyor…

Yani gerçekçi bir politikaya sahip değil, diyor yazar. Bu muhalefet anlayışıyla da bir yere varılmaz, diyor.

Sorosçu Kemal ve avanesi ne diyor kitlelere?

2019’a iyi hazırlanalım.

Yahu adam 16 Nisan 2017’de açıkça ve resmen yenildi.

Ama ne yaptı?

Ben yendim, ben kazandım, dedi. Sen de bunu yedin, Sorosçu Kemal! Hem de daha o sahte referandumun ilk gününün akşamı. Tam kanunsuzluğu meşru sayıp geçip gittin.

Tayyip ve AKP’giller, iktidara mahkûm. İktidardan düşrükleri anda, kendilerini, işlemiş oldukları binbir suçtan dolayı kanun karşısında bulacaklarını ve hesaba çekileceklerini biliyorlar. O yüzden hepsi de ölünceye kadar iktidarda kalmaya karar vermiş durumdadırlar.

Çok açık ve gizlenemez bir yenilgiyle karşılaştığı anda iç savaş çıkarma alternatifini ortaya koyacak Tayyip. Ona hazırlanıyor, durup dinlenmeden.

Diyelim 2019’da da yenildi Tayyip. Ne yapacak?

16 Nisan’da yaptığını…

“Yenilmedim, yendim. Kaybetmedim, kazandım.”, diyecek. Kabul görmemesi durumunda da iç savaşa geçiş yapacak…

Adam ne hukuk bıraktı, ne kanun, ne mahkeme, ne adli sistem, ne hak, ne adalet… Bir suç örgütü aslında onlar.

İşte bu sebepten, yapılması gereken, kitleleri bu doğrultuda aydınlatmak ve bilinçlendirmektir. Bir suç örgütüne karşı ne yapılması gerekirse, onun yapılması hazırlığına girişmektir. Yani ilk yapmamız gereken, onun tepeden tırnağa suça batmış olduğunu, her türlü meşruiyetten yoksun olduğunu ve acilen hukuka bağlı gerçek bir mahkeme önüne çıkarılması gerektiğini kitlelere anlatmaktır.

Tabiî bu, onlarla her türlü ilişkiyi ve diyaloğu kesmeyi, bitirmeyi öngörür. Suçlulara karşı nasıl davranılırsa, bunlara da o şekilde davranmayı öngörür.

Ancak bu kapsam içinde yapılacak çalışmalar, gelecek için olumlu adımlar olur ve çıkış yolunu oluşturan yolun taşlarını döşemek olur.

Fakat, yukarıda da söylediğimiz gibi, Meclisteki bu Amerikancı Dörtlü Çete, zerre miktarda olsun vatan, millet ve halk sevgisi taşımaz. Onlar sadece kendilerini devşiren, projelendiren, BOP göreviyle görevlendiren ABD’li efendilerine hizmet ederler. Vatan asla umurlarında olmaz.

İş, gelip yine biz Gerçek Devrimcilere, yani İkinci Kuvayimilliyecilere düşüyor. Çok zor şartlarda da olsak, bu görevimizi de başaracağız. Belki uzun sürecek ama sonunda yine biz kazanacağız!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

2 Eylül 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı