Adam günbegün, tuğla tuğla Faşist Tayyibistan Din Devleti’ni kuruyor!

tayibistan_HKPAdam günbegün, tuğla tuğla Faşist Tayyibistan Din Devleti’ni kuruyor!

Biz hep diyoruz ki; bunlar ıslah olmaz. Bunların ruhiyatı öyle şekillendirildi. Bunlar, ne Laik Cumhuriyet düşmanlığından vaz geçebilirler, ne Mustafa Kemal düşmanlığından, ne kamu malı hırsızlamaktan, ne de Amerikan işbirlikçiliğinden vazgeçebilirler. Asla değişmezler.

Ha, zorda kaldılar mı, değişmiş gibi oynarlar. Öyle görünüm sergilerler bir süre. Ama o, tamamen riyakârlıktır. Aldatmacadır. Ortamın kendileri açısından rahatladığını anladıkları anda, kaldıkları yerden devam ederler, halk düşmanlığına ve Amerikan hizmetkârlığına.

Bugün ajanslara, haber sitelerine düşen bir haber:

“Şehit kardeşinin cenazesinde hükümete tepki gösteren Yarbay Mehmet Alkan, son çıkarılan KHK ile ihraç edildi.

“Resmi Gazete’de yayımlanan ve yaklaşık 50 bin kişinin ihraç edildiği kanun hükmünde kararname’de dikkat çekici bir isim de yer aldı.

“İhraç edilen isimler arasında, PKK’nın 21 Ağustos’ta Şırnak’ta jandarma karakoluna yapılan saldırıda şehit olan Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze törenindeki haykırışları geniş yankı uyandıran ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan’ın da bulunduğu ortaya çıktı.

“Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze törenine üniformasıyla katılan ağabey Mehmet Alkan, açılım sürecinde yapılan hatalara isyan ederek “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonuna kadar savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ‘Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok” sözleriyle tepki göstermişti.

“Bu sözlerden sonra yandaşların hedefi haline gelen Alkan hakkında Jandarma Genel Komutanlığınca soruşturma başlatılmış ve uyarı cezası verilmişti.

“BU İŞ TAMAMEN ÇIĞIRINDAN ÇIKTI”

“Karara sosyal medya hesabından tepki gösteren Yarbay Mehmet Alkan, ihraç edilmesinde yandaş medyanın başlattığı kampanyanın etkili olduğunu belirterek “Sizden hakkımı almadan ve helak olduğunuzu görmeden ölmeyeceğim” diye yazdı.

“Alkan şunları yazdı:

“21 temmuzda Haber7 sitesinin başlattığı kampanya sonuç verdi… Bu gece yarısı ordudan atıldım… Hayatımın hiçbir döneminde FETÖ ile irtibatım olmamıştır, selam dahi vermedim ama yıllardır bu örgütle beraber olanlar tarafından FETÖ’cü diye atıldım… Bu iş tamamen çığırından çıktı… Elbet sorulur hesabı… Zulüm ile abad olanın sonu berbad olur… Gecenin bu saatinde hakkımda sorgusuz sualsiz işlem yapanlara sesleniyorum: Benim vicdanım rahat başımı yastığa koyup uyuyacağım… Ya siz zulüm sahipleri, rahat olacak mısınız… Sizden hakkımı almadan ve helak olduğunuzu görmeden ölmeyeceğim… Sonuna kadar mücadele… Allah belanızı versin… Aynı haksızlıklara uğramadan ölmeyin siz de…" (http://odatv.com/turkiyenin-konustugu-o-yarbay-da-ihrac-edildi-0209161200.html)

Biz, buradan bu yiğit Yarbay’a sesleniyoruz:

Bunlar aynı haksızlıklara uğramayacaklar. Bunlara karşı hiçbir haksızlık yapılmayacak. Ama, yaptıkları zulmün, vurgunun, Laik Cumhuriyet düşmanlığının ve Amerikan ajanlığının hesabı mutlaka sorulacak. Bunlar, hak ettikleri cezaya eksiksiz çarptırılacaklar. Bunu da biz yapacağız.

On binlerce Türk ve Kürt genci hayatını kaybetti, bunların ihanetleri ve ABD hizmetkârlıkları yüzünden. Mehmet Alkan’ın da çok açık bir şekilde dile getirdiği gibi…

Amerikalı efendilerinin verdiği emir doğrultusunda PKK ile masaya oturup “Çözüm Süreci” başlattılar. Kürt illerini PKK’ye teslim ettiler, kendi elleriyle. Yandaş Valilerine emir verdiler; PKK’nin şehirlere istediği gibi yerleşmesine ses çıkarmayın, görmezlikten gelin, diye. Çözüm masasında ise, PKK temsilcilerine “Sizi rahatsız eden komutan, polis şefi, Kaymakam, Vali varsa bize bildirin, onları oralardan alalım.”, diye açıktan sözler verdiler. Tuttular da bu sözlerini.

Fakat, 7 Haziran Seçimleri sonrasında karşılaştıkları yenilgi, onlara birden ters köşe yaptırttı. Baktılar ki açılımla meczuplaştırılmış hüloogg’cuları kaybediyorlar, bu kez 180 derece zıttına atlayıp milliyetçi oynamaya başladılar. “Kürt Sorunu diye bir şey yoktur.”, deyip çıktı Tayyip. Artık, “Son silahlı terörist de silahını betona gömüp teslim olmadığı müddetçe, PKK terör örgütüne karşı başlattığımız bu harekatımız sürecektir.”, diyordu, ekranlardan, meydanlardan, yine Tayyip. Üstelik de, şehir şehir, meydan meydan dolaşarak.

Yani, kendi elleriyle PKK’ye teslim ettikleri Kürt illerini şimdi onlardan almaya çalışıyorlardı. İşte bu süreç, binlerce Türk ve Kürt gencinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Hatta, patlatılan bombalarla sadece gençler değil, sivil insanlar da; İstanbul’dan Ankara’ya kadar hemen Türkiye’nin her yerinde hayatını kaybediyordu. Hem de bedenleri parça parça edilerek. Gençler, çocuklar, analar, yaşlılar yok olup gidiyordu.

Kimdir bu kayıpların sorumlusu, bu canların sorumlusu?

ABD Emperyalistleri ve onların emrindeki yerli işbirlikçi hainler… AKP’giller başta gelmek üzere Meclisteki Dört Amerikancı Parti… Ve PKK…

İşte, şehit kardeşi Mehmet Alkan, kardeşinin tabutu başında bu anlamdaki cümleleri, acılı, yüreği yanan bir ağabeyin hissiyatı ve feryatlarıyla dile getirince, bu, Tayyip’e ve AKP’giller’e fena dokundu. Yazdılar bir kenara. Şimdi de hesap soruyorlar kendilerince.

Artık, günümüz geldi. Meydan bizim. “Astığımız astık, kestiğimiz kestik”, diyorlar.

Ne yazık ki, onların bu pervasızca zulümleri devam edecektir daha. Boyutlanarak hem de…

Bu yiğit askeri harcayarak, Ordu içinde kalmış kıran artığı namuslu, Mustafa Kemalci subaylara da mesaj vermiş oluyorlar aynı zamanda. Bundan böyle, bize biat etmeyen, asker olsun, sivil olsun, kamuda görev alamaz. Artık, biz kendi Din Devletimizi kuruyoruz. Ya bize boyun eğeceksiniz, ya da yoksunuz, demiş oluyorlar.

Biliyorsunuz, Tayyip ve AKP’giller, yine efendileri ABD’den aldıkları emir üzerine, Laik, Bilimsel Eğitim diye bir şey bırakmadılar. 4+4+4’lerle, tüm Ortaöğretim kurumlarını İmam Hatipleştirmekle, böylece de tarikatların, Muaviye-Yezid İslamcılarının emrine vermekle, bunu gerçekleştirmişlerdi zaten.

Fakat bunlarla yetinmiyorlar. O denli sağlamcı gidiyorlar ki, prangalarla bağlıyorlar binbir  yerinden Türkiye’yi kendilerine.

Biliyorsunuz, Bilal’in yönetiminde Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV)’leri vardır bunların. İşte buradan da Ortaçağcı Yezid İslamcısı gençler yetiştirilecek.

Yetinmediler; Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA)’yı kurdular bir de. Burada da aynı işi yapacaklar.

Gözleri doymuyor ve hırsları dinmiyor. Yine yetinmediler; şimdi de “Türkiye Maarif Vakfı”nı kuruyor Tayyip. Bu sözde vakfın başına da en yandaş bildiği sözde ilim insanlarını getiriyor. Bunula ilgili de güncel bir haber düşmüştü haber sitelerine. Onu görelim:

“MEB’i saf dışı bırakarak eğitimi, vakıflara bağlayacağı gerekçesiyle eleştirilen Türkiye Maarif Vakfı üyeliklerine Saray’a yakın isimler atandı

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı’nı devre dışı bırakarak, eğitimin planlanması ve yönetimini iktidara yakın vakıflara bırakacağı gerekçeleriyle eleştirilen Türkiye Maarif Vakfı’na, kendisine yakınlığıyla bilinen isimleri atadı.

“Türkiye Maarif Vakfı’na Saray’a yakın isimler atandı

“Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre Erdoğan, Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli heyeti üyeliklerine, eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Ayşen Gürcan’ı seçti.

“TAPELERDEN ÜYELİĞE

“Vakfın başkanlığını da üstlenen ve ‘‘başkanlık sistemini hukuk devletini koruyacak bir fren sistemi kurulması koşuluyla Türkiye için demokratik bir model’’ olarak gördüğü yönündeki düşünceleri ile bilinen Stratejik Düşünce Enstitüsü eski başkanlarından Prof. Dr. Birol Akgün de Erdoğan tarafından atanan isimlerden oldu.

“Cumhurbaşkanı’na tanınan kontenjan çerçevesinde atanan diğer iki isim de AKP eski Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile Gülen Cemaati tarafından kullanıldığı bilinen bir internet sitesinde Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank ile yaptığı iddia edilen telefon görüşmesinin tapeleri yer alan AKP milletvekili adayı Selim Cerrah oldu.

“VAKIF İMZASI

“Mütevelli Heyeti’ne atanan isimlerin vakıf bağlantıları da dikkati çekiyor. İlk türbanlı bakan olan Prof. Dr. Aysen Gürcan’ın, Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve kızı Esra Albayrak’ın da yönetim kurulunda bulunduğu TÜRGEV’in genel kurul üyeliğini yaptığı biliniyor.

“Rize İmam Hatip Lisesi mezunu Selim Cerrah’ın özgeçmişinde ‘‘Milli Gençlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşunun kurucusu ve üyesi’’ bilgisi yer alıyor.

“72 yaşına kadar görev yapma hakkına sahip olacak mütevelli heyeti üyeleri yüksek maaşın yanı sıra diplomatik pasaport taşıma hakkına da sahip olacak.” (http://www.abcgazetesi.com/turkiye-maarif-vakfina-saraya-yakin-isimler-atandi-27204h.htm)

Gördüğümüz gibi arkadaşlar, adam devletin tepesini ele geçirmiş. Tüm Bakanlıkların olduğu gibi, Milli Eğitim Bakanlığının da, yönetim kadrolarının tamamı elinde. Ama yine de gözü doymuyor. Mevcut devlet mekanizması dışında, kendi özel devletini de oluşturuyor. Yani bir “Paralel Tayyipgiller Devleti” kurmuş oluyor. Hem mevcut devlet benim olsun, hem de ikinci bir devletim olsun, istiyor.

Eğitimi de artık tümüyle bu Muaviye-Yezid İslamcısı, CIA-Pentagon İslamcısı, “İlim yayma Cemiyetleri”nden gelme bu sınangılı, CIA ile içli sışlı olmuş ve Washington’u Kâbe edinmiş Ortaçağcılar planlayacak, yönetecek. Düşünün gayrı gerisini siz…

İşte, yeni nesil, yani çocuklarımız, gençlerimiz, bu El Kaide ve Taliban medreselerinden zerrece farklı olmayan sözde eğitim kurumlarının ellerine teslim edilecek. Onlar da zehirli, halk ve vatan millet düşmanı ideolojilerini yeni gençlerimize benimsetmeye çalışacaklar. Acıdır ki, belki çoğunluğuna da benimsetecekler.

Yani Türkiye’nin bugününü değil, yarınlarını da karartma, zindan etme, cehenneme çevirme derdinde adam. Zaten efendisi ABD Emperyalistleri de, kendisini bu işleri yapsın diye iktidara getirdiler ve iktidarda tutuyorlar. 15 Temmuz’da da aynı sebepten dolayı galip getirdiler AKP’giller’i.

Yani, ABD ve bu işbirlikçiler, Türkiye’yi Suudi Arabistanlaştırmaya, Afganistanlaştırmaya, Pakistanlaştırmaya uğraşıyorlar bir taraftan da. Yani, hem “BOP” çerçevesinde Türkiye’yi parçalamaya çalışıyorlar, hem de Ortaçağcılaştırmaya, ülkemizi ümmetçi bir Türkiye’ye dönüştürmeye çalışıyorlar.

Gidiş bu, ne yazık ki…

Yine son günlerin haberlerinden biri daha:

“Güvenlik görevlisi artık üniversite yönetecek

“Bolu’da oturan Halim Fidan, 18 yıl önce ‘Koruma ve güvenlik görevlisi’ kadrosunda işe başladığı Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (AİBÜ) şimdi genel sekreter vekili oldu.

“Halim Fidan, 1998’de AİBÜ bünyesinde açılan ‘Koruma ve güvenlik görevlisi’ sınavını kazanarak üniversitede iş başı yaptı. Fidan, 9 yıl boyunca üniversite içinde güvenlik görevlisi olarak çalıştı. Fidan, üniversitenin güvenlik hizmetlerini taşerona devretmesi üzerine Strateji ve Geliştirme Daire Başkanlığı’nda memur oldu. Burada görevde yükselme sınavına girerek şefliğe yükselen Halim Fidan, Haziran 2013’de Rektör Prof. Dr. Hayri Coşkun tarafından Yabancı Diller Yüksekokulu Sekreterliği görevine atandı. Fidan, AİBÜ Genel Sekreteri Prof. Dr. Erdal Bekiroğlu’nun, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest bırakılması ardından istifa etmesi üzerine, yerine 10 gün önce Genel Sekreter Vekili olarak atandı. Fidan, Yabancı Diller Yüksekokulu Sekreterliği görevini de sürdürüyor.

“Fidan’ın, güvenlik görevlisi olarak girdiği üniversitede genel sekreterliğe kadar yükselmesi bazı çevrelerin tepkisini çekti. Fidan’ın, Strateji ve Geliştirme Daire Başkanlığı’nda memur olmasından sonra Eğitim Bir Sen’e üye olup sendikanın üniversitedeki icra ekibinde yer aldığı ve bundan sonra kısa sürede yükseldiği belirtildi.”  (http://odatv.com/guvenlik-gorevlisi-artik-universite-yonetecek-3008161200.html)

Evet, gelinen nokta işte böylesi bir içler acısı vaziyeti ortaya koyuyor, arkadaşlar. Hani biliyorsunuz, daha önce de Hayvanat Bahçesi Müdürünü TÜBİTAK’a müdür yardımcısı olarak atamıştı, AKP’giller. Şimdi gayrı önlerinde kendilerine gık diyebilecek kimse kalmadığı inancına varmışlar ki, güvenlik görevlisini üniversite yöneticisi makamına getiriveriyorlar. Yani tek ölçüt var onlar için önem taşıyan: AKP’giller’den olacak. Önemli olan bu. Gerisi teferruat…

O üniversite ki kurucusu rahmetli İzzet Baysal son derece namuslu, yurtsever, halksever, Mustafa Kemalci, laik bir insanımızdı. Bu üniversitede bilimsel eğitim verilmesini, vatana millete faydalı olacak işler yapan aydın, laik insanlar yetişmesini amaçlamıştı. Bu görevi yapsın diye kurmuştu üniversiteyi. Böylesine aydın, namuslu bir adamın kurmuş olduğu üniversiteyi getirdikleri hale, düşürdükleri duruma bakın.

Pensilvanyalı İmam’ın okullarının, kolejlerinin, üniversitelerinin bir benzerini yaratıyor bunlar da. Tek fark var arada, o okulların mürşidi, Pensilvanyalı İmam’dı; bunların oluşturduğu okulların bağlı olduğu AKP’giller tarikatının mürşidi ise Kaçak Saraylı İmamdır. Yani tek fark, şeyh farkıdır…

Adamların derdi, bilim, demokrasi, hukuk, hak, adalet filan değil. Faşist Din Devleti kurmak… Ve tüm bu atamalar da işte o din devletinin birer basamağını, birer tuğlasını oluşturmaktadır. Onu yapıyor adamlar.

Biz, bunların başka türlü olamayacaklarını tâ başından söyledik. Adımız gibi emindik bundan.

Bunlardan demokratlık bekleyenler, vatanı milleti düşünmesini bekleyenler, olumlu işler yapmasını bekleyenler ve de beklemekle kalmayıp da, sanki bunların ihtiyacı varmış gibi, akıl vermeye, yol göstermeye kalkanlar, bunlara “Sayın Cumhurbaşkanım”, “Sayın Başbakanım”, diye hitaplarda bulunanlar acaba utanırlar mı dersiniz, bu yapıp edilenler karşısında?

İşte ondan da pek umutlu değiliz, ne yazık ki… Bu Babil artığı toplum, bu 6 bin yıldan bu yana devam edegelen sömürünün, zulmün, haksızlığın, adaletsizliğin her alanda at oynattığı topraklar, insanlarımızı da çamurlara buluyor. Rüzgarın, yağmurun kayaları aşındırdığı gibi, kerte kerte aşındırıyor onlarda namusa, erdeme, tutarlılığa ilişkin ne varsa… Bu sebeple, işte bu şahıslar da, her ne kadar ulusalcı, Laik Cumhuriyetçi, Mustafa Kemalci oynuyor ve görünüyor olsalar da, sonuçta birer “Şark Aydını”dır, bunların da tamamı. Böyle olunca da, bunlar da, Rin Papa gibi yanılmazlar. En doğruyu hep en önce kendileri bulur, kendileri bilir. Neyse, geçelim bu acınacak haldeki kardeşlerimizi de…

Hep dedik ya, tekrarlayalım: AKP’giller’in tamamı da, bir gün Pensilvanyalı İmam ve tarikatının avanesi gibi, ensenelenecekler. Hesaba çekilecekler…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

02 Eylül 2016

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

 

Print Friendly, PDF & Email