AB-D EMPERYALİSTLERİNİN LİBYA’YA SALDIRISI ARAP HALKININ UYANIŞINI, ŞAHLANIŞINI ENGELLEYEMEYECEK!

AB-D EMPERYALİSTLERİNİN LİBYA’YA SALDIRISI

ARAP HALKININ UYANIŞINI, ŞAHLANIŞINI ENGELLEYEMEYECEK!

ABD ve AB (AB-D) Emperyalistleri Arap Halklarına kan kusturmaya devam ediyorlar. Irak Halkının akıtılan kanı kesmedi AB-D Emperyalistlerini, şimdi de Libya Halkının başına yağdırılıyor bombalar. Arap Dünyasındaki siyasi mayalanmanın Arap Halklarının kurtuluşuna, özgürlüğüne gitmesinden korkuyorlar. Otuz kırk yıldır kendilerine uşaklık etmeyi görev bilmiş halk düşmanı kanlı diktatörlerin birbiri adına yıkılması ürküttü emperyalistleri. Önlem alıyorlar, ekonomik ve siyasi bir programı olmayan Politik Devrimlere karşı. Önce Fransa, Kanada arkasından ABD Emperyalistleri yolladılar Libya Halkının üstüne bombaları, füzeleri…

 

AB Emperyalistlerinin, Libya’ya saldırısının bir diğer nedeni de Libya’nın petrolüdür. Sülfür (kükürt) oranı düşük Libya petrolü (“Tatlı petrol” diye de adlandırılmaktadır), kolay ve ucuza rafine edilebilmektedir.) Ve AB ülkelerinin rafinerilerinin çoğu, Libya petrolünü rafine etmektedir.

O Fransa ki, katliamcılıkta ve zalimlikte üstüne yoktur. Cezayir’de yaptıkları dünya halklarının belleğinde capcanlı durmaktadır hâlâ. Binlerce Cezayirliyi işkencelerde katletti, on binlercesini yıllarca cezaevlerinde çürüttü. Ve 1954-1962 yılları arasında süren Kurtuluş Savaşı esnasında tam 1 buçuk milyon Cezayirliyi öldürdü.

Sadece Cezayir’de mi bu katliamları yaptı Fransa?

Benin, Burkina-Faso, Cibuti, Çad, Gabon, Gine,Kamerun, Komor Adaları, Moritanya, Nijer, Senegal ve Tunus’ta da aynı zalim sömürgeci yöntemlerini uyguladı. Halklara kan ve gözyaşından başka bir şey vermedi.

Ve Kanlı Zalim ABD Emperyalizminin Siyah Yüzlü Temsilcisi Obama, Kaddafi’nin kendi halkına karşı uyguladığı şiddet karşısında sessiz kalamayacakları için operasyon başlattıklarını söylüyor utanmadan. Dünya halklarına yıllardır kan ve gözyaşı kusturan, milyonlarca insanı savaşlarda katleden, Halkları birbirine düşüren, petrol yataklarına sahip olmak için Arap Halklarının başına kendilerine göbekten bağımlı şeyhleri, kralları geçiren ABD Emperyalizmi değilmiş gibi, yüzsüzce pavkırıyor kan, gözyaşı, zulüm ve ölümün temsilcisi B. Obama.

AB-D Emperyalistlerinin Paris’te düzenledikleri Libya zirvesinden çıkan ortak bildiride “Albay Kaddafi’nin Uluslararası toplumun isteklerini reddetmeyi, kendi halkını küçümsemeyi sürdürmesine izin vermeyeceğiz. Libyalılara, ülkelerini yeniden inşa etmelerinde, bu ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğünü tamamıyla saygı çerçevesinde yardım etmeyi sürdüreceğiz” denilmekte. Irak Halkının başına bombaları yağdırdıkları 19 Mart 2003’te de böyle demişlerdi AB-D Emperyalistleri. Bugün Irak fiilen 3 parçaya bölünmüş durumda. 4 milyon masum Iraklı hayatını kaybetti. Halen de günde onlarca Iraklı hayatını kaybetmeye devam ediyor. Yugoslavya’ya saldırmadan önce söylemleri aynıydı, bugün Yugoslavya 7 parça… Ne zaman bir ülkeye adım attılar AB-D Emperyalistleri, arkasından kan ve gözyaşı o ülkenin kaderi haline geliyor.

42 yıldan beri iktidarda olan, 1969’da, 27 yaşında genç bir subayken subay arkadaşlarıyla birlikte Politik Devrimle iktidarı ele alan Muammer Kaddafi’nin bu devrimi Nasır Devrimi karakterindeydi. Ondan önce krallıktı Libya. Kral İdris El Sunusi, her yaz Bursa kaplıcalarına gelir, bir ay burada dinlenirdi. İşte böyle bir anda yaptı Kaddafi liderliğindeki genç subaylar devrimi. Kral da dönemedi ülkesine…

Kaddafi de başlangıçta Nasır gibiydi. Arap milliyetçisi ve İslamî Sosyalistti. Kaddafi iktidarı, başlangıçta, söylediklerinde tutarlı oldu. Ülkenin büyük petrol gelirini Batılıların ve ülkenin vurguncularının elinden aldı. Burjuva Sosyalizmi diyebileceğimiz bir ekonomik çizgi izledi. Halk nefes aldı, bu yeni politikayla. Ve benimsedi yönetimi.

Sonra bu iktidar Arap Birliği’ni savunuyordu. Ve Siyonist İsrail’e şiddetle karşıydı… Politikada böyle bir anlayış ve tutum ortaya koydu. İşgal altındaki Arap topraklarının kurtarılması ve Arap Ulusunun birliğinin sağlanması en öncelikli politikasıydı bu iktidarın. Tabiî bu anlayış AB-D Emperyalistlerinin ve İsrail’in tüylerini diken diken etmeye yetti.

AB-D, 1986 baharında Kaddafi’yi ortadan kaldırmaya yönelik bir hava saldırısı düzenledi Libya’ya. Kaddafi, şans eseri o an konutunda bulunmadığı için ölümden kurtuldu. Eşi ve çocuğu öldü. Bu alçakça ve uluslararası hukuku hiçe sayan saldırı, Kaddafi iktidarını iyice AB-D karşıtı yaptı. Kaddafi, o dönem Sosyalist Kamp’ın oluşturduğu askeri örgüt olan Varşova Paktı’na girebileceğini açıkladı. AB-D Emperyalistlerine uşaklığı kabul etmeyen ve onurlu, yurtsever duruş ortaya koyan ülkelerin arkalarını dayayacakları güçlü kaleydi Sosyalist Kamp o zamanlar. Ne yazık ki şimdi yok. İşte o nedenle AB-D Emperyalistleri böyle kuduzlaşmış bir vaziyette dünyayı kana ve ateşe boğabiliyorlar. Katliamlar ve işgaller yapabiliyorlar…

Sosyalist Kamp’ın yıkılması dünyanın her yerinde olduğu gibi Libya’da da ilerici, halkçı düşünce ve davranışlara çok büyük darbe vurdu. Dünyamız, hep söylediğimiz gibi, bayır aşağı yuvarlanmaya başladı. Tarih, bir süreliğine de olsa, sanki geriye işler gibi oldu.

İşte bu geriye gidiş, Libya liderliğini de etkiledi. Üstelik de artık dar günde sırtını dayayacağı güvenli kale ortada yoktu. İşte tam da o yıllarda hatta biraz öncesinde başlayan Birinci Körfez Savaşı ve 2003 yılındaki İkinci Körfez Savaşı sonucunda Irak’ın tümden AB-D Emperyalistleri tarafından yakılıp yıkılıp işgal edilmesi süreci Kaddafi’nin gözünü korkutmuştur. ABD Emperyalistlerinin Irak’la birlikte İran, Suriye, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Küba Cumhuriyeti ve Libya’yı da düşman ilan etmesi, bu ülkeleri “Şer Ekseni” olarak adlandırması, Irak’tan sonra sıranın bunlara da geleceğini bildirmesi, Kaddafi’de şafağı attırmıştır. AB-D Emperyalistleri İkinci Körfez Savaşı hazırlıklarını yaparken Kaddafi, diz çökmüş ve AB-D’nin her istediğini yapmaya hazır olduğunu bildirmiştir. Üstelik bu çöküşle de yetinmemiş, “Her Arap ülkesi benim gibi davranmalı” diyerek, ihanetini bir de utanıp arlanmadan savunmaya kalkmıştır. O günden beri de Kaddafi ve Libya liderliği AB-D Emperyalistlerinin şamaroğlanı durumundaydı. Tâ ki Libya’da halk isyanı başlayana dek…

Tabiî Kaddafi’nin bu korkusunun maddi temeli de var: O da genelde olduğu gibi, iktidarın nimetlerine, süreç içinde alıştı. Sosyalist Kamp’ın yıkılışından sonraysa iyiden iyiye halk düşmanı, vurguncu, burjuva liderlerinden biri olup çıktı. Kendisi ve oğulları hadsiz hesapsız servet edindi. Tabiî vurgunla… Kamu malını iç ederek… Kaddafi’nin devrimin ilk yıllarındaki içtenliğinden, halk severliğinden, namusundan eser kalmadı. Yani çürüdü. İşte bu çürük kişiliğin üzerine bir de AB-D Emperyalistlerinin tehdidi ve ondan kaynaklanan can kaygısı düşünce Kaddafi ayakta kalamadı ve diz çöktü.

AB-D, böyle liderleri ve iktidarları pek sever. Zaten o alçaklar, bütün dünyanın bu tür liderlerle yönetilmesini isterler.

Tunus ve Mısır’da zaferle sonuçlanan halk isyanlarının, kaçınılmaz biçimde, büyük petrol gelirlerine sahip olmasına rağmen bu iki ülke halkına benzer bir ekonomik sömürü ve siyasi zulüm altında yaşayan Libya Halkını da etkilememesi düşünülemezdi. Libya Halkı da yüz binler halinde meydanlara döküldü. Sömürücü, zalim, hain, korkak Kaddafi yönetimine karşı isyan bayrağı açtı. Şu ana kadar da bini aşan kurban vermesine rağmen isyanını sürdürmektedir. Zaten isyancı halk, ülkenin doğusunda ve batısında bazı şehirleri de ele geçirmiş durumdadır. Öyle görünüyor ki, isyan burada da kısa ya da uzun vadede sonuca ulaşacaktır.

Arap Halkları gücünü gördü. Gücünü ortaya koydu ve onun başarısını gördü. Zaferini gördü. Eğer herhangi bir zamanda yeniden böyle bir eyleme girişirse başarabileceğini, kazanabileceğini gördü. Halk gerçek anlamda özgüven kazandı. Özgüven ki bütün mücadelelerde işin olmazsa olmazıdır. İşte bu kazanım her şeyden önemlidir. Bunu Arap Halkı yaşadı ve gördü. Dünya Halkları da onu izledi. Dünya Halklarında da böyle bir anlayış, kazanım oluştu. Tabiî bu oluşumda ve isyanların zaferinde Latin Amerika’da Fidel’in, Che’nin, Raul’un, Chavez’in ve Morales’in önderlik ettiği devrimci iktidarların ve onlardan kaynaklanan, dünyanın her yerine yayılan sol rüzgârların da belli oranda etkisi olmuştur. Bildiğimiz gibi, Latin Amerika, bugün ağırlıklı olarak ABD’nin arka bahçesi olmaktan çıkmıştır. İşte bu durum da diyalektiğin “her şey birbirine bağlıdır” kanuna uygun biçimde Arap Halkını da etkilemiştir.

Demek ki Halk bir zalim iktidara karşı, ey zalim, diyerek ayağa kalkar ve meydanları doldurursa onun karşısında hiçbir güç duramaz… Hiçbir sömürücü iktidar, halkın bu şahlanışı karşısında tahtını koruyamaz…

İşte AB-D Emperyalistlerinin Libya’ya saldırması bu yüzden. Arap Halklarındaki bu şahlanışın, dünyadaki bütün kötülüklerin, insanlığın başına gelen bütün felaketlerin sorumlusu AB-D Emperyalistlerine karşı bir şahlanışa dönüşmesinden korkuyorlar. Korkunun ecele faydası yok der bir atasözümüz. Eninde sonunda Halklar başlarındaki bu emperyalist musibetin egemenliğine son verip, hak edilen ve insanlıktan çalınan o güzel günleri elbirliğiyle getireceklerdir. 20.03.2011

 

Libya Halkı Yalnız Değildir!

Katil AB-D Ortadoğu’dan Defol!

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

GENEL MERKEZİ 

Print Friendly, PDF & Email