129 Amerikalı Tekstil İşçisi kadının onurlu mücadelesi, bir insanlık dersidir! Parababalarının insafsız sömürü düzeninin 129 kadın işçinin bedenini kor ateşlerde, hiç acımadan katletmelerinin üzerinden tam 163 yıl geçti. Ama onların bedenlerinden yükselen alevler, bugün kadınların sömürü düzeninden kurtuluş mücadelesinin sönmeyen ateşi oluyor.
Onların mücadelesi, bugün insanlığı en koyu karanlıklara sürükleyen Emperyalizme, Ortaçağcı gericiliğe, Parababalarının sömürü düzenine karşı savaşan halkların yolunu aydınlatan meşale oluyor.
Onları hiç bir zaman unutmayacak, unutturmayacağız!
İşte bugün zihinlerimizde çok anlamlı bir yer tutmaya devam eden ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün temeli olarak andığımız olay, 129 Tekstil İşçisi Kadının Parababaları tarafından diri diri yakılması da sınıflar savaşının en acımasız olaylarından biridir.
1857 yılının 8 Mart’ında ABD’nin New York kentinde dokuma işçisi kadınlar 16 saatlik iş gününün 10 saate indirilmesi, eşit işe eşit ücret, insana yaraşır çalışma koşulları talebi ile greve gittiler. Grevi kanla bastıran Parababaları 129 kadın işçiyi katletti. Bu olaydan yıllar sonra, 1910 yılında Kopenhag’da yapılan İkinci Kadın Enternasyonali’nde Clara Zetkin’in önerisiyle katliamın yapıldığı 8 Mart günü, bu yiğit dokuma işçisi kadınların anısına Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edildi. 8 Mart, Tarihe ateşle, ölümle, kanla yazılmış bir gündür.
İşte bu nedenle 8 Mart, Parababaları düzeni ve onun uzantısı feminist, burjuva “kadın hareketleri” tarafından yutturulmaya çalışıldığı gibi “Tüm Kadınların Günü” değildir.
İşte bu nedenle 8 Mart, Ortadoğu Halklarına kan kusturan, binlerce masum kadın ve çocuğun katliam fermanını yazan, eli kanlı emperyalistlerin temsilcisi kadınların günü değildir. 8 Mart; yarattıkları sömürü düzeninde olanca lüks ve şatafat içinde yaşarken, işçi-emekçi kadın ve erkeklerimizi, işsizlik-pahalılık cehenneminde inim inim inleten, onlara 2.324,70 TL sefalet ücretini reva gören, kadına yönelik şiddeti ve çocuk tecavüzlerini kılları bile kıpırdamadan aklayan, modern–antika sermayenin temsilcisi kadınların; Güler Sabancı’nın, Tansu Çiller’in, Zehra Zümrüt Selçuk’un, Ayşenur İslam’ın, Sema Ramazanoğlu’nun, günü olabilir mi?
Günümüz dünyasında, Parababalarının sömürü düzeni gittikçe azgınlaşıyor. Kadınlar da azgınlaşan bu saldırılarda en ağır bedeli ödüyor. Kapitalizm kadını daha çok sömürmeye, daha çok öldürmeye devam ediyor.
Kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet, günümüz dünyasının en yaygın, kalıcı ve yıkıcı insan hakları ihlallerinden biridir. Birleşmiş Milletler’e göre dünya çapında kadınların yüzde 35’i hayatında en az bir kez şiddete maruz kalıyor. Örgüt, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” kapsamında yayımladığı istatistiklerde, kadına şiddet konusunda küresel anlamda varılan sonuçları birkaç ana başlıkta şöyle ortaya koymaktadır:
– Dünyada bugün yaşayan yaklaşık 750 milyon kadın 18 yaşından önce evlendirildi.
– Evli veya bir ilişkisi olan kadınların tüm dünyada sadece yüzde 52’si cinsel ilişki, kontraseptif kullanım veya doğum kontrol yöntemleri hakkında kendi kararlarını özgürce verebiliyor.
– Dünyada 200 milyon kadın ve kız çocuğu, kadın sünneti oldu.
– Dünya çapındaki tüm insan ticareti mağdurlarının yüzde 71’i kadın ve kızlar üzerinden yapılıyor. Onların dörtte üçü ise cinsel sömürüye uğruyor.
Ya Türkiye’de kadın olmak?
Bizim ülkemizdeki kadınlar ise diğer kapitalist ülkelerden farklı olarak, modern sermayenin (Finans Kapital) sömürüsü ve yarattığı şiddet yetmiyormuş gibi, ideolojisi din olan, ülkemizin en ücra köşelerine kadar tarikatları-cemaatları yoluyla işlemiş, Tefeci – Bezirgân Sermayenin zulmü altında ezilmektedir.
Tarihin bu en asalak, sömürgen sınıfının kendi talanlarını gizlemek için kullandığı araç ise halkı hep din ile aldatmak olmuştur.
AKP’giller iktidarı ile iyice pervasızlaşan bu gerici sınıf için kadın ve cinsellik-cinsel sapkınlık hemen her şeydir. Bu sınıfın temsilcilerine göre doğa olayları başta olmak üzere ne kadar olumsuz olay varsa sebebi hep kadındır!
Deprem olur, sebebi “küçük yaşta evliliğe izin vermeyen” yasalardır! Erkek tecavüz ediyorsa, öldürüyorsa, nedeni “gece o saatte dışarı çıkan, erkeği tahrik eden” kadındır!
Ülkemiz Ortaçağcı gericiliğin bataklığına sürüklendikçe, kadın üzerindeki baskı, kadın düşmanlığı da giderek artmaktadır. İşte böyle bir zihniyetin iktidarda olduğu ülkemizde kadının durumuna ilişkin veriler:
– 2019 verilerine göre Türkiye, dünyada kadın-erkek eşitliğinde 153 ülke arasında 130’uncu sıradadır.
– Kadınlarımız 2019 yılında hâlâ aynı işi yapan erkeklere göre %20 daha az ücret almaktadır.
– İş bulabilen kadınlarımızın % 92.5’i sendikasızdır, %25’inin sigortası bile yoktur.
– 2019 Kasım ayı TUİK verilerine göre %13.4 olarak açıklanan işsizlik oranı, erkeklerde %11.7 iken kadınlarda %17’dir.
– İş gücüne katılma oranı erkeklerde %73 iken kadınlarda bu oran %34.8 olarak gerçekleşmiştir. Bir başka söylemle, çalışabilecek durumda olan her 100 kadınımızdan 65.2’si ya işsiz ya da “ev kadını” durumundadır.
– 2018 yılında öldürülen kadın sayısı 440, cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 1217, cinsel şiddete maruz kalan kadın sayısı ise 317’dir. 2019 yılın da öldürülen kadın sayısı 474 olurken, cinsel saldırıya uğrayan kadın sayısı 166 olmuştur. Beş yıl once hunharca katledilen Özgecan Aslan’dan bu yana ikibine yakın kadınımız cinayete kurban gitmiştir.
Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız Değildir!
Kadının Kurtuluşu Sınıfsız Toplumda, Sosyalizmdedir!
Bugün yaşadığımız tüm sosyal sorunların çözümü ancak içinde bulunduğumuz sınıflı toplumun, insanın insanı sömürmesine ve ezmesine dayanan toplum düzeninin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşecektir. Bu sömürü düzeni, talan düzeni sürdükçe kadının ezilmişliği de kaçınılmazca devam edecektir.
İşte bizler, bu nedenlerle, erkeğin kadını ezmesinin ortadan kaldırılmasının biricik yolunun da, toplumda ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri kaldırmaktan geçtiğini haykırıyoruz ısrarla. Israrla, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıyla Modern Finans-Kapitalistlerin toplumun ekonomik temelinden ve sosyal yapısından tasfiye edilmeden, İşçi Sınıfının ve doğal olarak da Kadının kurtuluşunun mümkün olmayacağını haykırıyoruz. Çünkü Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan bağımsız değildir.
Örneğin Sosyalist Küba’da kadınlarda okuma oranı %99.8’dir. Milletvekillerinin yüzde 53,22’si, Devlet Konseyi üyelerinin yüzde 48,4’ü, savcılar ve hakimlerin yüzde 75’i, kadınlardan oluşuyor. Küba’da işsizlik yok. Devlet herkese iş bulmak zorunda. Eğitim ve tüm sağlık hizmetleri ücretsiz. Hiçbir Kübalının gelecek kaygısı yok. Küba dünyaya sağlık ihraç eder durumda. Hiçbir kadın hastanesiz, doktorsuz doğum yapmıyor. Küba’da gebelik sürecinde izlenmeyen tek bir ana dahi yok. Bebek ölüm oranını neredeyse sıfırlanmış durumda.
GERÇEK ÇÖZÜM HALKIN DEMOKRATİK İKTİDARINDA!
Partimiz bu düşünceden hareketle;
– İnsanlığın yarısı olan kadının, diğer yarısı olan erkek tarafından sömürülmesine de,
– Yine insanlığın yarısı olan kadını sadece cinsel yaratık olarak görüp, Ortaçağ karanlığına hapseden kara çarşafa sokulması anlayışına da,
– Benzer bir anlayışla kadını, sadece çocuk doğuran ev işçisi olarak görüp, sosyal yaşamdan ve çalışma hayatından koparan anlayışa da,
– Bundan hiç farkı olmayan; kadını alınır satılır mal olarak görüp, her türden reklam araçları ile sabah akşam moda maskarası yapan burjuva anlayışına da,
– Böylesine acımasız bir ortamda kadını ömür boyu sadece kendi çirkin emellerine alet eden her türden erkek (!) zulmünü ve cinayetlerini haklı gören anlayışa da,
– Kadının kurtuluşunu sadece “erkek egemenliğine” karşı çıkmakta gören feminist anlayışa da, şiddetle karşıdır.
Partimiz; Kadının Kurtuluşunun İşçi Sınıfının Kurtuluşundan bağımsız olamayacağı tespiti ile, her mücadelede olduğu gibi, İşçi Sınıfı mücadelesinde de, insanlığın yarısı olan kadını en ön safta bulmak şiarı ile hareket etmektedir.
Bugünlerde bunun örneğini Nakliyat-İş Sendikası’nın sahip çıktığı ve aylardır yılmadan, bıkmadan direnen Real, Uyum/Makro ve Tüvtürk Direnişçi Kadınları bize bir kez daha en iyi şekilde gösterdiler. Bu mücadelede kadın işçiler yılmadan, kararlıca direnişlere öncülük ediyorlar. Direnen, mücadele eden direnişçi kadın işçilerin mücadelesini bir kez daha selamlıyoruz.
Halkın Kurtuluş Partisi Programı’nda belirtildiği gibi;
İktidarımızda Kadın, ekonomik hayatta da, siyasi ve entelektüel hayatta da erkeğe eşdeğer bir görev alacaktır. Yani ekonomik hayatta erkeğin hakimiyetine son verilecektir. Kadınla erkek eşitlenecektir. Toplumda on bin yıldan beri kökleşmiş olan, kadını aşağılayan geleneklerin, kültürün ve alışkanlıkların bütünüyle ortadan kaldırılması ile gerçekleştirilecektir bu eşitlik.
Her toplumsal olayda olduğu gibi kadın sorununa da ancak sınıfsal açıdan bakılırsa doğru sonuçlara varılabilir. Kurtuluş Partili Kadınlar olarak bu gerçeklikten hareketle; kadının gerçek Kurtuluşunun İşçi Sınıfının Kurtuluşundan bağımsız olmadığı bilinciyle, sınıfsal mücadelede de kadınların en ön safta yer almasıyla, kadın ve erkeğin el ele, omuz omuza mücadelesiyle nihai zafere ulaşılacaktır, diyoruz.
Bu zaferin Halkın Demokratik İktidarı ile sağlanacağından zerrece şüphemiz yoktur. 04.03.2020
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Yaşasın Emekçi Kadınların Haklı Mücadelesi!
Kadın Erkek El Ele Örgütlü Mücadeleye!
Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız Değildir!
Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!
Kurtuluş Partili Kadınlar