“4+4+4 kesintili eğitim modeli”, Tayyipgiller’in halkımızı Ortaçağ karanlığına götürme projesinin bir parçasıdır

 

       HKP İstanbul İl Örgütünden; “4+4+4 kesintili eğitim modeli”, Tayyipgiller’in halkımızı Ortaçağ karanlığına götürme projesinin bir parçasıdır

 

 Kurtuluş Partisi İstanbul İl Örgütü, “4+4+4 Kesintili Eğitim Modeli”ni 4 Mart’ta yaptığı eylemle protesto etti. Taksim’de 12.30’da bir araya gelen Kurtuluş Partililer “Şeriat Ortaçağdır”, “Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek”, “Demokratik Laik Anadilde Eğitim” “Ucuz İşgücü Olmayacağız” sloganlarıyla Tayyipgiller’in Ortaçağcı bu kanun teklifini teşhir etti. Basın açıklaması metni: 

     AB-D Emperyalistleri tarafından iktidara getirildiği günden beri halk düşmanı politikalara aralıksız bir şekilde devam eden Tayyipgiller, eğitim alanına da öldürücü bir darbe vurmak için harekete geçmiş durumda.

İdeolojisi CIA İslamı olan, Ortaçağ karanlığının özlemi ile yanıp tutuşan Tefeci-Bezirgân Sermayenin siyasi plandaki temsilcisi Tayyipgiller, zaten yazboz tahtasına çevirdikleri, eski gerici halinden bile fersah fersah geriye götürdükleri eğitim sistemimizi bu kez topyekûn imha etmenin derdindeler. Bugünkü MEB’e kısaca bir göz atmak, eğitim sistemimizin neden ve nasıl böylesine acınası bir noktaya getirildiğini anlamamıza yeter. 

    Bildiğimiz gibi bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nın tepesinde intihal, yani akademik hırsızlık yaptığı YÖK tarafından saptanmış, kesinleştirilmiş bir bakan bulunmaktadır. Böyle bir bakanın emrindeki bakanlıktan bilimsel, demokratik, laik bir eğitim beklemek zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Emperyalistlerin iktidarda tuttukları 10 yıl boyunca Tayyipgiller, okullarımızı medreselere, öğretmenlerimizi mollalara, öğrencilerimizi ise müritlere çevirmenin mücadelesini vermiştir hep. Örneğin, Amerikancı Siyasal İslam’ın bayrağı türban, bir zamanlar üniversitelerimizde tartışma konusuyken, artık ilköğretime giden zavallı, hiçbir şeyden haberdar olmayan kimi kız çocuklarımızın bile derslerde başına örttüğü bir giysiye dönüştürüldü.

    Devlet tarafından Tayyip posterleri eşliğinde gönderilen ders kitaplarında yer alan anti bilimsel hurafelerden okullarda toplu olarak namaz kılmaya, AB-D Emperyalistlerinin ve CIA’nın kucağında dincilik oynayan İblis Fethullah’ın öğrencilerimizi kıskaca almasından, “Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin” diyen ruh hastası okul müdürlerine kadar birçok şey, her alanda olduğu gibi, eğitim alanında da Ortaçağcı-halk düşmanı gidişin büyük bir ivme kazandığının göstergesidir. Gemi iyice azıya alan Tayyipgiller de zaten saklamamaktadır amaçlarını. “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” sözünün gereklerini yerine getirmektedirler. Tabiî onların “dindar” kelimesinden kastettiği şeyle temiz din duygularına sahip olan halkımızın anladığı şey aynı değildir. Onlara göre dindarlık, kayıtsız şartsız AB-D Emperyalistlerinin emrinde, onların güdümünde yaşamaktır. Hep söylediğimiz gibi, onların Tanrısı para, Kıblesi emperyalizm, ibadetleri ise halka zulümdür. Amaç “dindar nesil yetiştirmek” ise elbette ki işe, eğitim sistemini iğdiş ederek başlamaları gayet doğaldır. Bu kapsamda Tayyipgiller kamuoyunda “4+4+4” olarak bilinen kanun teklifini gündeme getirmişlerdir.

    “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 20 Şubat 2012 tarihinde AKP Meclis Grubu tarafından TBMM Başkanlığı’na verilmiş, 23 Şubat tarihinde ise meclise getirilmiştir. Tayyipgiller zaten bozuk olan eğitim sistemimizi bütünüyle kendi aşağılık çıkarlarını gözeten bir mekanizma haline getirmeyi o kadar önemsemiştir ki, 27 Şubat tarihinde gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısına MEB’in tescilli hırsız bakanı Ömer Dinçer de katılmış ve MGK’ya bu operasyonla ilgili bilgiler vermiştir.Meclise getirilen kanun teklifi, birkaç gün içinde TBMM Alt Komisyonu’na gönderilmiş, bu komisyona sendikalar ve İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği Başkanı da dahil olmak üzere birçok kurumun temsilcileri davet edilmiştir. Bu komisyonda da dostlar alışverişte görsün kabilinden yapılan tartışmalar sonrasında, özle ilgili olmayan, ufak rötuşlar şeklindeki birkaç değişiklikle kanun teklifi tekrar meclise gönderilmiştir. Ancak Tayyipgillerin de netçe belirttikleri gibi kanun teklifinin ruhunda hiçbir değişiklik olmamıştır. Zaten AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli de Alt Komisyondaki göstermelik değişiklikleri kastederek “… ama bu geri adım değil, asli bir değişiklik değil. Düzenlemenin temel unsuru asla değişmiyor” diyerek amaçlarından milim sapmadıklarını söylemektedir. Verildiği ilk haliyle Kanun teklifinin içeriğini incelemek, Tayyipgiller’in hayalindeki eğitim sisteminin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kafalarındaki Ortaçağcı eğitim modelini biraz daha yakından inceleyelim:Meclise getirildiğinde kanun teklifindeki göze çarpan en önemli özellik, 1997 yılında değiştirilen 4306 Sayılı Kanun ile 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 9. maddesi ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 23. maddelerinin öngördüğü “İlköğretim kurumları sekiz yıllık okullardan oluşur. Bu okullarda kesintisiz eğitim yapılır ve bitirenlere ilköğretim diploması verilir.” uygulamasını ortadan kaldırmasıdır. Yani Tayyipgiller 8 yıllık zorunlu eğitimi ortadan kaldırmayı amaçlamışlardır. Teklifin ilk biçiminde 4 yıl okuyan öğrencilerimize “mesleki eğitim” aldatmacasıyla akademik eğitimlerini bırakma serbestîsi getirilmek istenmiştir.Tayyipgiller şu an için çok ileri gittiklerini düşünmüş olacaklar ki birinci dört yıl sonrası okuldan ayrılma hakkını tanımaktan vazgeçmişlerdir. Alt komisyondan geçtiği biçimiyle, ikinci dört yıl, yani İlköğretim sonrası öğrencilere lise eğitimini “açık öğretim” biçiminde tamamlama hakkı tanımışlardır. İşte buna da “12 yıllık zorunlu eğitim” adını vererek her zamanki aşağılık demagoji alışkanlıklarını tekrarlamaktadırlar. Tayyipgiller için halkımızın okuması, bilimle tanışması, dünyayı nesnel bir gözle değerlendirebilmesi, kendi varlıklarının sonu anlamına gelmektedir. Bu yüzden “bize okuyan insan gerekmez” mantığından hareket etmektedirler. Onlar için önemli olan bilimsel düşünme yeteneğinden arınmış kitlelerin kendilerine sorgusuz sualsiz, yaşamları boyunca biat etmesidir. 8 yıllık kesintisiz eğitimi ortadan kaldırma planlarında gözettikleri en önemli amaç, imam hatip liselerinin 6, 7 ve 8’inci sınıflara denk gelen bölümlerinin tekrar açılmasıdır. Devrimci Gelenekli Ordu Gençliğimizin baskısıyla gerçekleştirilen 28 Şubat ilerici hareketinin 8 yıllık kesintisiz eğitimi zorunlu hale getirmesiyle birlikte imam hatiplerin bu kademeleri kapatılmıştı, bildiğimiz gibi. Tayyipgiller bu kanun teklifiyle 28 Şubat’ın da intikamını almaktadır. Bunu da gizlememektedirler. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz şunları söylemektedir:

    “Şu anda eğitimde bir reform yapmaya çalışıyoruz, 28 Şubat’ın en son kalıntılarından biri de böylece temizlenmiş olacak. Ne yaptılar o tarihte, sırf imam hatip liselerini kapatmak için bütün mesleki eğitim sistemini kurban ettiler.” (Radikal, 26 Şubat 2012)Tayyipgiller’in birinci dört yıldan sonra açık öğretim hakkı tanımaktan vazgeçmeleri imam hatiplerin orta bölümünden vazgeçmeleri anlamına gelmemektedir. Bizzat bakanın da ifade ettiği gibi bu bölümler kesinlikle tekrar açılacaktır. Ayrıca ikinci kademeye konulacak olan “seçmeli” dini içerikli dersler de bir nevi imam hatiplerle aynı işlevi görecektir. Kesintili eğitim modeline göre, 4 yıllık eğitimi tamamlayan 9 yaşındaki bir öğrenci, ikinci dört yıllık eğitimi için imam hatipleri tercih edebileceği gibi, normal okullarda da seçmeli Kuran ve dini içerikli dersler alabilecektir. Yani bu durumda 6, 7, ve 8’inci Sınıfların da imam hatipleştirilmesinin yolu açılacaktır. Dolayısıyla, kanun teklifi son haliyle de “dindar nesil” yetiştirmenin sistemini öngörmektedir. 8’inci yıldan sonra eğitimini açık öğretim biçiminde devam ettirme kararı alan öğrencimizin karşısına çıkacak en olası seçenek, Parababalarının yarattığı işsizlik ve pahalılık düzeninde geçimini sağlayamayan aileye ufak da olsa katkıda bulunabilmek için bir işe girip çalışmaktır. Tayyipgiller bunu “mesleki eğitim” olarak dillendirmektedir. Bu görüş çağdışı, bilimle de pedagojiyle de hiçbir ilgisi olmayan bir görüştür. Henüz akademik eğitimin ilk aşamalarını bile tam anlamıyla tamamlamamış bir öğrencinin daha o yaşta çalışacağı mesleği belirleyebilmesi mümkün değildir. Mesleki tercih, ancak uzun bir eğitim sürecinin sonunda bilimsel veriler kullanılarak yapılabilir. Üstelik Tayyipgiller bu düzenleme ile şu anda 13 olan çıraklık yaşını 11’e düşürmek istemiş fakat bundan şimdilik vazgeçmiştir. Kısacası Tayyipgiller, Parababaları düzeninin devamı için çocuk işçiliğini yaygınlaştırmanın, ucuz işgücü sağlamanın peşindedirler. Bugün meslek liselerinde staj yapan öğrencilerimizin çektiği sıkıntılar çok iyi bilinmektedir. Çıraklık eğitimi alacak olan ve açık öğretimde okuyup aynı zamanda çalışan öğrencilerimizin de kat be kat daha fazla ezileceği, sömürüleceği gün gibi ortadadır. Yani bu yasayla birlikte “haydi minik eller parababaları için artı değer üretmeye” dönemi başlayacaktır.  Tayyipgillerin kafasındaki “kesintili eğitim” modelinde okulundan ayrılacak öğrencimiz eğer bir kız öğrenci ise durum daha da vahimleşiyor. Yapılan bir araştırmaya göre 28 Şubat’ın bir kazanımı olan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim modeli sayesinde kızlarımızın 16 yaşında evlenme olasılığı % 44, 17 yaşında çocuk sahibi olma olasılığı ise %36 azalmıştır. Kadını daima ikinci, hatta üçüncü sınıf yaratık olarak gören Tayyipgiller, Ortaçağcı zihniyetleriyle kızlarımızı evlere hapsetmenin peşindedirler. Bugün ne yazık ki sekiz yıllık kesintisiz eğitime rağmen okula devam etmeyen kızlarımızın sayısı diğer ülkelere oranla zaten haddinden fazladır. Buna bir de okuldan ayrılmayı, açık öğretim şeklinde devam etmeyi keyfiyete bağlayan düzenleme eklendiğinde; özellikle bazı bölgelerimizde kızlarımızın 12, hatta 8 yıl okula devam etmelerini beklemek hayaldir. Kısacası bu düzenleme ile “haydi kızlar kocaya” dönemi hayal edilmektedir.   

   Yapılan düzenleme ile ilköğretim ikinci kademede farklı bir okula geçileceği için kaçınılmaz olarak merkezi bir sınav yapılması gerekecektir. Bugün ülkemizde merkezi sınav demek, dershane demektir, bildiğimiz gibi. Örneğin üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerimiz YGS ve LYS gibi merkezi sınavlardan iyi bir derece elde edebilmek için dershanelere yılda yaklaşık 3.2 milyar dolar (yaklaşık 5.6 milyar TL) harcamaktadırlar. Sadece lise öğrencileri değil, ilköğretimin ikinci kademesinin başladığı 6’ncı Sınıftan itibaren ilköğretim öğrencilerimiz de her yıl yapılan SBS sınavı için akın akın dershanelere koşmaktadırlar. Yapılan düzenleme ile iyi bir okula gidebilmek için artık Birinci Sınıftan itibaren öğrencilerimiz dershanelere yazılmaya başlayacaktır. Öğrencilerimiz çocukluklarını yaşayamadan sınav cenderesinin içinde kaybolup gideceklerdir. Yani bu kanun teklifi yasalaşınca“haydi parası olan çocuklar dershaneye” dönemi başlayacaktır. Dershanelerin ezici çoğunluğu da başta İblis Feto olmak üzere din bezirgânlığı yapan “cemaatler”in elinde olduğu için Ortaçağcılar bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardır. Kısacası, halk düşmanı yönlerini daha uzun uzadıya anlatabileceğimiz bu kanun teklifi tepeden tırnağa Ortaçağcı-gerici bir eğitim ve bunun sonucunda da Ortaçağ karanlığına götürülmüş, afyonlanmış, cellâtlarına secde eden bir toplum yaratmayı amaçlamaktadır. Ama başaramayacaklar. Bu ülkenin gerçek devrimcileri, demokratları, laikleri, çalışan, alın teri ile geçinen çilekeş insanları bu gidişe izin vermeyecek. Başta İşçi Sınıfımız olmak üzere, yerli ve yabancı Parababalarının zulmüne maruz kalan tüm kitleler, partisi etrafında, Kurtuluş Partisi etrafında örgütlenecek, bu hayasızca gidişe bir son verecek ve Demokratik Halk İktidarını kuracaktır. 04.03.2012

Kurtuluş Partili Eğitim Emekçileri 

 

Print Friendly, PDF & Email