30 Ağustos Zaferi’miz kutlu olsun!

Kurtuluş Savaşı neydi?

Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın 30 Ağustos 1922’deki büyük zaferinin 96’ncı yıldönümünü kutladığımız bugünlerde, bu soru daha da anlam kazanıyor.

Bu sorunun cevabına ilişkin pek çok yurtsever komutan ve önderin yanı sıra, bir samimi, dostane ve devrimci üslupla anlatım da, Sovyetler Birliği’nin tam yetkiyle, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızı yöneten Birinci TBMM ve Mustafa Kemal ile ilişkileri en üst yoldaşlık düzeyine çıkarması için gönderdiği, Kızıl Ordu’nun ünlü kahraman komutanı Frunze’ye aittir. Kuvayimilliye Ordusu’nun, en önemli askeri sırlarını bile paylaşmakta tereddüt etmediği bu büyük devrimci komutan şöyle der:

“Batılı Emperyalistler, dünya savaşı sonucunda, amaçlarını gerçekleştirmeye yakınlaştıkları inancındaydılar. Askeri birlikleri Türkiye’nin başkentini zapt etmişti. Filoları kıyılarda devriye gezmekteydi. Ve emperyalistlerin elinde silah olan Yunan askeri birlikleri Anadolu’ya çıkartma yapmışlardı. Dünya emperyalizminin yırtıcıları, Avrupa diplomatlarının “hasta adam” diye adlandırdıkları ve birkaç yüzyıldır yaşamla ölümün sınırında bulunan Türkiye’nin artık son dakikalarını yaşadığı kanısındaydılar. Fakat Anadolu’nun emekçi halkı (…) kutsal ülkesini savunmak için, beklentinin çok üstünde kesin bir kararlılıkla, Batı Emperyalizminin Türkiye’yi ele geçirme umutlarını boşa çıkardı… Başlangıçta, düşmanın ileriye doğru geçici hareketinden ötürü üzüntüye kapılmıştık. Buna karşın, düşman başarılarının sürekli olamayacağını biliyorduk ve Türk Ordusu’nun çok kısa bir süre içinde düşmana yıkıcı darbe vuracağından ve bu darbenin düşman için acı ve öğretici bir ders olacağından hiçbir zaman kuşkumuz olmadı. Haberini büyük bir sevinçle aldığımız Sakarya Savaşı zaferi, umutlarımızın gerçekçi temelleri bulunduğunu şaşılası bir çabuklukla, parlak bir biçimde kanıtladı. Ukrayna hükümetinden ve ayrıca tüm Sovyet Cumhuriyetlerinden ve İşçi-Köylü Kızıl Ordusu adına, Anadolu ordusunun kahraman asker, subay ve komutanlarına içten selam ve kutlamalarımızı iletiyoruz.” (Akt. Abdula Mardanoviç Şamsutdinov-Bir Sovyet Tarihçisinin Gözüyle Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Kitapları, s. 263-264)

Mustafa Kemal ise, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı Halk Komiserliği’ne yanıtında şöyle diyordu:

“Kendi zincirlerini parçalamakla yetinmeyerek tüm dünyanın kurtuluşu için iki yıldan beridir benzersiz bir savaş yürüten ve yeryüzünden zulmün sonsuzca kalkması için inanılmaz acıları coşkuyla göğüsleyen Rus Halkına karşı Türk Halkının beslediği hayranlık duygusunu size bildirmekten büyük bir sevinç duymaktayım…  Bir yandan Batılı emekçiler, öte yandan Asya ve Afrika’nın tutsak edilmiş halkları, içinde bulunduğumuz şu sırada, uluslararası kapitalin, egemenliğinin en yüksek kârını elde etmek için onları birbirlerini yok etmek ve tutsaklaştırmak yolunda kullandığını anladıkları gün; sömürgeci politikanın caniliğinin bilinci, dünya emekçi yığınlarının yüreğine işlediği gün, burjuvazinin egemenliği sona erecektir. Ben buna derinliğine inanmaktayım ve tüm yurttaşlarım da bu inancımı paylaşmaktadır.” (agy. s. 218)

Emperyalist Sömürü ve İşgale karşı işte bu devrimci duygu, kararlılık, adanmışlık ve dayanışma ile zafere ulaştı, işgale karşı önce direnen, örgütlenen ve sonra taarruza geçen Anadolu Halkları… Emperyalizmi ilk kez yenilgiye uğratıyordu bir Ulusal Bağımsızlık başkaldırısı. Zaferle taçlanan bu başkaldırı, tüm dünya ezilen halklarına örnek olacaktı elbette; kendisini de kucaklayan, destekleyen, omuz veren dünyanın ilk muzaffer Emekçi İktidarı gibi…

Şimdi bu büyük devrimci liderlerin, bu büyük savaşçıların kazanımlarının yerinde yeller esiyor ne yazık ki…

Ülkemiz, hızla BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) cehennemine ve Ortaçağ karanlığına doğru sürükleniyor. Haklarımız; ABD ve AB Emperyalistlerine karşı gerçekte yukarıda anlatılan hiçbir karşı koyuşu ortaya koyamayan, bilakis onların dizginlerine gönüllü olarak girmiş bir Faşist-Dinci Diktatörlüğün siyasal, ekonomik, kültürel ve hukuksal zulmü altında inliyor.

Birinci Kurtuluş, iki gericiliğe karşı kazanılmıştı: “birisi Emperyalizm, öteki Saltanat’tı”, der Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı. Ve şöyle devam eder:

“Bu iki güç birbiriyle domuz topu olmuştu. Emperyalizmin yeryüzündeki egemenliğini sağlayan yerli avadanlık, geri ve sömürge ül­kelerde emperyalizmin teslim aldığı irili ufaklı saltanatlardı. 1919 yılı, yalın savaş kılıcıyla, Modern Çağ derebeyliği olan emperyalizmin, yüzde yüz emrine geçirilmişti. Onun için, Anadolu içlerinde, gâvura karşı kıpırdayan baş kaldırma karşısında, ilkin sözde Müslüman olan, Saltanatı buldu. Emperyalizmin Papaz Fru’ları, Saltanat’ın Molla Necmettin’lerini parayla tuttular. Ve Anadolu topraklarına sarıklı-cübbeli kılıklarla, casus ve baltalayıcı olarak gön­derdiler. Ege Cephesinde Millî Kurtuluş Cephesinin ilk kurşunu, Yunanlıdan önce, sözde Müslüman mütegallibe hacıağalarına karşı sıkılmak zorunda kalındı. Onun için Türkiye’de Cumhuriyet demek, Türk Milletinin bağrına oturmuş olan Emperyalizmle Saltanat’a karşı kurduğu bir savunma kalesi demektir. Bu sebepten Türkiye’nin devrimci Anayasasında, her madde üçte iki çoğunlukla değiştirilebilirdi. Ama hiçbir çoğunlukla, hiçbir zaman ve hiçbir kimsenin değiştiremeyeceği tek madde Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğu maddesiydi.”

Usta’mızın bahsettiği, 1924 Anayasası’dır. Ve değiştirilmeyecek tek maddesi -bugün de lâfzen değiştirilemeyecek üç maddesinden birisidir anayasanın- fiilen yok edilmiştir. Saltanat tam da Usta’mızın bahsettiği gibi geri gelmiştir adeta.

Ülkenin Ordusu, Emniyeti, Bürokrasisi, Yargısı, Üniversiteleri, Medyası;

Önce, AB-D Emperyalistlerinin projesini çizdiği, uygulayıcı olarak FETÖ-AKP gerici ittifakının görevlendirildiği Ergenekon-Balyoz CIA operasyonlarıyla,

Sonra bu gerici ittifakın bozulmasının ardından aralarındaki 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı’yla ele geçirilmiş,

Bu kurumların her biri de bir başka Ortaçağcı güruha teslim edilerek bir Tarikatlar Saltanatı kurulmuş,

Başına da, Büyük Önder’in mirası olan Atatürk Orman Çiftliği’ne kaçak olarak yaptırdığı sarayda mukim Caligula getirilmiştir.

Belirtmek gerekir ki, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Büyük Önderi’nin her devrimci mirası gibi, AOÇ mirasına da yalnızca Halkın Kurtuluş Partisi sahip çıkmaktadır.

Bugün Tayyip’in sözde bir iki laf ettiği ABD Emperyalizminin Türkiye Büyükelçiliği binasının, AOÇ arazisi gasp edilerek yapılmasına karşı suç duyurusu yapan tek partidir HKP!

Ne CHP’nin, ne de diğer sözde muhalefetin gıkı çıkmamıştır bu vatan satıcılığına karşı!

Öyle ya, Saltanat ve Emperyalizm gerçekte ve özde ne de güzel anlaşıp kaynaşmışlardır, Cumhuriyet miraslarını iki uçtan gasp etme, yok etme yarışında… Emperyalizmi ve Saltanatı deviren Önder’in, hem de adı verilen mirasının, Emperyalizm ve Saltanat tarafından yok edilmesi, “Yeni Türkiye”nin getirildiği siyasal kuşatma, sömürü ve gerileşmeyi özetler durumdadır.

Bugünün Genelkurmayı, Büyük Taarruz videosunda Mustafa Kemal’den hiç bahsetmeyebiliyor. Mustafa Kemal’in Ordusu’nun izi tozu silinmiş komuta kademesinden… Ordusu bile bu halde Mustafa Kemal’in…

Ankara’nın taşına bak

Gözlerimin yaşına bak

Uyan uyan Gazi Kemal

Şu feleğin işine bak…”

Sakarya Savaşı cephesinde, zaferin hemen öncesinde, 57. Tümen askerlerinin başlayan sağanak yağmura göndermeyle tutturduğu doğaçlama bir şarkıdır aslı… Büyük yurtsever ozanımız Ruhi Su’nun türküye kazandırdığı versiyon ise bir serzeniş, bir yakınma içerir… Zafer günleri geride kalmıştır ve Gazi Kemal yeniden göreve çağrılır.

O’nun “naçiz vücudu” elbet kalkıp gelemeyecek… Ancak Mazlum Halklara ve önderlerine örnek olan devrimci kavgası, bugün bu topraklarda yalnızca HKP tarafından sürdürülüyor! Bir Varoluş kavgası, bir Gelecek kavgası, bir İnsanlık kavgası, bir Tarih kavgası, bir İlerleme kavgası olarak, “Sömürgeci politikanın caniliğinin bilinci, dünya emekçi yığınlarının yüreğine işlediği gün, burjuvazinin egemenliği sona erecektir.” Ve biz de buna “derinlemesine inanmaktayız…”

Uyan ey Halkımız!

Uyanın kökleri Tarihteki kendi yarattığı direnişlere ve zaferlere sımsıkı bağlı Anadolu’nun emekçi halkları!

Kavgamız durdurulamaz, yok edilemez… Tıpkı Anadolu Halklarının Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Zaferi gibi… İkincisini de başaracağız. Er ya da geç!

Yaşasın 30 Ağustos Zaferi’miz!

Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız!

Kurtuluş Savaşı Şehitleri Ölümsüzdür!

Mustafa Kemal Ölümsüzdür!

Emperyalistler, İşbirlikçiler, Geldikleri Gibi Gidecekler!

Yaşasın Demokratik, Laik, Tam Bağımsız Türkiye Mücadelemiz!

30 Ağustos 2018

HKP Genel Merkezi

Print Friendly, PDF & Email