30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100. yılı kutlu olsun! “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen satılmışlar: Bu Zaferin gururunu, Türkiye Halkının gönlünden de, bilincinden de silemezsiniz!

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonunda Çökkün Osmanlı’yı parçalamak için leş kargaları gibi Vatan Topraklarımıza üşüşen Batılı Emperyalist Haydutlar, 4 yıl süren destansı bir Kurtuluş Savaşı’mızın ardından 30 Ağustos Dumlupınar Zaferi’mizle hezimete uğratıldı.

Bu yıl, Şanlı 30 Ağustos Zafer’imizin 100. Yıldönümünü kutluyoruz. Ne kadar onur duysak, ne kadar gururlansak azdır…

Bilindiği gibi Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Çökkün Osmanlı’nın ulusal değerlerden yoksun hain yöneticileri Vahdettin’ler, Damat Ferit’ler; Batılı Emperyalist Canavarlar karşısında tam bir teslimiyet sergilemiş, diz çökmüş, isimlerini Tarihe Sevr Antlaşması adlı ihanet vesikasını kabul eden hainler olarak yazdırmışlardır.

Fakat bir de her zaman ifade ettiğimiz gibi Mandacılığa karşı; “Bağımsızlık Benim Karakterimdir!”, diyen, tepesinde sallanan idam fermanlarını; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!”, diyerek hiçe sayan, Cesaret Vatanını kuşanarak işgalcilere karşı; “Geldikleri gibi giderler”, şiarıyla kıyasıya bir mücadeleye girişen Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler vardır…

Mustafa Kemal önderliğindeki Birinci Ulusal Kurtuluşçular; Vatan Topraklarını kanlı postalları altında kirleten, kadınlarımızın, kızlarımızın namusuna-iffetine el uzatan Batılı Emperyalistlere karşı şanlı bir savunma savaşı yürütmüşler, düşmanın hain emellerine ulaşmasına izin vermemişler, düşmana göz açtırmamışlardır.

İşte; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz”, şiarıyla yürütülen bu şanlı savunma savaşı, 1922 Ağustos’unun sonlarına doğru bir taarruza dönüşmüştür. Tarihe “Büyük Taarruz” olarak geçen ve 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı, Mustafa Kemal’in başkomutanlığında yürütüldüğü için aynı zamanda “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak da bilinmektedir.

Büyük Taarruz, düşmana son ve kesin darbeyi vurmak ve işgalcileri Anadolu’dan temizlemek için Mustafa Kemal’in planladığı gizli bir harekâttır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal, taarruz kararını Haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştür. Harekât, Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece başlamış, öncelikle Tınaztepe, ardından da Belentepe ve Kalecik Sivrisi, Yunan maskeli emperyalist güçlerden kurtarılmıştır.

27 Ağustos günü 8’inci Tümen Afyonkarahisar’ı düşman işgalinden kurtarmış, 28 ve 29 Ağustos tarihlerinde başarıyla devam eden taarruz, düşmanın 5. tümeninin etkisiz hale getirilmesiyle sonuçlanmıştır. 29 Ağustos gecesi bir durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal önderliğindeki komutanlar, taarruzun hız kesmeden devam etmesini kararlaştırmışlardır.

Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızdaki en önemli zaferin arifesinde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos sabahında Zafertepe Çalköy’de birliklere taarruz emrini vermiştir. Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği Dumlupınar’daki Meydan Muharebesinde kahraman askerlerimiz, Yunan birliklerini Allıören, Keçiler, Kızıltaş Deresi yolunun iki yanında tamamen sarıp yok etmişler, böylece Tarihte emsaline az rastlanır bir zafere imza atmışlardır. 30 Ağustos Dumlupınar Zaferi’mizin ardından İngiliz Emperyalizminin kuklalığına soyunan Yunan işgalcileri İzmir’e kadar kovalanmış ve bildiğimiz gibi 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’de denize dökülmüştür.

Kısacası 100. Yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos Şanlı Zaferi’miz, kutsal Vatan Topraklarının Batılı Emperyalistler ve kuklalarının aşağılık işgallerinden kurtarılması bakımından bir kilometre taşı niteliğindedir…

Fakat her zaman ifade ettiğimiz gibi Batılı Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda uğradıkları büyük hezimeti bir türlü unutamamışlar, sindirememişlerdir. O yüzden de bu büyük hezimetin intikamını almak için her yola başvurmakta, her fırsatı değerlendirmeye çalışmaktadırlar.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından dünya jandarmalığını İngiliz Emperyalizminden devralan ABD Emperyalistleri, kendilerine uşaklıkta sınır tanımayan Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın Demokrat Parti’si eliyle, Laik Cumhuriyet’imizi tam bir kuşatma altına almışlardır. İşte o zamanlardan beri, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın da belirttiği gibi; “Türkiye’yi Türkiye yönetmemektedir.” Milyonlarca vatan evladının kanı pahasına kurulan Laik Türkiye Cumhuriyeti, o zamanlardan bu yana ABD-AB Emperyalistleri tarafından devşirilen halk düşmanları tarafından yani bizzat emperyalistler tarafından yönetilmektedir.

ABD-AB Emperyalistleri bu ihanet zincirine son halka olarak çıkar amaçlı mafyatik bir suç örgütünden başka bir şey olmayan AKP’giller’i eklemişlerdir. 20 yıldır ülkemizin başına bir karabasan gibi çöken AKP’giller’in ABD, İngiltere ve Siyonist Katil İsrail tarafından devşirilip partileştirilen, iktidara getirilen ve yaptıkları binbir ihanet karşılığında iktidarda tutulan bir kriminal yapı olduğu bugün herkesçe bilinmektedir.

Bu çıkar amaçlı suç örgütü; Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza, onun ölümsüz Önderi Mustafa Kemal’e, İsmet Paşa’ya ve Laik Cumhuriyet’e karşı bitmek bilmeyen bir kin ve düşmanlık beslemektedir. Bu örgütün “Reis”i, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü için “İki Ayyaş” diyerek bu kinini alenen kusmaktan geri durmamıştır.

Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıf karakteri gereği dur durak bilmeksizin kamu malı hırsızlığı, vurgun, soygun ve din sömürüsü yapan bu güruhun karanlık ruhiyatını, birkaç yıl önce ardında bir leş bırakarak ufkumuzdan çekilen Kadir Mısıroğlu adlı meczup; “Keşke Yunan galip gelseydi”, sözleriyle çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

Evet, bu vatan hainleri tıpkı Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Yıldız Sarayı’nda beşinci evliliği için şatafatlı bir düğün yapmakla meşgul olan Vahdettin gibi Batılı Emperyalistlerin safındadırlar. Tıpkı Sevr paçavrasını imzalayan, başını Damat Ferit’in çektiği ihanet heyeti gibi bağımsızlığa, ulusal değerlere düşmandırlar. Bunlar Dürrizade’lerin, Mustafa Sabri’lerin, Sait Molla’ların, Nemrut Mustafa’ların ve Filozof Rıza’ların torunlarıdır, devamcılarıdırlar.

İşte bu sebeple de Mustafa Kemal’e yönelik özel bir kin beslemektedirler. 2022’nin Dürrizade’leri bugün Mustafa Kemal aleyhine fetvalar verdirmektedir, “Dırar Mescitleri”ne dönüştürdükleri camilerde. Kurtuluş Savaşı’mızın ölümsüz Önderi Mustafa Kemal için “Kâfir” diyecek kadar soysuzlaşmışlardır artık.

Bu Laik Cumhuriyet düşmanı Ortaçağcıların alayını yiğit Kuvayimilliye Kahramanımız Sütçü İmam şu sözlerle tanımlamıştır:

“Her kim ki Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayimilliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarlarında kafir kanı akar!”

AKP’giller ve Reisleri artık o kadar pervasızlaşmışlardır ki Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’mıza yönelik düşmanlıklarını gizlemeye bile gerek görmemektedirler. Mustafa Kemal’in, çiftçilerimizin tarım uygulamalarını öğrenmesi için kurup halkımıza emanet ettiği değerli bir miras olan Atatürk Orman Çiftliği’ni tarumar etmektedirler. Mustafa Kemal’in bu değerli mirasına Kaçak Saray inşa ettikleri yetmezmiş gibi şu günlerde “Atatürk Orman Çiftliği” ismini “Beştepe Millet Ormanı” olarak değiştirmeye çabalamakta, tıpkı Atatürk Havalimanı’nda yaptıkları gibi Mustafa Kemal’in izini tozunu silmeye çalışmaktadırlar.

Bu Ortaçağcı güruh aynı zamanda kendilerine iktidar koltuğu bahşeden ABD Emperyalistlerine kullukta sınır tanımayarak aynı Atatürk Orman Çiftliği’nin içine bir de kaçak ABD Büyükelçiliği inşa ettirmişlerdir. Laik Cumhuriyet düşmanı bu güruh, ihanetlerini daha da katmerlendirerek ABD Emperyalistlerinin bu kaçak Büyükelçiliğin açılışını 30 Ağustos Zaferi’mizin 100. Yıldönümünden bir gün önce, 29 Ağustos’ta yapacak olmasına da hiçbir itirazda bulunmamaktadır. Tersine; sahiplerinin yapacağı bu açılışa muhtemelen katılacaklardır.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar!

Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda Batılı Emperyalistlerin gururlarını kıran bağımsızlık ruhu dimdik ayaktadır. Hiç kimse ABD Emperyalistlerinin kucağında din alıp satan bu Ortaçağcı güruhun ilanihaye devran sürecekleri gibi bir yanılsamaya kapılmasın. Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı nasıl başarıya ulaştırdıysak İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı da mutlaka zaferle sonlandıracağız. Bu kutsal görev bugün İkinci Kurtuluş Savaşçıları olan Halkın Kurtuluş Partililerin omuzlarındadır. Savaşıyoruz, kanımızın son damlasına kadar savaşacağız ve eninde sonunda ABD-AB Emperyalistlerini bütün takım taklavatıyla birlikte bu ülke topraklarından def edeceğiz.

AB-D uşağı AKP’giller ise Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut’un ifade ettiği gibi işledikleri binbir türlü suçlardan dolayı; “Nereye giderlerse gitsinler, nereye çıkarlarsa çıksınlar; sonunda mutlaka Çelik Bilezikle tanışacaklardır!”

17 yaşında elde silah Kuvayimilliye’ye katılan Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın belirttiği gibi; “Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir!”

 

Yaşasın Şanlı 30 Ağustos Zaferi’miz!

Bağımsızlık Bizim Karakterimizdir!

Mustafa Kemal Ölümsüzdür!

Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi!

Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

25 Ağustos 2022
HKP Genel Merkezi

Print Friendly, PDF & Email