2011 YAZ KARARNAMESİYLE HSYK, AKP’NİN HUKUK BÜROSUNA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ BİR KEZ DAHA KANITLAMIŞTIR

2011 YAZ KARARNAMESİYLE HSYK,

AKP’NİN HUKUK BÜROSUNA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ

BİR KEZ DAHA KANITLAMIŞTIR!

 

            20 Haziran 2011 günü “Yeni” HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)’nun jet kararnamesi yayımlandı. Neydi bu kararnamenin içeriği? Bakalım:

Anayasa değişikliği ile yapısı değiştirilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, göreve başladığı günden bu yana en kapsamlı kararnamesini hazırladı ve 1816 kişilik adli yargıç ve savcı, 254 kişilik idari hâkimin görev yerini akşam saatlerinde açıkladığı yaz kararnamesiyle değiştirdi.

“Ergenekon” davasında hukuksuz tutuklamalar ve insan hakları ihlali yapıldığını savunan “Beşiktaş” savcılarından Kasım İlimoğlu Büyükçekmece savcılığına tayin edildi.

“Habur ve Mahmur’dan gelen PKK mensupları ve mültecilerin ünlü “Habur” çadır mahkemesinde sorgulanarak serbest bırakılması nedeniyle eleştirilen Diyarbakır Başsavcısı Durdu Kavak ise İzmir Başsavcılığı’na atandı.

“AKP aleyhindeki kapatma davasının iddianamesini yazan savcı olarak bilinen Yargıtay Savcısı Zekeriya Sevimli Üsküdar Savcılığı’na atandı. Yargıtay Başsavcılığı’ndaki kritik isimlerden Savcı Mahir Kara da İstanbul Savcılığı’na atandı.

“Başbakan Erdoğan aleyhinde ağır sözlerin dile getirildiği ses kaydındaki isim olduğu iddiasının ardından Ankara Özel Yetkili Savcılığı’ndan alınarak düz savcı yapılan Salim Demirci de Kahramanmaraş’a savcı olarak atandı.

“Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı’yken hakkında ilk iddianame hazırlayan Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu ise Yargıtay savcılığından İstanbul hâkimliğine atadı” (Basından).

Tabiî Yargıtay Savcısı Eminağaoğlu’nun “tek suçu” bu da değildi. Daha büyük “suç”lar işlemişti Eminağaoğlu!

Önce, Demokrat-İlerici-Yurtsever Hâkim ve Savcıların ilk demokratik örgütlenmesi olan YARSAV’ın (Yargıç ve Savcılar Birliği) kurucu başkanı olmuştu. YARSAV kurulur kurulmaz, Hâkim ve Savcılık sınavının mülakat aşamasının Tayyip’in Adalet Bakanlığınca yapılmasına karşı davalar açtı, bu uygulamanın bir süreliğine de olsa durdurulmasını sağladı. Bunun üzerine Tayyipgiller, konu henüz mahkemede görülürken Anayasa suçu işleyerek “Hâkimler ve Savcılar Yasasında Değişiklik Yapan 5720 Sayılı Yasa”yı Meclisten geçirdiler. YARSAV buna karşı da mücadele etti. Daha sonra, Yargının nasıl ele geçirileceğine ilişkin AB Emperyalistlerine sunulan bir başka Tayyipgiller operasyonu olan “Yargı Reformu Strateji Taslağı”na karşı da YARSAV sert eleştirilerde bulundu. Bu da yetmedi, “Ergenekon” maskeli saldırının tüm hukuksuzluklarına dikkat çekerek, oldukça sert açıklamalar yaptı YARSAV. Hatta bu nedenle dönemin YARSAV başkanı olan Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU “yargıyı etkilemek” suçundan yargılandı. Yine bu süreçte demokrat-yurtsever-laik-namuslu Erzincan eski Başsavcısı İlhan CİHANER’e de sahip çıktı YARSAV. Bir hukuk faciası olan CİHANER’in tutuklanma ve yargılanma sürecindeki hukuk gasplarını teşhir etti.

Ve son olarak, Tayyipgiller’in yargıyı bütünüyle ele geçirmek üzere hazırladığı Anayasa değişikliğine karşı da aktif mücadele etti, mevcut Anayasa değişikliği için “yargının siyasal iktidar tarafından ele geçirilmesi, demokratik hukuk devletinin yok edilmesi”  tespitinde bulundu YARSAV, “Yargı-sız İnfaz Olmasın” isimli broşüründe ve pek çok basın açıklamasında…

İşte YARSAV’ın, dolayısıyla EMİNAĞAOĞLU’nun büyük “günahları” bunlardı! Bu nedenle Tayyip “en yakın zamanda halletmem lazım” diyordu YARSAV için. Ancak YARSAV üyelerince bu tehdide de boyun eğilmeyerek “gücün yetiyorsa YARSAV’ı kapat” diye cevap verilmişti, yine dönemin onurlu bir diğer ismi olan Emine Ülker TARHAN tarafından. TARHAN milletvekili seçilemeseydi, eminiz ona da bu “günah”larının bedeli ödettirilirdi.

Ve son olarak, bir devrimci çıkış daha yapan EMİNAĞAOĞLU, 2010 yılında bu kez YARGI-SEN’i (Yargıç ve Savcılar Sendikası) kurdu, arkadaşlarıyla beraber ve kurucu başkanı oldu. İşte böylesine ağır, taammüden “suç”lar işlemişti EMİNAĞAOĞLU. Tabi Tayyipgiller için “suç” kabul edilen bu davranışlar, biz devrimci hukukçular için en demokratik, haklı, onurlu mücadele ve örgütlenme örnekleridir. Bu çabalar Cumhuriyet Hukukunun kazanılmış ilkelerine sahip çıkmanın en doğal sonuçlarıdır.

Peki ya Zekeriya SEVİMLİ? O da YARSAV’ın eski Genel Başkan Yardımcısıydı. Yani yukarıda sayılan “suç”lara iştirak etmişti. Yine AKP’nin kapatılması istemli davada İddianameyi hazırlayan savcı olarak da “sanık” sıfatı kazanmıştı Tayyipgiller için! Onun “suç”unun sübutu açısından başkaca bir delil aramak da safdillik olurdu!

Liste böylece uzayıp gitmektedir.

İşte böylece, AKP’nin 2010 tarihinde “Referandum” aldatmacasıyla, sağlı-“sol”lu, “Yetmez Ama Evet” Sorosçusu bilimum vatan ve halk düşmanının ve “Boykot” Sevrcisi gafillerin açık-gizli, doğrudan-dolaylı desteğiyle hayata geçirdiği son Anayasa Değişikliği’nin amacı gerçekleşmiş oldu. Bu anayasa değişikliği ile, HSYK’nın düzenlendiği 159. madde de değiştirilmişti hatırlanacağı üzere. Buna göre, sözde yerel mahkeme hâkimlerinin seçtiği, gerçekte bir grup “F Tipi” militanın Adalet Bakanlığı müsteşarlarınca hazırlanan blok listeye oy verdirtilmesiyle yeni HSYK oluşmuştu. Ve her vesileyle Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olmasını anti-demokratik bulduğunu iddia eden AKP, bu anayasa değişikliği kapsamında Anayasa’nın 125. maddesinde yaptığı değişiklikle YAŞ kararlarına karşı (terfi ve emeklilik hariç) yargı yolunu açarken, HSYK’nın düzenlendiği 159. maddesindeki değişiklikte HSYK’nın meslekten çıkarma dışındaki kararlarına karşı yargı yolunu kapalı tutmuştur!

Şimdi soruyoruz: Bu mudur ileri Demokrasi? Yandaş olmayanları cezalandır, yandaş olanları ödüllendir ve yargı yolunu kapat, bu mudur adalet? Bu mudur Yargı Bağımsızlığı?

Sonuç olarak; Referandum sürecinde Kurtuluş Partililerin, bu değişikliklerin esas amaçlarından birisinin de YARGI’YI AKP’NİN HUKUK BÜROLARINA DÖNÜŞTÜRME olduğu öngörüsü maalesef gerçekleşmiş oldu.

Biz yıllardır söylüyoruz, Laiklik yoksa Bilim de, Özgürlük de, Demokrasi de yoktur diye. Tayyip ve şürekâsının Şeriatçı ideolojisi, her toplumsal alana Şeriatın yüzde yüz egemenliğini gerektirir. Bu anlamda siyasi iktidar da, Şeriatın uygulayıcısı olarak tüm bu alanlara hâkim olmalıdır. Yargıya da basına da eğitim kurumlarına da hatta halk örgütlerine de… Dolayısıyla Tayyipgiller, bağımsız yargı-demokratik hukuk yerine monarşik devletin Şerri hukukunu ister, Yargıç yerine Kadı ister. Bağımsız yargı istemediği gibi; dernek, sendika gibi İşçi Sınıfı ve emekçilerin yüzyılları aşkın mücadeleleri sonucu ortaya çıkmış örgütlenme araçlarına da saygı duymaz. Hem sonra, örgütlenme hakkı da neymiş! Ya Tayyipgillerin örgütündensindir, onun güdümündesindir ya da hiçbir hakkın yoktur!

Parababaları iktidarlarının genel tahakküm biçimiyle örtüşen bu durum, söz konusu Tayyipgiller olduğu zaman daha da perçinlenir. Çünkü onlar Ortaçağdan kalma Antika Parababasıdırlar. Modern Parababalarına kıyasla demokrasiye, laikliğe, bilime ve özgürlüğe on kat daha düşmandırlar.

Biz bu konuda, mevcut Anayasa’da dahi henüz ortadan kaldırılmayan 138, 139 ve 140. maddelerde düzenlenen Hâkimlik ve Savcılık Teminatının açıkça çiğnendiğini görüyoruz. Zira Anayasanın 138. maddesinde “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar… Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz” denmektedir.

Tayyipgillerin hukuk bürosuna dönüşmüş olan HSYK, (Hâkimler Ve Savcılar Yandaşlık Kurulu olarak okunabilir), anayasanın istediği maddesini uygulamakta, istemediği maddesini uygulamamaktadır. Önümüzdeki günlerde ise Tayyipgiller, henüz ortadan kaldıramadıkları bu ve benzeri maddeleri yok edecekleri yeni bir anayasa yapma sürecine gireceklerdir. Ve yine her türden gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde olan yandaş bulacaklardır. Tabiî, Yargının bütünüyle AKP’nin Hukuk Bürosu’na dönüştürülmesinden sonra da dokunulmazlıkları kaldıracaklar ve başta Tayyip olmak üzere yüz kızartıcı onlarca suçtan dosyası bulunanların hepsini beraat ettirecekler. Böylece “Yargı” tarafından da “aklanmış” olarak geçmiş suçlarının hesabını vermekten kurtulmuş olacaklardır. Hesapları budur.

Ancak bu hesap Bağdat’tan dönecektir. Bugün sahte sandık demokrasisiyle, her türlü devlet imkânıyla, tarikatlarla kandırılmış, meczuplaştırılmış kitlelerden, AB-D Emperyalizminin ve Sorosçuluğun maddi-manevi desteğinden ve dahası milyonlarca sahte oydan aldıkları geçici bir üstünlükleri olabilir. Ancak son sözü de, son hükmü de örgütlü-bilimli-bilinçli Emekçi Halk kitleleri verecektir. Bundan hiç kuşkumuz yoktur. 21.06.2011

                                                           KURTULUŞ PARTİLİ HUKUKÇULAR


Print Friendly, PDF & Email