Biz, “Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi” deyince bozuluyor hazretler. Kızıyorlar bize. Hemen saldırıya geçiyorlar. Bizi şovenlikle, ırkçılıkla, faşistlikle filan suçlamaya kalkıyorlar. Hani Tayyipgiller avanesini de “Ortaçağcı” diye niteleyince bozulmaları ve bize saldırmaları gibi… Yahu 1400 sene öncesinin Ortaçağ’ına “Asrı Saadet” deyip methiyeler düzen ve onun özlemi içinde olan sizsiniz.
Niye bozuluyorsunuz, Ortaçağcı dememize?
İnsanlar böyledir işte, arkadaşlar…
Onlara ayna tutup kim olduklarını kendilerine gösterince, bozulup kızıyorlar. Kendileri de beğenmiyor görüntüdeki suretlerini.
E, o zaman öyle olmayın…
O kötücül işleri yapmayın. O kötücül düşünceleri savunmayın…
Yoo, savunacaklar, yapacaklar kötülüklerini ama kimse de onlara ne yaptıklarını söylemeyecek. Hafızların istediği bu…
Fakat öyle bir Türkiye yok. Biz 1920’den beri bu ülkenin, bu vatanın, bu halkın namusuyuz, vicdanıyız, savunucusuyuz ve önderiyiz. Herkese kim olduğunu göstermek, bizim asli görevlerimiz arasındadır.
Evet, arkadaşlar; bu PKK, HDP, PYD, YPG, DSG, bunların tamamı Amerika’nın, CIA’nın, onun Ulusal Güvenlik Ajansı’nın, Pentagon’un ve Washington’un emir ve komutası altındadır. Onlarla etle tırnak gibi kaynaşık durumdadır. Bunun onlarca belgesini sunduk bugüne kadar. Zaten şu anda da Kuzeydoğu Suriye’de ABD Emperyalist Haydudunun Özel Kuvvetleriyle, onun Black Water’larıyla ve bilumum karanlık güçleriyle el ele, kol kola, iç içe bir yapılanma içindedirler. Tabiî burada da emir komuta hep ABD Haydudunun güçlerinin elindedir.
ABD Emperyalist Çakalı, 90 bin kişilik bir ordu kuruvermiştir burada PKK, PYD ve YPG’ye. Hava savunma silahları da dahil ağır silahlara varıncaya dek her türden askeri araç gereçle donatmıştır bu kurduğu orduyu. Yani ABD Emperyalisti burada YPG ve Barzanistan’la birlikteİkinci bir İsrail’in çekirdeğini oluşturmuştur. İsrail, 1948’den beri nasıl ABD, İngiliz ve Fransız Emperyalistlerinin bölgedeki ileri karakolu ve petrol bekçisiyse, işte onun bir benzerini de Kürtlerden oluşturduğu bir devletle yapacak ABD ve diğer Batılı Emperyalistler.
Zaten şu anda Suriye’nin petrol bölgesi ABD ve diğer Batılı Emperyalistlerle birlikte Amerikancı Kürt Hareketi’nin elindedir. Hatırlanacaktır; Trump övünmüştü birkaç yıl önce, Suriye’nin petrol bölgesi bizim elimizde, diye. Evet, aynen öyledir. Başta ABD gelmek üzere Batılı Emperyalistlerin Ortadoğu’daki petrol bekçisiyse İsrail; İkinci bir İsrail olacak olan Amerikancı Burjuva Kürt Devleti de aynı işlevi görecektir.
İşte bu Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’yle ABD ve onun casus örgütlerinin nasıl kaynaşık olduğunu açık ve kesince ortaya koyan bir belge daha. Bu belgede bizzat emperyalist çakalın en yetkili temsilcileri konuşuyor ve gerçeği itiraf ediyor.
Sözcü Yazarı Aytunç Erkin’in bu konuya ilişkin 5 gün önce bir yazısı yayımlandı. Aynen aktaralım:
***
İTİRAF
27 Kasım 1978…
Diyarbakır’ın Lice İlçesi Fis Mahallesi’nde yapılan bir toplantıyla PKK terör örgütü kuruldu. PKK, açıkladığı manifestoyla hareket alanını genişlettiğini ve yeni bir safha olan şehir eylemleri metotlarını uygulamaya başladığını ilan etti.
Sonrasını tüm Türkiye biliyor. Terör eylemleri, ABD ve Batı’yla kurulan ilişkiler vs… Neden herkesin bildiği bu notla başladım? Çünkü… Siyaset, ekonomi ve istihbarat savaşlarının yaşandığı ve ortalığın toz duman olduğu bu günlerde gözden kaçan görüşme ve açıklamalar var! Örneğin…
Tarih: 30 Ağustos 2022… Barzani’ye yakınlığıyla bilinen bir yayın organına konuşan ABD’nin eski IŞİD’le Mücadele ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Türkiye’nin Esad’la ilişkilerde başarılı olacağını düşünmediğini söyledi ve şu itirafta bulundu:
“… Kürdistan Bölgesi ve diğer parçalardaki Kürtler bizim dostumuzdur. ABD, Irak’ta daha büyük bir rol oynamalı ve İran’ın müdahalesini önlemelidir. Kürdistan Bölgesi başta olmak üzere İran’daki ve diğer parçalardaki tüm Kürtleri ortağımız olarak görüyoruz. Onlarla 1979’dan beri çalışıyoruz ve Türkiye’deki Kürtlerle ve Suriye, Irak ve İran’daki kardeşlerimizle iyi ilişkilerimiz var. Hepsi bizim dostlarımız ve ayrım gözetmeksizin müttefiklerimizdir.”
Jeffrey, 1979’dan bu yana “Kürtlerle çalışıyoruz” dedi. PKK’nın kuruluş tarihi 1978 ve bir yıl sonra ilişki kurulmuş! Ki… O dönem PKK’nın Güneydoğu’da ilk önce “saha temizliği” yaptığı sol/sosyalist örgütlerin kadrolarını öldürdüğü biliniyor.
ABD’li üst düzey yetkilinin bir itirafı daha oldu. Türkiye ile Suriye arasındaki yakınlaşmaya ilişkin tutumundan bahseden ABD’li diplomat şu bilgileri verdi:
“Türkiye’nin Esad’la başa çıkmakta başarılı olacağını düşünmüyorum. Suriyeli Kürtlerin geleceği bu konuya bağlı ve ne yapacaklarını göreceğiz. ABD, Suriye rejiminin Suriye’nin kuzeyindeki güçlerimize yaklaşmasına izin vermeyecektir, aksi takdirde sonuçların kötü olacağı konusunda onu uyardık. ABD, Suriye krizinin çözümüne yönelik uluslararası kararları destekliyor. Biz de BM’nin Esad’a karşı kararını destekliyoruz.”
Şimdi bu iki itiraftan sonra, 1979’dan bu yana ilişki ve Suriye’deki YPG varlığına “kol kanat germe” cümlelerinden sonra gelelim üst düzey bir görüşmeye. (Bu arada hemen söylemekte fayda var: Bu görüşmeler açık kaynaklarda yer alıyor, öyle istihbarat birimlerinden alınan bilgiler değil!)
(Mahmud Berxwedan-Carl Harris)
FOTOĞRAF KARESİNE BAKIN
Tarih 1 Eylül 2022…
Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rudaw Gazetesi’nden aktaralım:
PKK’nın Suriye kolu YPG yöneticisi Mahmud Berxwedan, Hol Kampı’nı ziyaret eden IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyetleriyle bir araya geldi. Taraflar arası yapılan görüşmede esas gündemin Hol Kampı olduğu bildirildi. YPG’nin resmi sitesinde yaptığı açıklamaya göre, Berxwedan’ın her iki heyetle Hol Kampı’ndaki insani ve güvenlik durumunun yanı sıra IŞİD’in kampın içinde ve dışındaki tehditlerine ilişkin tartışmalar yürüttüğü kaydedildi. Ortak Görev Gücü (CJTF) Genel Komutan Yardımcısı Carl Harris ve ABD “Rojava” Yüksek Temsilcisi Nikolas Granger heyetlere başkanlık etti.
Bu ziyaret ne anlama geliyor? 1979’dan bu yana süren dostluğun yeni bir fotoğrafı daha. Peki bu konuda “sosyalistlerin” tavrı ne? Mutlular ki ses çıkarmıyorlar!
Hatırladım…
HDP’nin programında dünyaya yön veren politika şöyle tanımlanıyor: “… Bugün dünyada hâkim olan kapitalist-emperyalist sistem, toplumsal yaşamda büyük tahribatlar yaratıp insanı yalnızlaştırıyor; bireyi kendi emeğine, kimliğine, topluma ve doğaya yabancılaştırıyor. Egemenlere karşı verilen mücadeleleri birleştirmenin, ezilen ve sömürülenlerin birbirlerine karşı kullanılmasının önüne geçeceğini biliyoruz. İşte partimize ilham veren, insanlığın bu evrensel ve yerel mücadeleleri ve edinilen deneyimlerdir. Partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır.”
ABD ne zamandan bu yana emperyalist değil? Sınıfsız ve sömürüsüz dünyaya emperyalizmle mi ulaşılacak?
YPG’Yİ KORUYAN KANUN!
Hatırlatmakta fayda var: National Defense Authorization Act…
Yani… Milli Savunma Yetkisi Kanunu! 2015’ten bu yana kabul edilen 1209. hüküm, Amerika’nın YPG’ye verdiği desteğinin hukuki kılıfı. Okuyalım: “… ABD’yi, dostlarını ve müttefiklerini ve Suriye halkını, Suriye’deki teröristler tarafından kaynaklanan tehlikelere karşı korumak…”
İşte bu noktada soru şu: Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefikleri ve dostları kim? Akla ve pratiğe uygun olan yanıt tabii ki “Türkiye” olmalı!
Öyle mi? Değil! Suriye’de petrol bölgelerini (Deyrizor) terör örgütüyle koruyan ABD, YPG’nin Türkiye’ye saldırılarını da ‘görmezden’ gelmeye devam ediyor. ‘Stratejik ortak’lıktan ‘stratejik düşmanlığa’ doğru yol alan bir ilişki süreci… Hatırlatalım: 4 Nisan 1949 tarihli Washington Antlaşması uyarınca NATO’nun asli görevi, üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumak.
Madde 4’te şöyle yazıyor:
“ …Taraflardan herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm Taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır…”
Oysa tercih belli! (https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/aytunc-erkin/sosyalistler-ve-hdp-ne-diyecek-itiraf-7343813/)
***
Durum işte böylesine açık, kesin ve net, arkadaşlar…
İşte o yüzden bunlar Amerika’nın her dediğine itirazsız baş sallarlar. Yeter ki ABD ve Batılı Emperyalistler bunları ciddiye alsın, bunları oynatsın. Sırf ABD’yle değil, İngiliz ve Fransız Emperyalistleriyle, AB’li diğer emperyalistler tarafından oynatılmayı da pek severler.
İşte bir resim daha:
“İngiliz siyasetçilerden PYD’ye ziyaret
“İngiliz İşçi Partisi’nden yetkililer, PYD denetimindeki Kamışlı’yı ve Kobani’yi ziyaret etti. PYD’li yetkililerle görüşen İngiliz lordu Glasman, “Sizinle uzun dönemli bir ilişki için buradayız” dedi.
“Aralarında İngiliz Lordlar Kamarası mensubu Maurice Glasman ile parlamento üyesi Lloyd Russell-Moyle’ın da bulunduğu İşçi Partili siyasetçiler, Suriye’nin kuzeyindeki Kamışlı ve Kobani bölgesini ziyaret etti.
“Suriye’nin Kamışlı kentinde dün PYD yetkilileri ile bir araya gelen İngiliz İşçi Partisi heyetinin bugün de Kobani’ye geçerek burada da yine yetkililerle görüştükleri belirtildi. PYD’nin eski eş Başkanı Salih Müslim’in kardeşi Enver Müslim ile görüşen İngiliz heyetinin daha sonra Kobani’deki mezarlığı ziyaret ettiği ifade edildi. İngiliz Milletvekili Lloyd Russell-Moyle, Kobani ziyareti ile ilgili bazı fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaştı. İngiliz Milletvekili, paylaşımlarında, mezarlıkları ziyaret ettiğini, Afrin’den gelen sığınmacılar ile görüştüklerini ve yine Kobani’de yerel yetkililerle görüştüklerini söyledi.” (https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/04/04/sdgden-irakla-ortak-operasyon-sinyali)
Yine hatırlayacaksınızdır, arkadaşlar; Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ahmet Türk’ten oluşan bir HDP heyeti, Amerika’da CIA’nın ve ABD Emperyalist Devletinin diğer sivil görünümlü örgütlerinin temsilcilerini tek tek gezerek ziyaretlerde bulunmuştu. Ve oradaki ABD Devletinin bu kurumlarından biri olan bir düşünce kuruluşunda şu açıklamada bulunmuşlardı, 3 Mayıs 2012 tarihinde:
“ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon ile bazı senatörler ve düşünce kuruluşları ile görüştüklerini anlatan Kışanak, (…) Suriye konusuyla ilgili de şunları söyledi: ‘Kürt muhalefetinin dışlanmamasını ve sürece dahil edilmesini talep ettik. Katkı yapmak istediğimizi, rol üstlenebileceğimizi söyledik.’” (https://t24.com.tr/haber/abdliler-turkiyenin-demokratik-ozerklige-karsi-cikmasina-sasirdi,203034)
ABD, on yıllardan bu yana iç içe olduğu ve yönettiği bu harekete elbette Suriye’de istediklerinden fazlasıyla rol verdi. Bunlar da ABD komutanları emrinde o rollerini oynayarak bugünlere geldiler işte. 80 bin TIR dolusu silahla donattığı 90 bin kişilik orduları oldu ve tüm kurumlarıyla birlikte bir devletleri oldu Kuzeydoğu Suriye’de.
Yine bunlar ABD emrindeki emperyalist saldırgan savaş örgütü NATO’nun “Parlamenterler Asamblesi”ne bir milletvekili vermişlerdi, değil mi birkaç yıl önce. Bununla da sevinçten havalara uçmuşlardı, NATO’ya bile biz vekil verdik, diyerek.
İşte HDP Genel Merkezinden yapılan konuya ilişkin açıklama:
“HDP Genel Merkezinden yapılan açıklamada, Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir’in geçen yıl Kasım ayında seçildiği NATO-PA Güvenlik ve Teknoloji Eğilimleri Alt Komite Başkan Yardımcılığı’nın ardından, şimdi de Bükreş’te devam eden 2017 Sonbahar oturumunda NATO-PA Güvenlik ve Teknoloji Eğilimleri Üst Komite Başkan Yardımcılığı’na seçildiği belirtildi.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/hdpli-ziya-pir-nato-pa-ust-komite-baskan-yardimcisi-oldu-40603786)
Gördüğümüz gibi, arkadaşlar; PKK, HDP aslında en büyük ihanetini Kürt Halkına etmektedir. Sömürge statüsünden kaynaklanan devrimci potansiyeli bütünüyle nötralize etmekle kalmayıp, Kürt Halkını da götürüp Amerikan Emperyalistlerinin peşine takmaktadır. Oysa Kürt Halkının da Türk Halkı gibi gerçek kurtuluşu, birlikte, kardeşçe savaşarak gerçekleştirecekleri antiemperyalist, antisömürgeci ve antifeodal bir Halk Devriminin zaferi sonrasında olacaktır.
Nasıl bugün Barzanistan’da Kürt Halkı Kürt Feodal Ağa ve Burjuvalarının ve emperyalist tekellerin elinde sömürülüp soyuluyorsa, Suriye’de ve Türkiye’de de bu Amerikancı Hareketler Kürt Halkını aynı duruma düşürmek istemektedir. Yani emperyalist haydudun sömürge cenderesinin içine atmak istemektedirler. Orada ücretli köleler olarak sürgit yaşamaya mahkûm etmek istemektedirler. Tabiî kendileri de bu aşağılık işi yapmış olmalarından dolayı komisyon alacaklardır, ABD’li efendilerinden.
ABD Haydudu ve müttefiki olan Avrupalı Emperyalist Çakallar, PKK, HDP ve PYD’yi yedeklerine almakla sadece Kürt Halkına zarar vermiş olmakla kalmadılar; Türk Halkına da büyük oranda zarar verdiler. Çünkü bu Emperyalist Haydutlar, PKK, HDP ve PYD’ye, oralardaki sol hareketin tümünü de yedeklemeleri buyruğunu verdi. Ve Türkiye’de PKK ve HDP bu işi, ne acıdır ki, büyük bir başarıyla gerçekleştirdi. Türk Solu’nun büyük bölümünü ve Kürt Solu’nu kendi yörüngesine çekti.
Bilinen ünlü söyleyişiyle; “havuç ve sopa taktiği”ni kullanarak yaptı bu aşağılık işi. İlk önce Türkiye Kürdistanı’nda yukarıda Aytunç Erkin’in de belirttiği gibi “saha temizliği” yaparak buradaki sol hareketleri, önderlerini katlederek ezdi ve varlıklarını sonlandırdı. Sonrasında da onları kendilerine biata mecbur etti. Bugün Kürt illerinde bulunan sol hareketler artık bütünüyle PKK’nin kontrolü, denetimi ve gözetimi altındadır. Onun izni çerçevesinde hareket edebilmektedirler.
Ülkemizin Orta ve Batı bölgelerindeki Türk Solu’nun büyük bir bölümünü de yukarıda andığımız taktiği kullanarak uydulaştırdı PKK. Bazen baskınlar yaparak bu sol hareketlerin mekânlarını tahrip edip insanları dövüp püskürtüp kaçırttı, onlara hareket imkânı bırakmadı. Aynı zamanda bu hareketlere teklifler sunarak onların bir iki liderini kendi kontenjanından Meclise sokup milletvekilliği vererek ödüllendirdi.
Mesela bugün PKK ve HDP’nin merkezini oluşturduğu “Emek ve Özgürlük İttifakı” adı altında, bütünüyle uydulaşmış, kukla, zavallı sol hareketlerden oluşan ittifakın bütün söz ve eylemleri PKK ve HDP’nin görüşleri kapsamı içindedir. Yani bunların herhangi bir temsilcisinin bir Mithat Sancar’dan, bir Ahmet Türk’ten, bir Pervin Buldan’dan, bir Gültan Kışanak’tan anlayış yönünden zerre miktarda olsun bir farkı yoktur artık.
Bu kuklacılar ve kuklalarından oluşan ittifak, aslında bir ve tek yapıdan ibarettir. O da merkezi oluşturan PKK ve HDP’den meydana gelmektedir. O da daha büyük bir efendinin emir ve komutası altındadır, yukarıda da belirtildiği gibi. Yani Emperyalist ABD Çakalı bu şekilde hem Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’ni hem de Türk Solu’nun önemli bir bölümünü istediği gibi oynatmaktadır.
Bugünlerde bir kukla ittifakın daha oluştuğuna tanık olduk, değil mi arkadaşlar?
Bunun adı nedir?
“Sosyalist Güç Birliği…”
Bunlar da PKK-HDP ve onun yakın çevresindeki uydularından oluşan “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın bir dış yörüngesinde yer almaktadır. Sonuç olarak bunlar da aynı merkez etrafında dönerler. Fakat bu uydular en dış yörüngeyi oluştururlar.
Bunların durumunu, Türkiye Solu’na bunlardan birinin kazandırmış olduğu, şu terim çok güzel özetler:
“Alper Taş Çaresizliği…”
Yani Alper Taş ve diğer zavallı kukla hareketlerin sözcüleri bazen PKK ve HDP’nin açıktan Amerika’yla iş tutmasına gak guk edecek olurlar, “Ya bu kadarı da böyle açıktan olmamalı” şeklinde…
Fakat anında Kandil’den ya da HDP merkezinden öyle bir yıldırımlama gelir ki bunlarda şafak atar. Hemen başlarla çalkalamaya. “Ya biz aslında öyle demek istemedik, yanlış anlaşıldık. Biz tabiî ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin savunucusuyuz”, derler.
İşte böylesine aciz, zavallı, özgüvenden ve özsaygıdan yoksun, kişiliksizleşmiş çaresizlerden oluşmaktadır bu ittifakı oluşturan hareketlerin önderleri de…
Biz bunları yıllar önce içler acısı durumlarını netçe gösterip teşhir ettik. Tarih 23 Kasım 2016’dır. Yazımızın başlığı “ABD’nin Sol Tabelalı Şark Ekspresi.” İlgi duyan arkadaşlar şu linki tıklayıp okuyabilirler yazımızın tamamını:
O zamanlar yazılarımız Merdan Yanardağ’ın ABC Haber Sitesinde yayımlanıyordu. Yanardağ, Tacettin Çolak Yoldaş’ımızla görüşmesinde; “Sizden gelen her yazının yayımlanması konusunda emir verdim”, demişti ve öyle oluyordu.
Fakat bir de baktık ki yazımız yayımlandıktan bir süre sonra siteden kaldırılmış. Üstelik de kallavi gazeteci Merdan Yanardağ’ın Şark Ekspresi’ndeki yol arkadaşlarına hitaben kaleme aldığı bir özür beyanıyla birlikte. Biz de ABC ve patronunun bu tutumu üzerine gazeteciliğin, devrimciliğin ve insanlığın ne olduğunu hatırlatan şöyle bir uyarı yazısıyla birlikte bu işi noktaladık. ABC’yle de patron Merdan’la da işimizi ve ilişkimizi noktaladık, sonlandırdık:
***
Dün yazdığımız Türkiye Sol ortamını değerlendiren yazımız ABC editörlüğü tarafından ”ağır ifadeler içerdiği” gerekçesiyle bize de sorulmadan yayımdan kaldırılmıştır.
Evet, “ağır ifadeler” taşıyordu yazımız. Fakat halkımız da der ya; ”söyleyene değil söyletene bak”, diye. Söyletene bakalım biz de:
Türkiye, yangın yerine dönmüş. Ölüm tarlalarına dönmüş bölgemizle birlikte. Suriyeleştirilmiş ülkemiz.
Kim tarafından?
ABD, AB emperyalist haydut devletleri ve onların bölgedeki işbirlikçisi hainler tarafından.
Bu katliam ve zulümlerinde emperyalist çakallar hem bölgenin gerici, Ortaçağcı güçlerini kullanıyorlar hem de ABD hizmetkârı olmakla birlikte yüzlerine sol peçe takmayı ihmal etmeyen hain yerel ortaklarını kullanıyorlar.
Sağ kesimi oluşturan ortaklar herkesçe biliniyor. Onlara karşı mücadelemiz de yoğun biçimde sürüyor. İşte “MİT TIR’ları Davası” adıyla anılan AKP’giller’in hakkımızda açtırdığı dava da bu mücadelemizin kanıtlarından biridir.
Demek ki ABD’nin sağ güçleri; Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’i, Suudi Arabistan Krallığı, Katar, Kuveyt ve bölgenin ABD Emperyalistleri tarafından yaratılmış bulunan IŞİD, El Kaide, El Nusra, ÖSO gibi Ortaçağcı güçleridir.
ABD’nin sol maskeli yerel ortaklarınınsa başını Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi olarak nitelendirdiğimiz PKK, PYD, YPG ve HDP çekmektedir.
İşte ABD Emperyalistlerini arkasına alan bu burjuva işbirlikçi hareket, 1991 sonrası gittikçe artan bir hızla Türkiye sol ortamını etkilemiş, bozmuş, dejenerasyona uğratmış ve 1960’larda izlenmekte olan; devrimci, antiemperyalist, yurtsever, laik, tam bağımsızlıkçı ve Mustafa Kemal geleneğine sahip hattın tam karşıtı olan bir hatta yani emperyalizm yandaşlığına varan bir hatta savurmuştur, yerleştirmiştir.
Tabiî böylece de solu Gerçek Sol olmaktan çıkarmıştır. Sahteleştirmiştir. Dolayısıyla da Türkiye Halkını solsuz bırakmıştır. Onun yerini Sahte Sol’la doldurmuştur.
Bugün aklı başında sağduyulu, vatanını ve halkını seven sıradan insanlar bile artık Türkiye’de sol diye bir şey kalmadı, demektedirler. Bunu herkes bilmektedir.
Her şeyin sahtesi, çakması ortamı işgal edince gerçek, doğru, iyi ve güzel nefes alamaz hale gelir. Mesela hani zehirli gazlarla karşılaştık ya, Gezi İsyanı’mızda, 1 Mayıs’larda vb. eylemlerimizde pek çok kez. İşte oralarda boğuluyor gibi olduk. Çünkü biber gazı gibi zehirli gazlar, normal sağlıklı havayı işgal ederek zehirlediler.
Bazen hani kaçak yapar ya LPG tüpleri, ocakları ya da havagazı donanımları. İşte oradan çıkan o yanıcı metan gazı da havayı doldurarak zehirler. Baca zehirlenmeleri de buna benzer. Karbon monoksit gazı sağlıklı havayı zehirleyerek oksijensiz bırakır insanları. Boğar, öldürür.
İşte PKK yörüngesine girmiş, onun uydusu olmuş bu Sahte Sollar da işgal edince sol ortamı, gerçek solu nefessiz bırakır zehirli gazlar gibi. Yani onun üstünü örter bir anlamda. Görünmez kılar. Dolayısıyla da etkisiz bırakır. Tabiî sadece sol ortamı işgal etmekle kalmaz. Bir de saldırır gerçek sola, devrimcilere.
Böylece de olağanüstü büyük potansiyele sahip olan devrimci ortamımızı darmadağın eder. Etkisizleştirir. Güçsüzleştirir.
Oysa 1960’lardan beri feryat ederek söylemekteyiz, eğer gerçek devrimci bir ideolojinin rehberliğinde devrimci bir merkezi yapı içinde yani gerçek bir Proletarya Partisi içinde birleşip örgütlenebilsek, Parababaları iktidarlarına kök söktürürüz. Onlara Türkiye’yi dar ederiz, diye. Bugüne gelirsek de Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller iktidarına Türkiye’yi dar ederiz. Ve kısa sürede halklarımızın umudu haline geliriz. Meclise girmekle kalmaz, oraları bile meydanlara, platformlara dönüştürürüz. Çok uzak olmayan bir zamanda da Demokratik Halk Devrimi savaşımızı zafere ulaştırır, Devrimci Demokratik Halk İktidarını kurabiliriz.
1969’dan 2005 yılına kadar uğraştık bu sol gruplara laf anlatabilmek, onları Marksist-Leninist prensipler çerçevesinde Reorganize edilecek Proletarya Partisi saflarında birleştirebilmek için. Ama hiçbirine söz anlatamadık. Bizi anlamak bir yana onlar her gün santim santim çürüyerek solluktan çıktılar, emperyalizm saflarına doğru tekerlenip gittiler…
Onların Türkiye Halklarına ve başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere tüm alınteriyle geçim sağlayan çalışkan ve üretken insanlarımıza verdikleri bu zararı, ettikleri bu ihaneti görmezden gelip yok mu saymamız isteniyor? O zaman nasıl devrimci olabiliriz?
İşçi Sınıfı devrimlerinin büyük Ustası Lenin ne diyor?
“Emperyalizm ve oportünizm arasında bir bağ yaratılmıştır.”
Ve yine der ki:
“(…) emperyalizme ve oportünizme karşı savaşım sıkı sıkıya birbirine bağlı olarak yürütülmedikçe birincisinin de boş ve yalan bir sözden ibaret olacağını bir türlü anlamak istemeyenler, en tehlikeli kimselerdir.” (Lenin, Emperyalizm, Sol Yayınları, Ocak 1978, s. 151-152)
Peki oportünizm nedir?
En özet tanımıyla; İşçi Sınıfımızın hak ve çıkarları yerine başka sınıf ve tabakaların, zümrelerin çıkarlarını koymaktır.
Bu ölçütten bakınca bizim dışımızdaki tüm parti ya da adı başka grup ve grupçukların tamamı oportünist midirler?
Evet. Çünkü onlar, İşçi Sınıfımızın sınıf çıkarlarını ve hattını terk etmekle kalmadılar, aynı zamanda ABD Emperyalistlerinin işbirlikçiliğine, hizmetine girdiler. Yani emperyalistlerin çıkarlarının, onların projelerinin, onların BOP’unun, dolayısıyla da Kürt Meselesi’nin Amerikan Emperyalizminin çıkarları doğrultusunda çözümlenmesinin hizmetkârı oldular.
PKK ve HDP Amerikancı mıdır?
Evet.
NATO’cu mudur?
Evet.
Avrupa Birlikçisi midir?
Evet.
Siyonist İsrail’in yandaşı mıdır?
Evet.
NATO’nun Parlamenterler Asamblesi’ne seçildik diye sevinçten zıplamakta mıdır?
Evet.
ABD’ye giderek, “bize Suriye’de rol verin” talebinde bulunmuş mudur?
Evet.
5 yıldan bu yana da Suriye’de CIA ajanlarıyla birlikte, Amerikan Özel Kuvvetleriyle birlikte, CIA’nın Black Water’larıyla birlikte ve onun askeri donatımında Suriye’nin BAAS İktidarına karşı savaşmakta mıdır?
Evet.
Öcalan ve Kandil’deki PKK şefleri, HDP Eşbaşkanları; Amerika, Avrupa bizim dostumuzdur. Türkiye’ye de müdahale etmeli diyerek taleplerde bulunmuşlar mıdır?
Evet.
Tabiî bunları ve daha pek çok şeyi hemen herkes bilmektedir artık.
Ve bizim dışımızda kalan Sahte Sol olarak adlandırdığımız gruplar dalga dalga oluşan çemberler biçiminde PKK, HDP yörüngesinde yer almışlar mıdır?
Evet.
PKK ve HDP’yle değişik adlar altında platformlar, cepheler vb. oluşumlar kurmuşlar, birlikte eylemler yapmışlar, seçim işbirliklerine girmişler midir?
Evet.
Ve bu Sahte Sol’un artık antiemperyalistlik gündeminden çıkmış mıdır?
Tabiî ki.
Ve bu Sahte Sol’un tamamını ABD Dışişleri Bakanlığından yetkililer; ”demokrasi güçleri”, ”umut kaynağı” olarak ilan etmiş midir?
Etmiştir.
Bugün bu aynı güçleri Suriye’de kendi komutası altında derleyip adlarına ”Suriye Demokratik Güçleri” demiş midir?
Demiştir.
Artık onlar bunu açıkça itiraf etmeseler de ABD’nin yandaşıdırlar ve onun hizmetindedirler.
Bir kez daha soralım: Bütün bu vahim gerçekleri ve ihanetleri ortaya koymazsak, dile getirmezsek kendimize nasıl biz gerçek devrimciyiz diyebiliriz?
Ve bu Sahte Sol bizce pek ihtimal yok ama ya aklını başına devşirip yanlışından dönmez ise ya da biz sol ortamı bunların saçtıkları zehirlerden temizlemezsek yani bunları teşhir ederek o ortamdan uzaklaştırmaz isek gerçek solu nasıl güçlendireceğiz? Gerçek devrimci platformlar, cepheler nasıl kurabileceğiz?
Marksizmin-Leninizmin abc’sidir: Devrimciler 3 cephede ya da alanda mücadele vermekle yükümlüdür.
1- İdeolojik Mücadele,
2- Ekonomik Mücadele,
3- Siyasi Mücadele.
Tabiî ilk ikisi, siyasi mücadeleye tabi olur.
Bunlardan birini eksik bırakır ya da yok sayarsak mücadelemiz zafere ulaşamaz.
Yine ne der Devrimler Ustası:
“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz.”
İşte biz, eleştirilerimizle gerçek devrimci teoriyi sol ortamımıza hâkim kılmayı ve onun ışığında halkımızı aydınlatmayı, uyarmayı, uyandırmayı ve örgütlemeyi amaçlıyoruz.
Sol ya da Sosyalistlik iddiasındaki bir kişi ya da grup eğer iddiasında ciddi ise ne yapar.
Bizim eleştirilerimizde bir haksızlık ya da bir yanlışlık varsa onu ortaya koyar, gösterir.
Eğer yok ise o zaman kendisi onu benimser ve o doğrultuda davranarak yanlışından arınır.
Yani biz eleştirilerimizle kimseye kötülük etmiş olmuyoruz. Zarar vermiş olmuyoruz. Tam tersine onu yanlışından kurtararak ona iyilikte bulunmak istiyoruz. Faydalı olmak istiyoruz.
Bunları yapmaz isek doğru ile yanlış birbirinden nasıl ayrılır? Ve kim anlayabilir neyin doğru, neyin yanlış olduğunu? Hele bilinçsiz halkımız hiç anlayamaz.
Devrimci bir yayım organının benimsemesi gereken doğru tutum ne olmalıdır?
Her görüşe yer vermek ve her görüşün düşüncelerini açıkça savunup çarpıştırdığı bir ortam yaratmak. Devrimcilik iddiasındaki her grup ideolojisini orada açıkça savunup çarpıştırabilsin ki, okuyucular da kimin haklı, kimin haksız olduğunu görüp anlayabilsinler.
Eğer bunu yapmayıp da, biz böyle yazılara yer vermeyiz dersek ne yapmış oluruz?
Devrimcilikten vazgeçmiş olmakla kalmayız demokratlıktan da çıkarız. Apaçık şekilde sansürcülük yapmış, düşünce yasakçılığı yapmış oluruz.
Biz Sahte Sol’ları mı eleştirmişiz?
Öyle.
Dersiniz ki onlara; sizin de söz hakkınız doğdu. HKP Genel Başkanı’nın eleştirilerine karşı bir sözünüz olursa onu da aynı şekilde yayımlarız.
İşte tarafsızlık, demokratlık, özgürlükçülük, düşünceye saygı dolayısıyla da insana saygı böyle olur, böyle davranmayı gerektirir.
Şu yönümüzü de belirtmeyi gerekli gördük:
Bu yaşımıza kadar hiç kimseden proletarya devrimciliği, yoldaşlığı ve dürüstlüğü dışında hiçbir şey beklemedik, istemedik. Bundan sonra da böyle davranacağız.
Bu nedenle ABC’den ya da herhangi bir yayım organından bizim yazımızı yayımlayın diye bir talepte bulunmayız. O herkesin kendi kişiliğine, konumuna, durumuna, anlayışına kalmış bir şeydir.
Gelelim gazetecilik meselesine. Gerçek anlamda mesleğinin ilkelerini savunan ve o ilkeleri namus belleyen bir gazeteci ne yapar?
Yayım organında her görüşe aynı oranda yer verir. Onların birbirleri hakkında söylemiş olduklarını karşı karşıya koyarak okuyucularının doğruyu yanlıştan ayırmasını sağlar. Başka türlü dersek gerçeğin ortaya çıkıp görülmesini sağlar.
Fakat ABC editörlüğü bizim yazımızı, düşüncemizi sansürleyerek yasakçılık yapmış oldu. Parababaları medyası da, Sahte Sol’un medyası da zaten bize hep yapıyor bunu. Daha önce de defalarca ilan ettik.
Şimdi buna bir de ABC Yönetimi katılmış oldu. Olsun bakalım… Alışığız biz böyle sansürlemelere.
Her gün, her an karşılaştığımız bir durum bu.
Fakat bir de şunu gördük; en sol, en demokrat geçinenlerin bile düşünce yasakçılığı gömlek ceplerine, ruhlarına, bedenlerine, kılcal damarlarına varıncaya dek nüfuz edip yerleşmiş. Hemen sansürleyiveriyorlar bir yazıyı hiç rahatsız olmadan. Ve Şark toplumunun ürünleriyiz, yarattıklarıyız biz. Elimize küçücük de olsa bir güç geçti mi herkesin önümüze sıraya geçmesini ve bize tabi olmasını isteriz. 6 bin yıldan bu yana sürüp gelen bir lanetli gelenek bu.
Bizim, Hareketimizin, kavgamızın ve tabiî yazılarımızın da bir çekim gücü vardır bir de itim gücü vardır.
Bizi anlarsanız bize yaklaşırsınız. Tüm yapıp ettiklerimizi benimsersiniz, hayranlıkla karşılarsınız.
Ama anlamazsanız ya kayıtsız kalırsınız ya da uzaklaşırsınız bizden.
ABC’nin bu tutumu bizi gerçek anlamda anlamadığını ortaya koymaktadır.
Bizi anlamadan da yazılarımızın ağırlığına katlanamazsınız. Bir noktadan sonra taşıyamaz hale gelirsiniz. Doğal bir sonuçtur.
Yazılarımız ağırdır oldukça. Çünkü gerçekler çok ağırdır, çok yakıcıdır, çok can sıkıcıdır. Onları tahlil edip tasnif edip tanımlayınca da aynı ağırlık satırlarımıza yansımaktadır.
Herkesin taşıyabileceği bir ağırlık, dayanabileceği bir direnç noktası vardır kendine göre. Bizim bu yazımız da besbelli ki ağır gelmiş taşınamayacak denli ABC yöneticilerine.
Fakat şunu netçe belirtelim ki, bu ülkede halklar devrime yani gerçek kurtuluşa yalnızca Marksizmi-Leninizmi bu ülkenin şartlarına uygulayarak ortaya çıkarmış bulunduğumuz gerçek devrimci ideolojimizin düşürdüğü ışığı izleyerek varacaktır. Başka türlü dersek devrim yolu bizim tuttuğumuz yoldur yalnızca.
Sahte Sol’ların varlıkları ve yapıp ettikleri kaçınılmaz biçimde fiyaskoyla sonuçlanacaktır.
Tarih, bizi haklı çıkaracaktır!
Şunu da belirtmeden geçmeyi doğru bulmadık: Bugüne kadar yazılarımızı yayımlayarak, onların ağırlığını taşıma zahmetine girdiğiniz için size teşekkür ederim. Bundan sonra da yazılarım için hiçbir yoldaşımın sizle özelden görüşmesini ya da mesajlaşmasını istemem, doğru bulmam. Yazılarım medyanın diğer unsurlarına olduğu gibi size de elektronik yoldan gönderilir, istediğinizi yayımlar istemediğinizi yayımlamazsınız…
Neyse… Sözümüzü Küba Devrimi’nin hazırlayıcısı büyük önder ve şair Jose Marti’nin bir dizesiyle noktalayalım:
“Yürek için gerçek olan ne varsa onlara yalan gelir.”
24.11.2016
Nurullah Ankut
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Başkanı
(https://www.hkp.org.tr/abcnin-yazimizi-yayimdan-kaldirmasi-uzerine/)
***
Evet, arkadaşlar; Türkiye’nin trajedisi bu işte…
Sosyal Demokratları da Sosyalistleri de tıpkı diğer sermaye partileri gibi ABD Emperyalist Haydutlarının emrinde ve onların yörüngesinde.
İşte bu sebepten Tayyipgiller bunca ihanetlerine, bunca yolsuzluk ve hırsızlıklarına, bunca yalanlarına ve ahlâksızlıklarına rağmen hâlâ iktidarlarını sürdürebiliyorlar.
Eğer Sosyal Demokratlar yani CHP, kuruluş yıllarındaki gibi antiemperyalist bir çizgide olabilse ve Türk Solu 1920’den 1960’lı, 1970’li yıllara kadar izlediği antiemperyalist süreci devam ettirse ne Tayyipgiller iktidara gelebilirdi ne de Türkiye bugün yaşamış olduğu felaketleri yaşardı.
Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş’ta kimdi düşman?
Mustafa Kemal’in deyişiyle;
“Fakat varlığımıza sataşan (tasallut eden) bütün Batı dünyası, Amerika da içinde olduğu halde, tabiatıyla büyük bir kuvvet teşkil ediyor.” (Mustafa Kemal, Aktaran: Fethi Naci, Atatürk’ün Temel Görüşleri, s. 46)
Ve de arkadaşlar, bununla ittifaka girmiş olan Saltanat… Vahdettin ve Damat Ferit Hükümetleri…
Demek ki Batılı Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçilerinden oluşan hainler cephesidir, düşman.
Denizler ne diyordu, 1970’lerdeki Savunmalarında?
“Bizim düşmanlarımız Amerikan Emperyalizmi ve yerli işbirlikçileridir.”
Bugün kimdir düşman, arkadaşlar?
Yine aynı düşmandır…
Fakat ne acıdır ki bugün artık bu düşman cephenin içine ABD ve AB Emperyalist Haydutlarıyla işbirliğine girmiş, onların dümen suyuna girmiş, onların uydusu haline gelmiş, onların “yerel gücü” olmuş, bizim “Sevrci Soytarı Sahte Sol” dediğimiz sol da dahil olmuştur. Sorosdaroğlu Kemal Efendi’nin Yeni CHP’si de zaten tıpkı sermaye partileri gibi ABD Emperyalist Hayduduyla eklemlenmiştir.
İşte acıklı trajedimiz budur, arkadaşlar…
Fakat ne yapalım… Gerçek buysa bize de her zaman olduğu gibi devrimci hattımızda gözümüzü kırpmadan Mustafa Suphi ve Onbeşler’in, yükselttiği kızıl bayrağı taşıyarak savaşmak düşmektedir. Mustafa Suphi’lerin, Kıvılcımlı’ların, Denizler’in, Mahirler’in taşıdığı bayrak bugün biz Gerçek Devrimcilerin ellerindedir. Bizde korkmak yok, bıkmak yok, usanmak yok, yorulmak yok. Her birimiz son soluğumuzu verinceye kadar; “Varlığımıza tasallut etmiş”, bu alçak emperyalist düşman ve onların yerel gücünü oluşturan hain, işbirlikçisi satılmışlara karşı savaşacağız.
Ve en sonunda da Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş’ta olduğu gibi yine biz kazanacağız!
Bunda hiçbir tereddüde yer yoktur!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
8 Eylül 2022
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı