16 MART BEYAZIT VE HALEPÇE KATLİAMLARINI UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.

BEYAZIT VE HALEPÇE KATLİAMLARINI UNUTMAYACAĞIZ!

 

Kurtuluş Partisi Gençliği, 1978 yılında Eczacılık Fakültesi önünde bombalanarak can veren 7 öğrenciyi ve 1988 yılında Halepçe’de gaz bombalarına maruz kalarak katledilen Kürt kardeşlerimizi anmak amacıyla, Eczacılık Fakültesi önünde basın açıklaması düzenledi.

Emperyalizme karşı savaşın sürdüğü şu günlerde, halk düşmanı Tayyipgiller tarafından susturulmaya, yıldırılmaya ve bilinçsizleştirilmeye çalışılan, İşçi Sınıfımızın en önemli devrimci müttefiki gençliğe yapılan saldırıların, sadece dün değil, bugün de aynı şiddetle devam ettiği belirtildi. Özellikle mücadele eden gençliğin, hem finans kapital, hem de onun yeryüzündeki gölgesi politikacılar tarafından bir türlü sindirilemediği, karşısına her fırsatta kendi yarattığı ve kullaştırdığı güçler çıkarılarak gençliğe nefes alacak alan bırakılmadığı vurgulandı. 4 gün önce 41’inci yıldönümü gerçekleşen 12 Mart darbesinin ve 17’inci yıldönümü gerçekleşen Gazi katliamlarının, gençliğin ve ezilenlerin mücadelesine engel olmak amacıyla yapılan adice saldırılar olduğu hatırlatıldı. Bu olaylara benzer bir şekilde 16 Mart katliamlarının da hem gençliğin tepkilerini, hem de ezilen halkların mücadelesini durdurmak için yapılmış olduğu da eklendi.




Günümüzde ise aynı baskıların Tayyipgiller eliyle sürdüğü, 4+4+4 kesintili eğitim sistemi değişikliğiyle ve öğrencilere yapılan saldırılarla, gençliğe duyulan kinin ortaya çıktığı da eklendi. Bu hatırlatmalardan sonra devrimci şehitler için yapılan saygı duruşundan sonra basın açıklaması okundu. Basın açıklaması metninde ise öldürülen 7 öğrencinin katilinin CIA-Kontrgerilla destekli faşistler olduğu ve zamanaşımına uğrayan davanın faillerinden halk tarafından hesabının sorulacağı bildirildi. Tıpkı 16 Mart katliamı gibi zamanaşımına uğrayan “Madımak Oteli” davasının da aynı güçlerce destekli şeriatçılar tarafından yapıldığı da eklendi. Bu katliamdan tam 10 yıl sonra yapılan Halepçe katliamının ise, gelişen Kürt ulusal hareketini durdurmak amacıyla, emperyalizm destekli Irak kuvvetleri tarafından yapıldığı ve ezilen halklar ile dayanışma içinde olunması gerektiği vurgulandı.

Açıklama sonrasında öldürülen 7 öğrencinin anısına Eczacılık Fakültesi önüne kızıl karanfiller konuldu. Hayatını kaybeden öğrencilerin adları anılarak, açıklama sona erdirildi. Eylemde “16 Mart’ı unutmayacağız”, “Kahrolsun MİT-CIA-Kontrgerilla”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın Sosyalizm” sloganları atıldı.16.03.2012

 

                                                          İstanbul’dan Kurtuluş Partisi Gençliği



16 MART BEYAZIT VE HALEPÇE KATLİAMLARINI UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.

BİZDE ZAMAN AŞIMI YOKTUR!

 

      16 Mart 1978 tarihinde Yedi Kızıl Karanfilimiz; Hatice Özen, Murat Kurt, Hamit Akıl, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, CIA ve onun yerli örgütü Kontrgerilla tarafından eğitilmiş ve silahlandırılmış kana susamış kuklaları, Kontrgerilla’nın özel partisi MHP’li faşistler tarafından katledildi.

      Bu Katliam’da ayrıca 47 devrimci de ağır yaralandı. Katliamdan 9 gün önce yaşananlar ise Parababaları düzeninin ilerici, namuslu, devrimci insanlara yaklaşımının en tipik örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Bir istihbaratçı, İstanbul Emniyetine kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup faşistin 8-10 gün içinde İstanbul Üniversitesi çıkışında, devrimci öğrencilerin üzerine bomba yağdıracaklarını, silahlarla tarayacaklarını bildirmiştir. Bu sözleri de “1.d.2 12780” koduyla resmen kayıtlarda yer almıştır.

     Ki söylenenler de aynen gerçekleşmiştir. 7 Karanfilimiz, insanlıktan nasibini almamış, sadece insan gibi görünen; ama insan gibi düşünüp davranmayanlar tarafından katledilmişlerdir. Bombaların eşliğinde faşistler tüm iğrençlikleriyle “Beyazıt Meydanı komünistlere mezar olacak” sloganları atıyorlardı. Üniversite polis amiri Reşat Altay, faşist kurşunlara hedef olan öğrencileri ana kapıya yönlendirmişti ve saldırganların arkasından koşan polislere “koşmayın” emri verdi. Saldırıdan bir süre sonra Altay ödüllendirilerek, önce İstanbul Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğüne sonra Niğde Emniyet Müdürlüğüne, sonraki süreçlerde de Trabzon ve Bursa Emniyet Müdürlüklerine getirildi. Saldırganlardan yalnızca Sıddık Polat, 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Diğerleri delil yetersizliğinden serbest kaldı. 1982 yılında Askeri Yargıtay Polat hakkında verilen kararı bozdu ve beraat kararı verdi. Görevli polislere ise disiplin cezası niteliğinde ihtar cezası verildi.

       16 Mart’ta gerçekleştirilen katliamın asıl nedeni, 27 Mayıs Politik Devrimi’nin etkisi ile hızla ilerleyen kitlelerin uyanışını engellemektir. Çünkü kitlelerin uyanışı demek Parababaları düzenin alaşağı edilip, insanca yaşanacak bir düzenin kurulması demektir. Parababaları da bunu engellemek için CIA eliyle 1952’de, NATO içinde gizli olarak adına Kontrgerilla, Süper NATO vb. denen bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt de kurulduğu günden beri nerede ilerici bir hareket, nerede muhalif bir ses varsa onu yok etmek için mücadele etmiştir.

       Gerçek Ergenekoncuların yargılandığı 16 Mart Katliamı Davası, 2008 yılında tam da bugünkü CIA Patentli Düzmece “Ergenekon Davası”nın başladığı gün zamanaşımına uğramıştır. Tıpkı 33 kişinin gericiler tarafından yakılarak can verdiği Sivas Katliamı’nın 3 gün önce zamanaşımına uğratılması gibi…. Tayyipgiller 10 yıllık iktidarları boyunca bu katliamın firari sanıklarının yakalanması için hiçbir çaba göstermediği gibi, bu katliamın sanıklarının avukatlarından beş tanesi de AKP’den milletvekili yapılmış, bir tanesi Anayasa Mahkemesi üyeliğine, birisi de AA yönetim kurulu üyeliğine atanmıştır. Zamanaşımından kurtulan bu caniler de önümüzdeki günlerde AKP’den politikaya atılıp milletvekili, belediye başkanı olarak karşımıza çıkarlarsa şaşırmamak gerekir.  Namuslu, yurtsever, laik bilim adamlarını, AB-D, NATO karşıtı, Mustafa Kemalci askerleri ve Ortaçağ karşıtı gazetecileri bütün evrensel hukuk kurallarını hiçe sayarak cezaevlerine tıkayan, insanları işkence ederek öldüren Hizbullahçıları serbest bırakan, kendisinin ve yandaşlarının davalarının düşmesi için yasa çıkaran bir “adalet” anlayışında katillerin, devrimci düşmanlarının serbest kalması bizim için hiç şaşırtıcı değildir. Bugün Tayyipgiller’in adalet anlayışı kendi yandaşlarını zengin etme, kendi padişahlığına ses çıkarıp karşı duran antiemperyalist, yurtsever, laik güçleri hapse atmaktır. Tabiî ki bu görev onlara ağababaları yani AB-D Emperyalistleri tarafından verilmiştir. AB-D Emperyalistleri 1923’te yırtıp attığımız SEVR’i “Büyük Ortadoğu Projesi” içinde Tayyipgiller eliyle uygulamaya çalışmaktadır. Adına “Ergenekon” denen dava da bu projenin bir parçasıdır. Zaten birçok muhalif insanın senelerdir neyle suçlandığını bilmeden tutulması da bunun bir göstergesidir.

       Bugün Tayipgiller hükümeti de devrimci demokrat gençler üzerindeki bu baskıcı politikayı aynı hızla devam ettirmektedir. Bir yandan da yeni nesil üzerindeki politikalarıyla gençliğin devrimci geleneğinin önünü keserek, ortaçağcı zihniyette bir neslin temellerini atmaktadır. Tayyipgiller gericileşen eğitimi iyici gericileştirmek ortaçağcı zihniyeti yeniden canlandırmak için eğitim alanında birçok değişikliğe gittiler. Gündemdeki politikalarından biri de 4+4+4 kesintili eğitim modelidir. Bu sistemi getirerek Tayyip’in dindar bir nesil yetiştireceğiz sözünün gereklerin yerine getirmektedirler. Her zaman yaptıkları gibi bu modeli de modernleşme, çağdaşlaşma(!) adına yaptıklarını söyleseler de özellikle kız çocuklarını eve hapseden bu yasayla eğitim sistemi içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.

                   16 Mart 1978 tarihinden 10 yıl sonra yine bir 16 Mart günü 1988’de Halepçe Katliamı yaşanmıştır. 

       Halepçe’de Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin engellenmesi için, insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından birisi gerçekleşmiştir. ABD destekli Irak Hükümeti kimyasal silahlar kullanarak 5.000 Kürt’ü genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden katletmiş,10.000’den fazlasını da yaralamıştır. Sözde insan hakları savunucuları, BM’den Batı Devletlerine kadar bütün dünya bu katliamı seyretmiş, kılını bile kıpırdatmamıştır.

                   16 Mart Katliamı’nı gerçekleştirenlerden, bunları yaratıp,  doyuran ve de koruyan emperyalistlerden de; yerli satılmışlardan da hesap soracağız! Kızıl Karanfillerimizin ve masum Kürt Halkının kanını yerde bırakmayacak, uğruna canlarını verdikleri mücadeleyi zaferle sonuçlandıracağız.

       Ezilen halklar, bu katliamların hesaplarını muhakkak soracaklardır! Biz Halkın Kurtuluş Partisi Gençliği  olarak AB-D Emperyalizmine ve Yerli Satılmışlar Cephesine karşı; Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist HALK KURTULUŞ CEPHESİNİ sağlam bir şekilde öreceğiz. Partimiz Öncülüğünde Demokratik Halk İktidarını kurup Sosyalizmi zafere ulaştıracağız! 16.03.2012

 

16 Mart’ı ve Halepçe’yi Unutmadık, Unutturmayacağız!

Kahrolsun MİT, CIA, Kontrgerilla!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

                                         

                                                          KURTULUŞ PARTİSİ GENÇLİĞİ