12 Eylül Faşist Darbesi; insan soyunun en büyük düşmanı ABD Emperyalistlerinin senaryosunu yazdığı, aynı zamanda yönettiği, oynatacağı kuklalarını belirlediği; kendilerine ruhlarını, halklarını satan “Bizim Oğlanlar”ını kullandığı halk düşmanı bir darbedir. 1950 yılından bugüne dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı ABD Emperyalistleridir. Türkiye Halkına yapılmış en büyük kötülüklerin başında gelen 12 Eylül Faşizminin de kaynağıdır ABD Emperyalistleri.
Ülkeyi Faşist bir darbeye hazır hale getirmek için ABD Emperyalistlerinin kanlı örgütü Kontrgerilla’ya, onun sivil uzantısı MHP’li faşistlere 5 bin insanımızı katlettiren, bu insanlık düşmanlarıdır.
27 Mayıs Politik Devrimi’nin halkımıza hediyesi, bu ülkenin bu zamana kadar gördüğü en demokratik Anayasa olan 61 Anayasasının bütün kazanımlarını ortadan kaldırmak için tezgâhlanmıştır 12 Eylül Faşist Darbesi.
Yerli yabancı Parababaları hazmedememiştir sınırlı da olsa halkımıza özgürlük getiren, devrimci düşüncelerle tanışmasına olanak sağlayan; İşçi Sınıfımıza sendikal örgütlenme, grev hakkı getiren 27 Mayıs Politik Devrimi’ni ve onun ürünü 61 Anayasasını. ABD Emperyalistlerinin oğlanları olan Amerikancılaşmış, insanlıklarını insan soyunun en büyük düşmanlarının ellerine teslim etmiş generallerin, amirallerin ilk işi olmuştur işçi lehine bütün hakları budamak, bütün grevleri sonlandırmak. Parababaları “yıllarca işçiler emekçiler güldü sıra bizde” diyerek sevinç naraları atmışlardır.
12 Eylül Faşist Darbesi aynı zamanda dünyada ilk olarak zaferle taçlanan, Mustafa Kemal önderliğinde verilen, tüm mazlum halklara örnek olan Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın izini tozunu silmek için de gerçekleştirilmiş bir darbedir. Bu zafer bir acıydı AB-D Emperyalistleri için. Dünyada ilk olarak Emperyalist gururları kırılıyor, bir ilk olarak yenilgi tadıyorlardı Batılı Emperyalistler. Mazlum Halklar bu zaferimizden sonra sıraya giriyorlardı, halklara düşman AB-D Emperyalistlerinin gururlarını kırmak, bir kez daha, bir kez daha yenilgiyi tattırmak için. Özgürlüklerine kavuşmak, bağımsızlıklarını elde etmek için…
İşte AB-D Emperyalistleri bu örneği ortadan kaldırmak, 1920’lerden bugünlere içlerinde sürekli büyüyen bu acıyı tersine çevirmek için önce 12 Mart Faşizmini tezgâhladılar. Ama bu yetmedi, yarım kalmıştı. Hâlâ kırıntılar vardı Mustafa Kemal’den, Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızdan, 27 Mayıs Politik Devrimi’nden. Üstelik 12 Mart sonrası Türkiye’de rüzgârlar soldan kuvvetli esiyordu. O yıllar Devrim Yüklü yıllardı. Allah göstermeye; Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın birlik çağrısına kulak verilirse o zaman ne yaparlardı, AB-D Emperyalistleri…
Hele bir de Kıvılcımlı’nın düşünce evlatları Devrimci Derlenişçilerin “Faşizme Karşı Ya Birleşmek Ya Ölüm” sloganları yaşam bulur, Türkiye Devrimci Ortamı gerçek bir proletarya partisini yeniden örgütlerse halleri ne olurdu bu Halk Düşmanlarının… Yıllardır aşağılık çabaları, çalışmaları boşa düşerdi. Ortamı hazırladılar, ajanlarını gerekli yerlere yerleştirdiler, halkımızı kırdılar, 5 bin insanımızı katlettiler, devrimcileri vurdular ve kendilerinin hazırladığı, kendilerinin gerçekleştirdiği ortama son vermek için de kurtarıcı rolünde 12 Eylül 1980’de kendi oğlanlarıyla açık terörcü diktatörlüklerini kurdular.
Ve ülkeyi açık bir hapishaneye dönüştürdüler. Devrimcileri katlettiler. Binlercesini işkencelerden geçirdiler. Yerli yabancı Parababaları için dikensiz bir gül bahçesine döndürüldü Türkiye. İşte bugünlerde yaşananlar, 12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün sonucudur. 12 Eylül Faşist Darbesiyle döşendi AKP’giller’in Faşist Din Devletine giden yolları. 12 Eylül Faşizmiyle beslendi, palazlandı Ortaçağcı Gericilik. Her biri bir yılan yuvası olan tarikatlar, cemaatler 12 Eylül Faşist Darbesiyle korundu kollandı. 12 Eylül Faşist Darbesiyle hazırlandı bugünler için, Hilmi Özkök’ler, özel ve güzel paşalar, Akar Hulusi’ler, Ortaçağ’a dönüşe ses çıkartamayan, cesaret vatanı işgal edilmiş askerler.
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy v.b. adlı CIA operasyonlarının, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı’nın başlangıcıdır 12 Eylül Faşist Darbesi. Laik Cumhuriyet 12 Eylül Faşist Darbesiyle yıkılmaya başlandı. Ortaçağcı AKP’giller ve “Reis”lerinin önleri 12 Eylül Faşizmiyle açıldı.
Sevrci Soytarı Sahte Solun da kaynağıdır 12 Eylül Faşizmi. Göremediler faşizmin geldiğini. Gelince de afalladılar. Geliyor faşizm, kendimize gelelim, diyen Gerçek Devrimcileri de dikkate almayınca bir türlü faşizm diyemediler. Saçmaladılar da saçmaladılar. Kurtuluşu emperyalist metropollerde aradılar. Halk eziyet çekerken, faşizm koşullarında inim inim inlerken kendileri kapitalizmin rahat kucağında “Devrimcilik” yaptılar. İkinci kategori insanlar olmaktan mutlu oldular. Zaten ideolojik olarak besin kaynağı değildi Marks-Engels-Lenin-Kıvılcımlı Ustalar. Besin kaynakları olarak bu Ustaları referans almayınca, AB-D Emperyalistlerinin umut kaynağı oldular. AB-D Emperyalistlerinin yerel güçlerinin arkasında saf tuttular. Artık “al silahını vur beline Emperyalizme karşı” onlar için mazide kalmış hoş bir seda bile değil; kulak tırmalayan bir cızırtı oldu.
70’li yılları Kıvılcımlı Usta’nın ve öğrencilerinin uyarılarını, çığlıklarını görmezden gelerek nasıl heba ettiyse bizim dışımızdaki Devrimci Hareketler; 80 Faşizmi sonrasında işkencede tıpkı Ustaları gibi çözülmeyen, yurtdışına çıkmayan, kaçmayan tek hareket olmak övüncünü her daim taşıyan, Faşizmin en azgın saldırılarını teorik güçleriyle bertaraf eden, inandıkları Marksist-Leninist ideolojiden milim sapmayan Hikmet Kıvılcımlı öğrencilerinin, Nurullah Ankut ve Yoldaşlarının önerilerini, mücadelelerini, İşçi Sınıfı içerisindeki çalışmalarını da görmezden gelerek bir kez daha heba ettiler son 40 yılı. Ama bu sefer sadece geçmiş yılları değil, kendilerini de heba ederek geçmişlerine ihanet ettiler, AB-D Emperyalistlerinin umut kaynağı oldular. Kendi elleriyle siyaseten ölüm fermanlarını imzaladılar.
AB-D Emperyalistleri 12 Eylül 1980’de devşirdikleri, insanlıktan çıkardıkları, acıma, vicdan gibi bütün insani duygularını yok ettikleri, sürekli olarak oynattıkları kuklaları eliyle gerçekleştirdiler Faşizmi.
40 yılda değişen bir şey yok. Kuklacı aynı AB-D Emperyalistleri. Değişen tek şey kuklalar. Yine devşirdiler, insanlıktan çıkardılar, insani duygularını öldürdüler ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin temsilcileri Ortaçağcı AKP’giller’i iktidar yaptılar. Laik Cumhuriyet’i yıksın diye. Türkü Kürdü birbirine kırdırsın diye. Yeni Sevr’e ülkeyi götürsün diye. İkinci bir İsrail projesi olan, ülkeyi en az üç parçaya bölecek aşağılık projeleri BOP’a Eşbaşkanlık yapsın diye.
Elbet kırılacak bu çark. Elbet Emekçi Halkımız lehine değişecek bu düzen. İkinci Kurtuluş Savaşçıları önderliğinde verilecek İkinci Kurtuluş Savaşı’yla gülecek, mutlu olacak halkımız. İşte o zaman gülen ile ağlayan yer değiştirecek. Yıllardır gözlerinden yaşlar dinmeyen, acı çeken Halkımız gülecek. Ama siyasi ve ekonomik gücü kırılacak olan bir Avuç Parababası, onları güden AB-D Emperyalistleri ağlayacak.
Nasıl ki Kıvılcımlı Usta’nın düşünce çocuklarının, 1920’lerden bugüne söylediği her sözü yaşamda karşılığını bulmuşsa, söylediği her sözü gerçekleşmişse, “Halkız Haklıyız Yeneceğiz” sloganı da gerçekleşecek, Halkın İktidarı kurulacak.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
***
İşte gelecek o günler için mücadele eden, 12 Eylül Faşizminin zindanlara tıktığı Hasan Semerci Yoldaş’ımızı da 2006 yılının 12 Eylül’ünde kaybettik.
Hasan Semerci Yoldaş; Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’ya, onun teorik ve pratik mirasçısı ve de devamcısı olan Hareketimize 12 Eylül 1980 Faşizmi öncesinde bağlanmış, 12 Eylül Faşizminin zindanlarında da bu bağlılığını, mücadele azmini, uğradığı en ağır işkencelere rağmen en ufak bir sarsılma göstermeden devam ettirmiştir. Yiğitlikler, dürüstlükler hareketi Halkın Kurtuluş Partisi’nin Kurucu Üyesi olmuş, sinsi kanser hastalığına yenik düşerek aramızdan bedence ayrıldığı son güne dek nöbet yerini bir saniye bile terk etmeksizin savaşmıştır.
Ölüm acıdır… Bir insanın Türkiye Devrimi’ne en verimli olabileceği çağda, kanser denilen illet yüzünden ölümü daha acıdır… Hele Hasan Yoldaş’ınki gibi henüz 45 yaşında gelen bir ölüm daha da acıdır… Hasan Yoldaş’ımızın ölümü “Yiğit iken gelen ölüm”dür, “gök ekini biçmiş gibi” gelen bir ölümdür.
Mevlana:
Herkes ölüp gidiyor bir sen mi kalacaksın ?
Ha iki gün fazla, ha iki gün az yaşayacaksın.
Ateşte kül toprakta gül olacaksın.
Mühim olan yaşarken insan olacaksın..” diyor.
Yoldaşımız gerçek insana yaraşır bir şekilde sürdü ömrünü, gerçek bir insana yaraşır şekilde sona erdi bu dünyadaki yaşamı.
Hasan Semerci Yoldaş’ımız gibi bir insan sosyalist olarak ömrünü geçirmiş ve son nefesini verirken de insanlığın kurtuluşu davasına inancında ödediği bedellere dair en ufak bir pişmanlık duymamış ve geride kalanlara miras olarak inandığı değerlerden başka bir şey bırakmamışsa ne mutlu öyle ölüme…
Hepimiz öleceğiz; mesele ölmek değil, mesele nasıl yaşadığımızdır, der ya Önderlerimiz; ne mutlu Hasan Semerci Yoldaş’a ki davaya yürekten bağlı olarak yaşadı, davasını sürdüren yoldaşlar bıraktı.
Hasan Semerci Yoldaş’ın, alçak gönüllü, temiz, fedakâr, moral gücü yüksek, inançlı kişiliği, sonsuz insan sevgisi, yılgınlık bilmeyen gözü pekliği, cesaret vatanına sahip yüreği mücadelemize ışık olacaktır.
İnsanlığın kurtuluşu davasına ömrünü adayanlar unutulmazlar. Halkların yüreğinde ve bilincinde yaşamaya devam ederler.
Partimizin Kurucusu Hasan Semerci Yoldaş’ımız da AB-D Emperyalistlerine ve yerli satılmışlara karşı mücadelemizde yaşamaya devam ediyor.
Unutmayacağız, unutturmayacağız!
12 Eylül 2020
HKP Genel Merkezi