“12 EYLÜL DAVASI” TAYYİPGİLLERİN ORTA OYUNUDUR, KATILMAYACAĞIZ,

 

“12 EYLÜL DAVASI” TAYYİPGİLLERİN ORTA OYUNUDUR, KATILMAYACAĞIZ,

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN FİGÜRANI OLMAYACAĞIZ!

 

12 Eylül Faşist Darbesi, ülkemiz tarihinin en karanlık günlerinin yaşandığı, on binlerce devrimcinin tutuklandığı, işkence gördüğü, yüzlercesinin kaçırıldığı, gözaltında kaybedildiği-katledildiği ve 50 insanımızın da idam edildiği hain, insanlık dışı, acımasız bir katliam dönemidir. İnsanlık suçudur bu darbe. Tabiî darbeyi yapanlar ve yaptıranlar iştirak halinde işlemişlerdir bu suçu. Meselenin buraya kadarki izahını yapmak için devrimci olmaya gerek yoktur. İnsani duyarlılığa sahip herkes yapabilir bu değerlendirmeyi. Ve buna öfke duyar şüphesiz.

Biz de Türkiye’nin en diri devrimci yapısı olarak, çok büyük bedeller ödedik, öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül’de. Resmi-sivil faşistlerce işlenen cinayetlere onlarca yoldaşımızı şehit verdik. Hayatta kalanlarımız, Ankara’da DAL’da, MİT’in “Tabutluk”larında; İstanbul’da Gayrettepe’de; Bursa, Konya, Adana, Antalya, İzmir vb. illerin Emniyetlerinde 90 gün, 45 gün boyunca işkenceler gördü. Mamak Cezaevi’nin “Tabutluk” denen hücrelerinin, Sultan Ahmet Cezaevi’nin, Selimiye Kışlası’nın güngörmez hücrelerinde,  Metris’in “Sibirya Koğuşu”nun tadına baktık. Bir kısmımız tutuklandı, mahpus oldu yıllarca, idamlarla yargılandı. Ama bu süreçten Kıvılcımlı Usta’ya layık öğrencileri olarak alnı ak, başı dik çıktık. En büyük erdemdi bizler için işkence tezgâhlarında çözülmemek. O dönemki “kaçaklık modası”na hiçbir zaman uymadan; hatta idamla yargılanmak üzere aranan yoldaşlarımız da dahil olmak üzere yurt dışına çıkmadan, ülke topraklarında direnerek, İşçi Sınıfı denizine dalarak atlattık o en karanlık günleri.

Ancak biz devrimciyiz. Salt insani duyarlılıkla, salt hümanizmle tahlil edemeyiz olayları. Aldığımız tavır elbette insanidir, ama politiktir de.

İşte bunun için, Türkiye’deki siyasal ilişki ve çelişkileri, iktidarın sınıfsal yapısını ve ideolojisini, kısacası olanı biteni iyi bilmemiz, iyi anlamamız gerekir.

Kısaca özetleyelim.

12 Eylül Faşist Darbesi, Başta 61 Anayasası olmak üzere, 27 Mayıs’ın kazanımlarını ortadan kaldırmak ve bu ortamda gelişen-yetişen devrimci kuşakları ve idealleri; yükselen İşçi Sınıfı Mücadelesini yok etmek için AB-D Emperyalistleri tarafından yaptırılmıştır Paul Henze’nin “oğlanları”na. Tabiî 12 Eylül ortamının hazırlanması için önce Kontrgerilla ve onun özel “sivil” partisi MHP sokulmuştur devreye. Resmi-sivil Gladio, diğer adıyla Süper NATO yani Kontrgerilla elemanları her gün onlarca devrimcinin kanını içmiş, devrimci-demokrat-yurtsever öğrenciler-bilim emekçileri-gazeteciler-sendikacılar katledilmiştir. Maraş ve Çorum Katliamlarını yaptırmışlar, kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden cinayetler işlemişlerdir. Bunlara karşı, devrimcilerin zorunlu nefis müdafaası-mücadelesi lekelenmeye çalışılmış, halkın gözünde “önlenemeyen bir sağ-sol çatışması” olduğu algısı yaratılarak, gelen faşizm meşrulaştırmaya çalışılmıştır.

Hep söylediğimiz gibi, 12 Eylül ile 27 Mayıs akla kara kadar birbirinin zıddıdır, inkârıdır. 27 Mayıs, halka sınırlı da olsa demokratik kurumlar ve haklar kazandıran Genç Subaylar öncülüğündeki bir Politik Devrim, 12 Eylül ise bunu yok etmek için AB-D Emperyalistlerinin Goril-Faşist Generallere yaptırdıkları Faşist bir Darbedir. Nitelik bakımından birbirilerin tam tersidirler özetçe.

Kimi sol, sosyalist küçükburjuvaların, 27 Mayıs da bir darbedir. Hatta sonraki darbelerin yolunu açtığı için “darbelerin anasıdır”, şeklindeki değerlendirmesi gerçekle hiçbir ilgisi olmayan bilim dışı bir yaklaşımdır. Çünkü 12 Eylül türü, emperyalistler (özellikle de ABD) tarafından örgütlenen darbelerin “ana”sı, İran’da antiemperyalist Musaddık’a karşı 1953 yılında yapılan darbedir. Bu darbeyi Guatemala’da halkçı Arbenz’e karşı 1954’te yapılan darbe izlemiştir.

Bundan sonra da hem Latin Amerika’da hem Asya’da hem de Afrika’da sayısız faşist darbeler emperyalistler tarafından yaptırılmıştır. Hatta Avrupa’da bile “Albaylar Cuntası” diye bilinen, Yunanistan’da gerçekleştirilen, 1967 faşist darbesi de ABD’nin eseridir. Yani ABD Emperyalistlerinin faşist darbeler yapmak için 27 Mayıs’ın “ana”lığına ihtiyaçları yoktur. Onlar çıkarlarına dokunulunca kendilerine uşakça bağladıkları goriller eliyle halk düşmanı faşist darbeler tezgâhlamanın ustasıdırlar.

Türkiye’de 27 Mayıs, Mısır’da Nasır Hareketi, Libya’da Kaddafi Hareketi, Latin Amerika’da-Bolivya’daki Juan Torres Hareketi, Avrupa’da Portekiz Karanfil Devrimi, Genç Subayların halkçı amaçlarla yaptıkları politik devrimlerdir. Hatta Afrika’da, Somali’de Siad Barre 1969’da, Etiyopya’da Mengistu Haile Mariam 1974 yılında askeri harekâtla emperyalist gerici iktidarları alaşağı edip doğrudan doğruya sosyalist bir toplum kurmaya davranmışlardı.

Bu saydığımız iki tür askeri harekâtın faşistlikle, gericilikle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi tam tersine antiemperyalist, ilerici hatta sosyalist harekâtlardır.

Bugün Latin Amerika’dan devrimci rüzgârlar estiren Hugo Chavez’in 1992’de giriştiği askeri darbe de halkçı amaçlar güden bir darbe girişimidir. Başarısız olmuştur ama bugünkü sosyalist Venezuela’nın temelleri o gün atılmıştır.

Sonuçça: biz sosyal-politik olayları yalnızca oluş biçimleriyle değerlendirmeyiz. Liderlerinin kişiliği, amaçları ve o olayların ortaya çıkardıkları sonuçlarıyla değerlendiririz. Hangi sınıfın aleyhine olduğuna, hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiğine bakarız. Onların ilerici ya da gerici olduklarını bu somut kıstaslar ortaya çıkartır.

12 Eylül Faşizminin ekonomik planda getirdikleri 24 Ocak Kararları, işçi-emekçilere daha fazla sömürü ve Emperyalizme daha fazla teslim; siyasal planda ise Türk-İslamcı ideoloji ile Şeriat ideolojisidir. Onun için MHP’liler göstermelik birkaç tutuklamalarından bahisle “biz hapisteyiz düşüncelerimiz iktidarda” diyebilmişlerdir o günlerde. Nitekim 12 Eylül’le birlikte imam-hatipler mantar gibi çoğaltılmış, meydan tarikatlara kalmıştır. Bu nedenle de halkımızı Allah’la aldatmanın şeyhi, İblisin halefi Fethullah, “ülkedeki en son karakol”a kadar dönemin tüm faşist piyonlarına dualar etmiştir o günlerde.

Bugüne gelince… Ilımlı İslam ve BOP projelerinin Eşbaşkanı tam anlamıyla iktidardadır, tüm gücüyle ne kadar muhalif varsa hepsine saldırmaktadır. MHP’yi de yedeklemiş, Cumhurbaşkanlığı seçimi, türban değişikliği, 4+4+4 gibi ne kadar gerici yasal değişiklik varsa tam desteğini almıştır.

Bunların 12 Eylül’le hiçbir derdi yoktur esasında. Bilakis, 12 Eylül’e duacıdırlar. 12 Eylülcüler bunları yetiştirmiş, büyütmüş, kollamış ve geliştirmiştir. Bunların asıl derdi 27 Mayıs’la, 27 Mayısçılıkladır. Devrimci Ordu Gençliği geleneğiyledir bunların derdi. Onu yok etmek için, görünürde 12 Eylül üzerinden, “darbe karşıtlığı” üzerinden göz boyayarak, Mustafa Kemal’ci ordu kesimlerini yok etmek-sindirmek-yıldırmaktır amaçları. Doğrusu bu konuda bir hayli de yol almışlardır. Üstelik bu süreçte özel yetkili Fethullahçı hâkim ve savcılardan derleşik “Özel Yetkili Mahkeme”leri koç başı yapmışladır. Şimdi de 12 Eylül’ü bunlardan biri sözde yargılamaktadır. Başbakanlık da, faşist MHP ve yeni yetme faşist BBP de, hatta Ökkeş Şendiller denen Maraş Katliamının bir numaralı faili faşist katil de davanın müdahili; yani mağdur, şikayetçi 12 Eylül’den(!..)

Bizler de bunlarla yan yana, aynı müşteki tarafında saf tutacağız, “12 Eylül’ü yargılamak” demagojisi üzerinden bunları, Özel Yetkili Mahkemeleri, Şeriatıçılığı, Faşizmi meşrulaştıracağız, aklayacağız!

12 Eylül Faşizmini iki tane faşist gorile indirgeyen orta oyunu üzerinden AKP’nin, tüm gericilerin 1923’ten beri rüyalarında gördükleri, Kurtuluş Savaşı’ndan intikam almayı, onu yok etmeyi amaçlayan “rövanşizmine” eklemleneceğiz öyle mi?..

Böyle bir şey gerçek devrimciler için utanç olur, olmalıdır. Şimdi bu söylediklerimize karşı “biz 12 Eylül’ün arkasındaki güçler de ortaya çıksın diye davaya dahil olduk” diyen “sol”cu, “sosyal demokrat” arkadaşları duyar gibi oluyor ve soruyoruz: “bunu, kaldırılması için mücadele verdiğimiz AKP’nin Hukuk Bürosu olan Özel Yetkili Mahkemelere mi (Bugünün DGM’lerine mi) yaptıracaksınız? AKP-ÖYM, AB-D Emperyalistlerini mi yargılayacak, TÜSİAD’ı mı? Sahi, siz nerede yaşıyorsunuz?”

“12 Eylül Davası” orta oyununun figüranlığını, AKP Ortaçağcılarına, MHP-BBP faşistlerine ve ölü gözünden yaş umma gafletindeki “Sevrci Soytarı Sahte Sol”culara, “sosyal demokrat”lara bırakıyoruz.

Biz bu oyunun figüranı olmayacağız!

12 Eylül Faşizmi de dahil olmak üzere Emperyalizmin ve onun her türden uşaklarının hesabını, Demokratik Halk İktidarı’nda kurulacak Halk Mahkemeleri soracak!

Ancak halkın bu mahkemeleri, tüm sorumluları, devamcılarıyla birlikte cezalandırıp tarihin çöplüğüne atacak güce, yetkiye ve meşruluğa sahip olacaklar. Ve bu görevi şüphesiz başaracaklar! 06.04.2012

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

GENEL MERKEZİ