Bilimli, Bilinçli, İnançlı, Kararlı Mücadelemizle Kazanıp Özgürleştirdiysek Taksim’i
Bu Vatanı da Kazanıp Özgürleştireceğiz
Kardeşler!
“Günlerin bugün getirdiği,
Baskı zulüm ve kandır”
diye başlar 1 Mayıs Marşı’mız.
Dünya Halkları üzerinde baskının, zulmün en yoğun olduğu günleri yaşıyoruz. İnsan soyunun tarihteki en büyük düşmanı, dünyanın en önde gelen haydut devleti ABD ve onun yardakçısı Avrupa Birliği Emperyalistleri bugünlerde, Dünya Halklarını kan ve gözyaşı denizinde boğmaya çalışmaktadır. Dünyanın neresine adım atmışlarsa AB-D Emperyalistleri, ölüm cellâtlarını da yanlarında götürmüşlerdir. Bu emperyalist çakalların yıkıma uğratmadığı, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmediği ülke kalmamıştır Dünya üzerinde.
Kanlı zalim ABD, yanına aldığı AB Emperyalistleriyle birlikte, ülkeleri parçalamakta, o ülkenin önderlerini katletmekte, Halkları birbirine kırdırmakta ve aralarına on belki yüz yıllar sürecek kan davaları sokmaktadır. İşte Yugoslavya, işte Afganistan, işte Irak, işte Libya ve şimdi de sırada Suriye. Nerede kendi aşağılık çıkarlarına karşı bir direnç noktası var, saldırılarını oraya yoğunlaştırıyorlar. Nerede antiemperyalist bir mücadele yükseliyor, oraya saldırıyorlar. Nerede yurtsever, ulusal onuru ve gururu olan önderler var, cellâtlarını oraya gönderiyor, katlediyorlar onları. Baş eğmeyen halklar ve önderler, AB-D Emperyalistlerinin korkulu rüyası. Para, Casus ve Askeri gücünü kullanarak tepelerine biniyor halkların: “Büyük Ortadoğu Projesi” diyorlar saldırıyorlar, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” diyorlar katlediyorlar, “Demokrasi” diyorlar parçalıyorlar, bombalıyorlar, birbirlerine boğazlatıyorlar halkları…
Ya onlardan olacaksın Barzaniler, Talabaniler, Hamit Karzailer, Suudiler, Tayyipgiller gibi ya da düşmanı olacaksın Fideller, Chavezler, Moralesler, Kaddafiler, Beşar Esadlar gibi… Ya onuru ayaklar altına alıp Emperyalist Çakalların “dostu” olup onların tetikçiliğine soyunacaksın ve insan sefaleti olarak yaşam süreceksin ya da “onur yaşamdan değerlidir” diyerek emperyalist çakalların düşmanlığını kazanacak, halkların bilincinde ve gönlünde yıllarca yaşayacaksın.
Maalesef bugün Dünya Halklarının birçoğunun başında olanlar, onları yönetenler, AB-D Emperyalistlerinin insanlıktan çıkardığı, kendi halklarına düşman yaptığı, beyinleri ve yürekleri Emperyalizmin ideolojisiyle formatlanan insan müsveddeleridir. Halkların özünde vardır baskıya, sömürüye, zulme karşı başkaldırı. AB-D Emperyalistleri ruhunu ve bedenini satılığa çıkartan bu yerli satılmışlar eliyle baskılamakta halklardaki başkaldırı ruhunu. Halkların, zalimin zulmüne karşı başkaldırı ruhu söndürüldüğü içindir, insanlığın bayır aşağı gidişinin hız kazanması.
Her bir toprak parçasını özgürleştirmek için canlarımızı seve seve feda ettiğimiz, uğruna kanlar döktüğümüz Yurdumuz da, kendi Halkına, Tarihine, Emekçi Halklarımızın alınteriyle yaratılan bütün değerlerine düşman, AB-D Emperyalistlerinin taşeronluğuna soyunmuş Ortaçağcı Tayyipgiller tarafından yönetilmektedir bugün. İhanette ve satılmışlıkta artık sınır tanımayan, insani bütün değerleri yok sayan Tayyipgiller’le birlikte halklarımız afetler yaşamaktadır.
Bir taraftan, “Dünyanın en çok büyüyen ikinci ekonomisiyiz” diyerek naralar atıyorlar; diğer taraftan Halklarımıza dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu, elektriğini, doğalgazını kullandırıyorlar.
Bir taraftan, “kişi başına milli gelir Türkiye tarihindeki en yüksek seviyesine ulaştı” diye şişiniyorlar diğer taraftan Halklarımızı işsizlik, pahalılık, zam ve zulüm cehenneminde yanmaya mahkûm ediyorlar.
Bir taraftan, kendi uçağımızı, kendi otomobilimizi yapacak teknolojiye ulaştık diye yalan üzerine yalan söylüyorlar; diğer taraftan, Erzurum’da baraj göletindeki arızalı elektrik direğini tamir etmek için deniz bisikletiyle gitmek zorunda kalan ve gölete düşüp saatlerce bağıra bağıra, çırpına çırpına can veren 5 işçi için kayık bulamıyorlar.
Bir taraftan, diyorlar ki ekonomi artık tıkırına girdi, 3 çocuk da yetmez 5 çocuğa kadar çıkabilirsiniz; diğer taraftan, İstanbul Esenyurt’ta lüks, büyük bir alışveriş merkezinin inşaatında çalışan 11 işçi kardeşimizi kaldıkları plastik çadırda çıkan yangın sonucu, 14 insanımızı Çaycuma’da Filyos Çayı’nın üzerindeki köprünün çökmesi sonucu, her gün birkaç işçi kardeşimizi İstanbul Tuzla’da, Davutpaşa’da, Ankara OSTİM’de “iş kazası” sonucu katlediyorlar.
Bir taraftan işçilerimizin ücretlerini en yüksek seviyeye çıkardıklarını söylüyorlar; diğer taraftan İşçi Sınıfımızın büyük mücadeleler sonucu elde ettiği ve bir gelecek güvencesi olan Kıdem Tazminatı Hakkını, “Fon” adı altında iç etmek, Parababalarına peşkeş çekmek istiyorlar.
Bir taraftan diyorlar “ileri demokrasi”; diğer taraftan Mustafa Kemalci Yurtsever Subayları, ABD’nin kucağında dincilik yapan İblis’e dokunan aydınları, kalemini satmayan gazetecileri, bilim namusuna sahip bilim insanlarını Nemrut Mustafa Paşa Divanlarında sözde yargılayıp Silivri Zindanlarına tıkıyorlar.
Bir taraftan diyorlar ki özgürlük; diğer taraftan eğitime getirdikleri 4+4+4 sistemi ile özgür düşünmeyi ortadan kaldıran Ortaçağcı İdeolojilerini gencecik beyinlere empoze ediyorlar.
Bir taraftan diyorlar hak, adalet; diğer taraftan tüm kamu mallarını lüplüyorlar, çocuklarına “gemicikler” alıyorlar, kuyumcu dükkânları açıyorlar, damatlarına televizyon kanalları kuruveriyorlar.
Bir taraftan diyorlar NATO’nun Libya’da ne işi var; diğer taraftan okyanus ötesindeki patrondan gelince emirler Libya Halkını bombalamak üzere üs açılıyor NATO’ya İzmir’de.
Bir taraftan diyorlar ki Kardeşim Esad; diğer taraftan AB-D Emperyalistleri sat diyince satıyorlar kardeşi.
Bir taraftan iyice semirirken kendileri, diğer taraftan Halklarımız artık et yiyemiyor, sağlıklı beslenemiyor, evlerine ekmek götüremiyor.
Tüm dünyada olduğu gibi yurdumuzda da durum hiç iç açıcı değil. “Rezillerin yönetimi halkın afeti” olmaktadır.
Kardeşler!
Peki, bu devran hep böyle mi dönecek?
“Ancak bu böyle gitmez
Sömürü devam etmez”
diye devam eder 1 Mayıs Marşı.
Hep söylediğimiz gibi insanlık sürgit hayvan yerine konamaz. İnsan eninde sonunda isyan eder hayvanlığa ve “yeter artık” diyerek ayağa kalkar. İnsanlık görür o zaman bir avuç azlık olmalarına rağmen milyonlarmış gibi gözüken, Halklara zulmeden Emperyalist güruhun “toz, duman, saman ve tüy”den ibaret olduğunu.
İşte Suriye Halkı, AB-D Emperyalistlerine karşı yekvücut olmuş direniyor, önderlerini yalnız bırakmıyor.
İşte Irak Halkının, işte Afgan Halkının zalime karşı mücadelesi durmadı, yükselerek devam ediyor.
İşte Fidel, işte Küba, insanlığın gözbebeği yüce Sosyalizmin bayrağını onurluca yükseklerde dalgalandırmaya devam ediyorlar.
İşte Chavez, işte Venezüella, AB-D Emperyalistlerinin korkulu rüyası olmaya devam ediyorlar. Fidel ve Chavez Yoldaş’ın ağır hastalıkları Latin Amerika’dan esen sol rüzgârları kısa süreliğine durdurmuş olsa da, Onların varlıkları, zalime boyun eğmeyen kararlı duruşları Halklara umut vermeye devam ediyor.
İnsanlık; umudunu hiçbir zaman yitirmemiş, karanlığın en yoğun olduğu günlerde bile şafak vaktinin yakın olduğu inancını kaybetmemiş devrimci önderlerin yol göstermesiyle bugüne gelmiştir.
Ve insanlık; her şeyden önce sağlam bir insan karakterine, yani bir Şövalye ahlâkına, bir Alperen ahlâkına sahip olan, ezilenlerin, sömürülenlerin yanında bütün gücüyle sonuna kadar saf tutan, tutunamayanların, aşağılananların, insan sayılmayanların, yerlerde sürünenlerin haklarını savunan, onların yanında olan ve zalimlere karşı; durum ve şartlar ne olursa olsun boyun eğmeyen, Onlara karşı duran Devrimci Önderlerini hiçbir zaman unutmamış, unutulmasına izin vermemiştir.
İnsanlık; kendini insanlığın kurtuluşuna adamış, bu uğurda insanlığından başka her şeyini vermiş; köleliğe başkaldıran Spartaküs’ü, Dehak’ın zulmüne boyun eğmeyerek isyan eden Kawa’yı; “Yalnız Türkiye Devrim Tarihinin değil, bütün insanlık için sosyal devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanı” Şeyh Bedrettin’i; yolundan dönmeyerek ölümü kucaklayan Pir Sultan Abdal’ı; 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edilen dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES’i; Bilimsel Sosyalizmin kurucusu ve geliştiricileri Marks-Engels-Lenin-Kıvılcımlı’yı; ABD Emperyalizmini yenen Vietnam’ın Ho Amcası Ho Şi Minh’i; kendini insanlığın kurtuluşuna vakfeden Kahraman Gerilla Che Guevara’yı; Denizler’i, Mahirler’i unutmayacak, unutulmalarına izin vermeyecektir!
İnsanlık, Taksim’i yıllar sonra yeniden 1 Mayıs Alanı yapan, bilimli, bilinçli, inançlı, kararlı mücadeleden ödün vermeyen, Parababalarının, onların iktidarlarının her türlü zulmünü, baskısını, gazını, copunu, kurşununu “vız gelir” diyerek karşılayan Devrimci Önderlerini de unutmayacak, unutturmayacaktır.
Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencileri-savunucuları-geliştiricileri Kurtuluş Partililerin Taksim’i yeniden 1 Mayıs Alanı yapmak için, oya örer gibi yükselttikleri mücadeleleri İnsanlık Tarihinin mermer taşına, bir daha silinmemek üzere kazınmıştır artık.
CIA örgütü Kontrgerilla tarafından 1 Mayıs 1977 yılında katledilen devrimciler başta olmak üzere, İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü mücadelesinde şehit düşen tüm devrimcilere sözümüzdü, 1 Mayıs Alanı’nda 1 Mayıs’ı kutlamak. Bu sözü yerine getiren Devrimciler olma onuruna erişmenin kıvancını yaşıyoruz Kurtuluş Partililer olarak.
En savaşçı ve Halkçı Halife Hz. Ali, “Her kişinin değeri, yaptığı güzel işiyle ölçülür” der. 1920’den itibaren her 1 Mayıs mücadelesinde en başta ve en önde biz vardık. “Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere” diye başlardık her sözümüze. Sözde kalmadık, şanlı İşçi Örgütlenmelerini, İşgalleri, Grevleri, Direnişleri hediye ettik Türkiye ve Dünya İşçi Sınıfına.
“Poliste direnmeyi en büyük erdem saydım” diyen Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencileriydik. Çözülmedik işkence tezgâhlarında. Ne DAL’ı ne MİT’i, ne başka bir işkence evi teslim alamadı bizleri. Kara lekeyi sürmedik alnımıza. Cezaevlerine kendimizden önce namımız ulaştı.
Mülteci durumuna düşmedik. Mücadele alanlarını hiçbir zaman terk etmedik.
Kürt Sorunu’nda Devrimci Çözümün ne olduğunu gösterdik, Kürt ve Türk Devrimcilerine.
Teori gücümüzle gördük AB-D Emperyalistlerinin Ergenekon Maskeli saldırılarını, Yeni Sevr Projelerini. Açığa çıkarttık planlarını, uyarı görevini yaptık gafilliğinden yolunu şaşırmışlara.
1920’den beri ne söylediysek, ne yaptıysak, uğrunda ölecek kadar durduk arkasında.
Vatan aşkını söylemekten ve uğruna mücadele etmekten korkar hale gelmektense ölmeyi yeğ tuttuk. Cesaretin insanı zafere, kararsızlığın tehlikeye, korkaklığın ölüme götürdüğüne inandık. Hiçbir konuda kararsızlığa düşmedik, korku nedir bilmedik, cesareti vatanımız bildik. Zaferleri de bunu düstur edindiğimiz için kazandık.
1920’den beri güzel işler yaptık. Ama daha bitmedi işimiz. En son yapılacak güzel bir işimiz kaldı:
Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere, Köylümüz, Esnafımız, Aydınlarımız, Bilim İnsanlarımız, Gençlerimiz, bin yıldan beri birlikte yaşadığımız Kürt Kardeşlerimiz ve Ordu Gençliği’miz ile birlikte, Birinci Milli Kurtuluş’ta olduğu gibi, İkinci Halk Kurtuluş Savaşı’nı da zaferle taçlandırmak.
Bu güzel işi de başaracağız.
Çünkü Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma, Mücadele Günü 1 Mayıs!
Yaşasın 1 Mayıs İşçi Bayramı!
Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!
Yaşasın 1 Mayıs
Biji 1 Gulan!
İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi