Bilindiği gibi, Yunanistan, Ege Denizi’nde Türkiye’ye ait 18 ada ve bir kayalığı işgal ve ilhakını 2004’den bu yana sürdürmektedir.
Gerek Osmanlı döneminde imzalanan Uluslararası antlaşmalarla, gerekse Lozan Antlaşması ile Ege Denizi’nde Türkiye’nin egemenlik hakkına sahip olduğu adalar, AKP iktidarı tarafından Yunanistan’a peşkeş çekilmiştir.
Bugün itibariyle Yunanistan devleti giderek pervasızlaşmış ve işgal ettiği adalarımızı SİLAHLANDIRMIŞ ve Askeri Tatbikatlar yapmaya, Turizm Tesisleri açmaya, maden aramaya ve bulduğu madenleri taşımaya başlamıştır.
Son olarak da Yunanistan, hiçbir egemenlik hakkı bulunmayan Taşoz Adası kıyılarında bir Yunan enerji şirketi eliyle, 18 tane petrol kuyusu açmıştır. Toplam 111 milyon varil petrol rezervi olan bu bölgede 3.823 varil ham petrol çıkartmış ve bu petrolü hırsızlamıştır.
Buna izin veren de başta AKP’gillerin her yere laf yetiştiren, ama Ege Adaları olunca ölü numarası yapan Reisi olmak üzere tüm siyasi yetkililerdir.
Kendilerinin ölü numarası yaptığı yetmiyormuş gibi, Ege Denizi’ndeki işgal ve ilhakla ilgili sorulan sorulara da tarihsel gerçekleri tahrif ederek yalan cevaplar vermekteler.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda bir milletvekilinin sorduğu soruya; “Taşoz Adası, Lozan Anlaşmasının 12. maddesi ile doğrulanan 13 Şubat 1914 tarihli Büyük Devletler Kararı ile Yunan egemenliğine bırakılmıştır. Ege Denizi’nde, Türkiye ve Yunanistan tarafından ülke ve ada karasularının (6 mil) dışında herhangi bir petrol ve doğal gaz arama ve üretim çalışması yapılmamaktadır. Medyada bahsi geçen ve Taşoz Adası’nda yapılan arama ve üretim çalışmaları Yunanistan’ın karasuları sınırları dahilindedir.” diye cevap veren Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’de aynı yalancılar kervanına katılmıştır.
Oysa Lozan dâhil, Ege Denizi ile ilgili yapılan tüm uluslararası anlaşmalarda Taşoz Adasının mülkiyeti Türkiye’ye aittir. Başka bir anlatımla Kuzey Ege’de dokuz adanın mülkiyeti ve deniz yetki alanı Türkiye’ye bırakılmış, Yunanistan’a ise mülkiyet değil kullanma hakkı, yani zilyetlik verilmiştir.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 76 ve 77. maddelerine göre kıta sahanlığında araştırma yapma hakkıegemen devlete aittir. Taşoz adasında ise egemen devlet Türkiye’dir.
Partimizin avukatları tarafından hazırlanan Suç Duyurusu dilekçesinde; Kuzey Ege adalarının hukuki statüsünün, 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması, 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Kraliyet Hükümetine tebliğ edilen 6 büyük devlet(Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya) kararı, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ve 20 Temmuz 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirlendiği belirtilerek; bu belgelere göre, Kuzey Ege adalarıyla ilgili olarak, Yunanistan’a sovereignty (egemenlik) ya da ownership (mülkiyet) hakkı verilmediği, sadece possesion (zilyetlik) hakkı verildiği vurgulanmıştır.
Yine avukatlarımızca dilekçede; Devletler Hukuku Profesörü Sevin Toluner’in “Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları” kitabındaki Kuzey Ege Adalarının mülkiyetinin, karasularının, münhasır ekonomik bölge ve hava sahasının Türkiye’ye ait olduğuna dair belgeli tespitlere de yer verilmiştir.
MSB eski Genel Sekreteri Ümit Yalım tarafından; Ege’deki Türkiye’nin egemenlik haklarına ilişkin belgeler yazılı ve görsel basında defalarca açıklanmasına karşın, ülkenin ulusal çıkarlarını savunmakla görevli olması gereken Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, hem de TBMM çatısı altında; “Taşoz Adası, Lozan Anlaşmasının 12. maddesi ile doğrulanan 13 Şubat 1914 tarihli Büyük Devletler Kararı ile Yunan egemenliğine bırakılmıştır.” demekle vatana ihanet suçunu işlemiştir.
Halkın Kurtuluş Partisi; Belirtilen işgal ve ilhak karşısında sessiz kalarak, Uluslararası Hukuktan kaynaklanan egemenlik haklarımızı kullanmayan AKP’giller hakkında bugüne kadar onlarca suç duyurusunda bulunmuştur.
Yunanistan’ın, Taşoz Adasından maden hırsızlığı yapmasını görmezden gelen başta devlet başkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere, Enerji Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar hakkında TCK’nun 302’nci maddesinde tanımlanan Vatana İhanet suçunun yanında TCK m. 257’de tanımlanan “Görevi Kötüye Kullanma” ve TCK m. 262’de öngörülen “Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi”suçlarından bir kez daha suç duyurusunda bulunmuştur.
Suç duyurumuzda, Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki işgal ve ilhakını yakından takip eden ve siyasi iktidarı sürekli uyaran ve hatta bugüne kadarki uygulamalarıyla VATANA İHANET SUÇU işlediklerini defalarca belgeleyen MSB eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Sayın Ümit Yalım’ın ve 2019 yılının Ocak ayının sonlarında Genel Kurmay Başkanlığı’nda yapılan bir toplantıya Dışişleri Bakanlığı temsilcisi olarak katılan ve resmi görüşmelerde verilen arada‘bu adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini’ itiraf eden Büyükelçi Basat Öztürk’ün de tanık olarak dinlenmeleri talep edilmiştir.
Ülkemizin en Vatansever, en Halksever gerçek muhalefet partisi olan Halkın Kurtuluş Partisi; bu suç duyurularıyla siyasi iktidarca egemenlik haklarımızın ayaklar altın alınması, vatan ihanet, kamu mallarını yağmalama, vurgun ve talan gibi suçlarını dosyalamaktadır.
Cumhuriyetin savcılarının, bundan önceki suç duyurularımızda olduğu gibi, dilekçemizi sümenaltı etmemelerini, görevlerinin gereği olarak soruşturma başlatmalarını ummak istiyoruz. Yoksa tüm maddi kanıtlarıyla birlikte gündeme getirdiğimiz suç duyurumuz hakkında işlem yapmayanlar da aynı sorumluluğun altına girmektedirler.
Belki bugün kapatabilirler, ama günü geldiğinden bu dosyalar yeniden açılacaktır. 18/12/2018
HKP GENEL MERKEZİ
İZMİR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
Kanalıyla
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNAN………….……: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No: 24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ……….: Av. Metin BAYYAR, Av. F. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Azime Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN,
Ortak adres: Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR
ŞÜPHELİLER……………: 1- Recep Tayyip ERDOĞAN (Cumhurbaşkanı)
- Fatih DÖNMEZ (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı)
- Hulusi AKAR (Milli Savunma Bakanı)
- Mevlüt ÇAVUŞOĞLU (Dışişleri Bakanı)
- Suçun İşlenmesine Yardımcı Olan Ve Bugüne Kadar Göz Yuman Diğer İlgililer
SUÇ………………….…..: 1- “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” (TCK 302)
2- “Görevi Kötüye Kullanma” (TCK 257)
4- “Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi” (TCK 262)
SUÇ TARİHİ………………..: Ekim 2004, 2015, 2017 ve sonrası
İLGİLİ MEVZUAT……..: 1913 tarihli Londra Antlaşması,
Süfera Konferansını kayıt altına alan İngiliz Kraliyet Ofisi Tutanakları,
1924 tarihli Lozan Antlaşmasının 5, 12. ve 15. maddeleri,
Lozan Antlaşmasının Eki olan 2 Nolu Haritası, 1947 Tarihli Paris Antlaşması,
Birleşmiş Milletler Antlaşması,
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi,
Anayasa’nın 90 maddesi,
TCK. 257, 262 ve 302 maddeleri,
AÇIKLAMALAR…………: 1- Geçtiğimiz günlerde, CHP Niğde Milletvekili Fethi Gürer, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bir konuşmada; “Yunanistan’ın Türk karasularına ait alanda iki yıldır petrol çıkardığını”gündeme getirerek şüpheli Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e;
“Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki Taşoz Adasında hiçbir egemenlik hakkı olmamasına rağmen, bu adanın kıta sahanlığı ve münhasıran ekonomik bölge olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ait iken, burada Yunan enerji şirketi tarafından hiçbir engelle karşılaşmadan yapılan ve 2015 yılında başlatılan arama çalışmaları sonucunda 7 petrol kuyusuna 2017 yılında 11 petrol kuyusu daha eklenerek 3.823 varil ham petrol çıkarılmaya başladığını ve 111 milyon varil petrol rezervi olan ve Türkiye’nin bölgesi sayılan alanda buna kimin izin verdiğini, Bunun Türkiye’yle bir bağının olup olmadığını ve bu konudaki çalışmaların hangi aşamada” olduğunu sordu.
2- Şüpheli Bakan Fatih Dönmez de, bu sorulara; “Taşoz Adası, Lozan Anlaşmasının 12. maddesi ile doğrulanan 13 Şubat 1914 tarihli Büyük Devletler Kararı ile Yunan egemenliğine bırakılmıştır. Ege Denizi’nde, Türkiye ve Yunanistan tarafından ülke ve ada karasularının (6 mil) dışında herhangi bir petrol ve doğal gaz arama ve üretim çalışması yapılmamaktadır. Medyada bahsi geçen ve Taşoz Adası’nda yapılan arama ve üretim çalışmaları Yunanistan’ın karasuları sınırları dahilindedir. Ayrıca, Ege Denizi’ndeki olası çalışmalar, hassasiyeti nedeniyle, askeri unsurlarımız tarafından sürekli takip edilmektedir” şeklinde yanıt verdi.
3- Bu yanıtıyla şüpheli Fatih Dönmez, Lozan ve benzeri Antlaşmaları bilinçli bir şekilde tahrif ederek, tarihsel gerçeklikleri tersyüz etmektedir. Zira Lozan dâhil, Ege Denizi ile ilgili yapılan tüm uluslararası anlaşmalarda Taşoz Adasının mülkiyeti Türkiye’ye aittir. Başka bir anlatımla Kuzey Ege’de Taşoz dâhil dokuz adanın mülkiyeti ve deniz yetki alanı Türkiye’ye bırakılmış, Yunanistan’a ise mülkiyet değil kullanma hakkı, yani zilyetlik verilmiştir.
4- Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Sayın Ümit Yalım, şüpheli bakanın bu yalan beyanlarına karşı yaptığı açıklamada; “Görsel ve yazılı basında Yunanistan’a Kuzey Ege Adaları’nın sadece kullanma hakkı verildiğini, Taşoz Adası dahil olmak üzere toplam 9 adanın mülkiyetinin ve deniz yetki alanlarının Türk egemenliğinde kaldığını belgeleri ile açıklamamıza rağmen Enerji Bakanı Dönmez’in yaptığı açıklama tam bir vatana ihanet örneğidir” diyerek yanıt verdi.
Sayın Yalım; İngiliz Kraliyet Ofisinin Tutanakları ve altı “büyük” devletin 13 Şubat 1914 tarihli görüşme tutanaklarını da ekleyerek yaptığı açıklamada tarihsel gerçeklikleri şöyle ortaya koydu:
“30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’nın 5. Maddesi ile Birinci Balkan Savaşı’nda Yunanistan tarafından işgal edilen Kuzey Ege Adaları ve Meis Adası’nın geleceği hakkında karar verme yetkisi Altı Büyük Devlete verildi.
“İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra Londra’da düzenlenen Süfera Konferansı sırasında kayıt altına alınan İngiliz Kraliyet Ofisi Tutanaklarında, Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkının verildiği açıkça görülmektedir. Anılan tutanak aşağıdadır.
“Süfera Konferansı’nın bitiminde Altı Büyük Devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya), Ege adaları konusundaki kararlarını, 13 Şubat 1914’te Yunanistan’a ve 14 Şubat 1914’te de Türkiye’ye birer nota ile bildirdiler. Karara göre, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası Türkiye’ye iade edildi, Yunan işgalindeki diğer Ege adaları ise silahlandırılmamak ve askeri amaçlarla kullanılmamak şartıyla Yunanistan’a verildi. Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Belgesi aşağıdadır.
5- Bildiğimiz gibi, Osmanlı Devleti, Birinci Balkan Savaşı’ndan sonra imzaladığı 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’nın 5’inci maddesi ile Girit Adası dışında Kuzey Ege Adalarının statüleri hakkında karar verme yetkisini altı büyük devlete bırakmıştı.
Dilekçe içeriğine konulan belgelerden de görüleceği üzere; Kuzey Ege adalarıyla ilgili olarak, Yunanistan’a sovereignty (egemenlik) ya da ownership (mülkiyet) hakkı verilmemiştir. Sadece possesion (zilyetlik) hakkı verilmiştir.
Sonuç olarak; Kuzey Ege adalarının hukuki statüsü, 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması, 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Kraliyet Hükümetine tebliğ edilen 6 büyük devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya)kararı, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ve 20 Temmuz 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir.
6- Öte yandan, Devlet Hukuku otoritelerinden Prof. Dr. Sevin Toluner de “Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları”kitabında konuyu incelemiş ve Kuzey Ege Adalarının mülkiyetinin, karasularının, münhasır ekonomik bölge ve hava sahasının Türkiye’ye ait olduğuna dair belgeli tespitlerde bulunmuştur. Yine Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’nın da “Doğu Ege Adaları’nın Askerden Arındırılmış Statüsü” adlı kitabında benzer değerlendirmeleri vardır.
Görüldüğü gibi bu araştırmalarda; Yunanistan’a, Kuzey Ege adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkının yani zilyetlik (possession) hakkının verildiği açıkça yazılmıştır.
7- 1923 Lozan Antlaşması’nın 12. maddesi ile 13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı bir kez daha teyit edildi. Yunanistan’a, Kuzey Ege Adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Kuzey Ege’de bulunan Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti ile karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi deniz yetki alanları ile hava sahası Türkiye’nin egemenliğinde kaldı.
8- Kaldı ki, şüpheli Fatih Dönmez’in beyanlarının aksine; Deniz Kuvvetleri Seyir Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı’ndan yapılan 298/17 Nolu NAVTEX Duyurusu ile TCG ÇEŞME Gemisinin Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında, bölgenin coğrafi koordinatları ve haritası yayımlanarak, 13-17 Mart 2017 tarihlerinde araştırma yapacağı ilan edildi.
Türk Deniz Kuvvetlerinin 13-14 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ve Lozan Antlaşması’nın 12. maddesinden kaynaklanan egemenlik hakkımız çerçevesinde yaptığı bu petrol araştırmasına Yunanistan bugüne kadar hiçbir tepki vermemiştir.
9- Bilinmelidir ki, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 76 ve 77. Maddelerine göre kıta sahanlığında araştırma yapma hakkı egemen devlete aittir. Baştan beri anlatıldığı gibi, Yunanistan’a sadece kullanma hakkı verilen Taşoz, Semadirek ve diğer Kuzey Ege Adalarının mülkiyeti, egemenliği ve deniz yetki alanları Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğundan, Türk Deniz Kuvvetleri bu bağlamda mülkiyet hakkına sahip olduğu Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında araştırma yapmıştır.
10- MSB eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Sayın Ümit Yalım tarafından yayımlanan yukarıdaki belgelerin tamamında, Kuzey Ege adalarının mülkiyetinin Türkiye’ye ait olduğu sabit olduğu halde, bu ülkenin Ulusal çıkarlarını savunmakla görevli olması gereken Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı şüpheli Fatih Dönmez, soru önergesine verdiği cevapta; “Taşoz Adası, Lozan Anlaşmasının 12. maddesi ile doğrulanan 13 Şubat 1914 tarihli Büyük Devletler Kararı ile Yunan egemenliğine bırakılmıştır.” demekle vatana ihanet suçunu işlemiştir.
Bakan bu cevabını TBMM çatısı altında vermekle bu suçu bilerek isteyerek işlemiştir. Yani uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan ulusal hak ve çıkarlarımızı savunmak yerine, bu anlaşmaları gerçekliğinden koparıp anlaşma metinlerine (kasıtlı olarak) olumsuz anlamlar yükleyerek, kendisini ve diğer şüphelilerin siyasi sorumluluklarını gözden kaçırmak istemektedir.
Bir başka anlatımla, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra çökmüş, bitmiş, Osmanlı’nın yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinin tapusu olan Lozan Antlaşmasına çamur atarak, başta Avrupa Birliği Emperyalistleri olmak üzere Yunanistan’a bugünkü teslimiyetlerini ve Ege’deki ulusal çıkarlarımızın bu devletlere peşkeş çekilmesini perdelemek istemektedir.
11- Diğer şüpheli Tayyip Erdoğan ise, devletin en üst makamını işgal etmiş birisi olarak, Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımızla ilgili “Başkomutan” sıfatıyla defalarca yaptığı açıklamalarda hep, “Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler. Şöyle bağırsan sesimizin duyulacağı adalarımızı verdiler” diyerek Cumhuriyetimizin kurucularına iftira atarken, Yunanistan Devleti tarafından yapılan bu açık saldırıları görmezden, bilmezden gelmektedir. Kendisi, bütün karar alma mekanizmalarına sahip olduğu halde, yukarıda belirtilen Uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan egemenlik haklarımız doğrultusunda hiçbir adım atmamaktadır. Yani Ege’deki Yunanistan işgaline ve ilhakına karşı seyirci kalarak aynı vatana ihanet suçunu işlemektedir.
12- Diğer şüpheli Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; Genel Kurmay Başkanı olarak da bakan olarak da Ege’deki bu Yunanistan işgaline sessiz kalarak aynı suçu işlemiştir.
13- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Ege’deki Yunanistan işgali karşısında üzerine düşen görevleri yapmadığı gibi, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi kendi suçunu Lozan’a yıkmaktadır. Bu nedenle bu şüpheli de vatana ihanet suçunu işlemektedir.
14- Öyle ki; şüphelilerin siyasi ve askeri yönetimindeki Türkiye tarafından bu işgale ses çıkartılmayınca, Yunanistan devleti giderek pervasızlaşmış ve işgal ettiği adalarımızı SİLAHLANDIRMIŞ ve Askeri Tatbikatlar yapmaya, Turizm Tesisleri açmaya, maden aramaya ve bulduğu madenleri taşımaya başlamıştır. Olayımızda olduğu gibi Yunan enerji şirketi, Yunanistan’ın hiçbir egemenlik hakkı bulunmayan Taşoz Adası kıyılarında 2015 yılında 7 tane petrol kuyusu açmış, 2017 yılında buna 11 kuyu daha ekleyerek 18’e çıkartmıştır. Toplam 111 milyon varil petrol rezervi olan bu bölgede Yunanistan 3.823 varil ham petrol çıkartmıştır. Buna izin veren de şüphelilerin yönetiminde bulunan siyasi iktidardır.
15- Belirtilen bu işgal ve ilhak karşısında sessiz kalarak, Uluslararası Hukuktan kaynaklanan egemenlik haklarımızı kullanmayan bu şüpheliler hakkında müvekkil parti bugüne kadar onlarca suç duyurusunda bulunmuştur. Komuta merkezindeki şüpheliler bu işgali görmezden gelerek TCK’nun 302’nci maddesinde tanımlanan Vatana İhanetsuçunun yanında TCK m. 257’de tanımlanan “Görevi Kötüye Kullanma” ve TCK m. 262’de öngörülen “Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi” suçlarını da işlemişlerdir.
16- Ayrıca ve önemle belirtmeliyiz ki; ekte sunulan belgeleri temin ettiğimiz Sayın Ümit Yalım, çeşitli gazetelere verdiği demeçlerde; “Ben, adalarımızın işgalini ilk kez 31 Aralık 2008’de öğrenmiştim. Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı ile Genelkurmay Başkanı Aydın’a bağlı Bulamaç Adası’na gitti. Hava Kuvvetleri, ‘hava sahası ihlali’ verdi. ‘Bunların hava sahamızda ne işi var?’ diye araştırınca olay ortaya çıktı. Bu olaydan sonra 6 Ocak 2009’da Yunan Cumhurbaşkanı Papulyas Aydın’ın Eşek Adası’na gitti.
“Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’ndaki diplomatları Genelkurmay’a davet ettik, müşterek bir toplantı yaptık. Bu toplantıda Genelkurmay yetkilileri adaların boşaltılmasını talep etti. Hükümet kanadı ise bu konuda ayak sürüdü.Verilen arada önemli bir isim ‘bu adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini’ itiraf etti. Bugün işgal edilen ada sayısı 18’e ulaştı.” demiştir.
Sayın Yalım daha sonra bu “önemli ismin”, Dışişleri Bakanlığı toplantıya adına katılan Büyükelçi Basat ÖZTÜRKolduğunu açıkladı. Şüpheli Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu konuda hiçbir açıklama yapmadığı gibi, o da adaların Lozan’da verildiği yalanını terennüm etmekle meşgul.
Dolayısıyla şüpheli Mevlüt Çavuşoğlu’nun da, yukarıda belirtilen suçları işlemesinin yanı sıra, Basat Öztürk’ün verdiği bu bilginin doğru olması halinde “adalarımızın işgalinde bilgisi olan AKP’lilerin” tamamı TCK’nun 304. maddesinde tanımlanan “Devlete Karşı Savaşa Tahrik” suçunun unsurlarından olan; “yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapan kişi” durumundadırlar. Bunun da yaptırımı 10 yıldan 20 yıla kadar hapis cezasıdır.
17- Sonuç olarak; ülkemizin en Vatansever, en Halksever gerçek muhalefet partisi olan müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi; Ülkemizin Egemenlik Haklarının ayaklar altına alınmasına, uluslararası sözleşmelerle mülkiyeti ülkemize bırakılan Ege Denizi’ndeki adalarımızın Yunanistan tarafından işgal ve ilhakına seyirci kalanlar hakkında bugüne kadar onlarca suç duyurusunda bulunmuştur. Aynı şekilde, Kuzey Ege Adalarından Taşoz adasındaki zengin petrol rezervlerinin Yunanistan tarafından kullanılmasına seyirci kalınmasına da itiraz etmektedir. Sorumluların hesap vermesini istemektedir.
İşbu Suç Duyurusu ile de şüpheliler hakkında Ege Denizi’ndeki Adalarımızın işgaline sessiz kalmakla işledikleri suçlardan soruşturma açılarak yargılanmalarını, yapılacak soruşturma ve kovuşturmada Ege’deki Adalarımızın işgaline ilişkin somut bilgi ve belgeleri elinde bulunduran Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit YALIM’ın ve Ocak 2009 sonlarında Genel Kurmay Başkanlığında yapılan toplantıda; “adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini’ söyleyen Basat Öztürk’ün tanık sıfatıyla bilgisine başvurulmasını talep etmekteyiz.
SONUÇ VE İSTEM….: Sunulan ve Soruşturma aşamasında re’sen görülecek diğer nedenlerle;
Şüpheliler hakkında atılı suçlardan cezalandırılmalarının sağlanması için soruşturma yürütülerek kamu davası açılmasını müvekkil parti adına talep ederiz. 18/12/2018
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLİ
Av. Tacettin ÇOLAK