Yeni Sahte KP’nin sahteliğinin kofti şeflerce bizzat kendi ağızlarından itirafıdır!
Daha önce de söyledik ya; bizle, bunlar gibi tüm düşünce ve davranışı küçükburjuva anarşizminden başka hiçbir şey olmayan sözde solların dünyaları apayrıdır, diye.
Biz, gerçeklikler, dürüstlükler, mertlikler, yiğitlikler hareketiyiz. Onur ve namus anıtıyız.
Biz, devrimci hareketin kollektif mücadelesinin ürünü olan eski biçimlerin, adların, formların, kalıpların hiçbirini alıp, onların içine girip, onlardan aldığımız tarihsellik ve meşruiyetle siyaset yapmaya kalkmayız. Bu, utanç verici bir düzenbazlık sayılır bizim için. Bu sebeple biz, bugüne dek ne TKP adını almaya heveslendik, ne önderimiz Kıvılcımlı Usta’nın 1954’te kurduğu Vatan Partisi adını almaya.
Gençlik Hareketi söz konusu olduğundaysa, gençlik örgütlenmemize ne FKF adını verdik, ne Dev-Genç. Çünkü bu adlar Devrimci Hareketin ve Devrimci Gençliğin kollektif mücadelesinin ürünü olan ve onu temsil eden adlardı.
İşte bütün bu bakımlardan biz, Partimize ve Gençlik Örgütlenmemize tümüyle bize ait olan özel adlar verdik. Bizim siyasi ahlâk anlayışımız bunu emrederdi.
Bizim dışımızdaki Sahte TKP, KP ve diğer sol hareketlerse geçmişteki ortak mücadelenin biçimleri ve adları olan adlara sarılarak onları kendilerine maske edinerek meşruiyet arayışına girdiler. Geçmiş mücadelenin mirasını bütünüyle gasp etmeye kalkıştılar. Kimi kendisine TKP, FKF adını verdi, kimi de Dev-Genç vb.
Bunlar sadece adları, formları çalmakla, gasp etmekle yetinmediler; geçmiş mücadelenin davaları uğruna hayatlarını vermiş şehitlerini ve şanlı önderlerini de savunur görünerek sömürmekten hiç geri durmadılar.
Çünkü bunlar, hep söylediğimiz gibi, sadece siyasi ideoloji yoksunu değildiler, aynı zamanda siyasi ahlâk yoksunuydular da.
Bunların kimisi Mustafa Suphi’lerin, Ethem Nejat’ların, Onbeşler’in ve onların 10 Eylül 1920’de Bakü’de kurdukları Gerçek TKP’sini savunur görünürler. Oysa onlarla ne kadro bağları vardır, ne ideoloji bağları vardır, ne gelenek bağları vardır, ne de kültür bağları vardır.
Oysa biz, o TKP’nin ve o yoldaşların o gün savundukları ideolojinin, o ideolojiyi uygulayarak yaptıkları ekonomik ve siyasi tahlillerin tamamını savunuruz. Birebir aynıdır bizim ideolojimiz onlarınkiyle.
Bunların bir kısmı, Şefik Hüsnü’lerin, Hikmet Kıvılcımlı’ların Türkiye’de kurdukları TKP’yi savunduğunu iddia eder. Oysa kadro ve ideoloji bazında hiçbir benzerliği yoktur o iddiacıların.
Oysa biz, bu Gerçek TKP’nin de teorik ve pratik anlamda bugün tek savunucusuyuz. O nedenle de onun gerçek meşru mirasçısıyız. O TKP’nin 1926 Programı bizim Programımızla da ana hatlarıyla uyuşur. Bu Programlar da Leninci Devrim Öğretisini esas alır. Yani Lenin Usta’nın “Burjuva Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı anıt eserinde ortaya koyduğu İki Basamaklı Devrim Öğretisini Savunur.
Yakın Tarihe gelirsek; bu TKP’nin en genç kurucusu olan Hikmet Kıvılcımlı’nın onlarca yıllık kahırlı teorik ve pratik mücadelenin ürünü olan anıt eserlerinin her satırı bugün bizim de teorimizin, ideolojimizin birer parçasıdır ve onların tamamını da bugün sadece özüne uygun biçimde biz savunmaktayız.
Küçükburjuva anarşist sahtekârların Denizler’in, Mahirler’in miraslarını sahiplenmeye kalkarak yaptıkları aşağılık işi, bugün biz somut kanıtlarıyla ortaya koymuş durumdayız.
Denizler’in ve Mahirler’in Türkiye’nin Tarihine, sınıf ilişki ve çelişkilerine Birinci Antiemperyalist Milli Kurtuluş’un niteliğine, Mustafa Kemal’e, Ordu Gençliği’ne, 27 Mayıs Politik Devrimi’nin değerlendirilmesine, Ermeni Meselesi’ne, Kürt Meselesi’ne ilişkin görüşlerinin tamamını da yine sadece bizim Hareketimiz savunmaktadır.
Onların onurlu mücadelelerini ve kendilerini feda edişlerini utanmazca sömürenlerin hiçbirinin onlarla zerrece ilgisi kalmamıştır bugün.
Hatırlanacağı gibi, Denizler’i, Mahirler’i sömüren sahtekârların da iğrenç içyüzlerini sadece bizler teşhir ettik. O yüzden bunları oluşturan 17 küçükburjuva anarşist grup, bize 2007’den bu yana “askı” siyaseti uygulamaktadır. Yani bizimle ilişkilerini askıya almış durumdadırlar. Ve bizim onları teşhirimizden dolayı, ihanetlerini suçüstü enseleyişimizden dolayı bize karşı o yıldan bu yana 10 küsur fiili-fiziki saldırıda bulunmuşlardır. Tabiî her seferinde de devrimci anlayışımızın, kararlılığımızın ve cesaretimizin emrettiği şekilde karşılığını almışlardır. Tabiî bu Sevrci Soytarı Sahte Solların saldırıları bizim için onurdur. Karşıdevrimci ya da oportünistlerin, sahte solların gerici cereyanına göğüs germek, onu teşhir etmek ve püskürtmek bizim için çok önemli bir devrimci ilkedir.
Demek ki biz, 10 Eylül 1920’den bu yana Türkiye’de sürdürülmekte olan gerçek Devrimci Mücadelenin teorik ve pratik temelde tek meşru mirasçısı ve savunucusuyuz. Fakat buna rağmen eski biçimlere, eski adlara, eski formlara sarılarak meşruiyetimizi kanıtlamaya kalkışmayız.
O mücadelenin teorisini savunuruz, tabiî yaratıcı bir şekilde. O günden bu yana hayatın akışının getirdiği olayları da o teoriyi uygulayarak değerlendiririz. Böylece hem teoriyi ana ilkeler bazında hassasiyetle koruruz hem de sistemi sürekli geliştiririz, zenginleştiririz. Devrimci tutum da zaten bunu gerektirir.
Teoriyi pratikten asla ayrı tutmayız. Çünkü gerçek devrimci, Lenin Usta’nın deyişiyle; sözleriyle değil, eylemleriyle devrimcidir. Vururuz, vuruluruz, ölürüz, öldürürüz, kan dondurucu işkencelere uğrarız fakat her seferinde işkence odalarından başımız dik çıkarız. Üzerimize yağan kurşunlarla faşizmin mahkemelerinin bizi idam talebiyle yargılamaları da vız gelir bize.
İşte bu mücadelemiz ve özgüvenimizden hareketle, özsaygımız oluşmuştur bizim. Bu sebeple de mücadele ve örgüt biçimlerimize kendimiz sadece bizim ürünümüz olan adlar veririz. Mesela Partimize Halkın Kurtuluş Partisi, deriz. Gençlik Örgütümüze Kurtuluş Partisi Gençliği, Halk Kurtuluşçu Liseliler, deriz vb.
Bizim dışımızdaki sahte sollarsa böyle bir mücadeleye ve tutarlı teoriye sahip olmadıkları için geçmiş kollektif mücadelenin kalıplarını, adlarını çalıp onların ardına gizlenerek meşruiyet arayışına girerler, miras gasp etme sahtekârlığına yönelirler. İşte Yeni Sahte TKP, KP ve türevleri de aynen bunu yapmıştır. Çünkü bunların kendi özgün, orijinal bir teorileri, pratikleri, mücadeleleri yoktur.
Bunların üstünden çekip alsanız TKP, KP adını, ne kalır geriye?
Çakma şeflerinin laf salataları, zırvalamaları, ne dediklerini kendilerinin de bilmediği siyasi ideoloji yuvarlaklıkları…
Kim itibar eder bunlara? Ve kim ciddiye alır?
Hiç kimse…
İşte bunu bildikleri için bunlar devamlı hırsızlık peşindedir, miras gasp etme peşindedir, halkı kandırma, halka yalan söyleme peşindedir. Bütün bunlardan dolayı da bunlar sahtekârdır, siyasi ahlâk yoksunudur.
Şimdi gelelim bu Yeni Sahte KP şeflerinin sahtekârlıklarını kendi ağızlarından itiraflarına. Yani 1920’lerde kurulan ve günahıyla sevabıyla 1957’ye kadar (Vatan Partisi’nin 1957’de tevkifatıyla birlikte geçmiş Gerçek TKP’nin dağılışa uğrayışına kadar) mücadele eden Gerçek TKP’yle zerrece ilgilerinin bulunmayışının kendilerince edilmiş netçe itirafına.
Kemal Okuyan Efendi’nin bu konuda okuduklarına bakalım önce. K. Okuyan, Ekim 2000 tarihinde Yunanistan Komünist Partisi’ne bir röportaj verir. Orada söylediklerinden:
“Soru: Neden bu partiye Komünist Parti dediniz de Türkiye Komünist Partisi demediniz?
“Yanıt: Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, bir parti –ki, Türkiye’nin en eski partisidir aslında– yakın döneme kadar, Sovyetler Birliği çözülünceye kadar, Türkiye Komünist Partisi adı altında varlığını sürdürdü. Biz bu partinin devamı gibi gözükmek istemiyoruz. Çünkü bu partinin tarihinin belli bölümlerinin Türkiye’deki sosyalist mücadelenin mirasını temsil edemeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de komünist hareket daha zengin bir kanalda aktı.
“İkincisi, bugün, bu geçmişteki Türkiye Komünist Partisi’nin devamı olduğunu söyleyen bizim saptadığımız altı, yedi örgüt var. Bu adı kullanıyorlar. Biz Komünist Partisi’ni kurarken, gereksiz bir tartışmaya girmek istemedik. Bu, biçimsel bir tartışmadır aslında. Konuyu saptıracaktır. Türkiye Komünist Partisi adı etrafında bir kör dövüşü ortaya çıkacaktı ve biz bu kör dövüşü içerisinde yer alacaktık. Bu tartışmaya da girmek istemedik.
“Nedenlerden biri de bizim, özellikle 1998 yılında Öcalan’ın Roma’ya getirilişi ve ondan sonra yakalanışı ile birlikte, Türkiye’de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesinin gerekli olduğuna inanmamızdır. Bu, kurtuluşun da birlikte geleceği anlamına gelmiyor. Türkiye Komünist Partisi adının Türkiye’de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesi gereğine ters düştüğünü, böyle bir ortak örgütlenmenin önünde engel teşkil edebileceğini düşünüyoruz.
“Kısacası, kaygılarımız bunlardır. Dolayısıyla, Komünist Partisi adını aldık.” (http://urundergisi.com/makaleler.php?ID=1812)
Okuyan Efendi, gerçek Komünist Partisi’nin “Sovyetler Birliği çözülünceye kadar” varlığını devam ettirdiğini iddia ediyor. Böylece de Eski Sahte TKP’ye yani İsmail Bilen’lerin, Zeki Baştımar’ların Sahte TKP’sine Gerçek TKP diyerek meşruiyet veriyor. Oysa onlarınki de sahtedir. O sebeple biz, bunlar ortaya çıkmadan önce, öbürlerine Sahte TKP diyorduk. Bunların ortaya çıkışıyla da, bunların öbürlerinden farklılığını vurgulamak için “Yeni Sahte TKP” dedik bunlara. Demek ki Gerçek TKP’yle ilgisi olmayan Sahteler, bunların ortaya çıkışıyla birlikte iki oldu.
Geçmiştekilere neden sahte dedik?
Çünkü onu Moskova’da, sonradan Doğu Berlin’de oluşturup sürdürenlerin partisi; 1929 Tevkifatında çözülüp örgüt sırlarını tümüyle ele veren, polisle işbirliğine giren, böylece de birer haine dönüşen sefaletlerin tahliye sonrası soluğu Moskova’da alarak orada asalakça kendilerini besletmek, üstüne üstlük bir de komünist postuna girerek Sovyetler’de, Sosyalist ülkelerde ve uluslararası planda ün ve nam kazanmak için kurdukları, komünistliği ve Türkiyeliliği sadece adından ibaret olan bir uyduruk, sahte bir partidir.
Gerçek TKP ise, Mustafa Suphi ve Onbeşler’in katli sonrası Şefik Hüsnü ve Hikmet Kıvılcımlı önderliğinde Türkiye’de on yıllar boyu dövüşmüş, 1951 Tevkifatı sonrasında 1954’te legal planda Vatan Partisi çıkışını yapmış, üç yıl dövüştükten sonra 1957’de onun tevkifatıyla da dağılışa uğramış olan partidir.
Devam ediyor Hafızımız:
TKP’yi kast ederek; “Biz, bu partinin devamı gibi gözükmek istemiyoruz”, diyor. Net ve kesin, değil mi ifadesi?
Peki sonra ne yaptı bu madrabazlar?
Çok değil, bir yıl sonra; Ulan biz öyle demiştik ama bu işte de büyük siyasi rant var. Uygun bir kıvırmayla biz bu rantı kapalım. TKP kürkünü bürünelim. Bize inanan küçükburjuva cahillerden başta biraz mızıldanan olsa da sonunda yerler onlar da. Sonra elde edilen rantın getirisini görünce de onlar da memnun olur durumdan. Ya iyi yapmışız, bak biz TKP’yiz demekle bir anda tüm geçmiş mücadelenin mirasını sahiplenmiş, onun üzerine konmuş olduk. Bunun da bize çok önemli getirileri oldu, derler.
Böyle düşündü ve böyle yaptı işte onlar. Çünkü onlar için siyasi ahlâk, erdem, değer, tutarlılık bir anlam ifade etmez. Onların değerler sistemi özünde burjuva siyasilerinin sistemiyle aynıdır. Yalan, düzenbazlık ve kandırmaca üzerine kurulur siyasetleri.
Bir de ne diyor Okuyan Efendi?
“Çünkü bu partinin tarihinin belli bölümlerinin Türkiye’deki sosyalist mücadelenin mirasını temsil edemeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de komünist hareket daha zengin bir kanalda aktı.”
Pekiyi öyle de bay soytarı, neden bir yıl sonra keskin bir dönüş yaparak üzerine kondun o parti adının? Cevap ver bakalım.
Gördüğümüz gibi 2000 yılında Okuyan Efendi benimsemiyor da TKP’yi.
Onun mücadelesini yetersiz ve eksik buluyor.
Kendi dertlerinin geçmiş mücadelenin tümünü kapmak olduğunu söylüyor. Tabiî o kapmak demiyor. Temsil etmek filan derdinde geçmiş mücadelenin tamamını.
Pekiyi o yetkiyi nerede buluyorsun sen?
Kim verdi sana onu?
Hangi teorik ve pratik mücadelenin sonucunda hak ettin geçmiş mücadelenin tamamını temsil etme durumunu?
Orasını sorma beyim, değil mi? El çabukluğu marifet hokkabazlığıyla geçmiş mücadeleyi kapma derdindesiniz. İşte budur ahlâksızlık.
Bir de ne diyor Okuyan Hafız?
“İkincisi, bugün, bu geçmişteki Türkiye Komünist Partisi’nin devamı olduğunu söyleyen bizim saptadığımız altı, yedi örgüt var. Bu adı kullanıyorlar. Biz Komünist Partisi’ni kurarken, gereksiz bir tartışmaya girmek istemedik. Bu, biçimsel bir tartışmadır aslında. Konuyu saptıracaktır. Türkiye Komünist Partisi adı etrafında bir kör dövüşü ortaya çıkacaktı ve biz bu kör dövüşü içerisinde yer alacaktık. Bu tartışmaya da girmek istemedik.”
TKP’nin mirasını sahiplenen altı, yedi tane örgüt var, diyor Türkiye’de. Eğer biz TKP adını alsaydık onlarla biçimsel bir tartışmaya hatta bir kör dövüşü içine girmiş olacaktık. İşte biz bundan da kaçındık, bir de o sebepten TKP adını almadık.
Pekiyi bir yıl sonra niye girdin o kör dövüşünün içine Hafız? Aydınlat bakalım Kadıköy Nazım Kültür’e yeni takılmaya başlayan genç KP’lileri. Dene bakalım kandırabilecek misin?.. Onlar böyle sorular sormazlar mı diyorsun? Öyle mi? Hepsi mi? Yok yahu o kadar da olmaz. Okuyup yazan ve hatta çoğu üniversiteye giden, üniversite bitirmiş gençler. Bunların hiçbiri mi aklını özgürce kullanmayacak? Kullanacaklardır, göreceksin sen de…
Hafızımız devam eder okumaya:
“Nedenlerden biri de bizim, özellikle 1998 yılında Öcalan’ın Roma’ya getirilişi ve ondan sonra yakalanışı ile birlikte, Türkiye’de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesinin gerekli olduğuna inanmamızdır.”
Okuyan Hafızımıza göre Öcalan tutuklanmadan önce Kürt ve Türk emekçiler ayrı örgütlerde örgütlenmeliymiş. Öcalan tutuklanıverince ise bu ayrı örgütlenme gereği bir anda ortadan kalkmış. Artık Türk ve Kürt emekçileri tek örgütte olmalıymış. Hafızımızın eşsiz mantığını görebiliyor musunuz? Buna bebeler bile kanmaz be!
Örgütlenme sorununa bir strateji sorunu olarak bakmıyor hafızımız. Kişi sorunu olarak bakıyor. Hatta o bile değil. Kişinin tutuklanıp tutuklanmaması sorununa indirgiyor ayrı ya da birlikte örgütlenme meselesini. Sen aklınla bin yaşa emi Hafız… Zırvalamanın da böylesine eşekler bile inanmaz yahu… Boşluğun, kofluğun, koftiliğin, cehaletin, mantıksızlığın, bilgi ve bilinç yoksunluğunun da bir sınırı olmalı be! Bu ne böyle!..
Meydanı boş bulmuş ya; sallıyor Hafız kıraatına güvenip. Ne diyor bir de?
“Türkiye Komünist Partisi adının Türkiye’de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesi gereğine ters düştüğünü, böyle bir ortak örgütlenmenin önünde engel teşkil edebileceğini düşünüyoruz.”
Evet… Gördük. TKP adını alsalarmış Kürt ve Türk emekçilerin aynı örgüt içinde örgütlenebilmelerinin önünde engel teşkil edermiş bu. Öyle mi Hafız?
Öyle.
Pekiyi, bir yıl sonra Yeni Sahte TKP’nin Kuruluş Kongresi’nde ne diyor Okuyan’ın kankası Aydemir Güler Hafız?
“Buradan Kürt kardeşlerimize sesleniyorum. Ezilenlerin kurtuluşu işçi sınıfının mücadelesinden geçer.”(http://partiokulu.tkp.org.tr/aday-uye/tarihe_taniklik)
Yine aynı hırsızlama kongresinde, bu avaneden Haluk Yurtsever de şöyle diyordu bu konuda:
“Bu kutlu günün Türk ve Kürt komünistlerinin dünya ve Türkiye tarihine katkılarını gerçekleştirecekleri bir yeni açılışa hız ve ortaklık kazandırmasını diliyorum.” (agy)
Görüldüğü gibi yoldaşlar, bir yıl önce birlikte örgütlenmenin önünde engel oluşturan TKP adı bir yıl sonra hararetle benimseniyor ve her iki halkın ortak örgütü olarak ilan ediliyor. Ve her iki halk bu çatı altında mücadeleye çağırılıyor.
İşte bunların savunduğu bütün sözümona tezler, böyle ipe sapa gelmez, iler tutar yeri olmayan zırvalamalardan, uydurma, yakıştırma gerekçelerden oluşmuş trajikomik boş sözlerden ibarettir.
Onlar da tabiî içi boş oldukları için sürekli değiştirilirler. O tutmadı bunu söyleyelim, bu da olmadı bir yenisini söyleyelim şeklinde zırvalamalar zincirleme olarak sürer gider. Hani meşhur deyişle “yazboz tahtası”dır onların teorik defterleri.
Şimdi gelelim bunların kendi ağızlarından tarihlerine. Tabiî siyasi mücadele tarihlerine, geçmişlerine, kıdemlerine. Aslında mücadele kavramını da hak etmezler ya, neyse öyle diyelim. Çünkü ciddiye alınacak ne siyasi, ne teorik, ne pratik bir mücadeleleri yoktur bunların. Bunların en iyi yaptığı iş, küçükburjuva aydın gevezeliğidir. Meşhur deyişle geyik muhabbetidir, sol jargonla geyik çevirmedir…
Yine bu hırsızlık kongresinde kafadar hafızlarımızın yaptığı konuşmalardan bölümler alıntılayalım:
“Ancak bugünkü TKP SİP’in Olağanüstü Kongresinin ürünüdür ve bizim arkamızda dokuz yılı açık partiyle olmak üzere yirmi yılı aşkın bir mücadele birikimi vardır. Bu birikime dayanarak söylüyoruz ki adımızdan vazgeçebileceğimiz günler müstear adla çalışmayı kabul edebileceğimiz günler geride kalmıştır.” (Aydemir Güler, agy)
“Biz Sosyalist İktidar Partisi’ni çok sevmiştik. Çok emeğimiz geçmişti Sosyalist İktidar Partisi’ne. Kat ettiğimiz yolu kazandığımız mevzileri adeta tırnaklarımızla kazımıştık. Onu sosyalist iktidar kavgamızı daha ileri noktalara taşıyacağımıza dair söz vererek uğurluyoruz. Selam olsun Sosyalist İktidar Partisi’ne…
“Ve selam olsun Türkiye’nin komünist partisi Türkiye Komünist Partisi’ne…
“(…)
“Sosyalist İktidar Partisi ile başladığımız işe Türkiye Komünist Partisi’nde devam edeceğiz.
(…)
“Sevgili dostlar yoldaşlar. Türkiye Komünist Partisi yola yeni çıkan bir parti değil. 20 yılı aşkın yoğun bir emeğin ürünü. Şimdi bu ürünü daha da geliştirmek gerekiyor.” (Kemal Okuyan, agy)
Apaçık bir şekilde görüldüğü gibi yoldaşlar, bunlar, TKP adını ve dolayısıyla da mirasını uğurladıkları gün tüm siyasi geçmişlerinin 15-20 yıldan ibaret olduğunu itiraf ediyorlar. Bunlar, bu itiraflarıyla da 1920’lerin Gerçek TKP’siyle de zerrece ilgileri olmadığını söylemiş oluyorlar. Onların bu söylediğini Bilal bile duraksamadan, tereddütsüz anlar, kavrar.
Bunlar, 1960 sonrası gerçek komünistlerin ve TKP’nin meşru mirasçısı ve temsilcilerinin önünü kesmek ve sahneyi doldurmak için burjuvazinin de itmesiyle ortaya çıkan ve sol ortamı tutan Burjuva Sosyalisti TİP’in döküntülerinin bir araya gelmesiyle 1986 Kasımı’nda oluşturdukları Gelenek Dergisi çevresinin küçükburjuva sahtekârlarıdır. Bunlar dergicilikten SİP’e sıçramışlar, oradan da hokkabazca bir sahtekarlıkla ve göz boyamayla TKP adını almışlardır. Böylece de biz 1920’den bu yana Türkiye’de verilen devrimci mücadelenin mirasçılarının örgütüyüz, diye ortaya çıkıp adam kandırmaya kalkışmışlardır.
Burjuva Sosyalisti TİP ABA’cılarının (Aybar-Boran-Aren’in) döküntülerinin oluşturduğu bir harekettir, ideolojisiyle de pratiğiyle de onu temsil etmektedir. Tam da ona uygun bir hat izlemektedir. Bu burjuva sosyalisti hareket bilindiği gibi sadece parlamenter siyaseti benimserdi. Sokaktan ödü patlardı. Gerçek devrimcileri, Behice Boran’ın deyişiyle “Onlar ihtilalci metot uyguluyorlar”, diyerek burjuvaziye ihbar ederlerdi. Bu partinin başkanı Mehmet Ali Aybar Sovyetler’in ve Sosyalist Kamp’ın temsil ettiği sosyalizme “Ceberrut Sosyalizm” adını koymuştu. Kendi sosyalizmlerine ise“Güleryüzlü Sosyalizm” demişlerdi. Bunlar iflah olmaz bir biçimde Sovyet düşmanıydılar.
TİP, 1968 yılındaki Çekoslavak Karşıdevrimi’ni savunmuş, Sovyetler’in ve diğer Sosyalist Kamp ülkelerinin oluşturduğu ortak devrimci orduyla bu karşıdevrimi ezmesine ise şiddetle karşı çıkmıştı.
TİP, ütopik bir Burjuva Sosyalizmi savunucusuydu. Tabiî böyle olmakla Marksist-Leninist Devrim Anlayışından sadece uzak değil, ona kesin biçimde karşıydı. Lenin’in İki Basamaklı Devrim Teorisi de kuşkusuz bunların en karşı olduğu teorilerin başında geliyordu. Zaten bunlar Leninizmin tüm tezlerine karşıydılar.
Özetçe yoldaşlar, TİP düşünce ve davranışıyla tipik bir burjuva sosyalist hareketti.
Onun döküntülerinden oluşan, böylelikle de onun devamcısı olan Sahte TKP, KP ve benzerleri de her konuda bu geçmiş benzerleriyle-öncülleriyle tencere kapak gibi uyuşurlar, örtüşürler.
Bunların TKP’likleri de, KP’likleri de bir kandırmacadan ve bir hırsızlamadan ibarettir. Başka da hiçbir şey değildir…
Bunların TİP’i sahiplenmesine bir şey demiyoruz, hatta olumlu buluyoruz. Çünkü Proletarya Sosyalizmi devrimci ortamda tam hakimiyetini kurup kitleleri çatısı altında ve çevresinde ordulaştıramadığı sürece böyle hareketler her ülkede olur. Bu doğaldır.
Fakat bunlar burada kalmıyorlar. İşte asıl ahlâksızlıkları da ondan sonra başlıyor. Bunlar, tıpkı burjuva siyasetçileri gibi siyaseti ahlâktan ayırıp ranta bağladıkları için bir madrabazlıkla tüm devrimci geçmişi sahiplenmeye ve tamamının üzerine oturmaya çalışıyorlar. Bakın ne diyor hırsızlama kongresinde Aydemir Hafız:
“Türkiye komünist hareketinin eski TKP’nin eski TİP’in diğer devrimci hareketlerin yani Mustafa Suphi’nin Şefik Hüsnü’nün Hikmet Kıvılcımlı’nın Behice Boran’ın Deniz Gezmiş’in Mahir Çayan’ın emek verdiği bu çok değerli geçmişimizi parçalara ayırmayı reddediyoruz.” (agy)
Hepsi artık bizden sorulur, diyor. Sen ne kadar akıllısın böyle yahu… Sol ortamda herkes saftrik, ahmak, bir akıllı siz varsınız, değil mi? O yüzden de bakın mavi boncuk bizde, o yüzden sola gönül veren herkesin bizim “TKP”mize gelmesi, bize uyması, tabi olması gerekir, diyorsunuz.
Halkımız ne der buna?
“Hadi len!” 26.12.2015 Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı