Yeni Adli Yıl Yine Hukuksuzluklarla Başladı!

Ülkemizde özellikle hukuk alanında yıllardır “İkili Devlet” hüküm sürmektedir. “İkili Devlet” kuramı, 1939’a kadar Nazi Almanya’sında yaşamış olan avukat ve siyaset bilimci Ernst Fraenkel tarafından ortaya konmuştur. Buna göre Nazi Almanya’sında hem “Norm Devleti” hem de “Önlem Devleti” aynı anda varlığını sürdürmüştür. Fraenkel, bu konudaki görüşlerini şöyle özetler:

“‘Önlem Devleti’nden hukuki güvencelerle sınırlanmamış, kısıtsız keyfilik ve şiddetin egemen olduğu bir sistem anlıyorum; ‘Norm Devleti’nden, yürütmenin yasalar, mahkeme kararları ve idari işlemlerinde ifadesini bulduğu şekliyle hukuk düzenini ayakta tutmaya dönük geniş egemenlik salahiyetleriyle donatılmış bir hükümet sistemini anlıyorum.” (Ernst Fraenkel, İkili Devlet-Diktatörlük Teorisine Bir Katkı, Çev: Tanıl Bora, İletişim Yayınları, s. 27)

Fraenkel’in 1940’ta yani tam 84 yıl önce yaptığı bu tanımlar gerçekten de bugünün Türkiye’sini özetlemektedir. Evet, Türkiye’de de şu anda bir İkili Devlet söz konusudur: Birincisi, AB-D Emperyalistlerinin desteğiyle AKP’giller’in kuşa çevirdiği, Anayasası karikatürleştirilip, kolu kanadı kırılıp iler tutar yanı kalmamış da olsa, yasalarla işlemeye çalışan, enkaza dönüştürülmüş Laik Cumhuriyet (Norm Devleti), ikincisi “hukuki güvencelerle sınırlanmamış, Anayasa, yasa, hak, hukuk tanınmayan, kısıtsız keyfilik ve şiddetin egemen olduğu” Ortaçağcı Kaçak Saray Din Devleti (Önlem Devleti)…

Gerçekten de enkaz haline getirilmiş Laik Cumhuriyet’in yanı sıra varlığını sürdüren Önlem Devleti yani Kaçak Saray Ortaçağcı Din Devleti hiçbir kanun, hiçbir kural tanımamakta, en temel hukuk normlarına dahi uymamaktadır.

Çok sınırlı sayıda olsa da yukarıdan gelen emirle çalışmak istemeyen, bu duruma başkaldıran hakim ve gerçek Cumhuriyet Savcıları ise ya görevlerinden alınıyor ya da uzak diyarlara sürülüyorlar. Örgütsüz, sendikasız olmaları nedeni ile bu durumla mücadele edemiyorlar.

Yeni Adli Yılın açılışından bir gün önce, 1 Eylül 2024 günü Av. Dilek Ekmekçi’nin, sosyal medyada paylaştığı bir iletiden dolayı; tutuklama nedeni sayılan katalog suçlardan olmamasına rağmen “iftira” ve “kamu görevlisine hakaret”ten tutuklanması, yine geçtiğimiz ay iktidar aleyhine röportaj veren Dilruba K.’nin tutuklanması yargının yukarıda belirttiğimiz durumunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hele ki tutuklanan bu sefer bir hukukçu olunca kamuoyuna “hiç kimse iktidar aleyhine konuşmasın, hiçbir hukukçu ülkedeki hukuksuzluklarla mücadele etmesin.” mesajı verilmektedir.

Çünkü Yargı, hukukla bağını koparmıştır!

Çünkü Yargı Kaçak Saray’ın hukuk bürosuna dönüşmüştür!

Çünkü Yargı AKP’giller’in operasyon silahı haline getirilmiştir ve tüm muhalif kesimleri susturmak, yıldırmak için kullanılmaktadır.

Yeni adli yıl; mesleki bakımdan da avukat intiharları, avukat tutuklamaları, avukata şiddet, avukatın her geçen gün yoksullaştırılması, mesleğin itibarsızlaştırılması, sayısı her geçen gün açılan merdivenaltı özel hukuk fakülteleri ile artan hukuk mezunlarının işsizliği gibi bir sürü sorunla başladı.

Ülkemiz son yıllarda gitgide şiddetini artıran ekonomik kriz nedeni ile Emekçi Halkımızın, İşçi Sınıfımızın içinde yandığı işsizlik ve pahalılık cehennemine döndü. Bundan elbette emekçi hukukçular da payını alıyor ve özellikle genç hukukçular derin bunalımlar yaşıyor. Son yıllarda artan avukat intiharlarının temelinde bu sorun yatıyor. Mesleğe yeni başlayan avukatlar için önemli bir geçim kaynağı olan CMK hizmeti ücretleri kuşa döndürüldü ve ne bu konuda ne de meslektaşların diğer sorunları ile ilgili ne meslek örgütlerimiz Baroların, ne de Barolar Birliğinin etkili bir mücadelesi yok. Meslektaşlarımız kaderlerine terkedilmiş durumda, meslektaşlarımız aslında örgütsüz.

Bizler;

Halkçı Hukukçular olarak hukukun bir üstyapı kurumu olduğunun bilinci ile bir yandan siyasi iktidarın Laikliğe karşı uygulamalarına, yolsuzluklarına, vurgunlarına, insan, doğa, hayvan, tarih katliamlarına karşı mücadele ederken bir yandan da meslektaşlarımızın sorunlarının çözümü için canla başla mücadele ediyoruz. Bugüne kadar bu konularda toplamda 500’ün üzerinde suç duyurusu yaptık, dava açtık.

AKP’giller’in Reisinin “Diploma”sının ortaya çıkartılması için, İstanbul Sözleşmesinden hukuksuz bir şekilde çıkılmasına karşı, Kanal İstanbul, Adalarımızın Yunanistan’a peşkeş çekilmesi, Laikliğin korunması, işçi, kadın, çocuk, hayvan, doğa katliamı,  Emekçi hakları, ve benzer nitelikte toplumsal önemi olan birçok olaya karşı ilk günden yargı yoluna başvurduk. 1 Mayıs’ların İşçi Sınıfının vatanı Taksim’de kutlanması için, sendikal hakların kullanılması için, açlığa mahkum edilen emeklilerin maaşlarının artırılması için mücadele ettik. Suç duyurularımızın birçoğuna SYOK,  KYOK ve işleme konulmama kararları verdi. Geriye kalan dosyaları ise sürüncemede bıraktı.

Halkın haklarını savunmayı büyük bir onurla yapan biz Halkçı Hukukçulara Avukatlık mesleğinin sınırları içerisinde verdiğimiz suç duyurusu dilekçeleri nedeni ile, açtığımız davalardan, yaptığımız açıklamalardan hakkımızda soruşturmalar ve davalar açıldı. Bu nedenle hakkımızda 8 yıl 4 ay ceza istemi ile soruşturma ve davalar açıldı!

Ancak bizler Halkın Davasının savunucuları olarak İşçi Sınıfımızın hakları için, meslektaşlarımızın hakları için, vatanımız için, kadınlarımız için, çocuklarımız için, sokak canlarımız için, doğamız için, tarihimiz için yılmadan mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Tüm meslektaşlarımızı da Kontrgerilla tarafından 1978 yılında haince katledilen Halkçı Savcı Doğan Öz’ün sözleri ile Halkçı Hukukçu olmaya, birlikte mücadeleye davet ediyoruz:

“Gelin dostlar bu da bir teklif;

Savaşa savaş açalım

Çocuklarımızı soluk benizli yapanın savaşına

Kırlarımızı ıssız koyanın Savaşına

Vietnam’da köy yakanlara

Tüm fukara halkları yıkanlara

Korkarlar inan

Gelin bu işi yapalım

Kuyruklu arabalı

Son model silahlı

İtlerle onların ortakları

Gelin dostlar savaş açalım

Yarının güzelliğini engelleyene”

03.09.2024

HALKÇI HUKUKÇULAR