1970 15–16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi, ülkemizde varlığının bile tartışıldığı bir dönemde İşçi Sınıfının yükselen onurlu bir sesidir.
Ordu Gençliği’nin ilerici geleneği ile yapılan 27 Mayıs Politik Devrimi’nin getirdiği kırıntı kabilinden de olsa demokrasi, İşçi Sınıfımızın örgütlenmesinin önündeki yasal engelleri kaldırmış, İşçi Sınıfımız hızla bilinçlenmeye başlamıştı. Böylece 1967’de DİSK kuruldu. DİSK’in kurulması ile birlikte birçok işyerinde örgütlenme ve mücadele hız kazandı. Ancak, DİSK’in örgütlenme ve mücadelesinden korkan Parababaları ve Siyasi İktidar 1961 Anayasası’nın getirdiği kazanımları budamak için 1970 yılında 274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasalarında değişiklikler yaparak İşçi Sınıfının örgütlenmesini engellemek istedi. Yapılan değişiklikler ile İşçi Sınıfının başı 1952 yılında ABD tarafından kurdurulan sarı sendika Türk-İş ile bağlanmak isteniyordu ve Türk-İş dışındaki sendikalara yaşama hakkı tanınmıyordu. Nitekim o dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk “Çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” demiştir.
Türkiye İşçi Sınıfı, örgütlenme haklarının elinden alınmasına, sendikaları DİSK’in kapatılmasına karşı mücadeleye girişti. “DİSK kapatılamaz” sloganı ile 168 fabrika ve 150 bine yakın işçiyi kapsayan direnişte, işçiler İzmit ve Gebze’den Kadıköy’e, Levent’ten Mecidiyeköy ve Taksim’e, Bakırköy’den Topkapı ve Edirnekapı’ya kadar yürüdüler. Öyle ki İstanbul’un iki yakasındaki işçilerin bir araya gelememesi için vapur seferleri bile iptal edildi; Galata Köprüsü açılarak geçişe kapatıldı. 16 Haziran 1970 tarihinde İstanbul ile Kocaeli Merkez ve Gebze ilçesinde sıkıyönetim ilan edildi. 3 ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı 5 bini aştı. Örgütlenme hakkının gaspına karşı kendiliğinden gelişen şanlı 15-16 Haziran İşçi Direnişi sürecinde Devrimci bir yapıya bağlı devrimciler arasında yalnızca Eneski Sosyalizmin savunucuları vardı, tutuklananlar içinde. Çünkü Eneski Sosyalizmin temsilcisi Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı ve O’nun önderliğindeki öğrencileri, İşçi Sınıfının Sosyal Varlığını ve Devrimci Potansiyelini bilinçlice kavrayan tek Devrimci Hareketti. O yüzden 15–16 Haziran’da İşçi Sınıfının kendiliğinden hareketine, bilinçlice katılıp; o eylemlere Sosyalist bir içerik vermek için öncülük edenler de yalnızca onlar oldular. Bunun doğal sonucu olarak da, tutuklanalar arasında devrimci bir hareketi temsil eden yalnızca onlardı.
İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD)’nin Genel Başkanı, Genel Sekreteri ve iki üyesi tutuklandı. Tutuklananlar arasında, o günlerin gençlik önderlerinden İPSD üyesi, bugün Partimizin Genel Başkanı Nurullah Ankut da vardı.
Sonraki süreçte DİSK yöneticileri ve arkadaşlarımız açılan davalardan beraat ettiler. Söz konusu yasa değişikliklerini içeren hükümler ise 2 yıl sonra, Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildi. Parababaları o dönem yapmak istediklerini, ancak 12 Eylül 1980 Faşist Darbesinden sonra DİSK’i kapatıp, yasaları işverenler lehine değiştirerek, İşçi Sınıfını yalnızca sarı-gangster sendika Türk-İş’e mahkûm ederek uygulayabildiler.
Bugün, Şanlı 15-16 Haziran Direnişimizin 46. yıldönümünde; AKP’giller ve sermaye sınıfının İşçi Sınıfımızın kazanılmış haklarına, kıdem tazminatına, örgütlenme haklarına yönelik saldırıları devam etmektedir. Esnek çalışma, güvenceli esneklik, taşeronlaştırma, Özel İstihdam Büroları, kiralık işçilik gibi isimler vererek yaptıkları yeni yasal düzenlemelerle kölece çalışma düzeni meşrulaştırmıştır. Ayrıca işçinin dava açma hakkını engellemek için mevcut iş mahkemeleri kanununun yerine yenisini hazırlamaktalar. Hazırlanan yeni kanuna göre işçi alacakları için dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorundadır. İşe iade davası açmak isteyen bir işçi de yine aynı şekilde arabuulucuya başvurmalıdır. Bu düzenlemeyle, işçinin kıdem tazminatı davası açma hakkı da fiilen engellenmektedir. Bilindiği gibi bu davaların sonuçlanma süresi ülkemizde uzun bir zamanı kapsamakta, çoğunlukla da iki yıldan fazla sürmektedir. Çıkacak yasada bu tür davaların zaman aşımı süresi 10 yıldan 2 yıla düşürülmektedir. Bu durumda zaten ağır işleyen iş mahkemeleri işçilerin işe iade taleplerini karara bağlamadan davalar zamanaşımına uğrayacaktır.
Ayrıca bir yandan yandaş sarı sendikaları geliştirmek bir yandan da sınıf sendikacılığı yapan Nakliyat-İş gibi sendikaları engellemek için yasal düzenlemeler yapmaktadır.
Bir örnek de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporundan verelim. Türkiye’nin ILO Sözleşmelerine uyum karnesi zayıf. Özellikle sendikal haklara ilişkin ILO sözleşmelerini yoğun biçimde ihlal ediyor. Türkiye 2005-2015 arasında ILO sözleşmelerini ihlal ettiği için Aplikasyon Komitesi gündemine en çok alınan ilk 5 ülke arasında.
AKP’giller döneminde İşçi Katliamları da artarak devam ediyor. AKP’giller’in iktidarda olduğu 14 yılda 17 bin 57 işçi katledildi. Bugün, güvencesiz çalıştırılan, işçi güvenliğinin sağlanmadığı özellikle taşeron işletmelerde, Sermayenin daha fazla kar, daha fazla sömürü yapabilmesi uğruna işçi katliamları daha çok yaşanmaktadır.Soma, Davutpaşa, Ostim, Torunlar, Isparta, Düzce, Ermenek, Esenyurt, Erzurum, Samsun, Güllük, Elbistan’da yaşanan katliamların sorumluları hâlâ hesap vermiş değillerdir. İşçi katliamlarına “fıtrat” diyen AKP’giller işçi katliamlarından doğrudan sorumludur.
Kısacası AKP’giller, çıkardıkları yasalarla, ILO sözleşmelerine ters düşen uygulamalarıyla, İşçi Sınıfımıza köleliği dayatmakta, işçilerimizi katliamlara kurban etmekte ve İşçi Sınıfı Mücadelesini engellemeye çalışmaktadır.
AKP’giller İşçi Sınıfımıza ve halkımıza yönelik saldırılarını acımazsıca sürdürürken bir taraftan da 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlamasını engellemek için her türlü yola başvurmaktadır. Bakırköy Pazar çukurunda 1 Mayıs kutlamasında mevcut DİSK Yönetimi başrol oynamıştır. Tarihsel sorumluluğunu yerini getirememiştir. DSİK, 1 Mayıs’ı, Anavatanı olan Taksim dışında “kutla”yarak İşçi Sınıfına ihanet etmiştir. Ancak 1 Mayıs 2016’da AKP’giller’in bütün engellemelerine, yasaklamalarına, sarı ganstger sendikacıların, 4’lü çetenin teslimiyetine ve Bakırköy Pazaryerine’ne, Bakırköy çukuruna düşmelerine karşın Halkın Kurtuluş Partisi Taksim için, Anavatan için saldırdı dalgalar halinde. Bir değil, iki değil tam üç kez saldırdı. Üç kez yürüdü düşmanın üstüne, Üç kez zorladı Taksim’i…
DİSK’in tarihine, adına, mücadele geleneğine sahip çıkan Nakliyat-İş Sendikası da DİSK’in Bakırköy kararına uymayarak “1 Mayıs Alanı Taksim Meydanıdır” dedi ve Taksim’e yürüdü.
AKP’giller hayatın her alanında halkımıza saldırılarını sürdürüyor. ABD-AB Emperyalistlerine uşaklıkta, halklarımıza zulüm etmekte sınır tanımayan AKP’giller, bir yandan Ülkemizi Ortaçağ karanlığına sürüklerken bir yandan da yaşamı çekilmez hale getirdiler. Emperyalist çakalların kârlarını, vurgunlarını artırmak için dünya halklarına dayattıkları yaşamı ülkemize de yerleştirdiler.
Bugün emperyalizm, dünyayı milyonlarca insan için cehennem, bir avuç Parababası için ise cennete çevirmiştir: Bu gün dünyada 62 “süper zenginin” toplam serveti, dünya nüfusunun yarısını oluşturan en fakir 3,5 milyar insanın servetinden daha fazladır. Üstelik bu 62 kişinin serveti 5 yıl içinde 3 kattan fazla arttı. Zengin yüzde 1’lik kesmin toplam serveti geri kalan %99’un servetinden daha fazladır. Dünya nüfusunun aşırı yoksulluk sınırında yaşayan yüzde 20’si günlük 1,90 dolar ile geçinmektedir. (Oxfam Raporu)
Ülkemizde ise 15 milyon insan, toplam gelirin yüzde 6.2’sini paylaşırken en varlıklı 15 milyon kişi ise toplam kullanılabilir gelirin yüzde 45.9’unu paylaşıyor. Ülkemizde 16.5 milyon yoksul var, Nüfusumuzun yüzde 21.8’i yoksul. Mayıs 2016 verilerine göre açlık sınırı yani dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı en az 1.375 TL, yoksulluk sınırı ise 4.478 TL. Asgari ücret Asgari Geçim İndirimi (AGİ) dahil 1.300 TL. Ülkemizde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20 yani 6 milyon 500 bin insanımız bu tanımın kapsamına giriyor.
Emperyalistler ekonomik zulümlerinin yanında bir de dünyada haksız savaşlar çıkarıyorlar. Dünyayı daha rahat yönetmek, kendilerinin deyimiyle bin devlete bölmek için, ulusal çıkarlarını savunan ülkelere çeşitli bahanelerle savaş açıyor ve o ulusların yeraltı-yerüstü zenginliklerini sömürüyorlar.
AKP’giller, ABD-AB Emperyalistlerinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) doğrultusunda, Yeni Sevr’i hayata geçirmek, yani Ortadoğu’da ikinci bir İsrail işlevi görecek bir Kürt devleti oluşturmak için, Meclisteki diğer partilerle birlikte üzerlerine düşen görevi yapıyor. Ankara’da, Suruç’ta, İstanbul’da bombalar patlatılıyor. Kürt illerimiz harabeye dönmüş durumda. O bölgemizin Suriye’den, Hama’dan, Humus’tan, Menbiç’ten bir farkı kalmadı. Art arda yaptırılan katliamlarla ülkemiz Suriyeleştirilirken; bir yandan da Ortaçağcı emellerini gerçekleştirmeye yönelik pervasızca adımlar atıyorlar. Sözüm ona çalışan kadınlara kolaylık sağlama bahanesiyle, kadınları eve hapsedecek düzenlemeler yapıyorlar… Anayasa’dan Laiklik İlkesini çıkarmanın yollarını arıyorlar …
İşçi Sınıfımıza ve halklarımıza dayatılan yaşam ülkemizde ve dünyada budur.
Yeni 15 16-Haziran Direnişleri, Yeni Geziler yaratmalıyız!
İşçi Sınıfımız, Şanlı 15-16 Haziran Direnişi ile Türkiye’de İşçi Sınıfı yoktur denilen bir dönemde varlığını kabul ettirmiş,Demokratik Halk Devrimi’nin özgücü olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. İşçi Sınıfımıza ve halkımıza yönelik saldırıların arttığı bu dönemde yeni 15-16 Haziranlar yaratmak zorundayız. AKP’giller’in iktidarına dur diyecek olan yeni 15-16 Haziran Direnişleri olacaktır. Ancak, tıpkı Gezi İsyanı’mızda olduğu gibi bu eylemler kendiliğinden olmamalıdır. Daha örgütlü, planlı, programlı olmalıdır. Çünkü gerek Şanlı 15-16 Haziran Direnişi gerek Gezi İsyanı’nda gerçek örgütten yoksun kitleler bir aşamadan sonra nihai hedefe ulaşamadan geri çekilebiliyor. Ve sonrasında sermaye, halkımız ve İşçi Sınıfımızın üzerine, daha saldırgan bir biçimde geliyor. Bu saldırganlığa karşı, başta İşçi Sınıfımız olmak üzere tüm ezilen-sömürülen, çalışan emekçi halkımızı örgütlemek görevi Halkın Kurtuluş Partisi’nin omuzlarındadır. Çünkü diğer gruplar savrulup gitmişlerdir. Bu nedenle görev Halkın Kurtuluş Partisi’ndedir.
Bizler Halkın Kurtuluş Partisi olarak Devrim Ustalarından aldığımız bilinçle, tarihimizden aldığımız güçle İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı başaracağız. Ve halkımızı açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm eden, ülkemizi kan gölüne çeviren Parababaları iktidarını yıkacağız. Ve bu mücadeleyi Demokratik Halk Devrimi ile taçlandıracağız. Bundan adımız gibi eminiz.
İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!
Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!
Katil AB-D Ortadoğu’dan Defol!Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Şan Olsun 15-16 Haziran’ı Yaratanlara!
Şan olsun İşçi Sınıfının Tek Kurtuluşu Yüce Sosyalizme!
HKP Genel Merkezi