Yakın Tarihten bir yaprak (2) Sinemacı Sırrı Süreyya film çevirmeye devam ediyor hâlâ Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çetenin hal-i pürmelali Yalanlar deryasının pervaneleri
Sırrı Süreyya, sadece senaryo yazmıyor şimdi. Oynuyor da. Dün medyada yer alan bir açıklamasında aynen şöyle diyor:
“Sırrı Süreyya Önder: Öcalan’a özgürlük, darbelere barikattır
“Diyarbakır’da açıklama yapan İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder, ‘Sayın Öcalan’a özgürlük, darbelere barikattır’ dedi.
“HDP İmralı Heyeti, Diyarbakır Demokratik Toplum Kongre binasında açıklama yaptı. Heyet adına konuşan HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, şunları söyledi: “Darbeden bir demokrasi çıkarılacaksa, en önemli yolu Sayın Öcalan’ın bu ülkenin demokratikleşmesindeki önemi ve rolünü teslim etmek ve müzakere sürecinin koşullarını hazırlamaktır.” Halkın bu süreçte en doğru şeyi yaptığını ve “Öcalan’a özgürlük” kampanyası başlattığını belirten Önder, “Bütün yaşanmışlıklardan sonra söylenecek en önemli şey Sayın Öcalan’a özgürlük, darbelere barikattır. Bundan daha etkili bir önlem, barikat Türkiye’de keşfedilmiş değildir” dedi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan sürece de değinen Önder, şunları söyledi: “Sayın Öcalan ülkedeki darbe mekaniğine ve cemaat örgütlenmesine ilk işaret eden kişidir. Roboskî’den son katliamlara kadar tüm katliamların cemaatçilerin işi olduğu haberimiz yoktu gibi söylemler gerçeği yansıtmamaktadır. Devlet haberimiz yoktu diyerek kendi sorumluluğunu bir yana bırakmaktadır. Sayın Öcalan sürekli bu yapıya dikkat çekerken darbe mekaniğini anlatırken nasıl haberleri olmaz.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/576792/Sirri_Sureyya_Onder__Ocalan_a_ozgurluk__darbelere_barikattir.html)
Sırrı Süreyya mesleğini çok geliştirmiş, geçen süre içinde. Oyunculuğunu da.
Her ne kadar Türkiye’de bir benzeri daha bulunmayan, kendine has, bana hep köy ve kasabalarımızda kullanılan “pancar motor” sesini çağrıştıran bir aksan ve tonlamayla konuşsa da bu alanda beceriklidir. Saatlerce konuşabilir bir konuda. Örnekten örneğe geçer, İslam Tarihine, Ortadoğu Tarihine dalar, örnekler verir, benzetmeler yapar, renklendirir konuşmasını.
Fakat, olaylara bulduğu sebepler yakıştırmadır genellikle. İçtenlikten de yoksundur. Yukarıdaki konuşmasını okuyunca bütün bu alanlarda çok yol kat ettiğini görmüş olduk. Bizim memlekette (Konya’da) halkımızın bir deyimi vardır: “Yalanı tığın üstünde durdurmak”, diye. Yukarıdaki konuşması bütünüyle bu deyimin kapsamı içine girmektedir.
Şimdi, işin gerçeğini yani Öcalan’ın ve Sırrı Süreyya’nın gerçek yüzlerini göstermek için Tarihten bir yaprak açalım.
Bakalım neymiş, kimmiş bu zat-ı muhteremler?
Kurtuluş Yolu’nun 8 Nisan 2013 tarihli 64’üncü sayısında şunları yazmışız:
“Öcalan, İmralı görüşmecilerinin aslarından olan sinemacı Sırrı Süreyya aracılığıyla Fethullah Gülen’e şu şekilde selam ve saygılarıyla birlikte ittifak önerilerini iletiyor:
“Öcalan’la İmralı’da görüşen 2’nci ve 3’üncü BDP heyetinde yer alan İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır’da katıldığı Hürriyet’in yazıişleri toplantısında Öcalan’ın Fethullah Gülen’e olan mesajını açıkladı.
“Sırrı Süreyya Önder, “Öcalan, Fethullah Gülen’e selamlarını gönderdi. Fethullah Gülen’in ‘Sulhta hayır vardır’ yaklaşımı benim de yaklaşımımdır. ‘Bütün Ortadoğu’daki demokratik bir siyaset ve barış için birlikte çalışabiliriz, Muhterem Fethullah Gülen’e selamlarımı söyleyin. Onu en iyi anlayan benim’ dediğini belirtti.” (Vatan, 23.03.2013)
“Hatırlanacağı gibi Öcalan, 90’lı yıllarda insanları bazen enselerinden tek kurşunla vurarak bazen de domuz bağlarıyla bağlayıp işkencelerle diri diri toprak altına gömerek en caniyane şekilde katleden Hizbullah’a da o yıllarda ittifak önerilerinde bulunmuştu defalarca.
Bu görüşmede Öcalan, Altan Tan’a dönerek şunları da söylüyordu:
“(…) (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar.”
“Açıkça görüldüğü gibi Öcalan Tayyipgiller’in İslamcı İktidarını biz gerçekleştirdik, diyor. Ortaçağcıların kırk yıllık rüyasının gerçek olmasını biz sağladık, diyor. Öcalan, Ortaçağcılıktan rahatsız olmadığı gibi tam tersine; Türkiye’nin Ortaçağın karanlığına sürüklenmesi bizim sayemizde oldu, diyor. Böylece de onun laiklik gibi bir sorununun asla olmadığını ortaya koymuş oluyor. Öcalan için biricik değer vardır: iktidar olmak. Oraya ulaşmak için de her yol mübahtır. Öcalan’ın dünyası bu…
“Hatırlanacağı gibi Öcalan Bekaa ve Şam’da iken, Mustafa Kemal’e düşmandı. Yakalanmasından sonra ve yargılanma sürecinde, tabiî savunmasında da keskin Atatürkçü oldu. Yukarıdaki konuşmasından anlıyoruz ki yeniden Bekaa’lı, Şam’lı günlerine dönmüş. Zamana ve şartlara göre görüş değiştiriyor.
“Bu görüşmede Sırrı Süreyya, şöyle diyor Öcalan’a:
“- Sırrı: Başkanım her şeyi konuştuk. Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar.”
“Osman Kavala, CIA’ca devşirilmiş, meşhur şahsiyetlerdendir. CIA yörüngesindeki NGO’lardan olan Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi (Center for Democracy and Reconciliation in Southeast Europe) Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulunmuştur. Ayrıca Soros’un TESEV’inin Yönetim Kurulu Üyesidir. Ve de yine Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün Danışma Kurulu Üyesidir. Ve yine, meşhur döneklerimizden olan “Belgeli Murat”la birlikte İletişim Yayınları’nın da kurucusudur. Bu şahsın faaliyetleri saymakla bitecek gibi görünmüyor; Osman Kavala, Tarih Vakfı’nın sponsoru, Diyarbakır Kültürevi’nin sponsoru, Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi imiş…
“Sinemacı Sırrı Süreyya da yukarıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere bu vatandaşla sıkça düşüp kalkmaktadır. Tabiî ne de olsa aynı yolun yolcusudurlar. Yine hatırlanacağı gibi Sırrı Süreyya görüşme sonrası medyaya yansıyan konuşmalarında “başkanlık sistemi tartışılabilir”, sözünü sarf etmiştir. Aysel Tuğluk da aynı şeyi savunmuştur.
“Öcalan siyasetinin özeti: “Amaç aracı meşru kılar”, her şey iktidar için!
“Gelelim Öcalan’ın verdiği yanıta:
“- ÖCALAN: Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz.”
“Yine görüldüğü gibi Öcalan, Tayyip gibi bir Ortaçağcı, Amerikan ve İsrail işbirlikçisi, halk düşmanı bir diktatörün bile başkanlığını olumlu bulmaktadır. Onunla bu konuda da “ittifaka girebiliriz”, diyebilmektedir rahatça. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Öcalan’a göre, “amaç için her yol mübahtır”. Orijinalini söylersek bu anlayışın; “amaç, aracı meşru kılar”.
“Öcalan o görüşmede, “Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonuna ilişkin olarak da şunları söylüyor:
“Ergenekon’un bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP’nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya/derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar. 2007, 2009 hatta 2011’e kadar seçim hesapları, oy hesapları yaptılar. Ben geri çekildim.”
“Öcalan, bu anlatımında CIA’nın, Cemaat’in ve Tayyipgiller’in ortaklaşa yürüttüğü “Ergenekon Davası” adlı Operasyonun bütünüyle yanında, destekçisi olduğunu ortaya koymaktadır. Öcalan, 2011 başına kadar da bu görüşteydi. Fakat 2011 yılının 09 Ocağında keskin bir dönüş yaparak tam tersi bir görüşe sıçradı. O güne kadarki savunduğu görüşlerin yanlışlığını öne sürdü ve özeleştiri yaptığını söyledi. Şöyle demişti o gün:
“İmralı Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla Fırat Haber Ajansı’na açıklama yapan Abdullah Öcalan, herkesi çok şaşırtacak açıklamalarda bulundu. Ergenekon Davası konusunda özeleştiri yaptı. Öcalan Ergenekon Davası’nı bugüne kadar yanlış değerlendirdiğini ve bugün nasıl düşündüğünü şöyle anlattı:
“Önemli bir değerlendirme daha yapacağım. Bu değerlendirme tarihi ve aslında biraz da özeleştirel bir değerlendirme olacak. Bugüne kadar Ergenekon yargılamalarıyla birlikte devletteki gladionun jitemvari yapıların tasfiye edildiği söyleniyordu. Biz de biraz böyle düşünüyorduk. Aslında olanlar tam da böyle değildir. Bu konu üzerine sürekli düşünüyorum. Geçenlerde buradaki arkadaşlarla da tartıştım. Nasıl fark etmemişiz bugüne kadar? Bu nedenle özeleştiri diyorum. Sanırım Hanefi Avcı’nın kitabında da geçiyormuş. O da çözüm konusunda benimle görüşülmesi taraftarıymış, bunu öneriyormuş ve şimdi içeride ve Ergenekon’dan yargılanıyor. Yine geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen bazı isimler de Ergenekoncu diye yargılanıyor. Aslında Ergenekoncu diye tasfiye edildiği söylenenlerin bir kısmı çözüm yanlısı isimlermiş. Ama asıl Gladionun çözümü istemeyen kesimleri dışarıda bırakılmıştır, onlar hâlâ dışarıdadır ve AKP bunlarla uzlaşmıştır. Deşifre olmuş Veli Küçük gibi, karanlık, cinayet işleyen, darbeci isimlerin yanına çözüm isteyen, hatta geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen isimleri de bunlarla ilişkilendirerek bu şekilde asıl çözüm yanlılarını tasfiye ediyorlar. Geçmişte biliniyor mesela Cem Ersever -Jitemin bizzat kurucusudur, yüzlerce, binlerce faili meçhule neden oldular- ama daha sonra yanlış yaptıklarını, sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini anlayıp dile getirince tasfiye edildiler.” (Odatv, 09.01.2011)
“İmralı’daki bu görüşmede Öcalan’ın yukarıda söylediklerini görünce anlıyoruz ki, Öcalan bu konuda da yeniden görüş değiştirerek eskiye dönmüş. Gördüğümüz gibi Öcalan için böyle görüş değişiklikleri hiç de zor bir şey değil…
“Barış Süreci” Ortadoğu Halklarına neler getirecek?
“Açılım” ya da “Barış Süreci” denen bu süreç, aslında BOP sürecidir. BOP sürecinin ne olduğunu bir kez daha netçe ortaya koymakta, tekrarı göze alma pahasına da olsa, sanırız gerek vardır. Bunu da açıkça ve bilinçlice görüp kavrayan ender namuslu yazarlardan olan Yurt Gazetesi yazarı Cevher Kantarcı’nın aşağıda aktaracağımız şu yazısında duruca görebiliriz:
“Şimdi geçmişe bir yolculuğa çıkalım ve bakalım Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan beyin bir zamanlar söylediklerini okuyalım:
“Ellerine bir kâğıt almış dolaşıyorlar… Amerika’nın bir projesidir, diye… Bunu ispat ederlerse, biz her şeye varız… Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar! Bu kadar açık konuşuyorum, bu kadar ağır konuşuyorum!”
“Sonra ne demiş?
“4 Mart 2006’da yapılan AKP’nin Bayrampaşa İlçe Kongresi’nde, yukarıda yazdıklarımızın tam tersine şunları demiş:
“Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var! Nedir o görev? Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Afrika Projesi’nin eşbaşkanlarından bir tanesiyiz! Ve bu görevi yapıyoruz biz!”
“Durun daha bitmedi!
“16 Şubat 2004’te, Kanal D’deki Teketek Programı’nda ne demiş:
“Şu anda yani Amerika’nın da düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu… Yani bu proje içerisinde, Diyarbakır bir yıldız olabilir! Bir merkez olabilir!”
“Durun daha bitmedi!
“13 Ocak 2009 tarihindeki AKP Grup toplantısında hem de 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında demiş ki:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP demek istiyor) Eşbaşkanıdır! Değerli arkadaşlar, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (Yine bir daha BOP demek istiyor) amaçları bellidir ve o amaçların içinde Türkiye’nin üstlendiği görev bellidir! Büyük Ortadoğu Projesi, barışa yönelik olarak kurulmuştur!”
“Peki BOP Eşbaşkanı olarak kendisine tevdi edilen görev nedir?
“Eh, o zaman da Çağdaş Haçlı Projesi’nin ve de elbette BOP’un esas mimarlarından Condoleezza Rice’in 7 Mart 2003’te Washington Post’a yazdığı makaleyi okuyalım:
“Fas’tan, Basra Körfezi’ne kadar, TÜRKİYE DE DÂHİL, Ortadoğu’da 22 ülkenin rejimi, sınırları ve haritaları değişecek!”
“Eksik kalmasın… Bir de ABD Deniz Kuvvetleri Akademisi Öğretim Üyesi Nicolas Gvasdev’in bir askeri dergiye yazdıklarına da göz atalım:
“Kısa bir süre içinde; Türkiye’de PKK’ya, Kolombiya’da FARC’a, Filipinler’de komünist ve İslâmcı asilere karşı kullanılan isyan bastırma yöntemlerinin sorgulanması, bu ülkelere müdahaleyi beraberinde getirecektir!”
“Askeri ve sivil hapishanelerde yatanları ve de Deniz Kuvvetleri’nin savaş gemisi haydayacak komutan bulamamasını da gözünüzün önüne getirip, şu yukarıda yazdıklarımı bir daha okuyun!
“Bence Başbakanımızın da İmam Hatip’te öğrendiğini sandığım Kur’an’daki Bakara ve Maide surelerini, yukarıda yazdıklarımızın ışığında bir daha okuyun!
“Başbakanımızın Irak’ı işgal eden Çağdaş Haçlı Orduları’nın başarısı için hayır duası ettiğini de düşünün!
“Yorumunuzu da kendiniz yapın!
“İsterseniz fakire paranoyak deyin!
“Paranoyak deyin ama rica ediyorum, salak demeyin lütfen!” (Cevher Kantarcı, Yoruma lüzum var mı?, Yurt Gazetesi, 23 Mart 2013)
“Demek ki olayın ne olduğunu namuslu olmak kaydıyla, burjuva yazarları bile görüp kavrayabiliyor. Bu süreçte Amerikancılığın dışında ve ABD Emperyalistlerinin projelerinin dışında bir şey aramak yani solculuk, ilericilik, demokratlık türünden şeyler aramak tümüyle saflık olur.” (Kurtuluş Yolu Gazetesi, 64. Sayı, 08 Nisan 2013)
Sinemacı’yla aynı paralelde konuşan biri daha vardır: HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş. O da 23 Temmuz 2016’da İstanbul’da yaptıkları mitingde şunları söylüyor:
“DEMİRTAŞ: FETHULLAH GÜLEN’İN DUASINI ALMAYANI HAKİM, SAVCI YAPMADILAR
“Ben buradan darbeye karşı duran parti ve halkı kutladığımı belirtmek istiyorum”, dedi.
“(…)
“Darbe ile mücadele mi etmek istiyorsunuz biz yanınızdayız.
“(…)
“Ülkenin Cumhurbaşkanı yöneticileri halkın önüne çıkıp, özeleştiri vermek zorundalar. Bunları ‘biz buraya getirdik’ demeleri lazım. En çok oy alanları rektör yapmadılar, kendi istediklerini zorla üniversitelerin başına getirdiler. Şimdi de gözaltına alıyorlar. Fethullah Gülen’in duasını almayanları savcı hakim yapmadılar. Unuttuk mu o günleri. En az on defa anlattım bunları. ‘Siz bizi tutukluyorsunuz ama bunlar size darbe yapıyor’ dedim. Öcalan anlata anlata dilinde tüy bitti.” (http://www.gundemnews.com/haber/4712/demirtas-fethullah-gulenin-duasini-almayani-hakim-savci-yapmadilar)
Sinemacı’yla Demirtaş amaç birliği içinde oldukları için söylemleri ve yalanları, pervanelikleri de aynı oluyor, dikkat edersek.
Şimdi de arkadaşlar; bu acıklı insancıkların ve Meclisteki “Amerikancı Dörtlü Çete”, diye adlandırdığımız dört siyasi partiyi oluşturan yapıdaki halk düşmanlarının, vatan millet düşmanlarının geneline şöyle bir göz atalım.
Yakın Tarihten bir sayfa daha açalım:
Geçen yıl 2 Temmuz Sivas Katliamı üzerine yaptığımız görüntü kayıtlı konuşmada aynen şunları söylemişiz, bu konuya ilişkin olarak. Görüntünün tape edilmiş metni Kurtuluş Yolu’nun o ayki sayısında vardır. İsteyen arkadaş görüntülü kaydı izler, isteyense tape metni okuyabilir:
Görüntülü Kaydın Birinci Bölümü:
https://www.youtube.com/watch?v=DfyXqIveSsM
İkinci Bölümü:
https://www.youtube.com/watch?v=dG3KnnrtXzA
Tape edilmiş metnin linki:
Gördünüz, arkadaşlar, bu Amerikancı, halk düşmanı Dörtlü Çetenin nasıl durup dinlenmeden dönen pervanelerden oluştuğunu.
Biz geçen seçimlerle ilgili yaptığımız TRT konuşmalarında boşuna söylemedik:
“Ey halkımız!
“Bize kulak vermezsen, bizi anlamazsan bu işbirlikçi hainlerin binbir yalanıyla nasıl başa çıkabilirsin?”, diye.
Bunlar böyle işte. Aslında acınacak haldeler de insan olarak, farkında değiller. Mevlana’nın dediği gibi; İnsanlıklarını dünyalıkla değişmişler. Makamla, ünle, pozla, koltukla, malla , mülkle, küp doldurmayla değişmişler. Acırız biz böylelerine.
Nedir bizce hayat felsefesi?
Onur yaşamdan önemlidir.
Bunların, bu pervanelerin yaşam felsefesi nedir?
Mal, mülk, ün, poz, küp doldurma her şeydir, gerisi boş şeydir.
Ne diyebiliriz ki başka…
Allah ıslah etsin, diyelim yine de…
En sonunda bu pervanelerin, bu Amerika’nın sadık hizmetkârlarının elinden kurtaracağız halklarımızı. Efendileriyle birlikte bunlar da yok olup gidecekler, Tarihin lanetli sayfaları arasındaki yerlerine…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
31 Temmuz 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı