Önce de söyledik ya; şu anda en sağcısından en solcusuna kadar, PKK’sine kadar, HDP’sine kadar herkes aynı safta: Fethullahçı şeytanı taşlama ayini safında.
Günün moda akımı bu.
Biz, siyasi tarihimizin hiçbir döneminde böyle sakat, çarpık, eksik, burjuva içerikli ayinlere, akımlara kapılmadık. Olayları her zaman diyalektik-maddeci mantık ve metodumuzla, tüm yönleriyle ve bir süreç olarak yani gelmişiyle, geçmişiyle, sebep-sonuç ilişkileriyle ortaya koyduk. Çünkü olaylar, ancak bu yaklaşımla gerçekte neyse öylece, net oalarak görülebilir, anlaşılabilir, kavranabilir. Buradan hareketle de, olayların bundan sonra hangi yönde ve hangi hedefe varmak için gelişeceği öngörülebilir.
Ancak bu öngörüden sonra olayları kendi istediğimiz tarzda, yani devrimci tarzda nasıl etkileyebiliriz, nasıl devrimci bir kanala akıtabiliriz, diye muhakeme yaparız; sonuçlara varırız ve ileriye dönük izlememiz gereken devrimci hattımızı çizeriz, belirleriz.
Bu tutum, devrimci düşünce ve davranışın temel taşıdır.
İşte biz, bu devrimci kavrayışımızla Pensilvanyalı İmam’ın da, Tayyipgiller’in AKP’sinin de kim tarafından ve hangi amaçla projelendirilip pratiğe uygulandıklarını ve Türkiye’nin başına bela edildiklerini on yıllar öncesinden gördük. Ve onlara karşı mücadeleye giriştik. Her ikisi de bir ABD projesi olan bu vatan, millet, laiklik, halk ve Mustafa Kemal, Kuvayimilliye düşmanı hareket, Türk Ordusu’nu ve aynı özelliklere sahip bilim insanlarını, aydınları bertaraf ederek Türkiye’yi Yeni Sevr’e-BOP’a götürmekle görevlendirilmişlerdi, efendileri bu işi vermişti onlara.
Bu hainane işlerinin bir aşamasında onlara; “Ergenekon Davası” denen CIA Operasyonunu birlikte kotarmaları görevi verilmişti. Yukarıda andığımız yurtsever, laik güçleri ancak bu operasyonla, el ele vererek bertaraf edebilecekleri düşünülmüş ve söylenmişti onlara.
İşte 2007 yılında ellerine verilen bu planı uygulamaya koydular. Bu işte Pensilvanyalı İmam’ın kadroları Polis, Savcı, Yargıç ve Medya olarak görev yapacaktı.
Tayyipgiller’in kadroları ise; Hükümet Güçleri ve Yandaş Medya olarak bu işte yer alacaklardı. Elbirliğiyle kuşatılacaktı, bu antiemperyalist, yurtsever güçler; Silivri, Hasdal, Sincan, Hadımköy zindanlarına doldurulup orada çürütülecek, yok edilecekti.
Olayı daha ilk adımında gördük. Başka hiçbir hareket görmez iken… Kendisini sosyalist, komünist, sol, sosyal demokrat olarak niteleyen hareketlerin bir teki olsun, göremedi, anlayamadı. Çünkü onlarda ne devrimci teori vardı, ne devrimci bilinç, ne devrimci mantık ve metot… Onlar esen rüzgara göre, vuran dalgaya göre tavır değiştirirler, tutum belirlerler. Bugün dedikleri, dün söyledikleriyle çelişirmiş; hiç dert edinmezler bunu.
Bin Kalıplı Doğu Perinçek ve PDA Avanesi de aynı durumdaydı. Bizzat Doğu Perinçek, saldırıya uğrayan yurtsever-Mustafa Kemalci askerleri kastederek:
“Bizim bunlarla ne işimiz olur? Biz bunlara karşı mücadele ettik.”, diyordu. (Bakınız, Zeki Sarıhan, İP’ten İstifa Mektubu)
Sonradan kendileri de saldırıya uğrayınca tutum değiştirip mağdurların safına geçtiler. Tabiî mecburen…
Bunların dışında sol cepheden tavır değiştiren de olmadı. Bu hainane sürecin sonuna kadar ve hatta, sonlandıktan sonra bile onlar hep karşı safta kaldılar. Yani ABD’nin, Pensilvanyalı İmam’ın ve Tayyipgiller’in safında. “Ergenekon Davası” denilen CIA Operasyonunu uygulayanların ve savunanların safında. Bunlardan bir kısmı Silivri Zindanı’nın bile önüne gidip CIA safında, tutsaklara karşı eylem yaptı-gösteri yaptı.
Bu kadar değildi yaptıkları.
Bizi de, bu devrimci tutumumuza hep sahip olduğumuz için, bu operasyon öncesinden başlayarak ve operasyon sonrası giderek dozunu arttırarak; “Ergenekoncu, Darbeci, Faşist, Irkçı, Kafatasçı, Kemalist”, gibi yaftalarla suçladılar; en aşağılık, en sefil biçimde saldırılarda bulundular bize.
İşte bu saldırıyı yöneltenlerin 17’si bizimle tutumunu-ilişkisini, kendi deyişleriyle, “askıya aldı”lar. Hâlâ da asılı bu askı boyunlarında, gerdanlık gibi. Kolay gelsin…
Sırf askıyla da yetinmediler; bu arada bize sayısız fiili saldırılarda bulundular. Tabiî her seferinde hak ettikleri karşılığı aldılar.
Askıcılardan olmayanlar da bu aşağılık CIA Operasyonu sürecinde onların yanındaydı-safındaydı. Bu utanç verici aşağılık işlerinin belgeleri, tarihi vesikalar biçiminde hem bizim, hem de onların yayınlarında mevcuttur. Hatta bunlardan bazıları Ekşi Sözlük’e kadar girip bize rezil saldırılarda bulunmaktan kendini alamadı. Neyse, bu zavallılar üzerinde fazla durmayalım. Değmez de zaten… Acınacak durumdalar çünkü. Bırakalım devrimci olmayı, insan olarak bile perişan durumdalar.
O gün ölyeydiler de bugün farklılar mı?
Ne gezer… Bugün de işte bir bölümü Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi, Rojava’da Amerika’yla, Suudilerle el ele yeni bir Amerikancı Kürdistan kuran PKK’nin, HDP’nin safında, yedeğinde, kuyruğunda; bir bölümü de, geçen Pazar Taksim’de görüldüğü gibi TESEV’ci, Sorosçu, tarikat ve cemaat dostu, “Laiklik tehlikede değildir.”, diyen, Pensilvanya’ya dostluk mesajı iletmek için heyetler gönderen, Bekaroğlucu, Ekmeleddinci, TR 705’çi, TR 321’ci (Faruk Loğoğlu) “Dersimli Kemal”in CHP’sinin kuyruğunda. Oralarda siyasi besi aramakla meşgul.
Hiçbiri doğru devrimci hatta gelme anlayışını, kavrayışını, namusunu gösteremiyor.
Kısa süre öncesine kadar bu Sevrci Soytarı Sahte Sollar bizi; “şeriat paranoyasına tutulmak”la suçluyorlardı. Kendileriyse o dönemde Tayyip Erdoğan’la, Abdurrahman Dilipak’la, Bin Kalıplılar’la (Doğu Perinçek ve PDA Avanesi’yle) ve bilumum tarikat ve cemaat erbabıyla birlikte Beyazıt Meydanı’nda ve Boğaziçi Üniversitesi gibi üniversite kampüslerinde “Türbana Özgürlük” eylemleri yapıyorlardı.
Hazırlanan ortak gençlik bildirilerine bile laikliği de koymamız önerisine şiddetle, hepsi birden karşı çıkıyorlardı. “Bizim liaklikle ne ilgimiz olur? O Kemalistlerin işi.”, diyorlardı…
Şu an olduğu gibi ve her zaman olduğu gibi o gün de laikliği savunma konusunda bir başımıza kalıyorduk.
Bugünse, olayların başlarına tekrar tekrar vurmasıyla olsun, laikliğin önemini az da olsa anladılar. Onlar için bu da çok büyük bir anlayış sayılır aslında. Ferasetleri o kadar kıt ki…
Usta’mız Kıvılcımlı boşuna dememiş:
“Küçükburjuva her şeye gelir de tutarlı olmaya gelemez.”, diye.
Bunların ideoloji sandıkları ipe sapa gelmez saçmalıklar, çoktan pratikte iflas etmiş bulunmaktadır. Bunların geçmişte ideoloji sandıkları şey, hayal ürünü düşünceler, hayatın katı gerçeklerine çarpıp tuz buz olmuştur. O sebeple de bunlar artık inmeli canlılar gibi siyasi mevta olacakları günü beklemektedirler. O zamana kadar da işte can havliyle kendilerini bir uçtan bir uca savurup, atıp durmaktadırlar. Ne yapalım… Onları kurtarmak için on yıllarımızı verdik, büyük emekler verdik. Ama heba oldu yıllarımız ve emeklerimiz. Onları doğru devrimci hatta düşmanlıktan bir türlü vazgeçiremedik…
Neyse bunu da geçelim.
Biz de gidiyorduk Silivri Zindanlarının önüne. Fakat, İçerideki antiemperyalist, yurtsever asker ve sivil tutsakları savunmak için. Bu CIA Operasyonunu ve onun yerli taşeronlarını protesto etmek için.
Tutsaklara daha yakın olabilmek için polis bariyerlerini yıkıyorduk, aşıyorduk. Tayyipgiller’in polisleri, “Çevik Kuvvet”leri, TOMA’ları, panzerleriyse bize biber gazlarıyla, tazyikli sularla, coplarla saldırıyordu. Aşağıdaki videoda yoldaşlarımızın bu mücadelesinin bir bölümü net görülmektedir zaten…
Şimdi gelelim 2013 Ağustosunda sonuçlanan “Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonunun sonuçlandığı gün yaptığımız görüntü kayıtlı konuşmamızda ne demişiz, olayı nasıl değerlendirmişiz ve bu karanlıktan çıkış yolunu nasıl göstermişiz…
Çıkış yolu bugün de aynıdır.
Yani antiemperyalist, antifeodal ve antişovenist ilkelere, temellere sahip bir Gerçek Devrimci Hatta birleşmektir, halkımızı bilinçlendirmektir, ordulaştırmaktır.
Bu yoldan gideceğiz, dövüşeceğiz, savaşacağız. Ve sonuçta mutlaka halkımızla birlikte kurtuluşa ulaşacağız.
Şimdi aşağıdaki görüntü kaydını izlemenizi ya da onun altındaki tape edilmiş metni okumanızı rica edeceğim.
Hani ne denir?
Bilmemek hiçkimseye hiçbir şey kazandırmaz.
En içten devrimci duygularımızla, selamlarımızla… 28 Temmuz 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı
https://www.youtube.com/watch?v=pi9tVwKCD1M
Yoldaşlar,
Adına “Ergenekon Davası” denilen bu Pentagon-CIA operasyonu nihayet sonuçlandı.
Zaten bu alçaklar varmak istedikleri yere varmışlardı. Onlar için amaç hâsıl olmuştu. Ama elde edileni muhafaza edebilmek için bu ağır cezaları vermeleri gerekiyordu. İşte onu yaptılar dün. 18 kişiye müebbet, ağırlaştırılmış müebbet verdiler ve yüzlerce kişiye de onlarca hatta yüzlerce yılı bulan cezalar verdiler. Kurbanların yani Silivri’deki tutsakların yaş durumları nazarı itibara alındığında verilen bu cezalar onların yüzde 90’ı için zaten zindanda ölüm anlamına gelir. Yani ağırlaştırılmış müebbet anlamına gelir. Çünkü ağır ceza alan mağdurların yaşları 50’nin üzerinde…
Bu davayı kim projelendirdi? Ve kim yürürlüğe koydu
İşin en önemli bölümlerinden birisi budur.
Yani bu davanın sahibi kim? Bu operasyonun sahibi kim?
Hep söylediğimiz gibi bunu projelendiren CIA’dır, Pentagondur arkadaşlar. Uygulayıcıları Pensilvanyalı imam yani insanları Allah’la aldatan İblis Fethullah ve Tayyipgiller iktidarı, AKP iktidarıdır. Demek ki bu operasyon üç ayak üzerine oturtulmuştur.
Patron: ABD-CIA-Pentagon Washington.
Uygulayıcı işbirlikçi hainler: Fethullah cemaati ve Tayyipgiller iktidarıdır.
Bu üç ayaktan birini gözden kaçırdık mı bu saldırının özünü kavrayamayız.
Dün, daha önceki günlerde hatta yıllarda da bu operasyona sözde karşı çıkan onun aleyhinde yorumlar yapan aydınlar, siyasetçiler gördük. Bunların çoğunluğu, dikkat edersek sadece AKP karşıtlığı üzerinden bu “Ergenekon” adlı operasyonlara yaklaştı ve o karşıtlık üzerinden değerlendirdi. Çünkü bunların önemli bir kısmı, ezici bir kısmı, Amerikancıdır. Amerikancı olunca patrona dil uzatmak olmaz. Bir kısmı da Fethullahçı. Mesela CHP onunla uzlaşmak için Pensilvanya’ya heyetler gönderdi ve sıcak mesajlar gönderiyor CHP’li vekiller bu İblis’e. Öyle olunca geriye saldırının sadece bir ayağını görmek ve onun üzerinden olaya yaklaşmak kalıyor onlar için. Bu sahtekârca yaklaşımdır, namussuzca bir yaklaşımdır. Onu göze batırmamız gerekir. Yani bu operasyonun sahibi ABD’dir. Uygulayıcı yerli hainler, işbirlikçilerdir.
ABD peki bununla neyi amaçlamıştır, bu saldırıyla, yoldaşlar.
CIA’nın çekirdek örgütleri yani Dış İlişkiler Konseyi, Bilderberg, Üçlü Konsey buralarda hep tartışılmış, konuşulmuş, yazılmış, çizilmiş belgelere, kitaplara geçmiştir bu projenin kapsamı, tamamı.
Ne diyorlar?
“Dünyayı bin ülkeli bir hale getirmeliyiz. Kent devletçiklerine dönmeliyiz. O zaman hepsini kolayca yönetiriz ve dünyanın üzerinde istediğimiz gibi gönlümüzce at oynatabiliriz.”
İşte projenin esası, özü budur, yoldaşlar. Ha, onun bir parçası olan BOP da, bildiğimiz gibi açıklandı ABD Dışişleri Bakanları tarafından, diğer ABD yetkilileri tarafından, o da sadece Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı ilgilendiren bölümüdür bu geniş projenin.
Hani ABD’nin, Pentagon’un büyük stratejisti Brzezinski ne diyor?
“Büyük satranç tahtası”, diyor. Yani en doğudaki Vladivostok’tan en batıdaki Baltık Denizi’ne kadar uzanan geniş coğrafyayı, Asya’yı, Avrupa’yı içine alan büyük iki kıtayı “büyük satranç tahtası” diye adlandırıyor.
Ve öyle stratejiler, öyle planlar öneriyor ki… Ancak bunları uygularsak bu satranç tahtası üzerinde istediğimiz gibi oyunumuzu oynarız ve bizim dışımızdaki herkes bizim yönettiğimiz piyonlar olur bu oyunda, diyor. İşte BOP da onun bölgemize ilişkin bir bölümüdür. Ve şu anda bu “Ergenekon” adlı operasyon da BOP’un bir parçasıdır, yoldaşlar.
Aslında hazırlıklar tâ 60’lı yıllardan itibaren yapılmış olmasına rağmen, Sosyalist Kamp’ın varlığında, ABD Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin belli bir oranda güce sahip olmasını kendi emperyalist çıkarları açısından gerekli buluyordu. Malum Sovyetler’le girişeceği, Sosyalist Kamp’la girişeceği bir savaşta, Sosyalist Kamp’tan gelecek saldırıyı ilk karşılayacak ve onu absorbe edecek güç olarak Türkiye’yi görüyordu. O yüzden Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk Ordusu’nun belli oranda bir güce sahip olmasını gerekli buluyordu. Ama Sosyalist Kamp yıkıldıktan sonra artık ABD’nin Türk Ordusu’na bakışı tümden değişti ve sadece 60’larda yaptığı o planın doğrultusunda bakmaya başladı bölgemize ve Türkiye’ye. Yani dünyayı bin ülkeye böleceğiz, bu arada Türkiye gibi büyük ülkelere, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi güçlü ordulara gerek yok artık. Onların varlığı önümüze engeller çıkarır. O zaman onları parçalamalıyız, etkisizleştirmeliyiz. İşte “Ergenekon Davası”nın amacı bu, arkadaşlar. Yani Yeni Sevr. Orta Anadolu’da küçük bir İslam devleti, diğer bölgeleri budanmış, koparılmış, parçalanmış bir Türkiye, ABD’nin öngördüğü Yeni Sevr Planı. İşte onun hazırlıklarını yaptı. AKP denilen Tayyipgiller iktidarı da o amaç için oluşturuldu, yapılandırıldı, var edildi, projelendirildi ve ete kemiğe büründürüldü ve iktidara getirildi.
Diğer partiler, Meclisteki diğer üç parti de aynı proje doğrultusunda yeniden formatlandı, biçimlendirildi. Özleri ve biçimleri ona uygun düşecek şekilde değiştirildi. Dikkat edersek Meclistekilerin hepsi Amerikan uşağı… Medya ona uygun hale getirildi. Artık kitleyi bilgilendirme aracı olmaktan çıkarıldı. Tümüyle Parababalarının eline geçti, eline teslim edildi ve Parababalarının ihale almalarını ve kendi reklam işleri yapmalarını sağlayan bir kuruma dönüştürüldü medya. Bizdeki tüm Parababaları da ABD uşağıdır bildiğimiz gibi. Onların ortağıdır. Medya da bu projeye uyumlu hale getirildi. Türkiye Halkları da zaten 1950’lerden itibaren hatta 45’ten itibaren ABD’nin uyguladığı “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesi kapsamında Ortaçağa doğru adım adım sürüklendi.
Kimlerle?
Tarikatlarla, Kur’an kurslarıyla, imam hatip okullarıyla insanlarımız CIA İslamıyla, Amerikan İslamıyla afyonlandı, uyuşturuldu, sağlıklı düşünemez hale getirildi. İşte Tayyip gibi, günde 40 kere yalan söyleyen, içtenlikten, dürüstlükten, insani değerlerden, acımadan, sadakatten zerre kadar nasip almamış bir insan üç seçimdir yüzde 40’ın üzerinde oy alıyor. Yüzde 50 civarında oy alıyor. Gittikçe de oylarını artırıyor gördüğümüz gibi. İşte bu sayede oldu. İnsanlar görüp kavrayamadı, düşünemez hale getirildi. Yoksa bu iktidarın vurgundan ve ihanetten başka nesi var?
Yaptığı hiçbir şey yok, halka verdiği hiçbir şey yok. Ama insanlar düşünemeyince, Usta’mız çok güzel anlattı bunu, Kıvılcımlı Usta: hayvanın bile gerisine düşer, diyordu. Hayvanı bir kere kandırırsın ama insanı defalarca kandırırsınız düşünmekten alıkoyduğunuz anda. Yani halkımız da bu projeye kanacak duruma getirildi. Geriye son kesim kalıyordu: Sosyalistler…
İşte ABD içine yerleştirdiği ajanlarla solu da kendi çizgisine çekti. Solu da gerçek sol olmaktan çıkardı, içini boşalttı. Ve bizim Sevrci Soytarı Sahte Sol dediğimiz solun, bugün Denizler’in, Mahirler’in izlediği hatla zerre kadar ilgileri kalmadı. Hepsi Denizler’in, Mahirler’in savunduğu değerlerin yüz seksen derece karşıtında, karşısında bulunuyor. Onun karşıtı bir hat izliyorlar. Biz onların izlediği hatta Amerika’nın “Demokrasi Projesi”nin hattı diyoruz, yoldaşlar. O kapsam içinde tüm eylemleri ve savundukları tezler. Yani onlar da bu projeye uyumlu hale getirildi. Bize tavır almaları da bundan… 17 grubun, biz onların bu içyüzünü açığa çıkardığımız, yüzlerine ayna tuttuğumuz için, bizi düşman bellemeleri ve bizimle ilişkilerini askıya almaları da bundan, yoldaşlar. Hâlbuki biz onları devrimci anlayışımız gereği yoldaşça, dostça uyarmıştık, devrimci hatta çağırmıştık. Ama küçükburjuvalıkları yüzünden anlamadılar bizi.
İşte ABD Emperyalistleri, Türk Ordusu’nun Ordu Gençliği’ni oluşturan bölümünün, Mustafa Kemalci, antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, yurtsever, laik kesimini düşman olarak gördüler. Yani hainane, emperyalist amaçlarını uygularken karşılarında engel oluşturabilecek, onlarla mücadele edebilecek bir güç olarak, bir düşman olarak gördüler ve bu operasyonu onlara yönelttiler.
Namuslu bilim insanlarını düşman olarak gördüler. Yine aynı değerlere sahip yani antiemperyalist, yurtsever, Mustafa Kemalci, laik bilim insanlarını, üniversite rektörlerini düşman olarak gördüler ve onları Silivri’ye doldurdular. Namuslu aydınları, yazarları, gazetecileri düşman olarak gördüler. Onları toplayıp Silivri zindanlarına tıktılar. Yani onlar açısından bu operasyon bir yol temizliğiydi. Böylece kendilerine güçlük çıkaracak, bu düşmanları da temizleyip saf dışı ettikten sonra artık bir otoyolda gider gibi gönüllerince, rahatça amaçlarına ulaşmayı planladılar, hedeflediler.
İşte bu operasyon bu anlayışın ve amacın ürünüdür, yoldaşlar. Biz daha bu saldırının ilk adımında, 2008’de, devrimci teorimizin ışığında olayı gördük. Tüm yönleriyle kavradık olayı. Dedik ki; bu bir CIA operasyonudur ve antiemperyalist, laik, yurtsever, tam bağımsızlıkçı, Mustafa Kemalci güçleri tasfiye etmeyi, ezmeyi, sindirmeyi, etkisizleştirmeyi ve terörize etmeyi amaçlayan bir CIA operasyonudur. Ne yazık ki, bugün aradan 6 yıl geçmiş olmasına rağmen, bizim olayın özünü yakalayıp ortaya koyan bu tespitimizi, bizim dışımızda başka gruplar, başka siyasetler hâlâ kavrayabilmiş değil, yoldaşlar.
Silivri’de mahkeme falan yok. Yargıçlar, savcılar yok. Orada bir tiyatro oynanıyor, bir trajedi oynanıyor. Mahkemecilik, yargılamacılık, hukukçuluk oyunu oynanıyor orada. Oradaki görevliler yüzlerinde maske taşıyorlar. Yargıç, savcı maskesi taşıyorlar. Yani “Kırmızı Başlıklı Kız” masalında kurdun içine girdiği post gibi, sahte bir postun içinde, görünümün içindeler, yoldaşlar. Onların hukukla, yargıçlıkla bir ilgisi yok. Onlar CIA’nın, Pentagon’un, ABD’nin, insanları Allah’la aldatan İblis Fethullah’ın bu amaçla, bu görevle görevlendirdiği bir ekiptir.
Onları mahkeme olarak gördüğünüz ve tanıdığınız anda boynunuza ölüm ilmiğinin geçirilmesini kabul etmiş olursunuz, dedik operasyon ilk başladığında tutuklanan generallere. Bunlar budur. Bunları sahici bir mahkemeymiş gibi kabul edip onlar karşısında hukuki gerekçeler ortaya koyarak savunma yapmaya kalkmak, onların vereceği her cezayı baştan gönüllü olarak kabullenmek demektir ki, bunun anlamı da ölüm ilmiğini boğazınıza geçirmek demektir, dedik.
O zaman onlara karşı yapılacak nedir?
Hukuki söylemle, literatürle uyum savunması değil, kopuş savunması, reddiye savunması, ret ediş savunması, tanımama savunması, onların içyüzünü ortaya koyma savunması…
Kimse kimseyi yanıltmasın, aldatmaya kalkmasın; biz yurtseveriz, antiemperyalistiz, ama siz de; CIA’nın, Pentagon’un görevlilerisiniz, Türkiye Halklarının düşmanısınız, Yeni Sevr’i gerçekleştirmek için bu operasyonu yapmakla görevlendirildiniz, bunu söylemeniz gerekir, dedik. Ama hiçbiri buna cesaret edemedi, yoldaşlar. O dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerindeki muvazzaf subaylar da bu cesareti gösteremedi. Bu operasyonun özünü, amacını, sahibini görüp ona uygun, Mustafa Kemalci bir tutum alamadı. Korkakça bir tutum aldılar.
Yoldaşlar,
İşte dün karşılaştığımız durum, tüm bu yaşanan sürecin bir sonucudur. Ve bu saldırının kurbanları, içerdeki 300-400 kişi değildir. Asıl kurban Türkiye Halklarıdır ve halkların geleceğidir.
Yeni Sevr’e götürülüyor ülkemiz. Budur asıl büyük tehlike. Bu Sevr bataklığında hepimiz köleleştirilmek, ABD uşağı yapılmak isteniyoruz.
Fakat hep şunu söyleriz yoldaşlar; İnsanlar hayvan sürüsü değil. Sürgit kandırılamazlar, uyutulamazlar, aldatılamazlar; bir noktadan sonra yapılan ihaneti ve oynanan oyunları görürler. Nitekim Birinci Milli Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda da böyle oldu.
İşte Taksim Gezi Direnişi’miz halklardaki uyanışın ilk kıvılcımının çakışıdır, yoldaşlar. Hiç ummadıkları, beklemedikleri bir anda halkımız ayağa kalktı ve Tayyipgiller’e ve onların arkasındaki Fethullah’a, AB-D Emperyalistlerine karşı meydanları doldurdu. Milyonlar, on milyonlar olarak döküldü sokaklara, meydanlara. Hepsi şaşırdılar halklarımızın bu isyanı karşısında. Şu anda bu isyanı kontrol altına almış görünüyorlar. Ama sadece kontrol altına almış görünüyorlar; durdurmuş değiller, durduramazlar da, durduramayacaklar da. Adım adım, dalga dalga, gün be gün bu isyanımız büyüyerek zafere varıncaya kadar gelişecek, güçlenerek sürecek, yoldaşlar. Ve sonunda, hep dediğimiz gibi; halklar kazanacak. Dünya Halkları kazanacak, Türkiye Halkları kazanacak.
ABD Emperyalistleri, AB Emperyalistleri ve onların işbirlikçileri yerli hainleri Tarihte hep lanetle anılacaklar. İğrenilerek, tiksintiyle anılacaklar. Bundan adımız gibi eminiz. Ve el yüzüne bakamayacaklar.
Ve hep biz yani halklar kazanacağız. Uzatmayalım yoldaşlar:
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!