Vatanın parçalanıp çöküyor, senin bel bağladığın Amerikan işbirlikçileri başka âlemde. Saçlarını tarıyor…
Meclisteki Amerikancı bu Dörtlü Çete’nin kimi üyeleri Kaçak Saraylı’yı Başkanlık zırhına büründürme derdinde, kimi onların ibrikçisi olmayı, koltuğunun tek güvencesi görmekte; kimisi “Yenikapı Ruhu”nun faziletlerinden dem vurmakta, kimisi de yandaşlarına “Biji Serok Obama” çektirmekle meşgul.
Yani vatanmış, milletmiş, halkmış; bunların hiç umrunda değil. Zaten de hiçbir zaman olmadı…
Elin yabancı gazetecisi tâ binlerce kilometre öteden görüyor, Türkiye’nin batma tehlikesi içinde olduğunu, senin güvenip umut bağladığın, uğruna sandıklara koşup oylar yağdırdığın bu Amerikan hizmetkârları hiç oralarda değil.
Bakın, İngiliz Independent Gazetesi, başyazılarından birinde ne diyor, Türkiye için:
“TÜRKİYE DE ŞİDDETİN ALTINDA EZİLİYOR’
“Yeni yılla birlikte, bütün Ortadoğu’nun istikrarsızlaşmasının devam ettiğine ve hatta bu durumun 2017’de hızlanabileceğine dair kanlı bir hatırlatma meydana geldi. Suriye iç savaşında kırılgan bir ateşkes sağlanmış olabilir fakat son birkaç yıl, ulusların yakın tarihte tahayyül edilemez biçimde, bir bütün olarak bölünmesine ve yok edilmesine sahne oldu.
“Domino taşları gibi, Irak, Libya, Suriye ve Yemen korkunç acılar çekti; bunun bedeli yaralananlar, yas tutanlar ve evsiz kalanlar hâlâ bedelini ödüyor. Mısır erimenin eşiğinde görünüyor. Şimdi de bölgesel bir süper güç, NATO üyesi ve uzun zamandır bu acımasız gelişmelerde kurbandan çok bir aktör olduğu düşünülen Türkiye de şiddetin altında eziliyor.
“HİÇ BU KADAR GÜÇSÜZ OLMAMIŞTI’
“Bu şiddet, kaygı verici biçimde çeşitli güçler tarafından ortaya konuyor: İslamcı aşırılıkçılar, Kürt ayrılıkçılar, geçen yaz başarısız olan askeri darbe girişiminin arkasındaki (…) güçler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rejiminin içinden daha gaddar unsurlar. Osmanlı’nın 100 yıl önceki çöküşünden bu yana bu ülkenin birliği ve geleceği hiç bu kadar kırılgan olmamış, gücü hiç bu kadar açık bir biçimde azalmamıştı.” (http://www.birgun.net/haber-detay/the-independent-laik-ve-demokratik-turkiye-cokusun-esiginde-141595.html)
İçinde yaşadığımız cehennemcil felaketi nasıl açıkça dile getiriyor, İngiliz gazetesi, değil mi arkadaşlar?
Aynen şöyle, değil mi?
“Osmanlı’nın 100 yıl önceki çöküşünden bu yana bu ülkenin birliği ve geleceği hiç bu kadar kırılgan olmamış, gücü hiç bu kadar açık bir biçimde azalmamıştı.”
Türkiye’nin böyle bir ölümcül uçurumun dibine getirilmesi ve oraya yuvarlanması, ABD Emperyalistlerinin, Kaçak Saraylı Reis’e ve onun AKP’gilleri’ne verdikleri birincil görevdi, değil mi?
Ne yapacaktı Tayyip?
BOP’un hayata geçirilmesinde taşeronluk görevi üstlenecekti. Acıdır ki, çok başarılı biçimde yaptı bu görevini ve efendisi ABD’ye hizmetini.
“Askeri Vesayeti, Laikçi Vesayeti bitirme” adı altında 15 yıldan bu yana durup dinlenmeden Pensilvanyalı İmam’la birlikte ve bilumum tarikatlarla, cemaatlerle birlikte, Kur’an Kurslarıyla, İmam Hatip Okullarıyla, cami imamlarıyla birlikte durup dinlenmeden saldırdılar, Laik Cumhuriyet’e. Ve sonunda onu yerle bir ettiler. Hâlâ da gözleri doymuş değil.
Ne diyorlar?
Daha çok İmam Hatip Okulları açacağız.
Açın… Açın bakalım…
Varacağınız son durak bu hainane işte El Kaide’nin, El Nusra’nın, IŞİD’in yanı başıdır. Ona da bir hayli yaklaştınız zaten.
Yine Independent’ın Ortadoğu Uzmanı Patrick Cockburn, aynı içerikte bir yazı kaleme alıyor, Türkiye üzerine. O da şöyle:
“Hükümet saldırıları nasıl engelleyeceğini bilmiyor’
“İstanbul’daki bir gece kulübünde 39 sivilin IŞİD tarafından öldürülmesi Türkiye’de son haftalarda gerçekleşen katliamların sonuncusu. Saldırıların failleri farklı olabilir fakat toplu vahşetin biriken etkisi Türkleri gittikçe artan korku iklimi içinde ve istikrarsız yaşamaya razı ediyor. Aynı zamanda açıkça görülüyor ki Türk hükümeti bu saldırıları nasıl engelleyeceğini bilmiyor.
“Türk hükümeti IŞİD’i ortadan kaldırmak için ne yaparsa yapsın bu acımasız vahşetin devam etmesi muhtemel. IŞİD, Reina gece kulübünde ve havalimanındaki saldırılarda olduğu gibi Türkiye’de iyi yer edinmiş yerel militanlarını kullanabilir ya da dışarıdan katillerini getirebilir.
“Fransa, Belçika ya da Almanya’da olduğu gibi ölmeye hazır olan katillerin sıradan sivilleri hedef almasını engellemek imkansız. Saldırıların başarıya ulaşması “güvenlik kusuru” olarak söylense de pratikte hiçbir güvenlik, emniyeti sağlayamaz.
“Türkiye’de ‘terörizmi’ Avrupa’dan ve Ortadoğu’dan farklı kılan şey ölü sayısından ziyade, saldırıyı icra edenlerin çeşitliliğidir. Üç hafta önce İstanbul’da bir futbol stadyumunun dışında çoğu polis 44 kişinin öldürülmesi TAK tarafından üstlenildi. Erdoğan, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sorumlu tutulan Fettullah Gülen destekçilerinin 19 Aralık’ta Rusya’nın Türkiye büyükelçisine Ankara’daki suikastı yapmakla suçladı.
“Türkiye’de selefi inanış yayılıyor, bu da IŞİD için zemin hazırlıyor’
“Türkiye içinde ve dışında binlerce üyeye sahip bu güçlü grupların hiçbiri kısa sürede devre dışı kalmayacak. Ankara’daki hükümet, bu grupların izlerini takip edip ‘inlerine kadar gireceğiz’ gibi alışıldık sözler kullanıyor. 2011’den sonraki Suriye iç savaşına Erdoğan’ın sağlıklı düşünülmemiş müdahalesi IŞİD ve PKK’nin Irak ve Suriye’de fiili olarak bir devlet oluşturmasına neden oldu.
“Bir zamanlar Türkiye’yi transit bir nokta ve barınak olarak kullanan IŞİD, şimdilerde ülkeyi düşman ilan ederek ölçülü saldırılarıyla maksimum bölünmeye neden oluyor. Son iki yıldır Türklerin saldırılara yönelik tepkisinin çarpıcı özelliği ulusal dayanışmaya yol açmayıp, aksine terörizmin gelişmesinin durumunu yaratma tartışmalarında Erdoğan yanlısı ve karşıtlarının birbirlerini suçlamasıyla devam ediyor.
“Gece kulübüne saldırının başka bir boyutu daha var: saldırıyla gerici İslamcıların sempatisi ve desteği hedeflendi. Selefi inanış Türkiye’de yayılıyor ve bu, son birkaç yıldır, IŞİD’in hücreleri için verimli bir zemin sağlıyor.
“Kazanmanın mümkün olmadığı savaş’
“Erdoğan, Kuzey Suriye’nin içine doğru ilerleyerek IŞİD ve Suriye Kürtlerini ezmekle tehdit ediyor. Türk kuvvetleri Halep’in kuzey doğusundaki IŞİD’in kalesi El Bab’a çok yakın fakat sert bir direnişle karşı karşıya ve çok önemli kayıplar yaşıyor. Erdoğan’ın bütün sert konuşmaları Türk ordusunun ve yerel müttefiklerinin çok az dostunun ve çok tehlikeli düşmanlarının olduğu Suriye’de başarı elde etme umudu üzerine değil aksine kazanmanın mümkün olmadığı bir savaşın içine çekiliyorlar.” (http://www.birgun.net/haber-detay/independent-yazari-patrick-cockburn-turkiye-de-selefi-inanc-yayiliyor-141923.html)
Bakın bir İngiliz gazetecisi bile ne kadar net görüyor Türkiye’nin içinde bulunduğu felaketi. Ve buna nasıl sürüklendiğini…
Şimdi bir de Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete’ye bakalım. Bir teki olsun içinde bulunduğumuz felaketi görebiliyor ve bunu dile getirebiliyor mu?
Hayır.
Dedik ya başta, onlar başka âlemde. Kendi dalgalarına bakıyor, küplerini dolduruyor, Meclisin ceylan derisiyle kaplı koltuklarına kurulup geyikler çeviriyor.
Saygıdeğer arkadaşlar;
Bir örnek de ABD’den verelim. Oradaki bir radyo istasyonuna konuşan bir uzmanın söylediklerine kulak verelim. Uzman, İslam karşıtı, şoven bir kuruluşun kurucusu ve başkanıdır. Yani gerici bir örgütün yöneticisi, sözcüsüdür. Adı Brigitte Gabriel’dir. Türkiye’nin bugünkü durumuna ilişkin aynen şu tespitte bulunuyor:
“Türkiye esasında, mücadeleyi kaybettiklerini hisseden ılımlı güçlerle kazandıklarını ve güçlendiklerini hisseden radikal güçler arasında topyekün bir çöküşün eşiğindedir.” (http://www.wnd.com/2016/12/turkey-is-on-the-cliff-of-a-complete-collapse/)
“Mücadeleyi kaybettiklerini hissedenler”den kastı, Laik Cumhuriyetçilerdir sanırız. “Kazandıklarını ve güçlendiklerini hisseden radikaller” dediği ise Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’dir ve onun peşindeki bilumum Ortaçağcılardır.
Ama ne diyor uzman kadın?
“Türkiye topyekün bir çöküşün eşiğinde”, diyor.
Yani bu çöküş, Tayyip’i de Kaçak Sarayı’yla ve AKP’gilleri’yle birlikte yutacaktır, işini bitirecektir, diyor.
Evet, arkadaşlar. Türkiye parçalanıyor ve çöküyor günbegün. BOP’a doğru gidiyor. Yeni Sevr’e doğru gidiyor. Bu açık.
Biz, on yıllardan bu yana bu felaketin gelmekte olduğunu haykırarak dile getirmekteyiz. Onlarca kez feryat ederek söyledik. Meclisteki bu Amerikancı Dörtlü Çete’nin, bu hainler güruhunun Türkiye’yi götürecekleri bir tek yer vardır, Suriyeleşmektir, diye. En son 2015 Seçimleri vesilesiyle yaptığımız TRT Konuşmalarımızda da bu acı gerçeğe uzun uzun yer verdik.
Saygıdeğer Halkımız;
Fakat sen bizi anlamadın, anlamazlıktan geldin, duymazlıktan, bilmezlikten geldin. Kandın bu hainlerin yalanlarına. Ve düştün peşlerine. Seçim sandıklarına gittin, onlar için attın oyunu.
O günden bu yana yapıp ettiklerini de gerçekte görüp anlamıyorsun, kavrayamıyorsun. Vatanımızın, ülkemizin ve halkımızın yaşadığı bu acılar zerrece umurlarında değil bunların. Ama sen göremiyorsun ki bu gerçeği de.
Bakın, geçen yüzyılın en önde gelen ünlü fizikçisi Albert Einstein ne der:
“Hiçbir sorun, o sorunu yaratan bilinç düzeyiyle çözülemez.”
İş geliyor, bu özdeyişin içerdiği katı gerçekliğe dayanıyor.
Saygıdeğer Halkımız;
Alınma, darılma…
Ülkemizin bu felakete sürüklenmesi tümüyle senin içinde bulunduğun, daha doğrusu senin içine hapsedilmiş olduğun bilinç düzeyinden kaynaklanmaktadır. Yani senin zihnin, önyargılarla, dogmalarla öylesine kuşatılmış, esir alınmış ki; adeta hasara uğratılmış durumda. Gerçekleri ne görebiliyor, ne algılayabiliyor, ne de değerlendirebiliyorsun.
Seni kimisi Allah’la aldatıyor, kimisi CHP’cilikle, Altı Ok’la, kimisi milliyetçilikçe, kimisi Kürtçülükle. Ama hepsi aldatıyor bunların seni. Sen, içine hapsedildiğin bilinç düzeyinden dolayı sürekli aldatılmaktasın, kandırılmaktasın.
Peşine düştüklerinin, umut diye bel bağladıklarının hepsi Amerikan uşağı, Amerikan hizmetkârı. Hepsi hain. Bu vatanın milletin, bu halkın düşmanı. Sana hizmet etmiyorlar, Amerika’ya hizmet ediyorlar. Ama sen bunları gerçek içyüzleriyle ne görebiliyorsun, ne tanıyabiliyorsun.
İşte bu sebepten, bütün bu felaketler başımıza geliyor. Daha da ağırlaşarak gelecek. Türkiye çökecek tümüyle. Vatan parçalanacak. Yeni Sevr ya da BOP hayata geçecek.
Sen ancak o zaman acı gerçeğin farkına varabileceksin. Yani, düşünceyle, akılla, önceden görüp; gidilen felaket yolunu kavrayamıyorsun. Seni o yolda sürükleyenleri tanıyamıyorsun.
Felaketi tüm boyutlarıyla yaşayacaksın, ondan sonra aklın başına gelecek. Haaa, diyeceksin; peşine düştüklerimiz gerçekten hainmiş. Onlar yok ettiler ülkemizi, parça parça ettiler vatanımızı.
İşte bu kavrayışa ulaştıktan sonra bilinç düzeyin farklılaşacak, gelişecek, yükselecek. Ancak ondan sonra görebileceksin, kurtuluşun yolunu, bu kapandan çıkışın yolunu.
Ve, bizi ancak o zaman anlayabileceksin. Meğer, diyeceksin, bu HKP’liler ne kadar da doğru söylüyorlarmış. Ve bizi ne kadar çok seviyorlarmış. İşte o zaman kaynaşacağız seninle. Ve tıpkı Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda olduğu gibi, yeni bir Antiemperyalist İkinci Ulusal Kurtuluş Savaşı başlatacağız. Ve o savaşın zaferiyle yeni bir ülke kuracağız. Yeni bir Halk İktidarı kuracağız.
Fakat o zamana kadar daha çok ve ağır acılar çekeceğiz. Binlerce, belki de on binlerce masum insanımızı yok yere kaybedeceğiz. Ne çare…
Ne diyelim?..
“Kader böyleymiş, ne söylesem, ne söylesem boş” mu diyelim?
Bu acılar yaşanacak, bu canlar verilecek.
Fakat, en sonunda biz kazanacağız.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
04 Ocak 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı