Türkiye Her Geçen Gün Artan Bir Hızla BOP Cehennemine Doğru Sürükleniyor
Hatırlayacağımız gibi, Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller 2009’dan 2015 Haziranı’na kadar PKK ile, İmralı ile dosttu. ABD’nin ve İngiltere’nin gözetiminde “Açılım” ya da “Barış Süreci” adını verdikleri bir sürecin aktörleriydi. Oslo’da yüzde doksan oranında anlaşmaya varmışlardı. Sonra Dolmabahçe’de Tayyip’in ofisinde Kaçak Saraylı’nın adamlarıyla İdris Baluken, Sinemacı Sırrı Süreyya ve Pervin Buldan’dan oluşan PKK ekibi, gülücükler saçan fotoğraflar ve videolar çektiriyorlar, anlaşmalar yapıyorlardı. O toplantıda, Kaçak Saraylı’nın Dolmabahçe Ofisi’nde kimin nerede oturacağını bile bizzat Kaçak Saraylı belirlemişti.
Tabiî bu altı yıllık süreç içinde PKK eylemlerini durduruyor, asker de aynı şekilde mukabelede bulunuyordu. Bu süreçteki seçimlerde Kaçak Saraylı ve onun AKP’giller’i üst üste galibiyetler elde ediyorlardı. Hani İmralı Görüşmeleri’nde Öcalan da der ya: “İktidarı AKP’ye altın tepsi içinde sunduk.” diye, işte öyleydi durumlar.
Şanlı Gezi İsyanı’mızda PKK-HDP devrimcileri sırtından vuruyor, açıktan AKP’giller yanında saf tutuyordu. Bu ihanetlerini de şöyle diyerek savunuyordu Demirtaş:
“(…) Ama şöylesine bir hareket içerisine de girildi. ‘Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz? Ya da bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz?’ Böyle bir arayış oldu. Bunu, biz hem sokaktaki gözlemlerimizle hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Bu yüzden de bir mesafe koyduk. Buradan bir darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmayız biz.” ( http://odatv.com/agactan-dev
Yine İmralı’da Öcalan; “Gezi’de 17-25 Aralık’ta AKP devriliyordu, biz kurtardık.”, diyerek bu ortaklıklarını net biçimde ortaya koyar.
Tabiî bu süre boyunca AKP’giller’in önde gelen temsilcileri Öcalan’a müthiş övgüler düzerler. Bir iki örnek:
Yalçın Akdoğan:
“Ben Öcalan’ın süreci diğerlerinden daha doğru okuduğunu düşünüyorum. Belki televizyon imkânı, birçok tartışma programı izlemesi rol oynamıştır. Suriye’de vesaire birçok ülkede farklı aşamalardan geçti. Onlarca yıldır bu işlerin içinde olduğu için farklı bir bakış açısı da vardır. Olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi vardır. Dikkat ederseniz onun verdiği mesajlar diğerlerinin verdiği mesajlara göre sürecin geleceğini daha çok düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor.”
(…)
“Beşir Bey (Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay), İçişleri Bakanı (Efkan Âlâ) ve Adalet Bakanı (Bekir Bozdağ) ile zaten görüşüyorlar. Bizim de sürekli görüşmelerimiz olmuştur. Diyalog kanalları açık. Herkes herkesle görüşüyor. HDP’lileri öcü gibi görmenin bir anlamı yok.” (http://www.aljazeera.com.tr/h
Beşir Atalay:
“Beğenin ya da beğenmeyin, Öcalan Kürtlerin lideri. Bir mekanizma oluşturduk. MİT Öcalan’la görüşüyor. Biz BDP’lilerle görüşüyoruz, onlar da Kandil’le görüşüyor” (http://www.cumhuriyet.com.tr/
Yiğit Bulut:
“Abdullah Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor” (http://www.haber3.com/yigit-b
Daha böyle yığınla övgüler düzdüler, Öcalan’a, Kaçak Saraylı’nın adamları.
Bu arada da bütün Kürt illeri açıktan PKK’nin hakimiyetine terkedildi. PKK istediği şekilde askeri konuşlanma ve mühimmat yığınağını yaptı buralara. Buna karşı çıkmak isteyen birlik komutanları ve valiler, kaymakamlar görevden alınarak PKK’nin onayladığı ve kendisiyle uyum içinde olacak komutanlar, idari yöneticiler atandı.
AKP’giller ile PKK arasındaki bu kankilik durumu 2015 20 Temmuzu’na kadar sürdü. Tabiî bu süreci bütünüyle ABD ve onun casus örgütü CIA yönetiyor.
Fakat hayatta hiçbir şey dümdüz bir yol izlemez. Bazen zikzaklar olur, geriye dönüşler, zıttına sıçrayışlar olur. Bu sebepten, uyumlu süreç artık tersine çevrilmeliydi. İşte 20 Temmuz 2015 sonrası 180 derece karşıtına dönüştü bu durum. Bir anda AKP’giller ile PKK kanlı bir hesaplaşmanın, boğazlaşmanın içine itildi. O günden bu yana binlerce Türk ve Kürt genci hayatını yitirdi. Kürt illeri “Hendek Savaşları” adı verilen savaş sonucunda yerle bir edilerek viraneye dönüştürüldü. Sivil halktan da kayıplar oldu, önemli sayıda. Bu savaş bütün kanlı biçimleriyle bugün de sürdürülmektedir. 2015 öncesini olduğu gibi sonrasını da planlayan, yöneten tümüyle ABD Emperyalistleri’dir.
Savaş, Türk ve Kürt her aileyi içine çekerse artık halkların bir arada yaşama imkanları büyük ölçüde ortadan kalkmış olur. Çünkü hiç kimse ailesinin bir ferdini kaybeden, öldüren kişilere karşı dostça duygular beslemez. Onlarla bir arada olmak istemez. Tersine, düşmanlık güder, intikam duyguları besler onlara karşı. İşte öyle bir sürecin içindeyiz şu anda. Bu süreç, her geçen gün halkların arasında bin yıldan bu yana oluşmuş bulunan bağların bir bölümünü koparıp gitmektedir. Yani hızlı bir ayrışma sürecine, parçalanma sürecine girdirilmiştir Türkiye. Başka türlü ifade edersek; BOP Süreci CIA’nın planladığı biçimde sürdürülmektedir.
Hep söylediğimiz gibi Meclisteki dört burjuva partisi de ABD’nin sadık hizmetkârlarından oluşmaktadır. Bunların akıl hocaları, yöneticileri ve hatta yapımcıları, oraya getiricileri ve orada tutucuları ABD Emperyalistleridir. Bu sebepten, daha önce de defalarca söyledik: bunların Türkiye’yi götürebilecekleri bir tek yer vardır, o da Yeni Sevr ya da BOP bataklığıdır diye. İşte oraya götürüyorlar elbirliğiyle Türkiye’yi.
Üç gün önce, 12 HDP milletvekilinin sabah baskınlarıyla, ev aramalarıyla gözaltına alınması ve bunlardan Demirtaş’ın da içinde olduğu 9 milletvekilinin tutuklanması aynı ayrıştırma ve parçalama sürecinin yeni bir aşamasıdır. Böylelikle HDP milletvekillerine, yani Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin legal plandaki partisinin milletvekillerine siyaset yapma hakkı verilmemiş olmaktadır. Zaten bu tutuklamaların sonrasında, HDP de geriye kalan 50 milletvekilini Meclis yasama çalışmalarından çekme kararı almış bulunmaktadır. Legal siyaset noktalanmış olmaktadır. O zaman geriye sadece çatışma ve savaş alternatifi bırakılmaktadır.
AKP’giller’in HDP’ye yönelik bu son saldırısı Batı kamuoyunda önemli yankılar yapmıştır ve hemen herkes HDP’nin yanında olmuştur. Sonuç olarak, bu olay ayrışma sürecini çok daha hızlandırmıştır, halklar arasındaki çatlağı daha da genişletmiştir.
ABD’nin de istediği budur zaten. O süreç içinde halkların birbirine düşmanlaşmasını ve parçalanmanın önündeki engellerin tamamen ortadan kalkmasını amaçlamaktadır.
Hiç aklımızdan çıkarmayalım, ABD’nin ve AB’nin Kürt Sorunu’nu çözüm formülü açıkça ve kesince ortaya konmuştur. ABD kendi çıkarları için, son yayımlanan Wikileaks belgesind
Bu sebeple Kürt Meselesi’ni eline alıp onu Kürtler lehine savunuyor görünmesi bütünüyle o meselenin kendi arzuladığı şekilde çözümünü istemesinden kaynaklanmaktadır. ABD Ortadoğu’da ikinci bir İsrail, ikinci bir petrol bekçisi Amerikancı devlet yaratmak istemektedir. BOP haritasında da bunu ortaya koymuştur zaten.
Şimdi ne olacak?
Türkler ve Kürtler arasındaki savaş daha da şiddetlenerek ve kanlı biçimler alarak sürecek. Bunun bir aşamasında da ABD Emperyalistleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1973 Sayılı Kararının Türkiye için de uygulanması gerektiğini ortaya koyacaklar ve bu teklifi getirecekler Güvenlik Konseyi’ne. ABD Emperyalistleri bu kararı Libya’ya saldırmalarına gerekçe oluşturmak için çıkarmışlardı Güvenlik Konseyi’nden. Çin ve Rusya da deneyimsiz, acemi emperyalist devletler oldukları için ABD’nin oyununa gelmişler, onun getirdiği teklife karşı çıkmamışlardır Güvenlik Konseyi’nde. Çekimser kalarak onun Libya’ya askeri saldırıda bulunma önerisinin karar biçimine dönüşmesini sağlamış olmuşlardır.
Fakat Libya, bu karar ve onun önerdiği saldırılar sonunda çökertilmiş, emperyalistlerin gönlünce at oynatacağı ve sömürü yapacağı bir ülke haline gelmiştir. Zengin Libya petrolleri Batılı Emperyalistlerin hakimiyetine girmiştir. Çin ve Rusya’nın payına ise hiçbir şey düşmemiştir. Bundan ders çıkaran bu turfanda emperyalistler Suriye’de ABD’nin ve AB’nin bu oyununa gelmemişler ve Suriye Halkının ve yönetiminin yanında yer almayı tercih etmişlerdir. Tabiî o da kendi çıkarları öyle gerektirdiği için.
Bugüne gelirsek, Türkiye hızla ABD ve AB Emperyalistlerinin 1973 Sayılı Kararlarını uygulamak isteyecekleri ortama doğru sürüklenmektedir. Hani bu karar der ya; “Bir devlet kendi halkına karşı aşırı şiddet kullanıyorsa, o devlete Birleşmiş Milletler’in askeri müdahalede bulunma hakkı vardır.”, diye, işte oraya götürüyorlar Türkiye’yi. ABD ya da AB ülkelerinden birinin bu teklifi vermesi halinde Güvenlik Konseyi’nde Türkiye lehine oy kullanacak, yani Türkiye’yi savunacak bir tek ülke bile kalmamıştır artık, yoktur.
Böyle bir karar Türkiye için de uygulanmalıdır, denildiği anda ne yapılacaktır?
Türkiye’nin Kürt illerini kapsayan bölgesi uçuşa yasak bölge ilan edilecektir. PKK’ye de her türden ağır silah takviyesi ve desteği yapılacaktır. Ve bunun sonucunda da ülke parçalanacaktır, Sevr’de öngörüldüğü gibi. Yahut da BOP’ta öngörüldüğü gibi. Üç parçaya bölünecektir Türkiye bu projeler doğrultusunda.
Sözü uzatmayalım. İşte o kara günlere doğru her geçen gün artan bir hızla çekilip götürülmektedir Türkiye.
Ne yazık ki, bu gidişi durduracak Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist bir devrimci güç şu anda oluşturulamadı. Yani Kürt Sorunu’nu Amerikancı değil de devrimci bir tarzda çözebilecek, böylece de halkların kardeşliğini gerçekleştirebilecek bir güçlü hareket oluşturamadık ne yazık ki. Ve öyle görülüyor ki, ABD haydut devleti ve onun sadık müttefiki AB Emperyalistleri, Türkiye’yi BOP bataklığına sürükleyecekler. Orada boğup parçalayacaklar üçe.
Belki bazı arkadaşlara göre çok karamsar bir tablo çizmiş ya da öngörüde bulunmuş oluyoruz bu değerlendirmemizde. Fakat olanı olduğu gibi görmek, göstermek ve koymak bir devrimcinin vazgeçilmez tutumudur. Durumu netçe tespit edeceğiz ki, oradan devrimci bir çıkışın yollarını aramaya başlayacağız, bulmaya çalışacağız. Bulacağız da tabiî en sonunda.
Başka türlü ifadelendirirsek, hastalığı ya da felaketi öncelikle doğru tespit edeceğiz. Teşhiste yanılmayacağız. Sonra da ona uygun bir tedavi ve çözüm üreteceğiz, ortaya koyacağız.
En sonunda muhakkak ki yine biz kazanacağız. Ama o günler gelinceye kadar da halklar büyük acılar çekecek, felaketler yaşayacak, kayıplar verecek. Hep diyoruz ya, ABD ve AB Emperyalist haydutlarının olduğu her yerde ölüm celladı da onların yanı başındadır, diye. Türkiye’yi şu anda bu haydutlar yönetiyor gerçekte. Seçim meçim hikaye… Halkın bir şey görebildiği, dostu düşmanı seçebildiği, birbirinden ayırabildiği bir durum yok. ABD’nin sadık hizmetkârı hain partilere sarılmaktadır kurtarıcı diye.
Onlar da nereye götürecekler Türkiye’yi?
Efendilerinin istediği yere. İşte bütün bu sebeplerden dolayı biz hep diyoruz ki:
Katil Amerika Ortadoğu’dan Defol!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz! 7.11.2016
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi