Türkiye bir Şairini daha yitirdi: Refik Durbaş

Türkiye bir Şairini daha yitirdi: Refik Durbaş

Halk şairi Refik Durbaş’ı 30 Kasım 2018 tarihinde yitirdik. Halkını sevmişti Refik Durbaş. Çünkü halkın bağrından çıkmış, halkının acılarını hissetmiş, izlemiş, şair duyarlılığı ile aktarmıştı.

Zaten bir emekçi çocuğu olarak ben de bir emekçiydim. Hem işlerde çalışıyor, işportacılık, dergi, gazete dağıtıcılığı gibi, hem de okumaya çalışıyordum.”

Belki bir bu kadar önemli özelliği de, ölene dek halkının içinde kalmasıydı Refik Durbaş’ın. Yani bozulmamıştı. Kapitalizmin, düzenin çarklarına kapılmamıştı. Bunu alçakgönüllükle kendine değil şiire bağlıyordu.  Şöyle diyordu bir söyleşisinde:

“(…) Şiir edebiyatın içinde ayrı bir yerde duruyor. Kapitalizmin alamadığı, giremediği tek alan şiirdir çünkü. Parayla alınıp satılmaz. Yasalara da, anayasalara da karşıdır. İtiraz eder. Baş ve boyun eğmez. Elbette edebiyatın içinde ayrı bir yerde duracak.”

Aslında Durbaş’ın söyledikleri toplumcu şiir için geçerli. Oysa nice şairin dünya görüşü, duruşu belirler şiirini. Kimi şair düzenin çarkları içinde kaybolur gider. Pusulasını yitirir, çizgisini şaşırır… Refik Durbaş, pusulasını yitirmediğini şöyle belirtir bir başka söyleşide:

Şair ya da yazar, çağının tanığı olmalıdır. Elli yılı aşan yazı hayatımda bu düstura önem verdim. Bu önermeyi tersten okuyacak olursak, şairin şiirini, üretimini de günün toplumsal, siyasal, ekonomik ve elbette sanatsal koşullar etkilemektedir.”

Böyle halkın içinde olmalıdır şair. Olayları, sorunları görebilmek için bu şarttır. Şiiri de bunun yansıması olacaktır kaçınılmaz olarak. Yoksa gerçek yaşamdan kopar gider…

Refik Durbaş 1944 doğumludur. Şairliği altmışlı yıllarda başlar. Edindiği çizgiyi bir bakıma 27 Mayıs Devrimi’ne bağlar. 27 Mayıs toplumu, dolayısıyla kültür ve sanatı önemli ölçüde etkilemiştir. İlerici rüzgârların esmesine kapı açmıştır. Şöyle der:

“27 Mayıs ihtilali, toplumda olduğu gibi, kültür ve sanatta da bir dönüşümün başlangıcı oldu.”

Ne yazık ki, pek çok aydın, Durbaş’dan farklı olarak, bu gerçeğe gözlerini kapar.

Durbaş’a göre “O yıllar henüz, sanatın paraya, şöhrete ve sansasyona tahvil edilmediği yıllar”dır.

Gençliğinde bu altyapı Durbaş’ın kişiliğini, dolayısıyla şiirini şekillendirir.

Şiirinde halkımız, toplumdaki alt sınıflar vardır Durbaş’ın. Çünkü yaşamı böyledir. Kendisine sorulan “Genellikle orta alt sınıf insanları şiire taşıdınız. Babanızın mesleği nedeniyle onunla birlikte çeşitli yerlere gitmeniz, değişik insanları tanımanız da etkili olmuştur şiirlerinizdeki geniş coğrafyaya ve insan çeşitliliğine, değil mi?” sorusuna şöyle cevap verir:

Doğrudur, orta alt, hatta alt sınıfları şiire taşıdığım, çünkü ben o sınıfların bir bireyi idim. Onların arasında yaşadım, onlardan biriydim. Başka ne yazabilirdim ki?”

Ezilmişliği, adaletsizliği vurgular hep. Şairdir, duyarlıdır… Zülfü Livaneli tarafından da türküleştirilen ünlü “Çırak Aranıyor” şiirinde şöyle yazar:

Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?

Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?

Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?

“Ateşle” şiirinde ise İşçi Sınıfımıza yönelik şöyle yazar:

Otomotiv işçilerine…
Öfkene avlanma, acıya alışmalısın
ustan ki “balataları yağlarken” daha dün
parmaklarından akan kanla sarmıştı
umudun ve inancın yaralarını.

Günlerden direniş bugün
çalıştır “ateşleme sistemi”ni
mavi tulumun çoğaltsın gökleri.
Günlerden direniş bugün
vidalarını yağla “fren sistemi”nin
nasırlı ellerin uyandırsın denizleri.

Gücüne güç kattı işte
gece vardiyası da
seninle yürüyor zaman
çünkü sensin umman. 

Alınterindir şimdi acıyı onaran.
Günlerden direniş bugün
korkuya aldanma
mavi tulumun derlesin afişleri.

Günlerden direniş bugün
direnişinde boğulacaktır
sarı sendika
ve alınterini çalan bezirgân.
Bak nasıl onurunla bezendi
bütün fabrika.

Öfkene avlanma, acıya alışmalısın
ustan ki “emek”in kaportasında daha dün
damarlarından sızan terle onarmıştı
hayatın melhem tutmaz yaralarını.
Ateşle, bir daha kırılsın korkunun dalları…

Görüldüğü gibi sadece halkın yaşadığı sıkıntıları aktarmaz Refik Durbaş, “Günlerden direniş bugün/ direnişinde boğulacaktır/ sarı sendika/ ve alınterini çalan bezirgân./ Bak nasıl onurunla bezendi/ bütün fabrika” diyerek mücadeleyi de vurgular ve İşçi Sınıfını mücadeleye yönlendirir. “Korkma!”, der bir bakıma… Mücadeleyle dinecektir acılar… Ezilmişliğin de aşılacağını söyler:

“Ey ezilmişlik! / bir gün ben de ulaşacağım kapılarına. / yoksulluğun o sonsuz panayırını aşacağım.” 

“Bu böyle gitmez, gitmemeli”, diyor. Acıların aşılacağını belirtiyor.

Bir başka ünlü şiiri “Barış Koyun Çocukların Adını”nda da aynı acıyı dile getirirken, çocukluk üzerinden barışı ve devrimi de vurgular:

Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde
(Oyun koyun çocukların adını)

Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar

(Emek koyun çocukların adını)

Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpınışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
– Kuş uçar rüzgâr kalır

(Sevinç koyun çocukların adını)

Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı – Alev uçar nazar kalır

(Umut koyun çocukların adını)

Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
– Ölüm uçar çocuklar kalır

(Mutluluk koyun çocukların adını)

Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tepsisini okşasa da elleri
aksam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar

(Devrim koyun çocukların adını)

Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde

(Barış koyun çocukların adını)”

Günümüzde Amerikan Emperyalizminin başını çektiği acımasızlığın yarattığı acıları da vurgular son şiirlerinden birinde. Ölümü göze alıp denize açılan ve yaşamlarını yitiren göçmenleri işler bu yılın başlarında yazdığı şiirinde:

Denizin üstü gemi
dümeninde dolunay
geminin altı deniz
ambarı dolu mülteci

Ay çalındı geceden
Denizin üstü karanlık
beşi bebek, yetmiş çocuk
karanlığın altı dehliz

arkadaşları bir kara balık
Ay çalındı gemiden
Denizin üstü soğuk
sınırı dikenli tel

denizin altı oyuk
alın yazıları ecel
Ay çalındı denizden

Yazımızı, gazetecinin sorduğu Sizi ve şiirinizi illa bir şekilde tanımlamam gerekirse umudun şairi ve umudun şiiri demek isterdim. Her koşulda umuda dair bir şeyler bulunabilir şiirinizde” sorusuna verdiği güzel cevapla bitirelim:

“Umut elbette. Umut olmazsa yaşam cehennem olurdu. Devrim bir gülümsemedir, devrimciye de gülmek yakışır demiyor muyuz? Umut bu gülümsemedir işte…”

Halkımız devrimci şairimiz Refik Durbaş’ı unutmayacaktır.

03.12,2018

HKP Genel Merkezi