Tayyipgiller’in Kamu Emekçilerine yönelik baskılarına, ihanetlerine geçit vermeyeceğiz.

Tayyipgiller’in Kamu Emekçilerine yönelik baskılarına, ihanetlerine geçit vermeyeceğiz.

Değerli Kamu Emekçileri;

ABD ve AB Emperyalistleri sömürü düzenlerini daha da perçinlemek için, Büyük Ortadoğu Projesi ile halkları birbirine düşürmekte, Ortadoğu’yu kan ve gözyaşına boğmaktadırlar. Bu amaçla Irak’ı parçaladıkları gibi ülkemizi de en az üçe bölerek, Sevr Antlaşması’nı tekrar hayata geçirip coğrafyamızda güçsüz kukla devletler oluşturmak istemektedirler.

Tayyipgiller Hükümeti de ülkemizin yer altı-yerüstü kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekerken, aynı zamanda şefleri Tayyip, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığını yapmaktadır.

Yakın Tarihimize bakarsak; yerli Parababaları özellikle 24 Ocak (1980) Kararları ile özelleştirmelere hız verirken, bir yandan da 12 Eylül Faşizminin ürünü 1982 Anayasası ile İşçi Sınıfına tanınan hakları yok etme çabası içine girmişlerdir.

12 yıldır ülkemizi yöneten AKP, uyguladığı ekonomi politikaları ile yoksul halkımızı; işçimizi, çiftçimizi, esnafımızı, memurumuzu ve diğer emekçilerimizi daha da yoksullaştırmış ve köleleştirmiştir.

Taşeronluk sisteminin yaygınlaştırılması, işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almaması nedeniyle her yıl yüzlerce çalışanımız, emekçimiz hayatını kaybetmektedir. En yakın olarak Soma’da 301 madencimizin, İstanbul Mecidiyeköy’de ise 10 inşaat işçimizin hayatı Parababalarının kâr hırsına kurban gitmiştir.

Tayyipgiller Hükümeti bir yandan vurgunlarını yapıp küplerini doldururken, bir yandan da medyayı susturmakta veya yandaşlaştırmakta, antiemperyalist, Mustafa Kemalci, yurtsever, demokrat ve namuslu askerleri, bilim insanlarını, gazetecileri, aydınları Ergenekon-Balyoz Operasyonları ile sesini çıkartamaz ve yerinden kımıldayamaz hale getirmektedir.

Tayyipgiller, bir yandan yargı çalışanlarına siyasi baskılar uygularken, bir yandan da hakim ve savcılara yüksek zamlar yaparak yargıyı iyice ele geçirip, kendi hukuk bürolarına çevirmeye çalışmaktadırlar.

“Sağlıkta Dönüşüm” adı ile sağlık ticarileştirilerek alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Sağlık çalışanlarının mevcut sorunları dururken, 11.10.2011 tarihli 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı, başta Yunanistan olmak üzere yurtdışından “ithal hekim”’ getirmeye çalışmaktadır. Tabiî bu kararname ile asıl amaçladıkları;

– Sağlığı özelleştirmek ve piyasalaştırmak,

– Hekimlerin örgütlü direncini kırmak,

– Ücretleri düşürüp, işsiz hekim furyası oluşturmak

– Tıp fakültelerini ve devlet hastanelerini işlevsiz kılmaktır.

Kamuda Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapan çalışanların hak gaspları, 4b ve 4c statüsünde çalıştırılan kamu emekçilerinin iş güvenliğinin olmaması ve ücret adaletsizliği de kamu çalışanlarının çözüm bekleyen diğer sorunları arasında yer almaktadır.

Eğitim alanında yapılanlara baktığımızda; 27 Aralık 1949 tarihinde “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma” ile Milli Eğitim çökertildi, Milli olmaktan çıkarıldı.1954’te Menderes Hükümeti tarafından, çağdaş eğitim kurumları olan Köy Enstitüleri kapatıldı. İşte bu tarihlerden itibaren eğitim-öğretim,emperyalistlerin tekeline sokuldu ve dünyaya örnek gösterilen eğitim sistemimiz hızla yozlaşmaya, gericileşmeye başladı.

Eğitim alanındaki bu gericileştirme politikaları Ortaçağcı Tayyipgiller döneminde hız kazanmıştır:

– Öğretmen Okulları kapatılmış, Fen Liseleri arka plana itilmiş, bilimden ve bilimsel eğitimden hızla uzaklaşılarak bilim dışı hurafeler eğitim sisteminin temelini oluşturmuştur.

– 4+4+4 sistemi ile İmam Hatip Okullarının sayısı artırılmış, Ortaçağcı eğitim kurumları yaygınlaştırılmıştır.

– Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş (TEOG) ile A grubundaki tercihlerine yerleşemeyen öğrenciler, B grubunda İmam Hatip Liselerine yerleştirilmiştir. Bazı öğrenciler ise evlerinden çok uzakta olan bir eğitim kurumuna gönderilerek mağdur edilmişlerdir. Bildiğimiz gibi TEOG yerleştirmeleriyle gayrimüslim öğrencilerimiz bile İmam Hatip Liselerine yerleştirilmiştir.

– Orta Öğretimde (liselerde) dini derslerinin sayısı artırılarak, Arapça, Kur’an-ı Kerim, Hz Muhammed’in Hayatı (Hz. Muhammed’in insan, hayvan, doğa sevgisini anlatmazlar, anlattıkları da Hz Muhammed’i ifade etmez) gibi dersler zorunlu-seçmeli dersler haline dönüştürülmüştür.

– Daha birkaç gün önce, 22 Eylül tarihinde MEB’e bağlı okullardaki kılık kıyafet ile ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle “türban yasağı” kaldırılarak laik eğitime bir darbe daha vurulmuş, medrese eğitiminin önündeki bir engel daha kaldırılmıştır.

– Tayyipgiller Torba Yasayla 7 bine yakın okul müdürünün görevine son vererek, yerine yandaş (Eğitim-Bir Sen’li) müdürler getirmiş, okul yönetimlerini ele geçirip, okulları da şirketleri gibi yönetmenin yolunu biraz daha açmıştır.

– Özel okullara 2500 ile 3500 lira arasında yapılan devlet desteği ile bir yandan eğitimdeki özelleştirmenin önü açılırken, bir yandan eğitimde eşitlik ilkesine aykırı davranılmaktadır. Amaç, devlet okullarını tümüyle kaldırarak yerine özel sektörün açtığı okul görünümlü ticarethaneler getirmektir.

– Aday öğretmenlere sözlü mülakat getirip, sadece yandaş ya da kendini öyle göstermek zorunda hisseden öğretmenleri kadroya almaktadırlar.

– Öğretmenlere de rotasyon getirerek, bir nevi onları cezalandırmak istemektedirler. Binlerce öğretmene uygulanacak rotasyon zaten şu anda da var olan kaosu iyice derinleştirecektir.

Yoksulluk sınırının 3.826 lira olduğu bu dönemde, Tayyipgiller’in bir kurumu haline gelen, sendikacı görünümlü hainlerden derleşik Memur-Sen’in toplu satış sözleşmesi ile kamu çalışanlarının ücretleri, enflasyon rakamlarının bile gerisinde bırakılmıştır.

Kısacası kamu emekçilerinin kazanılmış birçok hakkı gasp edilmiş, eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri özelleştirilerek piyasacı bir ekonomiye terkedilmiş, eğitim bilimsellikten uzaklaştırılmış, emekçilerimiz yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

Tüm bu ihanetlerin altına imza atan Tayyipgiller erken bayram etmesinler. Bu ülkede kamu emekçilerinin hak mücadelesinin geleneğini yaşatanlar da vardır ve onlar bu hainane gidişe karşı kararlıca mücadelelerini sürdürmektedirler.

Bizler Halkçı Kamu Emekçileri olarak; sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı ile antiemperyalist, antifeodal ve antişovenist ilkelerden taviz vermeden mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu bakış açısıyla, insan onuruna yakışır bir yaşam için tüm kamu çalışanlarını örgütlü mücadeleye çağırıyoruz!

Yağmaya, talana ve sömürüye karşı bir başkaldırı olan Şanlı Gezi Direnişi’mizde haykırdığımız gibi “BU DAHA BAŞLANGIÇ MÜCADELEYE DEVAM’’diyoruz. 24.09.2014

 

Yaşasın Kamu Emekçilerinin Örgütlü Mücadelesi!

Yaşasın Halkçı Kamu Emekçileri!

 Halkçı Kamu Emekçileri