Tayyipgiller’deki koltuk değiş tokuşu üzerine
Arkadaşlar sordu; “Davutoğlu’nun bu yeni koltuğu üzerine bir şey yazmayacak mıyız”, diye.
Ne yazalım? Bunlar hakkında yazılmadık ne kaldı ki?
Artık bunlar hakkında yazmak sıkıntı veriyor insana. Bunların suretlerini görmeyi, seslerini duymayı içimiz kaldırmıyor. Sofra başındaysak lokmamız ağzımızda kalıyor. Sanırız pek çok insan da bizim gibidir.
Yine de birkaç satır, ne diyelim eskiden çiziktirelim, derdik, şimdi kağıt kalem devri de kapandı. Ama işte o anlamda bir şeyler yazalım.
Türkiye’de demokrasi filan yok. Zerresi yok hem de. Ortaya bir sandık konuyor, kitleler ürkütülüp sandığa doğru yönlendiriliyor, koyun sürüsünün mezbahaya gidişi gibi, gidip önüne konan belirli kağıtlardan birini zarfın içine koyup atıyor sandığa. Zavallı insanlarımız sanıyor ki, ben seçtim; özgür irademle seçim yaptım. Tabiî her seferinde de Amerika’nın Washington’dan atadığı kadro firesiz çıkıyor sandıktan.
17-25 Aralık geriz patlaması sonrasında iş artık iyice şirazesinden çıktı. Tayyipgiller adlı “suç işlemek amacıyla oluşturulmuş teşekkül”ün şefi, reisi Tayyip resmen ve alenen kabak gibi ortaya serilen yüz milyarlarca dolarlık hırsızlıklarının belgelerini, dosyalarını hasıraltı etti. Onları ortaya çıkaran polisleri “Bunlar Paralelci, bana darbe yaptılar”, diyerek tutuklattı, kendi atadığı, kendine 7 zincirle bağlı sözüm ona mahkemelerine, yargıçlarına, savcılarına.
Bu hırsızlıklarını ortaya koyan, bunlar hakkında fezleke hazırlayıp tutuklama kararları veren mahkemelerin savcılarını, yargıçlarını darmadağın etti. Tabiî mahkemelerini de ortadan kaldırdı. Görünen o ki önümüzdeki günlerde durumunu iyice sağlamlaştırdığına kani olursa, onlar hakkında da tutuklama buyrukları verecektir.
AOÇ’nin ortasında yüzlerce ağacı katlederek yaptırdığı 1000 odalı Başkanlık Köşkünü mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına rağmen yaptırmaya devam ediyor. Hem de meydan okuyarak hukuka, mahkemelere.
Ne diyor?
“Ne yaparsanız yapın o binanın açılışını da yapacağım, oraya da gidip oturacağım.” Yani adam açıktan demiş oluyor ki; “Ben hukuk, mahkeme, şu bu iplemem. Bunların hepsi benim eteğimden aşağıdır. Bana bunların lafını filan etmeyin.”
Bildiğimiz gibi geçen 10 Ağustos’ta kitleler yine sandığa koşturuldu. Bu, yeni bir koltuğa zıpladı. Anayasanın 101’inci maddesi başta gelmek üzere Siyasi Partiler Kanununun ilgili maddeleri açıkça öbür koltuklarını terk etmesini emretmesine rağmen terk etmedi adam. Hiç oralı olmadı.
Terk et diyenlere ne dedi?
“Sen kendi işine bak”.
Yani ne diyor adam?
“Haydi yürü bakalım laga luga etme, baş ağrıtmaya yeltenme. Yaygaranı başka yerde yap.”
Şimdi bu adam, başta Anayasa olmak üzere her türlü yasaları soluk alıp su içer gibi her gün ihlal etmeyi alışkanlık haline getirmiş oluyor. Böyle olunca da kendisinin o koltuklarda oturması otomatikman boş düşer. Çünkü bu yasaları kullanarak halkı kandırmış ve o koltuklara sıçramış biridir kendisi. O yasaların hiçbirini tanımadınız mı, altınızdaki koltukları da otomatikman tanımamış ve kaybetmiş olursunuz. Bu, matematiksel bir kesinliğe sahiptir. Sözü uzatmayalım.
Ortada bir parti, hükümet, devlet yönetimi filan yok. “Çıkar amaçlı” bir suç örgütünün, bir çetenin devleti ele geçirmiş olması vardır. Devlet yerine bizi bir çete yönetmektedir şu an. Devlet dediniz mi; en faşistinden en ılımlısına kadar bir kanunu olur, bir yönetmeliği olur, bir hukuku olur. Ve onları uygulayan mahkemeleri olur. Ama şu an Türkiye’de bunların hiçbirinin geçerliliği yoktur. Sadece çete reisinin yani Tayyip’in buyruklarının geçerliliği vardır.
Tayyipgiller’in diğer elemanlarının da herhangi bir inisiyatifi, karar verme, fikir beyan etme hakkı, özgürlüğü filan yoktur. Bunların tümü çete reisinin emirlerine harfiyen uyan sıradan suçlular durumundadır. Bu durum, Tayyipgiller tâ ilk ortaya çıktığı gün de böyleydi, bugün de böyledir. 13 yıldan bu yana, bir tek adamı Tayyip’in karşısında gık diyememiştir. Emir kulu olmanın ötesinde bir davranış ortaya koyamamıştır.
Kimileri ciddi ciddi tartışıyor, Davidson’un yerine Gül gelseydi kişilik koyabilirdi, diye. Gül, 13 yıldan bu yana ne zaman kişilik koyabildi ki bundan sonra koyacak olsun… En son Danıştayın kuruluş yıldönümündeki törende gördük, Gül’ün zavallılığını, çapsızlığını. Tayyip, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’na sokak ağzıyla giydirdikten sonra kalkıp yürüyünce ne yaptı Gül? “Tıpış tıpış” peşi sıra yürüyüp gitti. Bu, şaşırtıcı değildi bizim için. Üzücü de değildi. Bildik bir şeydi bizce. Bizim üzüldüğümüz, Danıştay Başkanı kadının da kadınlık onurunu ayaklar altına alarak Tayyip’in peşinde vagon olmasıydı. Neyse…
10 Ağustos sonrası yaşanan süreçte Gül, Tayyip karşısındaki zavallı durumundan dolayı yasal görevini yapmaya korktu.
Ne yapacaktı?
15 Ağustos günü Başbakanlığa bakacak birini atayacaktı.
Yapabildi mi?
Hayır. Çünkü Tayyip “Ben daha buradayım”, dedi. AKP Kongresini de Gül’ü saf dışı edecek şekilde tarihlendirdi. Gül buna karşı çıt çıkarabildi mi? Hayır. İşin tuhafı, Gül’ün eşi Hayrunisa Çankaya’daki resepsiyonda bir tepki ortaya koydu. Gül orada bile eşini frenledi, omuzuna vurarak. Gül’de eşinin cesaretinin ve özsaygısının yüzde biri bile yok. O bir zavallı, ABD piyonu.
Hatırlardadır yine; Tayyip’in emirlerine sadakatle uymaya çalışmasına rağmen Tayyip’e göre ağır hatalar yapanlar sadece hakaretle kurtulamıyor. Tayyip’in yüzüne asıldığı tokadının da tadına varıyor.
Eee, çete reisi, ne yapsa hakkı.
Tayyip’in tâ İstanbul Belediye Başkanlığı dönemindeki aşırdığı 1 milyar dolarlık servetin soruşturmasını yürüten namuslu Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren ve onun hazırladığı raporu iddianameye döken savcılar Tayyip için “kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, zimmet” gibi suçlamalarda bulunmakla birlikte bir de şunu diyorlardı: “Suç işlemek kastıyla teşekkül oluşturmak”.
Biz de tâ o yıllarda bunlar normal legal parti filan değil, çıkar amaçlı suç örgütü, demiştik. 17-25 Aralık soruşturmasını yürüten mahkemeler de aynı şeyi söyledi, hatırlayacağımız gibi. Bunlar başka hiçbir şey değil.
Daha önce de söylediğimiz gibi bunlara milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi sıfatlarla hitap eden, hatta sayın-mayın diyen ya korkaktır, ya gafil ya da düzenbaz… Böyle diyenler bunların suçlarına bulaşmış olurlar. Dolayısıyla da suç işlemiş, suça ortak olmuş olurlar.
Hakkını teslim edelim ve kutlayalım; dün akşam bir TV programında Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum da nihayet “çete” dedi bunlar için. Sevindirici bir başlangıç. İnşallah arkası gelir. Başkaları da cesaretlenir, korkuyu yener.
Kim ne derse desin; biz 1920’den bu yana hep gerçekleri söyledik. En ağır işkenceler altındayken de mahkemelerde 146. maddeden yargılanıyorken de. Bundan sonra da son soluğumuzu verene dek aynı şekilde davranacağız. Tabiî genç yoldaşlarımız da yolumuzdan gidecek.
Tayyipgiller’i Meclis içindeki ve dışındaki unsurlarıyla, vurguncu Antika-Modern Parababalarıyla, velhasıl tüm takım taklavatlarıyla halkın adaletinin önüne çıkaracağız. Hiçbir suçları, hırsızlıkları, katliamları, ihanetleri gizli ve karşılıksız kalmayacak. Gelecek… O günler de gelecek… 25.08.2014
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi