Soma Katliamı Davası’nda Ara Karar Verildi
Soma Katliamı Davası’nın 26 Ağustos Çarşamba günü görülen üçüncü duruşmasının yedinci celsesinde tutuklu sekiz sanığın çapraz sorgularının tamamlanmasının ardından dava katliamdan sağ kurtulan madenciler ve tanıkların sorgularıyla devam etti.
Dört yıldır madende çalışan Bilal Altıntaş olay sırasında yanlarında herhangi bir emniyetçinin olmağını, maskenin küflü çıktığını ve bazı arkadaşlarının maskelerinin çalışmadığını ifade etti. Sadece üç gün teorik eğitim aldığını ve böyle bir olayda ne yapacaklarını bilmediklerini; haberleşmenin ana yolda olduğunu, çalıştıkları bölge ile ana yol arasının 600-700 metre olduğunu belirten Altıntaş, işçiler madende bir sorun olduğunu iletince ‘’Bize işimizi siz mi öğreteceksiniz’’ deniyor dedi. Madenin denetlenmesiyle ilgili de konuşan Bilal Altıntaş “Müfettiş gelmeden bir hafta on gün önce haberimiz olurdu, madende teftiş yapılacak bölgeyi düzenlerdik. Bazı güvensiz, tehlikeli bölgeleri kapatır müfettiş gidince geri açardık” diyerek katliamda müfettişlerin de sorumlu olduğuna değindi.
Yine katliamdan sağ kurtulan işçilerden Ceyhan Bağdatlı madende gerçekleşecek bir felakette ne yapacaklarını, nereye kaçacaklarını bilmediklerini söyledi.
İşçilerden Hasan Serhat Öztürk ise sendika seçimlerinde kendilerine kapalı zarflar dağıtıldığını, bu zarfları sandıklara atarak işveren tarafından önceden belirlenen sendikanın sözde bir seçimle kendilerine seçtirildiğini söyleyerek sarı sendikanın da katliamdaki payına vurgu yaptı.
Dört yıldır madende usta olarak çalışan Mehmet Çelik ise hala şirket bünyesinde çalışmaya devam ettiği için olay hakkındaki gerçekleri ifade etmekten kaçındı. Madenci yakınları bu duruma “doğruları söyle, satılmış, satılmışlar” diyerek tepki gösterdi.
Mahkeme arasında konuştuğumuz, katliamda oğlunu kaybeden bir baba oğlunun tekniker olduğunu, 1 ay önceden ‘’Baba bu madende çok büyük felaket olacak’’ dediğini, çocuğu olduğu için işi bırakamadığını anlatı. Sorguda konuşan diğer tanıklar da benzer ifadelerle önceden madende bir tehlike sezildiğini ancak işveren ve işletme sorumlularının dikkate almadıklarını belirttiler.
28 Ağustos Cuma günü, dışarıda; duruşmaların başından itibaren salonun önündeki parkta ailelere destek için gelen ve aralarda ailelerin yemek, çay vb. gereksinimlerini karşılayan çeşitli siyasi parti ve kitle örgütlerinin güneşten korunmak için kurdukları tente polis tarafından kaldırılmak istendi. Aniden saldırıya geçen polise karşı hep birlikte direndik. Polisin parktaki tenteyi kaldırmasına izin vermedik. Bu arada polis tarafından gözaltına alınmaya çalışılan iki kişi kararlı mücadelemiz sonucu serbest bırakıldı. Faşizme Karşı Omuz Omuza, Baskıları Bizi Yıldıramaz, Direne Direne Kazanacağız sloganlarıyla işçi sınıfımızın yanında olduğumuzu ifade ettik.
Duruşma salonda ise taraflar taleplerini mahkemeye sundu.
Katledilen madenci yakınlarının avukatları geriye dönük dokuz oturumda yapılan sanıkların çapraz sorguları, katliamdan sağ kurtulan işçilerin ifadeleri ve bugüne kadar toplanan delillere göre; “Sözde büyük bir organizasyonmuş gibi anlatılan maden şirketinin esasında, hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi almadan çalışan, işkolunun özelliği itibariyle herhangi bir işletme projesinin ve risk planının olmadığı, olası kazalara karşı acil eylem planının yapılmadığı, dayıbaşılar kanalıyla yapılan üretim zorlamalarıyla işçilerin insanüstü şekilde çalıştırılıp devasa paraların kazanıldığı ve böylece ortada organize bir suç örgütünün bulunduğunun kanıtlandığı, yargılanan sanıkların çalışmadıkları halde maaşlarının ödenmesinin ve sigorta primlerinin yatırılmasının olası itirafları önleme amaçlı olduğu ve bunun da delilleri etkilemek ve karartmak anlamına geldiği” gibi konularda ayrıntılı açıklamalar yaparak tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına, tutuksuz tüm sanıkların da tutuklanmalarına karar verilmesi talep edildi.
Sanık vekillerinden bazıları da her zamanki gibi provokatif bir üslupla ve madenci ailelerinin acılarını hafife alan ve hatta ailelerin duruşma salonundaki tepkilerini mahkemenin baskı altına alınması olarak yorumlayarak, mağduriyet edebiyatıyla müvekkillerinin tahliyesini talep ettiler.
Bazı sanık avukatlarının bu tarzda konuşması haklı olarak ailelerin tepkisini çekti. Salon gerildi ve aileler salonu terk ettiler.
Sonuçta mahkeme tutuklu tüm sanıkların tutukluluklarının devamına ve tutuksuz sanıkların da tutuklanma isteminin reddine karar vererek dördüncü duruşma gününü 13 Ekim 2015 olarak belirledi.
Bizler, başından beri bu mahkemelerin bir oyundan ibaret olduğunu, asıl suçluları asla yargılamayacağını, bu mahkemelerden adalet beklenemeyeceğini biliyor, söylüyorduk. On gün süren üçüncü duruşmada da görüldü ki, Soma Katliamı’nın bırakalım esas suçlularını, göz önündeki göstermelik suçluları bile hak ettikleri cezaları alamayacak.
Ama her zaman dediğimiz gibi bizde, halkın adaletinde zaman aşımı olmayacak. Biz, göstermelik de olsa bu davaların takipçisi olmaya devam edeceğiz. Katillerin yakasını bırakmayacağız. Acılı ailelerin yanında olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ve er ya da geç, Soma Katliamı ve tüm işçi cinayetlerinin hesabını sömürü düzeninden ve onun bekçiliğini yapan Tayyipgillerden soracağız!
Halkın Kurtuluş Partisi İzmir İl Örgütü