“Şarlatanlar Dönemi” Türkiye’sinde iktidar da muhalefet de din alıp satıyor

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

İki gündür art arda mesajlar geliyor. Birincisi, İBB Başkanı İmamınoğlu’ndan. Şöyle diyor:

“Mübarek Kadir Gecesi’nin birlik ve beraberliğimizi artırması; ülkemize barış, huzur ve kardeşliğe vesile olması temennisiyle, Kadir Gecemiz mübarek olsun. Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.”

Bir diğeri:

“Hepimizi aynı hislerle, aynı dualarla buluşturan ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecemiz mübarek olsun. Sinem Dedetaş Üsküdar Belediye Başkanı.”

Yahu Tayyipgiller’in tüm avanesi bu işi yapıyordu 20 küsur yıldan bu yana. Ama bu Hafızlar da aynı yolun yolcusu. Laikliği savunmak gibi bir dertleri yok bunların da. Tam tersine, din sömürüsüne olanca hızıyla bunlar da katılmak istiyorlar.

Yahu İmamınoğlu hadi mazereti var da bu işi yapıyor. Nasıl Potomyalı Tayyip, İslam’ı bir kamuflaj malzemesi, enstrümanı olarak kullanmak için habire din alıp satıyorsa, Ozaysalı İmamınoğlu da aynı şekilde İslam’ı bir maske olarak kullanıyor. Bunların bu işini FETÖ’cü İbrahim Öztürk, (şu anda yurt dışında, FETÖ’cülerin yayın yapan ekibinden) açıkça itiraf etmişti:

“Bizim bütün geçmişimiz hoca, imam. Çünkü bizim aslımız Rum. Onu kamufle etmek için dine sarılıyor atalarımız. Sarılmışlar ve hepsi hoca, imam”, dedi. “Yaşar Nuri Öztürk de rahmetli benim kuzenim”, dedi.

Yaşar Nuri Öztürk de; “Babam büyük hocaydı, Arapçayı, Farsçayı ondan öğrendim”, diye anlatırdı.

Fakat Üsküdar’ımızın yeni Başkanı hanımefendi de aynı yolun yolcusu. O da İmamınoğlu’nun yetiştirmesi ya, hani ustam böyle yapıyor, o başarılı oldu, ben de aynı yolu izleyeyim, demiş zahir. Halbuki bu Sinem Hanım pozitif bilim okumuş, İTÜ’de Gemi Mühendisliği okumuş. Bu tür 1400 yıl öncesinin masallarının gerçek olmadığını bilecek bir bilince sahip olması beklenir. Bin aydan daha hayırlıymış, içinde Kadir Gecesinin geçtiği Ramazan ayı. Yani ustasını da solluyor böyle demekle, İmamınoğlu’nu da sollamış oluyor.

E, o zaman diğer bin ayı ne yapalım, nasıl adlandıralım Sinem Hanım? Hayırsız aylar mı diyelim? Yahut azıcık hayırlı aylar mı diyelim? Ya da Ramazan ayını “kallavi hayırlı ay” diye mi adlandıralım?

Acınacak bir ahlâk ve bilinç sefaleti… Haftada bir kapımıza süt getiren bir işçi var: Osman. Patronu Beykoz tarafının sütçülerinden; mandırası da varmış, o sütleri topluyor; Osman da soğutmalı bir araçla dağıtıyor, işçilik yapıyor. Kendisi ilkokul mezunu. Birkaç yıl önce demişti; “Ya Hocam, bu dinle siyaseti birbirine karıştırmamak lazım. Din ayrı siyaset ayrı. Bu ikisini karıştırdın mı böyle çok kötü durumlar oluşuyor”, demişti. Ben de kutlamıştım Osman’ı zihin berraklığından dolayı. Bunlar, ilkokul mezunu, gariban işçi kardeşimiz, yeğenimiz Osman’ın bile ne kadar gerisindeler yahu…

Bunlar, CHP’nin Mustafa Kemal’den sonra ikinci efsane başkanı İnönü’nün de kemiklerini sızlatıyorlar, bu düzenbazlığı yapmakla. İsmet İnönü’nün 1945 sonrası karşısında devamlı din alıp satan Bayar-Menderes Çetesinin Demokrat Partisi var. Hatta Menderes o denli bu tarikatların, cemaatlerin önünü açıyor ki, Partisinin bir grup toplantısında Milletvekillerine hitaben: “Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirtirsiniz”, diyor. Menderes, Mustafa Kemal’e de ilk defa “o sarhoş” diye nitelemede bulunarak hakaret eden ilk gericidir. Bayar-Menderes Çetesinin liderliğindeki iktidarın ikinci adamıdır Adnan Menderes. Hatırlanacağı gibi Bayar Cumhurbaşkanıdır, Menderes de Başbakandır.

İsmet Paşa’yı zorlamışlar parti yöneticileri, milletvekilleri; “Ya Paşam hiç değilse bir kere Allah kelimesini geçir konuşmalarında”, demişler. “Fazlasından vazgeçtik”, demişler. İsmet Paşa bir konuşma yapmış açık havada, meydanda halka hitaben. Hiç Allah’tan, Kitaptan, dinden, imandan söz etmemiş. Konuşma sonrası; “E, Paşam, hani Allah kelimesini geçirecektin konuşmanda bir kere olsun. Öyle anlaşmıştık ama sen böyle bir şey demedin”, demişler. “Allahaısmarladık dedim ya”, demiş İsmet Paşa…

Yani İsmet Paşa tutarlı, ilkeli, prensipli bir Laiklik savunucusudur. Bunların bu hallerini görseydi herhalde ne yapardı, ne derdi bunlara artık siz tahmin edin. Zaten İnönü’lerin, Mustafa Kemal’lerin CHP’si değil bu CHP. TESEV’ci, Sorosçu Kemal’in tersine çevirdiği CHP bu.

ABD Emperyalist Haydudu Tayyip’i, Laik Cumhuriyet’imizi yıksın, onun yerine bir din devleti inşa etsin diye görevlendirdi ve iktidara taşıdı ve hâlâ da iktidarda tutuyor ya; TESEV’ci, Sorosçu Kemal’i de, Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin CHP’sini tarumar etsin, onun yerine HDP’yle AKP’nin bileşkesi olan yani DEM’le AKP’nin bileşkesi olan, sentezi olan bir parti yaratsın, o bileşkenin oluşturduğu hatta soksun diye CHP’nin başına getirdi. O da bu görevi yaptı.

Şimdi bunların, CHP’nin yeni yöneticilerinin, kişilik olarak bir farkları var mı TESEV’ci, Sorosçu Kemal’den?

Yok. Sadece zatları, varlıkları farklı; zihniyeti aynı Özgür Özel’in, İmamınoğlu’nun vesairenin…

Şimdi geçelim işin bir başka yönüne…

29 Mart 2024 Cuma günü yani geçtiğimiz Cuma günü değil, ondan bir önceki Cuma günü Cumhuriyet’te Elçin Poyrazlar köşesinde çok önemli bir yazı yayımladı. Londra’dan yazıyor, “Dışarıdan” köşesinin adı da. “Taliban’ın Batı’yla Cihadı” yazısının başlığı.

Afganistanı yöneten radikal örgüt Taliban bu hafta Batı Demokrasisine cihat ilan etti.”

Bakın cihadı nasılmış, nasıl yapacakmış:

“Taliban Lideri Hibetullah Ahundzade, yayımlanan ses kaydında, bu cihadın ana odağında şeriat kurallarına uymayan kadınlar olduğunu duyurdu:

“Taliban lideri Heybetullah Ahundzade, yayımlanan ses kaydında bu cihadın ana odağında şeriat kurallarına uymayan kadınlar olduğunu duyurdu: (Tırnaklamış Ahundzade’den) – N. Efe): ‘Kadınları halk içinde kırbaçlayacağız. Onları halk içinde öldürene kadar taşlayacağız. Bunlar sizin demokrasinize aykırı ancak bunu yapmayı sürdüreceğiz. İki taraf da insan haklarını savunduğunu söylüyor. Biz Allah’ın siz de şeytanın temsilcisi olarak bunu savunuyorsunuz…’”

Evet, Yani şeriat kurallarına uymayan kadınları kırbaçlayacak ve ısrar ederlerse öldürene kadar halk içinde taşlayacaklar. Okuyalım yazıyı:

“ASKERLERLE ZORLA EVLENDİRME

“Ağustos 2021’de ABD liderliğindeki Batılı güçlerin 20 yıldan sonra Afganistan’dan çekilmesiyle başlayan köktendinci Taliban yönetimi, aşamalı olarak kadınları eğitimden, çalışma hayatından ve kamusal alandan dışladı.

“Bugün Afganistan’daki kadınlar yanlarında bir erkek olmadan sokağa çıkamıyor, yolculuk edemiyor.

“Burka giymeyen kadınların eşleri, babaları ya da erkek akrabaları da cezalandırılıyor.”

Evet, Afganistan’da kadınlar sokakta sadece burkayla gezebilecek, yanında erkek bir yakını olduğu halde, olması şartıyla.

“Taliban’ın başa geçtikten sonra ilk siyasi hamlesi, kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamak oldu. Ülkede sayıları artan medreselerde radikal İslamcı propaganda yapılıyor.

“Kız çocuklarının eğitimden koparılması ülkede büyük bir sorun olan zorla evlendirme oranını artırdı.

“Açlıktan kaçmak isteyen aileler kızlarını çok erken yaşta başlık parası için evlendiriyor.

“Aileler, Taliban savaşçılarına kızlarını gelin olarak vermeye zorlanıyor. Kimileri ise kendilerine koruma sağlaması için Taliban askerleriyle küçük kızlarını evlendiriyor.

“REJİMİN YENİ VERSİYONU

“Cinsel şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri bir merci yok. Ülkede aile ve kadın bakanlığı Taliban tarafından kaldırıldı.

“Taliban, kadına şiddet suçlarıyla hapiste olan mahkûmları sistematik olarak serbest bırakıyor.

“Pek çok çalışan kadın işini kaybetti. Kadınların insani projelerde çalışmasına izin verilmiyor. Kadın doktorlar, erkek hastalara bakamıyor ve erkek doktorlarla beraber çalışamıyor. Kadın avukatlar ve yargıçların işlerine son verildi.

“Afganistan, dünyada en çok anne bebek ölüm oranının yaşandığı ülke. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre her iki saatte bir, bir Afgan kadını gebelik ya da doğum sırasında yaşamını yitiriyor.”

Evet, bu zulüm, bu kadın düşmanlığı, Taliban Mollalarının kendi kafasından uydurdukları bir ideoloji değil. Bu, İslam’ın tıpkısıyla aynısı… Daha önce de söyledim; açın Azhab Suresi 33’üncü ayeti.

Ne diyor Allah, Muhammed’in eşlerine, bütün Müslüman kadınlara örnek olması gereken, örnek diye gösterilen eşlerine?

“Evlerinizde oturun”, diyor. Sosyal hayatta kadın yok. Ve kadının 6 yaşında nikâhlanması, 9 yaşında yatağa alınması normal; dinen meşru İslam’da. Yani özetçe; İslam’da kadına biçilen rol: Yatak odasıyla mutfak arasında erkeğe kölelik etmek. Erkeğin cinsel ihtiyaçları dahil her türlü ihtiyacını itirazsız bir şekilde karşılamak; çocuk doğurup, o çocuklara bakmak. Başka bir rol yok…

Yahu daha önce de söyledik. Bu, 1400 yıl öncesinin Hicaz Arabistan’ının köleci toplumunun, Medine köleci toplumunun kadına biçtiği rol. Yaşanan maddi hayat, maddi dünya, aynen din dünyasına da İslam olarak bu şekilde yansıyor, Marks’ın dahiyane tespitinde tespit ettiği gibi. Evet din bu, bu özelliklerini anlattık; işte şu adları taşıyan ortalama 130’ar sayfalık kitaplarımızda:

“Türban Konusu ve İşin Aslı…” kitabımızda ve “Ömürleri Talan Edilen Kız Çocukları” adlı kitabımızda…

Bu iki kitabı arkadaşlar okurlarsa, İslam’ın özünün ne olduğunun ve kadına biçilen rolün ne olduğunun matematiksel bir kesinlikte ve Kur’an baz alınarak ortaya konduğunu görürler.

Taliban Afganistan’ına dönersek; orada Sosyalist bir Devrim olmuşu 1978’de. Ve hızla Demokratik Halk İktidarı, Devrimci Demokratik Halk İktidarı programa konmuştu ve uygulanmaya başlanmıştı. Kadınlar da erkeklerle her alanda tam eşit hakka sahipti. Ama ABD Emperyalist Haydudu buna izin vermedi. Dünyanın dört bir tarafından topladığı meczup, sapık, cani cihatçıları Pakistan’daki Peşaver Medreselerinde eğitti, iyice meczuplaştırdı. Ondan sonra askeri eğitime aldı. Askeri olarak eğitti, silahlandırdı ve Afganistan’daki derebeyileşmiş aşiret liderleriyle anlaştı, onları da safına çekti. Çünkü derebeyileşmiş aşiret liderlerinin en büyük kâbusudur sosyalist bir iktidar.

Sovyetlerin son yılındaki dönek Gorbaçov’un ihaneti ve Sovyetler’in de yıkılmasıyla yapayalnız kaldı Afganistan’ın sosyalist iktidarı. Buna rağmen 3 yıl direndi, bu tüm emperyalist sistemin ve başta Suudi Arabistan gelmek üzere Ortadoğu’daki gerici devletlerin saldırılarına karşı sosyalist iktidarın lideri, yiğit devrimci Muhammed Necibullah. Ve Taliban gelince astı hem Necibullah’ı hem kardeşi Şahpur Ahmedzai’yi hem de devrimin önde gelen liderlerini. Daha öncesinde yurt dışına çıkma teklifini reddetmişti Necibullah Yoldaş.

Afganistan’daki karşıdevrimin saldırı yıllarında sosyalist iktidarı korumak için kadınlar da silahlı asker ve polis olarak bu Ortaçağcı, insanlık düşmanı, kadın düşmanı canilere karşı savaştılar.

Bir gazetecinin röportajında bir kadın savaşçı aynen şöyle anlatıyordu savaşının nedenini. Bir gazetecinin; “Neden savaşıyorsunuz bir kadın olarak?”, sorusuna verdiği cevap aynen şuydu:

“Bir erkeğin dördüncü eşi olmamak için. Bir insan olarak erkeklerden hiçbir geri kalır yanımız olmadığını, kadınların da erkeklere tam eşit olduğunu savunan bir düzeni, bir iktidarı, sosyalist iktidarı kurmak için savaşıyorum”, diyordu.

Ne kadar haklıymış değil mi?

İşte o sosyalist iktidar yıkılınca Afgan kadınlarının içine düşürüldüğü cehennem bu. Afgan kadınları o cehennemde feryat figan inliyorlar; bizde Mustafa Kemal’lerin, İnönülerin kurduğu kısmen de olsa Laik Cumhuriyet’in nimetlerinden yararlanan bu Dedetaş’larsa habire Afgan Mollalarının sloganlarını tekrarlıyorlar. Onun söylemlerini paylaşıyorlar.

Ne hazin bir durum değil mi…

Yani ABD Emperyalist Haydudunun yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Che Guevara boşuna demedi, “İnsan soyunun en büyük düşmanı ABD Emperyalist Hayduduna karşı dünyanın yedi ikliminde, dört köşesinde savaşlar açmalıyız”, diye. İşte bizim ülkemizi de 1950’den bu yana yarısömürgesi durumuna düşürdü bu Bayar-Menderes Çetelerinin Demokrat Partisi, bu Morrison Süleyman’ın-Demirel’in Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Özal’ın Anavatan Partisi ve Çiller’in yine Doğruyol Partisi, Erbakan’ın Refah-Yol Koalisyonu ve en sonunda Tayyipgiller’in AKP’si.

Tayyipgiller’in ABD, İngiltere ve İsrail tarafından nasıl devşirildiğini, örgütlendiğini, partileştirildiğini, iktidara taşındığını ve iktidarda karşılarına engel olarak çıkması muhtemel Türk Ordusu’nun, Mustafa Kemal, İnönü Geleneğine, Kuvayimilliye Geleneğine sahip Generallerinin, Subaylarının, genç subaylarının tasfiye edilmesi için başlattığı Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, bilmem ne adlarıyla anılan CIA operasyonlarını uygulamaya koyduğunu anlattık daha önce.

Bu; “Ramazan ayı bin aydan daha hayırlı”, diyen Hafızlara ve Hafizelere deriz ki; böyle kamunun sırtından mesaj atarak boş işlerle uğraşmayın. Madem bu gece yapılan bütün dualar kabul edilir, madem bu ay bu kadar hayırlı, o zaman elbirliğiyle toplanın bir dua edin. Bakın Siyonist İsrail 7 Ekim’den bu yana 35 bine yakın Müslümanı Gazze’de katletti. 2 milyona yaklaşan Müslümanı da yerinden yurdundan etti. Açlığa, sefalete, ölüme mahkûm etti. Bir dua edin de Siyonist İsrail’i cezalandırsın Allah. Artık onlara, ağzında siccil taşları taşıyan ebabil kuşları mı gönderir, yoksa Siyonist İsrail’in üzerine taş mı yağdırır, ya da bir zilzal yani zelzele, deprem yaratarak İsrail’in coğrafyasını altüst mü eder… Bir ceza versin de Müslümanları zulümden kurtarsın, soykırımdan kurtarsın.

Bakın, 1948’den bu yana 1,5 milyara yaklaşan İslam Dünyası habire beddua ediyor İsrail’e. Ama İsrail boyutunu artırarak habire Müslüman katlediyor.

Hiç düşünmez misiniz, bunun sebebi nedir acaba, diye?

Akıl sahipleri için, bu son İsrail’in yaptığı Gazze Soykırımı da bir kez daha gösterdi kesinkes; doğada ve toplumda olup bitenlere dair doğaüstü bir gücün olumlu ya da olumsuz yönde herhangi bir dahli, müdahalesi, etkisi kesinkes yoktur.

İşte şimdi ülkemizi BOP çerçevesinde parçalanmaya götüren ve iktidarda kalabilmek için ABD Çakalına her türlü hizmette kusursuz bir şekilde bulunmaya söz vermiş ve o sözü hiç aksatmadan yerine getirmiş olan Tayyipgiller’in, “Yüzyılın Felaketi” olarak adlandırdığımız iktidarından kurtulmak için, daha az kötülük potansiyeline sahip olan, ondan biraz daha az ihanet potansiyeline sahip olan bu TESEV’ci, Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sini ve onun çömezleri olan, onun yetiştirmesi İmamınoğlu’nu, Özgür Özel’in, diğer çömezlerin partisini desteklemek durumunda kaldık. Yani halkımızın deyişiyle, denize düştük yılana sarıldık…

Ama ne yapalım… Bu günler de geçecek eninde sonunda. Çünkü her şeyin bir sonu var. Biz savaşmaya devam edeceğiz. Devrimci değerlerimizin, devrimci ahlâkımızın, devrimci namusumuzun, vicdanımızın, insanlığımızın emrettiği doğrultuda ülkemizin bağımsızlığını, vatanımızın geleceğini ve halkımızın mutluluğunu savunmaya hep devam edeceğiz.

Kalın sağlıcakla…

6 Nisan 2024