S-400’leri niye kurmuyorsun Hafız? Efendin izin vermedi mi?

Kaçak Saraylı Hafız!

İşin gücün dolap, düzen, yalan, riya, dümen be…

Halkın alınterinden zorla aldığın maddi değerlerden oluşmuş olan 2,5 milyar doları Rusya’ya ya da Putin’in avucuna saydın. S-400’leri aldın. Âlâ…

Ortadoğu’nun bugünkü şartlarında Türkiye’nin, ABD ve AB Emperyalist Çakallarının her an bir askeri harekâta girişebilecekleri göz önüne alındığında, böylesine bir savunma tedbiri yerindedir, deriz biz de.

Fakat asıl gönlümüzden geçen, o füzeleri, o tekniğin son sözü uçakları, arabaları, helikopterleri, bilgisayarları, telefonları ve bilumum sanayi ürünlerini kendimizin üretir hale gelmesidir.

Dışarıdan alırsanız; adam iki gün sonra onun bir üstününü üretir, sizin onca para vererek aldığınız silah demode olur.

Neyse, bu, işin bir diğer boyutu.

Bizce asıl işin uymaz yönü; niye şimdi biz bu füzeyi en kısa sürede kurup, işler hale getirip kullanıma sokmuyoruz?

Avanene buyurdun ki, biz S-400’leri 2020 Nisan’ında çalışır hale getireceğiz…

Niye bekliyorsun 6 ayı aşkın bir süre?

Mesele açık, değil mi?

Asgari namusa ve aydın kayrayışına sahip herkes bilmektedir ki, devşiricin, yapımcın ve efendin ABD Emperyalist Çakalı ve onun amigosu AB Haydutları “Bu füzeleri kurma, aktive etme!” diye sana buyruk veriyorlar.

Sen de kurmuyorsun korkundan…

İçerideki zihin hasarına uğratılmış, Allah’la aldattığın “hülooğğ”cularını avutabilmek için de “2020 Nisanı” diye bir tarih veriyorsun. Hele o güne kadar efendime şirinlik yapayım da beni iktidardan alaşağı etmesin, ondan sonrasının da bir yolunu buluruz elbet o günler geldiğinde, diye kendince hince hesap kitap yapıyorsun, değil mi?

Peki, 2020 Nisan’ı geldiğinde, o zaman da 2020 Kasım’ında ya da 2021 Nisan’ında kuracağız, demeyeceğin ne malum?

Zeynep Gürcanlı’nın 29 Temmuz tarihli Sözcü’deki köşesinde, bu konuya ilişkin şu değerlendirmesi yayımlandı:

“Elbette bir de işin S-400 boyutu var…

“Cumhurbaşkanı Erdoğan gazete ve TV’lerin genel yayın yönetmenleri ile yaptığı toplantıda S-400’lerin tamamen aktive olması konusunda “Nisan 2020” tarihini telafuz ederek, Washington ile “pazarlığı” başlattı.

“ABD yönetimi de bu pazarlığa olumlu bakıyor olmalı ki, “S-400.1erin aktive edilmemesi karşılığında CAATSA’dan vazgeçme, hatta F-35 programına Türkiye’yi geri alma” sinyalleri vermeye başladı. (F-35’in ana üreticisi Locheed Martin’in Türkiye’deki parça üretiminin 2020’ye kadar süreceğini açıklaması bunun en somut işareti.)

“ABD Başkanı Donald Trump, S-400’lerin aktive edilmemesi karşılığında Türkiye’ye açıktan hem Patriot satışı, hem de serbest ticaret anlaşması vaadetti. Acaba Trump, bunlara ek olarak kapalı kapılar ardında bir de Fırat’ın doğusuna “sınırlı” bir operasyon için yeşil ışık yakmış olamaz mı? Osaka’daki Trump-Erdoğan görüşmesi sonrasında ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’nin Ankara’ya, CENTCOM komutanı Orgeneral McKenzie’nin ise PYD-YPG’ye gönderilmesi tesadüf olamaz elbette.

“Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon, tüm bu unsurlar alt alta dizildiğinde Türkiye’nin olduğu kadar, Cumhur İttifakı’nın “bekası” açısından da kritik önemde…” (https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/cumhurun-tek-yolu-5253972/)

Yine bu konuya ilişkin, Cumhuriyet’ten Mustafa Kemal Erdemol’un şöyle bir değerlendirmesi yayımlandı:

“S-400, Nebo-M gibi sistemlerin de desteğiyle birçok hava savunma sistemine ciddi bir rakip. S-400 seyir füzelerine ve kısa menzilli balistik füzelere karşı kullanılabiliyor. Batı ürünü savunma sisteminde ne varsa fazlası S-400’de mevcut. Avantajları arasında gizli hedefleri bulması, yüksek izleme kapasitesine sahip olması da bulunuyor. Sistemin arzu edilen yere konuşlandırılması da bir hayli hızlı. S-400’ün modüler yapısı, sistemin en acil tehditlerle yüzleştiğinde, acilen kurulma ve kısa sürede harekete geçme konusunda adapte özelliği taşıyor.”(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1509370/ABD_nin_Ortadogu_daki_korkulu_dusu.html)

İstenilen yere bu kadar hızlı kurulum kabiliyetine sahip bir hava savunma füzesini, 2020 Nisan’ına kadar kurmuyorsun, Hafız. Zeynep Gürcanlı’nın da açıkça ve daha onlarca namuslu yazarın da net biçimde belirttiği gibi, ABD’li efendilerinin buyruklarına tabi oluyorsun.

Ne diyor efendin Trump sana?

Hadi madem aldın. Koy depoya bunları, aktive etme. Biz de sana bu huysuzluğundan dolayı göz yumalım, ses çıkarmayalım.

Sen de 2020 Nisan’ına öteleyerek kurulum işini, efendine itaatkârlığını göstermiş oluyorsun. O güne kadar efendime bazı şirinlikler yaparım, onun istediği önemli şeyleri yerine getiririm, Türkiye’ye ve Türkiye Halkına, onun buyrukları doğrultusunda ihanetlerde bulunurum, o da beni affeder, diye düşünüyorsun.

İşin gücün dümen ve kandırmaca be…

“Ha bir kere de mert ol, dürüst ol, düz adam ol!”, diyeceğiz de, boşuna demiş olacağız. Olamazsın ki gayrı…

Olamazsın Hafız…

Sende vicdana ve ahlâka ilişkin bütün değerler çürümüş. Bir tek şeye odaklanmışsın: Ömür boyu Kaçak Saray’da kalmaya ve avanenle birlikte talanlara, zimmetlere, küpler doldurmaya devam etmeye. Onun dışında hiçbir şey umurunda değil.

İçeride ve dışarıda hemen her şeye ve herkese laf yetiştiriyorsun. Sıradan gazetecileri, televizyoncuları bile muhatap alıp onlara hakaretler yağdırıyorsun. En az on kez yazdık, çizdik. Ege’deki 18 Adamızı ve 1 Kayalığı Yunanistan’a, efendilerinin buyruğu üzerine ellerinle teslim ettiğini. Vatan toprağını sattığını. Vatana ihanet ettiğini. Ve bu suçun karşılığının şu anki TCK’de bile Ağırlaştırılmış Müebbet olduğunu…

Niye ağzını açıp tek kelime etmiyorsun, edemiyorsun?

Bir hırsızın, hırsızlık yaptığı yerden hızla kaçışı gibi, oradan hızla kaçıyorsun ve asla gelmiyorsun oralara.

Bazen kendini tutamayıp “Eyyy” çekerek efelenmeye kalkıyorsun, yabancı liderlere karşı. Ama hemen ardından diz çöküp af diliyorsun. Bu sebeple de hiçbir ciddiyetin kalmadı dünya kamuoyu nezdinde.

Bak, ciğeri beş para etmez, Muaviye-Yezid Dincisi, ABD kuklası, vatan haini Suudiler bile sana ve Türkiye’ye çizik atıyorlar. Onların medyası bile senin için; “kuru gürültü”, diyor.

Daha birkaç gün öncesinin haberiydi. Bak gösterelim:

“Suudi Arabistan sayıları 80’i geçen Türk TIR’larını çeşitli gerekçelerle gümrük kapılarında bekletmeye başladı. Ticaret Bakanlığı TIR’lar için diplomatik görüşmelerin sürdüğünü açıklarken, iş dünyası ise yapılanı kasıtlı buluyor.

“Boyacıoğlu’nun haberine göre, Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Türkiye ile Suudi Arabistan arasında yaşanan gerginlik, ihracata yansıdı. Suudi Arabistan sayıları 80’i geçen Türk TIR’larını çeşitli gerekçelerle gümrük kapılarında bekletmeye başladı. Ticaret Bakanlığı ve Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) sorunun çözülmesiyle ilgili görüşmelerin sürdüğünü belirtti.

“(…)

“1 TON MALIN MALİYETİ 25-35 BİN DOLAR

“CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur da, geçen günlerde yaptığı açıklamada, 23 Haziran’da Türkiye’den çıkan, 1 Temmuz’da Cidde Limanı’na varan TIR’ların 24 gündür bekletildiğini, bu araçların yaş kayısı, üzüm, nektar, karpuz, domates, gibi yaş sebze, meyve taşıdığını belirtti. Güzelmansur, uzun süren ve bir gerekçeye dayanmayan bekletme nedeniyle, çürümeye yüz tutmuş, çöpe mahkûm olmuş yaş sebze ve meyvelerin yaklaşık 7 bin ton olduğunu ve çürütülen 1 ton malın ihracatçıya maliyetinin 25-35 bin dolar olduğunu dile getirdi.

“CNN Türk’ün haberine göre Türkiye’den Suudi Arabistan’a ihraç edilen tekstil ürünleri ise 15 gündür ülkeye giriş yapmak için bekliyor. İstanbul’un Osmanbey, Merter, Laleli gibi Suudi Arabistan’a giden tekstil ürünlerine hem karayolundan hem de havalimanından girişte ambargo uygulanıyor.

“İş dünyası temsilcileri, Suudi Arabistan’ın gümrüklerde kasıtlı olarak beklettiğini belirtirken, kendilerine çeşitli gerekçeler sunulduğunu ancak bir karşılığının bulunmadığını ifade etti.” (www.yurtgazetesi.com.tr/politika/suudi-arabistan-turk-tir-larini-gumruk-kapilarinda-bekletiyor-h136013.html)

İşte Suudi denen alçakların vicdanı bu…

Bir günde 46 kişinin boynunu vuran bu zalim insan sefaletleri, muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı katledip parça parça doğramak için Türkiye İstanbul Konsolosluğuna gönderiyorlar Amerika’dan. Amerika’da o canavarlığı yapmaya cüret edemiyorlar. Ancak senin başında bulunduğun devlette bu işi kolayca hallederiz, diye düşünüp uygulamaya koyuyorlar. Sen de bu canavarca katliamı ilk adımından itibaren izleyip bildiğin halde hiçbir müdahalede bulunmuyorsun, cellatların da ülkeden çıkmasına izin veriyorsun.

Bütün bunlara rağmen adam sana çizik atıyor…

Zaten bu alçaklar, 100 yıldan bu yana Türkiye’ye düşmanlık içindedirler. İngilizlerle bir olup arkadan vurmuşlardır, Mekke’yi koruyan Ordumuzu. O günlerden bu yana hiç değişmemiştir bunların Türkiye düşmanlığı.

İsrail’le birlikte de yakın zamanda Türkiye’nin BOP çerçevesinde parçalanması için ABD’de anlaşma yapmışlardır.

Sen ki bu alçaklara kul köle oldun be…

Bunların insanlıktan zerre miktarda nasiplenmemiş kralları Türkiye’ye geldiğinde Kraliçe’nin Gül’üyle birlikte tıpış tıpış o şerefsizin kral dairesine çevirdiği oteline koşup gittiniz.

Onun emir kulları pozisyonunda görüşmeler yaptınız. Bunların kralı öldüğünde sen Türkiye’de yas ilan ettin.

Bütün bunlara rağmen, aldığın karşılık işte bu…

Sen yine kuruluşundan bu yana Türkiye ve Türk düşmanı “Müslüman Kardeşler”in safında yer aldın. Onların lideri Mursi için gıyabi cenaze namazları kıldırdın, şehit ilan ettin onu. Yıllar boyu meydanlarda, kürsülerde dört parmağın havada Rabia işareti yaptın ve hâlâ da devam ediyorsun bu işe.

Kaçak Saraylı Hafız, kim ki Türk’ün düşmanı, sen onun dostusun, yanındasın.

Kim ki Türkiye’yi sever, Türkiye’ye yardımda bulunur kara günde; sen onun da düşmanısın.

Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtımızda dünyada bir tek Muammer Kaddafi liderliğindeki Libya bize askeri ve lojistik yardımda bulundu. Muammer Kaddafi Türkçe bilir, konuşur ve Ankara’daki Kara Harp Okulu’ndan mezundur.

Sen işte böylesine Türk dostu bir adamı, ABD Emperyalist Çakalı ve AB Çakalı efendilerinin buyrukları üzerine, onlarla bir olup linç ettirdin alçakça. Onunla birlikte 100 bin civarında masum Libyalının da kanına giren emperyalist haydutlarla suç ortaklığı etmiş oldun.

Ortadoğu’da Türkiye’yi gerçekten seven ve dost bilen bir diğer ülke olan Beşşar Esad liderliğindeki Suriye’ye de aynı şekilde ihanet ettin. Emperyalist çakalların bir emri üzerine; “Biz kardeşten de öte dostuz”, dediğin Beşşar Esad’ı satıp geçtin ve ona “Zalim Esed” demeye başladın bir anda. Ülkesine karşı her türlü hainliklerde bulundun, elinden gelen bütün hainliklerde. Bıkıp usanmadın, vazgeçmedin hainlikten.

İşte sen busun ya…

Avanen de bu. Yani AKP’giller’inin de tamamı aynı.

İşin en garip ve acı tarafı nedir, biliyor musun Hafız?

Bütün bu ihanetlerine, vurgunculuklarına, soygunculuklarına, dönekliklerine, yalanlarına, riyakârlıklarına rağmen kendini en azından bugün bile halkın yüzde 35’ine “Delikanlı Adam” diye satabilmen…

Delikanlılık kim, sen kimsin ya…

Sizin gibilere Delikanlı asla denmez bizim yetiştiğimiz ortamlarda, muhitlerde. Başka bir şey denir de, neyse geçelim biz onu…

Neylersiniz…

Halkı kafadan gayrimüsellah hale getirince ne olayları gerçekte olduğu gibi görüp anlayabiliyorlar, ne de insanların yapıp ettiklerini, içyüzlerini, ruhiyatlarını.

Fakat insan topluluğu hayvan sürüsü değildir. Sürgit avutulamaz, kandırılamaz. Son Yerel Seçimlerin de gösterdiği gibi, artık bunca yıldır peşinde koşmuş, senin tarafından kandırılmış insanlarımızın bir bölümü de olsa görmeye başladı sizin ihanetlerinizi, yolsuzluklarınızı, hırsızlıklarınızı, kanunsuzluklarınızı.

Bu uyanış devam edecek Hafız. Bunu durdurmaya ne sizin, ne efendilerinizin gücü yeter.

Devrileceksiniz; bütün hainler, bütün talancılar, bütün hırsızlar, bütün halk düşmanları ve bütün ABD-AB taşeronları gibi. Bütün vatan satıcılar gibi.

Gelecek sizin de sonunuz, kesinkes gelecek…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

30 Temmuz 2019

 Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı