Atatürk Orman Çiftliği’ni ranta kurban ederek, Mustafa Kemal’i hafızalardan silmeye uğraşıyorlar
İzin vermeyeceğiz, peşlerini bırakmayacağız!
AKP’giller’in ne dünyalık hırsları bitiyor, ne Mustafa Kemal’e düşmanlıkları. Bu hırsları ve düşmanlıkları için ne dümenleri bitiyor ne de hilekârlıkları. Bitmeyecek de…
Ama Partimizin, Halkçı Hukukçularımızın da bu dümenlere, bu hilekârlıklara, bu halk düşmanlığına karşı mücadele azmi bitmiyor. Bitmez…
Çünkü biz, bıkmayız, korkmayız, çekinmeyiz.
Çünkü bizde onlarda olmayan bir vatan var. İşte bizi korkusuz yapan, bizi yormayan, bizi sonunu düşünmeyen Kahramanlar yapan vatanın adıdır: CESARET!
Mimarlar Odası Ankara Şubesinin açtığı dava ile “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” adını verdikleri, şatafatlı, günde milyonları yiyen bina, “Kaçak Saray” durumuna düştü. 5’inci İdare Mahkemesinin 2014 yılında bu kararı vermesiyle birlikte o tarihten itibaren bu masraf kapısı bina Kaçak Saray olarak anılmaya başlandı. Ne kadar doğru bir tanımlama… Atatürk Orman Çiftliğinin bağrına saplanan, Mustafa Kemal’in vasiyetine ihanet olan bu bina artık “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” olarak değil Kaçak Saray olarak biliniyor. AKP’giller’in kendilerinden ve Hülooggcularından başka herkes için orası artık Kaçak Saray’dır.
Sadece Kaçak Saray deği, ABD Emperyalistlerine peşkeş çektikleri ABD Büyükelçiliği binası da Kaçak’tır artık…
Ama AKP’giller’i bu mahkeme kararı da durdurmadı. Ne demişti Reisleri Tayyip:
“Hukuksuz olarak yaptığımız hiçbir şey yok. Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım.”
Yasa tanımazlık, hukuk tanımazlık, Mustafa Kemal’in halka mirasına saygısızlık, halkın malını gasp etme; ne aranırsa bu sözlerde var. AKP’giller’in değerlerimize, doğaya, hayvana, bitkiye, Mustafa Kemal’e düşmanca bakışının özetidir bu sözler. Ortaçağcı CIA İslamcılarının, dünya hırsları için gözlerinin ne kadar döndüğünü de gösteriyor bu yaklaşım.
Ama ne kadar da höykürseler, ortada bir mahkeme kararı vardı, bina yasal değildi, kamu vicdanında hiçbir meşruluğu da yoktu. Yalanın, hilenin, dümenin, hukuku arkadan dolanmanın üstadı AKP’giller’in akıldaneleri, “hukukçu” kimliğine bürünmüş hokkabazları bir “çözüm” buldular güya: Tarihi alanlarda kamu binası yapılabilmesinin önünün açan “271 Sayılı İlke Kararı”nı değiştirdiler. Bakın yasal hale geldik, artık kaçak değiliz, diyeceklerdi.
Bu süreçte onurlu bir mücadele yürüten Mimarlar Odası, 271 Sayılı İlke Kararının İptali İçin Danıştayda dava açtı. Ve Danıştay 6’ıncı Dairesi 271 sayılı İlke Kararını da iptal etti. Artık Kaçak Saray resmen Kaçak Saray’dı.
Ama yine dümen, yine hile, yine hukuku arkadan dolanma. AKP’giller belli ki yeminli Kaçak Saray’ı yasallaştırmaya, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)’yi yok etmeye, Mustafa Kemal’i hafızalardan, halkın gönlünden, aklından silmeye.
Bir mahkeme kararına uyar gibi yapıp ama uymamak. Kelime oyunlarıyla yasalara takla attırmak, halkı kandırmak. İşte AKP’giller’in en iddialı oldukları, bu konuda birinciliği kimseye kaptırmadıkları alan…
Bu sefer de “1700 Sayılı İlke Kararı”nı çıkardılar.
Bu kararla ne değişti?
Hiçbir şey. İptal edilen 271 Sayılı Kararda geçen “kamu hizmet yapıları” ibaresini kaldırdılar, yerine 1700 Sayılı Kararda “resmi kurum yapıları”nı koydular. Değişiklik sadece bundan ibaret. Ve AKP’giller için Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ilk adım.
Ülke sınırları içerisindeki bütün Tarihi SİT Alanlarına diktiler gözlerini. Maddi ve Manevi paha biçilemez bu alanlara, AVM’ler, Oteller, Otoparklar, Eğlence Merkezleri dikmenin hayali içerisindeler.
Kanuna karşı yapılan bu hile, bu dümen AKP’giller’in artık zıvanadan iyice çıktığını gösteriyor. İnsan aklıyla, hukukla, hukukçularla, yasalarla, bu kadar dalga geçilmez. Bu kadar pervasızlığa da pes doğrusu…
Tamam, yargıyı kendi hukuk bürolarına dönüştürdüler. Ama yargı da diyor ki; üzerimize daha fazla gelmeyin, yasaların bu kadar amir hükmüne rağmen bu kadar açık olarak hukuka, yasalara aykırı karar bize verdirmeyin, diyor. Ama AKP’giller ve Reisi’nde “olmaz”, yok. Ne denirse yapılacak. Hukuksuzdur, yasal değildir, hele vicdani değildir, buna bakmıyor AKP’giller. Ağızdan çıkan emirdir, Padişah hükmüdür, yerine getirilecek.
Partimiz AKP’giller’in Kaçak Saray’ı korumayı amaçlayan, bu kaçaklığa Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)’nin de talanına yasal bir kılıf demek olan 1700 Sayılı İlke Kararına karşı Danıştay’da dava açtı. Bir kez daha Devrimci Soluğumuz, AKP’gillerin ensesinde. Bir kez daha Tarihe not düşüyoruz. Bir kez daha halkımıza gasp edilen bir kuruşun, talan edilen bütün değerlerimizin hesabını bıkmadan, korkmadan, yılmadan soracağımızı gösteriyoruz.
AKP’giller ve Reisi Kaçak Saray’ı yasallaştırmaya, Atatürk Orman Çiftliği’ni ranta kurban ederek, Mustafa Kemal’i hafızalardan silmeye uğraşıyorlar
İzin vermeyeceğiz, peşlerini bırakmayacağız!
Ta ki bağımsız mahkemeler önüne çıkarılıp, gücünü vicdanlarından ve hukuktan alan hâkimler ve savcılar önünde yargılanıncaya kadar…
Dava dilekçemizin Danıştay İlgili Dairesine verilmesinden sonra MYK Üyesi Ankara İl Başkanı Av. Sait Kıran Yoldaş’ın yaptığı açıklama ve Dava Dilekçemiz aşağıdadır:
***
Değerli Halkımız,
AKP’giller’in hukuk ve yasa tanımazlıkları hızla devam ediyor.
En son Atatürk Orman Çiftliği’nin talan edilmesinde ve Atatürk Orman Çiftliği’nin bağrına saplanan, iki yargı kararıyla kaçak olduğu tespit edilmiş Kaçak Saray’ın kurulmasında dayanak olarak kullanılan Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 271 sayılı ilke kararını bildiğiniz gibi Danıştay 6’ıncı Dairesi iptal etti.
Dolayısıyla Kaçak Saray’ın kaçak olduğu yargı kararıyla ikinci kez tespit edilmiş oldu.
Yapılması gereken mevcut hukuka göre bu sarayın boşaltılarak eski hali yeniden yerine getirilmesidir.
Fakat AKP’giller bu açık yasa hükmüne rağmen kanuna karşı hile yoluna başvurarak Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 11.03.2021 tarih ve 1700 sayılı kararını aldılar.
Bu kararda yapılan tek değişiklik ne biliyor musunuz?
Değerli Halkımız,
İptal edilen ilke kararında ibare “kamu hizmet yapıları” yapılan değişiklik “resmi kurum yapıları”.
Bu açık kanuna karşı hiledir, kanunun ve yargının kararının arkasından dolanmaktır. Suçtur.
Halkın Kurtuluş Partisi olarak AKP’giller’in bu yasadışılığına, kanuna karşı hilesine dur demek için Danıştay 6’ıncı Dairesinin 2021/3613 esas sayılı dosyasında yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmış durumdayız.
Biliyoruz ki, AKP’giller yasa ve hukuk tanımazlıkta ısrar edecekler. Çünkü bunların doğası bu…
Hep söylüyoruz, bunlar çıkar amaçlı organize bir suç örgütüdür. Alelade bir siyasi parti değildir. Bu nedenle açık yasalara rağmen gözlerini kırpmadan kanunlara karşı aykırılıklarına devam ediyorlar. Tek bildikleri var; vurgun, talan, yolsuzluk, kanunsuzluk, halka ve ülkeye düşmanlık.
Ama Halkın Kurtuluş Partisi olarak bunlara karşı mücadele ettik, ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.
İnanıyoruz ki er geç bu yasa dışı, kanunlar dışına düşmüş iktidar yıkılacak!
Ve bunlar yargı önünde emri sadece kanunlardan ve vicdanlarından alan bağımsız yargıçlar tarafından yargılanacaklardır.
Hep söylediğimiz gibi çelik bilezikle er geç tanışacaklar.
Halkın Kurtuluş Partisi olarak bunun mücadelesini veriyoruz.
02.04.2021
Halkın Kurtuluş Partisi
(HKP) Genel Merkezi
Söz konusu Dava Dilekçesini aynen yayımlıyoruz:
DANIŞTAY İLGİLİ DAVA DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR.
DAVACI :HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
VEKİLİ :Av. Metin BAYYAR, Av. Fettah Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Azime Ayça OKUR, Av. Pınar Akbina, Av. Doğan ERKAN
Korkutreis Mah. Sezenler Cad. No:4/15 Sıhhiye/ANKARA
DAVALI : Kültür ve Turizm Bakanlığı/ANKARA
DAVA KONUSU : 30 Mart 2021 tarihinde 31439 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 11.03.2021 tarih 1700 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı İlke Kararının Hukuka, Kanuna yetki, şekil, sebep, konu, amaç yönlerinden açıkça aykırı olduğundan öncelikle Yürütmesinin Durdurulmasına ve İPTALİNE karar verilmesine yönelik dava ve talebimizdir.
AÇIKLAMALAR :
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 11.03.2021 tarih 1700 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı İlke Kararı 30 Mart 2021 tarihinde 31439 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. (EK-1) Bu karar HUKUKA, KANUNA, tümüyle aykırı bir karar olup iptali gerekmektedir. Çünkü;
1-MAKSAT – AMAÇ UNSURU BAKIMINDAN:
Dava konusu Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 11.03.2021 tarih 1700 sayılı İlke Kararı’nın girişi şöyledir:
“TARİHİ SİTLER, KORUMA VE KULLANMA KOŞULLARI
“18/02/2014 tarihli ve 28917 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 16/01/2014 tarihli ve 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı ilke kararının (a) ve (e) maddelerindeki “kamu hizmet yapıları “ ibareleri ile “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinin Danıştay 6. Dairesi’nin 21/10/2020 tarihli, E:2020/8232 K:2020/9848, E:2020/8233 K:2020/9849, E:2020/8235 K:2020/9850 sayılı kararları ile iptal edilmesi nedeniyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesi uyarınca konunun yeniden değerlendirilmesi sonucunda;…”
Davalı sanki yasanın amir hükmünün gereğini yerine getirmiş izlenimi vermektedir. Ancak kararın devamı incelendiğinde gerçek amacın farklı olduğu görülmektedir. Danıştay’ın kararlarının arkasından dolanıyorlar bu değişiklikle, yargı kararlarına uymamanın getireceği yargılanmadan kurtulmaya çalışıyorlar.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların sonuçları” başlıklı 28’inci maddesi hükmüne göre:
“Madde 28 – 1.(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez…”
Davalı açık kanun hükmüne rağmen kanuna karşı hile yoluna başvurmuş ve kararda belirtilen ibareleri kelime değişiklikleri ile aynen korumuştur. Amaç kanuna karşı hile yoluyla Danıştay 6. Dairesi’nin kararlarını uygulamaktan kaçınmaktadır. En önemli amaç; yukarıda belirtilen Danıştay kararlarına göre kaçak olduğu bir kez daha tescillenmiş olan ve acilen boşaltmaları gereken Kaçak Sarayı korumak. Mustafa Kemal’in mirası olan ve halkımıza bağışladığı Atatürk Orman Çiftliği’ni talana devam etmek.
Sayın Dairenizin de bildiği gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2’inci maddesine göre:
“Madde 2 – Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
“ Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Bu nedenle davalının kararı hukuka, kanuna aykırıdır.
2-Dava konusu ilke kararında zikredilen Danıştay 6. Dairesi’nin 21/10/2020 tarihli, E:2020/8233 K:2020/9849 sayılı hükmü ile “1- 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararının (a) ve (e maddelerindeki “kamu hizmet yapıları” ibareleri ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinin İPTALİNE,” karar verilmiştir.
a-) İptal edilen 271 sayılı İlke Kararının (a ) maddesi hükmü şöyledir:
“Milli Park bulunan yerlerde uzun devreli gelişim planı, milli park bulunmayan yerlerde alanın tarihi ve kültürel değerlerini koruyan koruma amaçlı imar planları ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları ve kamu hizmet yapıları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağına,”
Dava konusu 1700 sayılı İlke Kararı’nın (a) maddesi hükmü ise:
“Milli Park bulunan yerlerde uzun devreli gelişim planı, milli park bulunmayan yerlerde alanın tarihi ve kültürel değerlerini koruyan koruma amaçlı imar planları ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları ve bu uygulamalar kapsamında yapılacak olan resmi kurum yapıları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağına,”
b-) İptal edilen 271 sayılı İlke Kararının (e) maddesi hükmü şöyledir:
“Bu alanlar içinde yer alan kamu hizmet yapıları, altyapı hizmetleri ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınmasına,”
Dava konusu 1700 sayılı İlke Kararı’nın e) maddesi hükmü ise:
“Bu alanlar içinde yer alan zorunlu altyapı uygulamaları ve bu uygulamalar kapsamında yapılacak olan resmi kurum yapıları ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınmasına,”
Görüldüğü üzere yapılan “kamu hizmet yapıları” ibaresinin yerine “resmi kurum yapıları” ibaresinin konmasıdır. Sayın Dairenizin de takdir edeceği üzere her iki ibarenin de aynı anlama geldiği kuşkusuzdur. Adeta aklımızla alay edilmektedir. Amaç kanuna karşı hiledir. İyiniyetli bir işlem değildir. Bu nedenle iptali gerekir.
3- Ekte sunduğumuz, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 10/12/2018 tarih, E:2016/4419 K: 2018/5472 ve Danıştay Altıncı Daire’nin 21.10.2020 tarih, E:2020/8233 K:2020/9849 sayılı emsal kararlarda belirtilen iptal nedenleri aynen dava konusu karar içinde geçerlidir. (EK-2,3) Söz konusu emsal kararlarda yapılan hukuki değerlendirmelere aynen katılıyoruz. Kısaca belirtmek gerekirse:
a-)2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Sit”, “Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı yasanın “İzinsiz müdahale ve kullanma yasağı” başlıklı 9. maddesinde; “Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan yasanın, 51. maddesinde; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek” Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır. 13/03/2012 günlü, 28232 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinin 1(l) bendinde; “Tarihi sit”, “İnsanlık tarihi, milli tarihimiz veya askeri harp tarihi açısından çok önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve bu sebeple korunması gerekli yerler” şeklinde tanımlanmıştır.
b-) 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun “İzin verilmeyecek yerler” başlıklı 10. maddesinde; “Tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla kullanma izni verilemez veya irtifak hakkı tesis edilemez.”, “Yasaklanan faaliyetler” başlıklı 14.maddesinde; “Bu Kanun kapsamına giren yerlerde; a) Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, b) Yaban hayatı tahrip edilemez, c) Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz, d) Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz, e) Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.,
c-) Dava konusu 1700 sayılı İlke Kararının (a) ve ( e ) maddesindeki “resmi kurum yapıları” ibaresinin eklenmesi dışında ekte sunulan yargı kararları ile iptal edilen 271 sayılı İlke Kararındaki hukuka, kanuna aykırılığın devam ettiği görülecektir. EK-1’de sunulan ilke kararının tüm maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunmasının esas olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu düzenleme ile; tarihi sit alanlarındaki bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini korumaya yönelik olarak getirilen inşai ve fiziki uygulama yasağının istisnası kapsamına alt yapı uygulamalarının dışında, resmi kurum yapılarının dahil edildiği görülmektedir Ancak sunduğumuz emsal yargı kararlarından da anlaşılacağı üzere resmi kurum yapılarının , tarihi sit alanlarında meydana getireceği bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik sonuçlarının koruma kapsamından çıkarılmış olmasının, 2863 sayılı Kanun’da öngörülen koruma esaslarına ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 10. ve 14. maddesi hükümlerine aykırı olduğu açıktır. Bu nedenle dava konusu kararın (a) maddesindeki “resmi kurum yapıları” ibaresinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Dava konusu İlke Kararının (e) maddesinde; “Bu alanlar içinde yer alan zorunlu altyapı uygulamaları ve bu uygulamalar kapsamında yapılacak olan resmi kurum yapıları ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınmasına,” düzenlemesi yer almıştır. Anıt ve şehitliklerin tarihi sit alanının bir parçası olduğu hususu dikkate alındığında, bu alanlardaki anıt ve şehitliklerin koruma bölge kurulundan izin alınmak suretiyle düzenleme ve gerekli onarımlarını gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların koruma esaslarına uygun olduğu; ancak, bu düzenlemenin kapsamına resmi kurum yapılarının da dahil edilmesinin, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, 2863 sayılı Kanunda öngörülen koruma esaslarına uygun olmadığı açıkça ortadadır.
Bu nedenle kararın iptaline hükmederek yapılan hukuka, kanuna aykırılığı engellemiş olacaksınız.
4- DAVACI PARTİNİN MENFAAT İHLALİ MEVCUTTUR;
Müvekkil partinin, konuyla ilgili programı şöyledir:
“ÇEVREYE ve TARİHE SAYGI
“Her türlü kötülüğün kaynağı olan G7 adlı emperyalist haydutlar, doğayı da kerte kerte zehirlemekte, canlılar için yaşanılması zor bir ortam haline getirmektedirler. Bunların en önde gelenlerinden ABD ve Kanada, hatırlanacağı gibi, doğacı bir sözleşme olan “Kyoto Sözleşmesi”ni imzalamayı hâlâ inatla reddetmektedirler. Yine bilindiği gibi, dünyadaki sera gazlarının üçte birini tek başına ABD atmosfere salmaktadır. Bunlar ürettikleri zehirli atıklarla dünyayı zehirlemekle kalmamakta, akciğerlerimiz sayılan oksijen kaynağı ormanları da kurutup yok etmekten çekinmemektedirler. 1978’den bu yana Amazon Ormanlarının beşte birini (520 bin km2’lik bir orman alanını) yok etmiştir, bu emperyalistler.
“Kurtuluş Partisi, insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bilmektedir. Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yanadır. Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinmeyecek, insanlık ve doğa düşmanı emperyalist devletlerle mücadeleden de geri durmayacaktır.
“Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.
“Dağ, nehir ve şehir adlarından da anlaşılabileceği gibi, ülkemiz, bizden önce, onlarca Antika Medeniyetin, hatta medeniyet öncesi toplumun yaşamış olduğu bir coğrafyaya sahiptir.
“Şehirlerimiz, bu medeniyetlerden bize miras kalan pek çok yapı, tarihi eser ve kalıntıyla doludur. Bunları özenle korumamız, insan ve tabiat olayları tarafından bozulmalarını, yok olmalarını önlememiz gerekmektedir.
“Parababaları, yalnız insana değil Tarihe ve Tabiata da hiç saygı duymamaktadır. Sevgi beslememektedir. Bu sebeple de şehirlerimizin Tarihi dokusunu, yeşil alanlarımızı, kıyılarımızı acımasızca tahrip etmekte, yok etmektedir. Şehirlerimizdeki Tarih varlıklarını kazıyıp, yerlerine iş merkezi, katlı otopark, lüks konutlar yapmaktadır. Namuslu bir bilim insanımız, geçen yıl; “Konya’da son yirmi yılda yapılan Tarih katliamı, önceki beş yüz yılda yapılana denktir” demişti. Diğer şehirlerimizde de hemen hemen aynısı yapılmaktadır.
“Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.
“Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.
“Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.
“Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.
“Para ve kâr tanrısına tapınan Parababalarının, bu insan, Tarih ve doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.
“Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.
“Partimiz, insanlığın başından geçenleri sebep-sonuç ilişkileriyle açığa çıkarıp tam olarak anlayamadığımız sürece, geleceğimizin iyice görülüp bilinemeyeceği inancındadır. Bu sebeple Tarihe, ilgi ve saygıyla yaklaşır.
“Dün içinden çıktığımız, Antika Tarihin en ünlü, en gelişkin iki imparatorluğundan biri olan, (diğeri de Roma’dır.) Osmanlı atalarımıza olduğu kadar, bizden önce bu topraklarda yaşamış Antika Medeniyetlere ve onlardan kalan kültür varlıklarına da sevgi ve takdirle bakar. Onların bilinmesi, bilinenlerin kavranması ve tanıtılması için her türlü çalışmayı yapar. İlgiyi, ihtimamı gösterir. Sekiz-on bin yıl önce yaratılmış olan Çatalhöyüklü Ana Tanrıça heykelini olduğu gibi, Bizans eseri Ayasofya’yı da, Süleymaniye’yi de, Selçuklu ve Osmanlı atalarımızın diğer eserlerini de aynı ilgiyle sever ve onların korunması, tanıtılması için çalışır.
“Ülkemiz Antika Medeniyetlere ev sahipliği etme açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ama ne yazık ki, bu tarihimize ve onların kültür varlıklarına bugüne kadar hemen hemen hiç sahip çıkılmamıştır. Batılı Emperyalist canavarlar, bizim bu varlıklarımızı da önemli ölçüde yağmalamışlardır. Bugün Anadolu Medeniyetlerine ait tarih ve kültür varlıklarının hemen hemen yarısı bu emperyalist devletlerde, onların müzelerinde ve kolleksiyonerlerindedir.
“Partimiz, çalınan bu zenginliklerimizin, uluslararası yasaların emrettiği biçimde, onlardan geri alınarak ülkemize, ait olduğu topraklara getirilmesini, bunlara sevginin-saygının gereği sayar.
“Tabiî ülkemizdeki zenginliklerin de ortaya çıkarılması, çıkarılan ve bilinenlerin de korunmasını önemle savunur. Bunun için gerekli her çalışmayı yapar. Önlemi alır. Unutmayalım ki Tarih tekrar yaşanmaz, yaratılamaz. Onlar kaybolursa yerine yenisi konamaz… O yüzden onları, gözümüz gibi korumamız gerekir.”
Bu nedenle, dava konusu işlem ve düzenlemeler davacı HKP’yi doğrudan ilgilendirmektedir.
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de partiler; “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Dolayısıyla; müvekkil partinin, usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuş parti tüzüğü ve programına göre, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu gereğince bu davayı açmakta toplumsal ve hukuksal menfaati vardır.
5-YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİ
Dava konusu işlem yukarıda da ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı üzere hukuka, kanuna aykırı olup, kanuna karşı hile yoluyla yapılan bir düzenlemedir. Uygulanması durumunda geriye dönüşü olmayan ve telafisi imkânsız zararlara sebep olacaktır. Bu nedenle öncelikle yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep etmekteyiz.
HUKUKİ NEDENLER : Anayasa, İYUK, Danıştay Kanunu,2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik, konuyla ilgili tüm Uluslararası ve ulusal mevzuat.
DELİLLER : 30 Mart 2021 tarihinde 31439 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 11.03.2021 tarih 1700 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı İlke Kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2016/4419 E. sayılı dosyası, Danıştay 6. Dairesi’nin 2020/8232 E., 2020/8233 E. ve 2020/8235 E. sayılı dosyaları ve her türlü yasal delil
SONUÇ VE İSTEM : Sunulan ve re’sen görülecek nedenlerle, 30 Mart 2021 tarihinde 31439 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 11.03.2021 tarih 1700 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı İlke Kararının Hukuka, Kanuna yetki, şekil, sebep, konu, amaç yönlerinden açıkça aykırı olduğundan öncelikle Yürütmesinin Durdurulmasına ve İPTALİNE, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.
Saygılarımızla. 02.04.2021
DAVACI HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ
VEKİLLERİ
Av. Metin BAYYAR – Av. Sait KIRAN – Av. Azime Ayça OKUR – Av. Doğan ERKAN