Ortaçağcı, Faşist AKP’giller 2025’i “Aile Yılı” İlan Etti!
AKP’giller’in Sadaka Niyetindeki Üç Kuruşluk Yardımlarına Minnet Etmeyecek,
Aile Birliğini, Kadınlarımızı ve Çocuklarımızı Tehdit Etmesine İzin Vermeyeceğiz!
Sözcü TV muhabiri sokaktaki halkımıza soruyor: “Aile birliğine yönelik en büyük tehdit ne?”
İlk yanıt bir kadınımızdan geliyor: “Ekonomi, ekonomi, ekonomi… Ekonomi olmadı mı hiçbir özgürlük yok!”
Yaşlı bir amca: “Ekonomi! Ekonomi olmadı mı sağlık da kalmaz, huzur da kalmaz! Ülke huzuru kalmaz!”
Başörtülü bir teyze hemen yapıştırıyor cevabı: “En büyük tehdit Tayyip!”
Ardı ardına gelen yanıtlarda, aklı başında olan insanlarımızın ortak cevabı en başta ekonomi oluyor. Aile birliğine konan en büyük dinamitin ekonomik zorluklar yani işsizlik, pahalılık, yoksulluk olduğu açıkça görülüyor.
Biz; biricik sevgiye dayalı, hiçbir maddi çıkar gözetmeksizin içten bir gönül bağıyla bağlı, kadın ve erkeğin eşitliğine dayanan bir ilişkiyi insani olarak değerli buluruz. Ancak ezen ve ezilenin olduğu Sınıflı Toplumlarda, ekonomik ilişkilerin aile kurmaktaki tercihlerde ve aile birliğini sürdürmekteki yeri belirleyicidir.
İçinde yaşadığımız bizim gibi kapitalizmce geri kalmış Sınıflı Toplumlarda, Emperyalist sömürücü sınıflar hem maddi hem siyasi çıkarları gereği; din kisvesine bürünmüş, vatana, millete düşman Ortaçağcı AKP’giller benzerlerinin siyasi anlayışını temsil ettiği, antika sınıflarla işbirliği yapar. Sınıflı Toplumlarda erkek egemendir ve kadın-erkek ilişkileri salt maddi çıkar ilişkisine indirgenmiştir. Üzerine bir de Ortaçağcı gericiliğin kadına bakışı, kadını ikinci kategori insan yerine koyuşu eklenince; erkekler, kadınları kendilerine itaat etmekle yükümlü, sahibi ve namuslarından sorumlu oldukları birer mal, birer meta olarak görürler.
Kadınların eşleri, sevgilileri, bir yakınları tarafından her gün katliama kurban edilmelerindeki yürek dayanmaz artış da Ortaçağcı AKP’giller gericiliğinin bu anlayışının toplumda gittikçe egemen hale gelmesinden kaynaklıdır. Ezilen kadınlarımızsa toplumun en temiz kalmış, en mert, en fedakâr bölümü olmasına rağmen, bir kısım kadın için ne yazık ki evlilikte maddi olarak zengin eş arayışı da bir gerçektir. Dolayısıyla genel olarak evliliklerin ve kurulan yuvaların özü tam anlamıyla katışıksız sevgiye değil, maddi çıkarlara dayanır özellikle cefakâr işçi sınıfımız haricindeki toplum kesimlerinde.
Teyzemizin röportajda bir çırpıda söylediği de gerçekten doğrudur. Halkımızın bir bölümü sezgiyle de olsa gerçekleri ortaya netçe koyuvermektedir. Bir zamanlar BOP Eşbaşkanı olmakla açıkça övünen, 22 yıldır AB-D Emperyalist Haydutlarının çıkarları doğrultusunda çalışarak ülkemizi her türlü felakete sürükleyen Tayyip Erdoğan, aile birliğinin de gerçek anlamda en büyük tehdididir.
Uyguladığı vatan satıcı, halk düşmanı ekonomik politikalarla halkımızın bir yandan karnını aç bırakmış, bir yandan da yıllardır kerte kerte bilimsellikten ve laiklikten uzaklaştırarak dincileştirdiği eğitim sistemi ile çocuklarımızın, gençlerimizin vicdanlarını ve beyinlerini de insani değerler ve sorgulama, akılcı düşünme yönünden sefalete ve safsatalara mahkum etmiştir. Geleceğimizi tarikatların, cemaatlerin; taciz, tecavüz, istismar dolu lağım çukuruna atmıştır.
Tayyip’in aileden sorumlu tuttuğu kadın bakanlarıysa, bu pislik yuvalarında tecavüze uğrayan çocuklarımız için “Bir kereden bir şey olmaz” deyivermiştir. Ne yazık ki ahıra çevirdikleri meclisteki oylamalarda bu tip olayların araştırılmasını reddedip, pişmiş kelle gibi sırıtarak zafer pozları verebilmişlerdir hiç utanmadan! Karnını aç bıraktığı halk çocuklarının beynini din ile afyonlamak kesmezse, hemen başka şekilde afyonlamaktadır. Uyuşturucu baronlarının cirit attığı bir yer haline getirdiği güzel ülkemizde, ortalama uyuşturucu madde kullanım yaşı, yapılan araştırmalara göre 12’lere kadar inmiştir. Bu bataklığa saplanan çocuklarımızın ve gençlerimizin ocaklarına incir ağacı dikilmektedir.
Yoksulluğun pençesinde can çekişen halk çocuklarımız, çocuk yaşta ölümüne çalıştırılmakta, iş cinayetlerinde katledilmektedir. İstatistiklere göre işçi çocuklarımızın sayısı 1 milyonu aşmıştır çoktan.
Bir yandan “doğurun” emirleri verirken, Yenidoğan Çetesi tezgahlarıyla bebelerimizin ağzındaki süt kokusuna bile kâr kaynağı olarak göz koyulmaktadır.
Yine yukarıda da belirttiğimiz gibi zehirli diliyle yaptığı kadın düşmanı açıklamalarla ve yarattığı sistemde suçluları cezalandırmayıp tersine koruyan yargı kararlarıyla kadına yönelik aile içi şiddetin ve cinayetlerin de artışının baş sorumlusudur. Tek adam rejimi denen bu diktatörlük yönetiminde, açlık ve sefalete mahkûm edilen ailelerde öylesine trajediler yaşanmaktadır ki gazete ve sosyal medya her gün bu haberlerle dolmaktadır. En acısı geçinemeyen, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamayan babaların önce eş ve çocuklarının, sonra kendilerinin yaşamlarına son verdikleri aile intiharlarıdır.
İnsanlarımız, gençlerimiz işsizlik ve pahalılık nedeniyle gelecek kaygısı duymaktadır. Ev kurmak, geçim sağlamak giderek zorlaşmaktadır. Ortalama evlenme yaşı 30’lara varmıştır. Kendileri şatafat içinde yaşarken halkımızı kuru ekmeğe muhtaç eden AKP’giller, tam da böylesi bir zamanda evlenme ve çocuk doğurma için verecekleri sadakaları müjdelemiştir alay edercesine Aile Yılı paketinde!
Tayyip Erdoğan ve AKP’giller Ortaçağcı gerici, kadın düşmanı dünya anlayışları gereği kadınlarımıza yalnızca çocuk doğuran, çocuk bakan, erkeğe her türlü hizmet eden, toplumsal hayattan dışlanmış bir rol biçmektedir. Bu zihniyetin varacağı nihai yer kız çocuklarının ve kadınların ömürlerini yasaklarla talan eden, Taliban Afganistan’ı benzeri bir kadın hapishanesidir! Kadınları mutfakla yatak odası arasında ev kölesi haline getirmek için her fırsatta emrini verdiği 3 çocuk tavsiyesi ise bu ağır ekonomik gerçekliklere son hızla çarpmıştır çoktan.
Sonuç olarak 22 yıllık Amerikancı AKP’giller iktidarı süresince, doğurganlık oranımız yani bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı da sürekli gerileyerek 1,45 seviyelerine kadar düşmüştür ve geleceğe yönelik ciddi anlamda uyarı vermektedir. Çünkü bir ülkede nüfusun azalma eğilimine girme eşiği, yani yenilenme düzeyi 2,1 olarak kabul edilmektedir. Bunu bir de BOP hain hedefleri doğrultusunda, Türkiye’de Türk’ü azınlığa düşürme amacıyla yığdıkları, sayıları net olmamakla birlikte 13 ila 15 milyon arasındaki sözde sığınmacıların doğurganlık oranı 5,65 ile kıyaslarsak durumun bu açıdan da korku verici gerçekliği netçe ortaya çıkar. Bu durum aileyi korumak şöyle dursun, ülkemizin demografik yapısının BOP çerçevesinde sosyolojik açmaza nasıl sürüklendiğini rakamlarla göstermektedir.
AB-D uşağı AKP’giller’in halkımıza, kadınlarımıza, çocuklarımıza ve gençlerimize verebileceği insani hiçbir şey yoktur. Onların her türlü baskı ve zulmüne karşı durmaya devam edeceğiz!
İkinci Kurtuluş Savaşçıları olarak; Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşçısı atalarımız gibi AB-D Emperyalistlerinin Yeni Sevr’i demek olan BOP’unu da yerli uşaklarıyla birlikte yurdumuzdan söküp atacağız!
Kadınlarımızın, çocuklarımızın ve yaşlılarımızın mutlu ve özgür yaşayacağı, gelecek kaygısından uzak, biricik sevgiye ve saygıya dayanan güçlü ailelerin kurulacağı Türkiye’yi mutlaka yaratacağız!
Gün Gelecek, Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek!
Yeni Sevr’e Karşı Yaşasın İkinci Kurtuluş Şavaşımız!
Kurtuluş Partili Kadınlar
14.01.2025