OHAL UZATIMLARININ KEYFİYETİ İLE EYLEM YASAKLAYAN ANKARA VALİLİĞİ İŞLEMİNİ YİNE İDARİ YARGIYA TAŞIDIK

OHAL UZATIMLARININ KEYFİYETİ İLE EYLEM YASAKLAYAN ANKARA VALİLİĞİ İŞLEMİNİ YİNE İDARİ YARGIYA TAŞIDIK

Deyim yerinde ise; eylem, etkinlik vb demokratik hak ve özgürlükleri yasaklamayı “moda” haline getiren Ankara Valiliği, yine 25 Eylül 2017 tarihinde almış olduğu kararla, Ankara Kızılay ve çevresinde, geceli/gündüzlü (24 saat esasına göre) yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, vb. sloganlar atmak suretiyle toplantı, basın açıklaması vb. her ne suretle olursa olsun eylem yapılmasını yasaklamıştır.

Ankara Valiliği, 2017 yılı başından itibaren nerdeyse her ayda eylem yasağı getirmektedir. Valilik, kararlarını OHAL Kanunu Maddelerine, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na, IŞİD ve PKK gibi örgütlerin olası eylemlerine dayandırmaktadır.

Bu kararın alınmasına neden olarak gösterilen terör saldırıları ülkemizi vurduğu günlerde, adeta sıraya bindirmiş şekilde her hafta kanlı eylemler düzenlenirken tedbir almayan, istihbari bilgilere dayanmayan Valilik, iş yasaklamaya gelince istihbari bilgilere dayanarak terör saldırılarını gerekçe gösteriyor.

Halkın haklarını savunmayı kendine düstur edinen Halkçı Hukukçular, Ankara Valiliği’nin hukuka aykırı kararına karşı, yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle Ankara İdare Mahkemeleri’nde dava açtı. Dava dilekçesinde; toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının Anayasa’da, Uluslararası Sözleşmeler’de tanınır bir hak olduğu, valilik kararı ile bu hakkın yasaklanamayacağı, 2911 Sayılı Yasa’nın ilgili maddelerinin aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nde iptalinin istendiği, konulduğu dönemin ruhunu taşıyan bu kanuna dayanarak eylem yasaklamanın hukuka uygun olmadığı, OHAL uzatımlarının uluslararası hukuka aykırı olması nedeniyle yasaklama kararının OHAL’e dayandırılamayacağı belirtilmiş ve Partimizin programındaki maddelere dayanılarak davayı açmaktaki hukuki yarar anlatılmıştır.

Ankara Valiliği 10.01.2017 günü benzer bir yasaklama kararı almış, Halkçı Hukukçular yine iptal davası açmıştı. Onlar saldırılarında ne kadar hırslı ve inatçı olursa olsun, biz de halkımızı savunmada o kadar hırslı ve inatçıyızdır.

Faşist Din Devletine giderken toplumsal muhalefeti bastırmayı da kendine görev edinen AKP’giller ve onların Reis’i, OHAL’i keyfi olarak uzatmakta, OHAL’e dayanarak bu tür eylem yasakları getirmekte, halkımızı eylem-etkinlik yapamaz, basın açıklaması okuyamaz şarkı, türkü, marş söyleyemez hale getirmek istemektedir. Ancak nafile çabadır. Halkımız elbette ki bu Ortaçağcı gidişin farkına varacak, bu zalimliklerin, bu yolsuzlukların, bu arsızlıkların, bu hukuksuzlukların, enkaza çevirdikleri Laik Cumhuriyet’in yangından mal kaçırırcasına yağmalanmasının hesabını soracaktır. Belki bugün; keyfiliğin, baskının, zulmün, haksızlıkların, hukuksuzlukların kol gezdiği günleri yaşıyoruz. Ancak bunlar da geçecek. Halkın Kurtuluş Partisi öncülüğünde örgütlenen ve ordulaşan Emekçi Halkımız bu zalimlerden yaptıkları haksızlıkların ve hukuksuzlukların hesabını soracak…26.09.2017

Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi

VERİLEN DİLEKÇE;

YÜRÜTMEYİ  DURDURMA TALEPLİDİR.

ANKARA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

İPTAL DAVASINI
AÇAN (DAVACI)………: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

V E K İ L L E R İ……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN,  Av. Azime Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Ferit CÖHCE, Av. Doğan ERKAN

Ortak adres: Kızılırmak Cad. No: 7/9 Kavaklıdere Çankaya/ANKARA

KARŞI TARAF (DAVALI) : ANKARA VALİLİĞİ
                                                                             Ulus/ANKARA

KONU                        : Davalı idarenin; 25 Eylül 2017 tarihli “Ankara Çankaya İlçesi Cumhuriyet Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişiminden Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişiminden, Tuna Caddesi Atatürk Bulvarı kesişimi arasında kalan güzergâh ile Tuna Caddesi’nden Kızılay Kavşak arasında kalan güzergâhlar ile bu güzergâhlar arasında kalan (Sakarya Caddesi, Selanik Caddesi, İnkılap Sokak, Bayındır 1 Sokak dâhil), Kızılay Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Akay Kavşak İnönü Bulvarı girişi arasında kalan güzergah, Akay Kavşak Atatürk Bulvarı İnönü Bulvarı Kesişiminden Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı ile Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah, Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişinden GMK Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah ile Kızılay Meydan ve Kızılay İş Merkezi önü ve çevresini de kapsayacak şekilde (Vekaletler Caddesi, Karanfilciler/Çiçekçilerin bulunduğu sokak, Güvenpark içi ve çevresi, eski Başbakanlık binası ile Yargıtay Binası arası açılan güzergahlar dahil) yerlerde, ekli krokide gösterilen tüm cadde ve sokaklar ile bağlayan yollar üzerinde ve çevresinde, geceli/gündüzlü (24 saat esasına göre) yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, vb. sloganlar atmak suretiyle toplantı, basın açıklaması vb. her ne suretle olursa olsun eylem yapılmasının yasaklanması” şeklindeki idari işleminin; yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden hukuka, Anayasaya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve yasalara aykırı olması nedeniyle YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI ve İPTALİNE karar verilmesi isteminden ibarettir.

ÖĞRENME TARİHİ            : 25 Eylül 2017 günlü basın-yayın organları

OLAY VE HUKUKİ DURUM :

I- OLAY:

25 Eylül 2017 tarihli basın-yayın araçlarından öğrendiğimize göre, davalı Ankara Valiliği, 25 Eylül 2017 tarihinde Ankara Çankaya İlçesi Cumhuriyet Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişiminden Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişiminden, Tuna Caddesi Atatürk Bulvarı kesişimi arasında kalan güzergâh ile Tuna Caddesi’nden Kızılay Kavşak arasında kalan güzergâhlar ile bu güzergâhlar arasında kalan (Sakarya Caddesi, Selanik Caddesi, İnkılap Sokak, Bayındır 1 Sokak dâhil), Kızılay Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Akay Kavşak İnönü Bulvarı girişi arasında kalan güzergah, Akay Kavşak Atatürk Bulvarı İnönü Bulvarı Kesişiminden Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı ile Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah, Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişinden GMK Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah ile Kızılay Meydan ve Kızılay İş Merkezi önü ve çevresini de kapsayacak şekilde (Vekaletler Caddesi, Karanfilciler/Çiçekçilerin bulunduğu sokak, Güvenpark içi ve çevresi, eski Başbakanlık binası ile Yargıtay Binası arası açılan güzergahlar dahil) yerlerde, ekli krokide gösterilen tüm cadde ve sokaklar ile bağlayan yollar üzerinde ve çevresinde, geceli/gündüzlü (24 saat esasına göre) yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, vb. sloganlar atmak suretiyle toplantı, basın açıklaması vb. her ne suretle olursa olsun eylem yapılmasının toplantı, basın açıklaması gibi eylemler yapılmasını yasaklandığını açıklamıştır.

(http://www.hurriyet.com.tr/ankara-valiliginden-yasaklama-karari-40589880)

Dava konusu işlem, davalı valiliğin internet sitesinde “Yasaklama Kararına İlişkin Basın Duyurusu” başlığıyla yer aldığı görülmektedir. (http://www.ankara.gov.tr/yasaklama-kararina-iliskin-basin-duyurusu-25092017)

Davalı idarenin dava konusu idari kararı, resmi internet sitesine göre tam olarak şöyledir:

” Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında, kanunun suç saymadığı eylemlerle ilgili açık ve kapalı yerlerde basına veya belirli bir topluluğa yapılan açıklamalar, temel hak ve özgürlükler arasında yerini almış bulunmaktadır. Toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsuru haline dönüşen bu hak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere bütün demokratik anayasalarda güvence altına alınmış ve gerektiğinde kanunla sınırlandırılabileceği de temel bir ilke olarak kabul edilmiştir.

Gerçek ve tüzel kişiler tarafından, Anayasanın 25. 26. ve 34. maddeleri ile esasları belirlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti basın açıklamaları şeklinde de kullanılmakta olup, çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından basın açıklaması adı altında kitlesel katılımlarla, yaya ve araç trafiği akışını engelleyecek şekilde, çevrede ses ve gürültü kirliliği ile kamu düzenini bozan birtakım kanuna aykırı eylem ve etkinliklerin düzenlendiği görülmektedir.

Çankaya İlçesi Cumhuriyet Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişiminden Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişiminden, Tuna Caddesi Atatürk Bulvarı kesişimi arasında kalan güzergâh ile Tuna Caddesi’nden Kızılay Kavşak arasında kalan güzergâhlar ile bu güzergâhlar arasında kalan (Sakarya Caddesi, Selanik Caddesi, İnkılap Sokak, Bayındır 1 Sokak dâhil),

Kızılay Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Akay Kavşak İnönü Bulvarı girişi arasında kalan güzergah, Akay Kavşak Atatürk Bulvarı İnönü Bulvarı Kesişiminden Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı ile Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah, Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişinden GMK Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah ile Kızılay Meydan ve Kızılay İş Merkezi önü ve çevresini de kapsayacak şekilde (Vekaletler Caddesi, Karanfilciler/Çiçekçilerin bulunduğu sokak, Güvenpark içi ve çevresi, eski Başbakanlık binası ile Yargıtay Binası arası açılan güzergahlar dahil) bağlayan tüm yol üzerinde bulunan yerlerde çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından basın açıklaması adı altında (film gösterimi, çadır kurma, ateş yakma, açlık grevi/oturma eylemi vb.) toplantı ve gösteri yürüyüşü türünden eylem / etkinliklerin yapılmakta olduğu, bu durumun bölge esnafı ile vatandaşlar arasında korku ve panik ortamı oluşturduğu ve bu bölgenin marjinal gruplarca kazanılmış eylem alanı olarak görüldüğü, basın açıklaması adı altında düzenlenen her türlü eylem/etkinliklerin yapıldığı bu yerler ve çevresinde bulunan alanların, halkın yaya olarak yoğun bir şekilde kullandığı (Eğitim kurumları, yemek ihtiyaç alanları, ticari faaliyet alanları vb.) alanlardan / yerlerden olması sebebiyle katılımcı grup / şahıslar ile yayaların geçişi esnasında sözlü / fiziksel istenmeyen olayların yaşandığı, bu haliyle yukarıda sayılan eylem ve etkinlikler toplumun geniş kesimlerine sirayet potansiyeli taşıdığından toplumsal güvenliği tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.

Ayrıca, toplumsal güvenliği tehlikeye düşüren ve terör örgütleri (DEAŞ-PKK/KCK) tarafından bu türden toplantılara yönelik eylem istihbaratının yapılması da göz önüne alındığında ekli krokide gösterilen tüm cadde ve sokaklar ile bağlayan yollar üzerinde ve çevresinde; geceli/gündüzlü (24 saat esasına göre) yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, vb. sloganlar atmak suretiyle toplantı, basın açıklaması vb. her ne suretle olursa olsun eylem yapılması, 2911 sayılı Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. Maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi hükümleri kapsamında yasaklanmıştır.

Yukarıda belirtilen emir ve yasaklara uymayanlar hakkında; fiilleri ile ilgili olarak kanunlarda özel bir hüküm bulunmadığı takdirde, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. İle 28. maddeleri, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi ile 25/b maddeleri, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C ile 66. Madde hükümleri, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince yasal işlem yapılacaktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. ” denilmiştir.

            II- HUKUKİ DURUM:

Davalı Valiliğin Ankara’da her yerde her şeyi yasaklayan dava konusu kararı; yetki, şekil, sebep, amaç yönlerinden Anayasa’ya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine yasalarımıza aykırıdır.

1- KONUNUN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: Öncelikle belirtelim ki; temel insan hak ve özgürlükleri valilik kararlarıyla ortadan kaldırılamaz.

Bu bağlamda, dava konusu işlemi de, işleme sebep gösterdiği gerekçeleri de hukuka tamamen aykırıdır. Şöyle ki;

Davalı idarenin yasakları, temel bir insan hakkı olan “Toplantı ve Gösteri”, “Düşünceyi Açıklama ve Yayma” hakkının kullanım alanına ilişkin olup, öngörülen yasaklamalar, Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi gibi üst normlara açıkça aykırıdır. Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için öncelikle bu konudaki yasal düzenlemelerin ele alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bir düşünce veya görüşün toplu olarak açıklanmasını ifade eden toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, uluslararası sözleşme ve belgeler ile ulusal hukukta ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ( İHEB ) 20. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin barışçı toplanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi”nin 21. maddesinde de; “Barışçıl bir biçimde” toplanma hakkı hukuk tarafından tanınır. Bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenliği veya kamu güvenliğini, kamu düzenini (ordre public), sağlık veya ahlakı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma amacı taşıyan, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukuka uygun olarak getirilen sınırlamaların dışında başka hiçbir sınırlama konamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkesin asayişi bozmayan toplantılara” katılma hakkına sahip olduğu, 2. fıkrasında ise, bu hakkın demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabileceği belirtilmiştir.

03.10.2001 gün ve 4709 Sayılı Yasanın 13. maddesi ile yeniden düzenlenen Anayasanın 34. maddesinde ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi ile örtüşecek şekilde; herkesin, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, bu hakkın ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği ve kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği öngörülmüştür.

Toplantı ve gösterinin, bu düzenlemeler ve hakkın genel niteliği dikkate alınarak, Devletin müdahale etmemesi gereken bir özgürlük olduğu yorumu yapılabilirse de, Devlet bir yandan geçerli bir neden olmaksızın toplanma özgürlüğünü ihlal etmekten kaçınırken, diğer yandan da bu hakkın kullanılmasını sağlamak için gereken önlemleri de almak zorundadır”

(YARGITAY Ceza Genel Kurulu, E:2004/8-65, K:2004/117, T:11.05.2004 kararı)

Diğer yandan Anayasa’nın 26. Maddesi ile Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” temel hakkı tanımlanmıştır.

Yine Anayasa 90/5 maddesi ile iç hukuk mevzuatı haline gelen hatta iç hukuk mevzuatı ile çatışması halinde uluslararası mevzuatın geçerli olduğu kabul edilmiş olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 20/1 maddesinde herkesin barışçı toplanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 21. maddesi de aynı içeriklidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi de bu içeriktedir.

Tüm ulusal, uluslararası üst normlar, demokratik toplanma ve toplu ifade hakkını böylece düzenlemiş ve Toplanma veya Gösteri Hakkının kriterini uyum halinde BARIŞÇILLIK olarak ifade etmişlerdir. Dolayısıyla, gerçekleşmiş ya da gerçekleşmekte olan toplantı ya da gösteri, barışçıl olduğu ve böyle devam ettiği sürece, üst haklardandır. Devletlerin negatif olarak bu hakka müdahale etmeme, ve pozitif olarak hakkın kullanılmasını sağlama yükümü tartışmasızdır.

Konuyla ilgili, AİHS’nin, dolayısıyla Anayasa’dan sonra gelen en üst pozitif hukuk normumuzun uygulama ve içtihadını anlamak için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları göz önüne alınmalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin

Ataman v. Türkiye, 74552/01, – 05.12.2006 – kararı şöyledir:

AİHM, devletlerin, sadece toplantı yapma hakkını korumakla kalmayıp, bu hakkı dolaylı yoldan usulsüz bir şekilde sınırlandırmaktan da kaçınmalarının gerektiğini not etmektedir. Son olarak AİHM, 11. madde koruma altındaki hakların kullanılmasında kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı kişiyi koruma amacını içeriyorsa, buna ek olarak bu hakların etkili bir şekilde kullanılmasını sağlama pozitif yükümlülüğünü de kapsadığına kanaat getirmektedir (Djavit An)…..

            AİHM, ulusal mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak, halka açık gösterilerin düzenlenmesi için hiçbir izne gerek olmadığını gözlemlemektedir. Olayların meydana geldiği dönemde, yetkili makamlara yapılacak bildirinin olaydan yetmiş iki saat önce yapılması gerekiyordu. İlke olarak benzeri düzenlemeler, AİHS tarafından korunduğu şekliyle TOPLANTI YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNE GIZLI BIR ENGEL OLUSTURMAMALIDIR.

            AİHM, özellikle yetkililerin, İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verememektedir.

            AİHM için, göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığında kamu güçlerinin, AİHS’nin 11. maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, BAR YANLISI TOPLANMALARA hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir.

            Sonuç olarak AİHM, bu davada polisin zor kullanarak müdahale etmesinin orantılı olmadığına ve AİHS’nin 11. maddesinin ikinci paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunması için gerekli bir tedbir oluşturmadığına kanaat getirmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin

Karatepe ve diğerleri davası – 07.04.2009- verdiği karar ise şöyledir:

Halka açık bir alanda gerçekleştirilen her türlü gösteri günlük yaşamın akışına belirli bir ölçüde bozacak bir karışıklığa ve hasmane tepkilere yol açabilir. Ancak, AİHM, durumun kurallara aykırı olmasının tek başına, toplanma özgürlüğüne müdahaleyi haklı çıkarmayacağına itibar etmektedir.  

            AİHM nezdinde göstericilerin şiddete başvurmadıkları durumlarda, AİHS’nin 11. maddesi ile garanti altına alınan toplantı özgürlüğü kavramının içeriğinin boşaltılmaması bakımından kamu erkinin barışçıl gösterilere belli ölçüde hoşgörü göstermesi önem arz etmektedir.

            Sonuç olarak AİHM, bu başvuruda polisin kaba kuvvet uygulayarak müdahale etmesini ve başvuranların (eylemcilerin-bn) cezai yargılama konusu edilmesine orantısız olarak kabul etmektedir. Bu tedbirler AİHS’nin 11. maddesinin ikinci paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunması bakımından gereklilik arz etmemektedir.

AİHM’nin “G.-Almanya” kararında;

Trafiği engelleyecek şekildeki eylemleri ŞİDDET İÇERİR bir gösteri olarak saymamıştır. Mahkeme halka açık alanda gerçeklestirilen her türlü gösterinin günlük yaşamın akışını belli ölçüde bozacak bir karışıklığa ve hasmane tepkilere yol açabilecegini hatırlatmıstır. (Eskişehir Gezi davasından…)

Demek ki davalı idarenin dava konusu yaptığımız yasaklamalarının dayanağı olan; “terör örgütleri eylem yapacak” diye özgürlükleri kısıtlamak, cezai müeyyidelere başvurmak uluslararası hukuka ve yargı kararlarına aykırıdır. Terör örgütleriyle ilgili istihbari faaliyetleri yaparak, örgütlerin eylemlerini önlemek kamu düzeni gereği devletin faaliyetleri arasındadır.

Balçık v. Türkiye, 25/02, 27.11.2007 kararı:

Mevcut davada taraflar arasında, başvuranların toplanma hakkına müdahalenin ilk ortaya çıkışına ilişkin ihtilaf bulunmamaktadır. AİHM yerel mahkemenin başvuranları aleyhlerindeki suçlardan beraat ettirdiğini doğrulamıştır. Ancak, bu kararın 19 Eylül 2005’te, olaydan yaklaşık 5 yıl sonra verildiğini göz ardı edememektedir. Aynı zamanda başvuranların gösteriye katılarak o tarihte tartışmalı bir mesele olan F-tipi cezaevlerine dikkat çekmeyi amaçladıklarını kaydetmektedir. AİHM, gösteriye müdahale edilmesinin, polisin göstericileri dağıtmak için güç kullanmasının ve müteakiben cezai takibat başlatılmasının, caydırıcı bir etkiye sahip olmuş ve başvuranların benzeri gösterilerde yer alma hususundaki cesaretlerini kırmış olabileceği kanısındadır.

            Bu nedenle AİHM, özellikle yetkili makamların gösteriyi sona erdirmedeki sabırsızlığını anlaşılır bulmamaktadır. Bu noktada AİHM ayrıca hiçbir bilgi verilmemesine rağmen yetkili makamların, o tarihte bu tür bir gösteri yapılacağına ilişkin bilgi almış ve böylece önleyici tedbirler alabilmiş olduğunu hatırlatmaktadır.

            AİHM, göstericiler şiddet içeren fiiller sergilemedikleri sürece, AİHS’nin 11. maddesince teminat altına alınan toplantı özgürlüğünün esasına bağlı kalınmak isteniyorsa, resmi makamların barışçı toplantılar hususunda belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli olduğu kanısındadır.”

Aytaş ve diğerleri v. Türkiye, 6758/05, 08.12.2009 kararı:

AİHM bilhassa yetkililerin bu gösteriyi sona erdirme konusundaki aceleciliklerine şaşırmaktadır (Bkz. sözü edilen Oya Ataman ve a contario, Eva Molnar-Macaristan kararı no: 10346/05, 7 Ekim 2008).

            AİHM’ye göre, AİHS’nin 11. maddesi ile güvence altına alınan toplantı özgürlüğünün muhtevasından yoksun bırakılmaması amacıyla, kamu erklerinin, barışçıl gösterilere belli ölçüde hoşgörü göstermeleri önem arz etmektedir.

            Mevcut davada, AİHM, polisin güç kullanarak müdahale etmesinin ve başvuranlar hakkında ceza davası açılmasının orantısız olduğu kanaatindedir. Söz konusu tedbirler, AİHS’nin 11. maddesinin 2. paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunmasında gerekli tedbirler değildir.”

Biçici v. Türkiye, 30357/ 05, 27.05.2010 kararı:

AİHM bu bağlamda göstericilerin şiddet eylemlerinde bulunmadıkları durumlarda, AİHS’nin 11. Maddesince koruma altına alınan toplanma özgürlüğünün esası korunmuşsa, kamu makamlarının barışçı toplantılara belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli olduğuna ilişkin önceki kararlarını hatırlatmaktadır.”

Görüleceği üzere, kolluk güçlerinin 2911 sayılı yasanın 23., 24. ve 31. maddesinden aldığı güçle yasakladığı, “dağıttığı” tüm barışçıl gösteriler sebebiyle Türkiye, AİHM’de mahkum edilmektedir. Bunun siyasal sebebi, siyasi iktidarın kolluk güçleriyse, hukuksal sebebi de Anayasa’nın 2, 5, 11, 12, 13, 19, 26, 34, 40 ve 90. Maddelerine aykırı 2911 sayılı kanunun ilgili maddeleridir.

Marmaris 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 2911 sayılı Kanun’un 23., 6., 7., 10. maddeleri ile  vali ve kaymakama yasaklama/erteleme yetkisi veren 20’inci maddelerinin Anayasa’ya aykırılık iddiasını haklı bulmuş, 2911 sayılı yasanın 6., 10. 20. ve 22. maddeleri ile  23’üncü maddesinin a, c, d,e fıkralarının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş olup, dosya 2015/8 Esas sayısı ile şu anda ilgili mahkemenin incelemesindedir.

Anayasa Mahkemesi açıkça, toplanma ve gösteri hakkının bir izne tabi olmayacağını, bildirim yapılmasının, toplantı yapma önünde gizli bir engel haline getirilemeyeceğini, gösterinin, günlük yaşamın akışına belirli bir ölçüde bozacak bir karışıklığa ve hasmane tepkilere yol açabileceğini, ancak, durumun kurallara aykırı olmasının tek başına, toplanma özgürlüğüne müdahaleyi haklı çıkarmayacağını söylemektedir.

Oysa davalı Valilik, geniş bir çerçeve çizerek daha bu haklar kullanılmadan yasaklar getirmekte ve kişileri cezai yaptırımlarla tehdit etmektedir. Bu yasakçı mantığın toplumda “huzur” yerine “huzursuzluk” getireceği son derece açıktır. Bu nedenle acilen bu kararın yürütmesinin durdurulması gerekir.

2- KONUNUN 2911 SAYILI KANUN BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun içerisinde valiye yasaklama/erteleme yetkisi veren 20’inci maddesini de içeren bazı maddelerinin Marmaris 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüğünü ve davanın ilgili mahkemenin incelemesinde olduğunu yukarıda belirtmiş idik.

Temel bir insan hakkı olan “Toplantı ve Gösteri” hakkının kullanımının ertelenmesi veya yasaklanması, bu konuda cezai müeyyideye başvurulması Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi gibi üst normlara esasen aykırıdır.

Dilekçemizin yukarıdaki 1. maddesinde;  İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ( İHEB ) 20. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin barışçı toplanma hakkına sahip olduğuna ilişkin, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi”nin 21. maddesinde de; “Barışçıl bir biçimde” toplanma hakkı hukuk tarafından tanındığına ilişkin, bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenliği veya kamu güvenliğini, kamu düzenini ( ordre public ), sağlık veya ahlakı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma amacı taşıyan, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukuka uygun olarak getirilen sınırlamaların dışında başka hiçbir sınırlama konamayacağı ilişkin hükümlerin yer aldığını belirtmiş idik.

Keza aynı maddemizde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ( AİHS ) 11. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkesin asayişi bozmayan toplantılara” katılma hakkına sahip olduğunu, 2. fıkrasında ise, bu hakkın demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabileceğinin hükme bağlandığını belirtmiş idik.

Davalı idare, yasaklama kararını 2911 sayılı Yasanın 17. Maddesine dayandırmaktadır.  İlgili madde, “Bölge valisi, vali veya kaymakam, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı BİR AYI AŞMAMAK ÜZERE erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde, ertelemeyi bir ay ile sınırlandırırken yasaklama konusunda bir süre öngörmemiş, bu durum maddedeki yetkililere toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin “sınırsız” yasaklanabileceği hakkını verebilmektedir. Nitekim dava konusu olayımızda da davalı idare süre konusunda bir sınır belirlememiştir. Bu konudaki sınır davalı idarenin ikinci bir emri yani işlemidir.

            Beri taraftan, 2911 Sayılı Kanun Maddeleri incelendiğinde de görüleceği üzere, ilgili kanun toplantı ve gösterinin BARIŞÇIL OLUP OLMAMASIYLA İLGİLENMEMİŞTİR. Söz konusu mer’i düzenlemeler, şekli sınırlarla, hakkın özünü, yani kendisini ortadan kaldırmaktadır.

Oysaki yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, 2911 anılan maddeleri Anayasamızın 26. ve 34. Maddeleri ile 90/5 maddesi ile uygulama yeri bulan üst normlara aykırıdır.

Danıştay “Toplantı düzenleme hak ve özgürlüğünün Anayasa gereği ölçülülük ilkesi gözetilmeksizin kısıtlanmasında hukuka uyarlık bulunmadığına” (10. Daire, 15.09.2008,E2006/946, K2008/6084) karar vermiştir.  

3- KONUNUN OHAL ve OHAL’in UZATILMASI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Davalı idare söz konusu yasaklama kararını 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi ile 25/b maddelerine dayandırdığını ifade etmektedir.  Ülkemizde Olağan Üstü Hal uygulaması bitirilmemekte, defalarca uzatılmakta, süreklileştirilmektedir. Bir başka deyişle OHAL, OLAĞANLAŞTIRILMAKTADIR. Müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi, 03.01.2017 tarihinde 29898 sayılı RG’de yayımlanan aynı tarihli ve 1134 sayılı karar ile TBMM’ce Olağanüstü Hal (OHAL) süresinin uzatılmasını bireysel başvuru yoluyla ANAYASA MAHKEMESİNE TAŞIMIŞ olup, ilgili dosya Anayasa Mahkemesi’nin incelemesindedir.

OHAL uygulamasının sürekli hale getirilmesi ve davalı Ankara Valiliği’nin de OHAL uygulamasına dayanarak dava konusu yasaklamayı getirmesinde hukuki uyarlık bulunmamaktadır.

OHAL uygulamasında neler yapılabileceğini, yargı makamlarının OHAL uygulamasını hangi yönlerden denetleyebileceğini yine AİHM ve AYM kararlarından görelim:

Aksoy/Türkiye kararı

“Bununla birlikte, Devletlerin yetkisi de sınırsız değildir. Mahkeme, Devletlerin, durumun “kesinlikle gerektirdiği ölçünün” dışına çıkıp çıkmadıklarına karar vermelidir. Bu denetimi gerçekleştirirken Mahkeme, yükümlülükleri askıya alan tedbirlerin etkilediği hakların mahiyeti ve olağanüstü hale neden olan ve süresini belirleyen koşullar gibi faktörlere gerekli önemi vermek zorunda kalmıştır.”

Dolayısıyla AİHM, OHAL’de kısıtlanabilecek hakların da, koşulsuz ve ölçüsüz kısıtlanmasını kabul etmemekte, ölçülülük, sürekli olmama vb. koşulları bakımından hakkın ihlalini denetleyebilmektedir.

Nitekim AİHS md. 17’de düzenlenen “Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmama” ilkesi tam olarak bu ve benzeri durumlara sınır koymaktadır.

Müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi, OHAL uzatımını Anayasa Mahkemesi’ne taşırken şu ifadeleri kullanmıştı: “…OHAL’in uzatılması kararı bir TBMM “EYLEMLİ İÇ TÜZÜK DÜZENLEMESİ”dir. Bu durumda bu karar Anayasa Mahkemesi’nce denetlenebilir…Nitekim Anayasa Mahkemesi, “OLAĞANÜSTÜ HALİN 10 İLDE UZATILMASINA DAİR” 14 Mart 1996 tarih ve 399 sayılı TBMM Kararının iptali istemiyle açılan davada, “EYLEMLİ BİR İÇTÜZÜK DÜZENLEMESİ NİTELİĞİNDE” görerek bu kararı denetlemeye yetkili olduğuna oybirliğiyle karar vermiş ve söz konusu parlâmento kararını, 14 Mayıs 1996 Tarih ve E.1996/20 ve K.1996/14 sayılı kararıyla iptal etmiştir (AMKD, Sayı 32, Cilt 2, s.704-712)…

OHAL’deki OHAL valilikleri/kaymakamlıkları yasaklamalarıyla, bir bütün olarak Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri hakkının ihlal edildiği açıktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi Taraf Devletlerin Hükümetlerine Olağanüstü Hallerde Yükümlülükleri Askıya Alma halini düzenlemiştir. Maddeye göre,

“1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.

  1. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye [yaşam hakkı], 3. maddeye [işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza yasağı], 4. maddeye (fıkra 1) [kölelik ve zorla çalıştırma yasağı] ile 7. maddeye [kanunsuz ceza olmaz] aykırı tedbirlere cevaz vermez.
  2. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.

OHAL uygulamasının, koşulları da olmamasına rağmen ve keyfi olarak uzatılması, AİHS ve Anayasada yasaklanan “Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmama” ilkesinin ve AİHS’in “Olağanüstü hallerde askıya alma” koşulu olan “durumun kesinlikle gerektirdiği ölçü” kriterinin açıkça ihlalidir. Tüm bu hukuk üstü olağanüstü süreç, müvekkil partinin ve tüm toplumun siyasal haklarını da kısıtlamaktadır. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri, basın açıklamaları vb. faaliyetler yasaklanabilmekte, özellikle Sol siyaseti benimsemiş müvekkil partinin, bu siyasetini kitlelere ulaştırma araçları kullandırılmamaktadır. Bunlardan birisi Ankara Valiliği’nin OHAL ilanına dayanarak yürüyüş ve mitingleri yasaklama kararıdır. Pek çok idari-mülki kuruluş, OHAL’e dayanarak benzer yasaklar geliştirmektedirler. Bunun dayanağı OHAL ve OHAL’in uzatılmasıdır. Böylece müvekkil partinin “örgütlenme hakkı”, “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı” ihlal edilmektedir. Kanundaki koşullarına aykırı olarak ilan edilen ve uzatılan OHAL, temel hakların süresiz kısıtlanmasına sebep olan, demokrasi dışı bir kanunsuz ceza rejimi de yaratmış olmaktadır.

OHAL uygulaması, uygulamanın uzatılması ve Ankara Valiliği eylem yasağı kararı, AİHS’in Siyasi Faaliyet Haklarını ve Örgütlenme hakkını kapsayan AİHS’in 11. maddesi ve EK.1 no.lu Protokolün 3. Maddesi Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkını (AİHS’in 13. ve AY 34. maddesi);  İfade Özgürlüğünü (AİHS 10, AY 26); AİHS’15. md.nin “Olağanüstü hallerde askıya alma” koşulu olan “durumun kesinlikle gerektirdiği ölçü” kriterini  ve AİHS md. 17 ve AY md. 14/2’de düzenlenen “Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmama” yasağını ihlal etmektedir.

4- İ.Y.U.K 27. MADDESİ’NİN KOŞULLARI OLAYIMIZDA OLUŞMUŞTUR:

Baştan beri anlatıldığı şekliyle davalı idarenin işlemi; Uluslararası Sözleşmeler, Anayasaya ve Yasalarla güvence altına alınmış Temel Hak ve Özgürlüklerden olan “Toplantı ve Gösteri Yapma”, “Düşünceyi Açıklama ve Yayma” hakkını ortadan kaldırıcı mahiyettedir. Bir başka anlatımla, öngörülen yasaklamalar, Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi gibi üst normlara açıkça aykırıdır.

İptalini istediğimiz yasakların uygulanması halinde, başta kamu güvenliğinin zarar göreceği açıktır.  Davalı idare, tartışmasız bir şekilde yetkisiz olduğu bir konuda özgürlükleri kısıtlayıcı düzenlemelerde bulunmaktadır. Bütün bu nedenlerle ve Mahkeme’nin resen göz önüne alacağı diğer nedenlerle yürütmenin durdurulmasına karar vermesini istiyoruz.

5- İŞBU DAVADA MÜVEKKİL PARTİ’NİN HUKUKİ YARARI VARDIR:

            Müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi programında, partinin halka içten inandığı, halk için demokrasi ve hürriyeti savunduğu; millet egemenliğinin gerçekleşebilmesi için en ilk şartın düşüncenin özgür olması gerektiği; sivil ya da militarist ve polisçi tahakkümü halkımıza layık bulmadığı yazılıdır. (HKP Program Kısım I: Hürriyet Alt Başlık: Hürriyetin Gerekçesi A ve B maddeleri) (http://kurtuluspartisi.org/program/)

Müvekkil Parti’nin programı Hürriyet Katları ve Ekonomi Temelleri olarak iki ana kısma ayrılmış olup, düşünceye saygı kısmı en ilk madde olarak yazılmıştır. Bu durum da müvekkil Parti’nin düşünce özgürlüğüne verdiği önemden kaynaklanmaktadır. O halde müvekkil Parti kişilerin düşüncelerinin açıklanmasını desteklerken, düşüncenin düşünce ile karşılanmasını savunurken, düşünce yasakçılığına karşı da mücadele yürütmektedir. Bu nedenle işbu davada müvekkil partinin ehliyetinin ve hukuki yararının olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır.

Müvekkil Parti, Ankara Valiliğinin 10.01.2017 tarihinde almış olduğu benzer yasak kararı idari yargıya taşımış olup, dosya Ankara İdare Mahkemeleri tarafından incelenmektedir.

HUKUKİ NEDENLER         : Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler, Emsal Yargı kararları, 5442,                                                   2576, 2577 Sayalı Yasalar ilgili mevzuat..

DELİLLER                            : Ankara Valiliği’nce 25 Eylül 2017 tarihinde alındığını öğrendiğimiz          kararı. (İmzalı olanın, yasaklanan yerlere ilişkin kroki ekinin ve  ilgili bilgi ve belgenin idareden istenilmesi), Basın organlarında çıkan dava konusu işlemle ilgili haberler ve her türlü delil….

SONUÇ ve İSTEM                : Sunulan nedenlerle;

1- Davalı Ankara Valiliğince; 25 Eylül 2017 tarihinde alındığını basın yayın organlarında haricen öğrendiğimiz “Ankara Çankaya İlçesi Cumhuriyet Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Ziya Gökalp Caddesi Mithatpaşa Caddesi kesişiminden Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişimi arasında kalan güzergâh, Mithatpaşa Caddesi Tuna Caddesi kesişiminden, Tuna Caddesi Atatürk Bulvarı kesişimi arasında kalan güzergâh ile Tuna Caddesi’nden Kızılay Kavşak arasında kalan güzergâhlar ile bu güzergâhlar arasında kalan (Sakarya Caddesi, Selanik Caddesi, İnkılap Sokak, Bayındır 1 Sokak dâhil), Kızılay Mahallesi Atatürk Bulvarı Kızılay Kavşak’tan Akay Kavşak İnönü Bulvarı girişi arasında kalan güzergah, Akay Kavşak Atatürk Bulvarı İnönü Bulvarı Kesişiminden Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı ile Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah, Genelkurmay Kavşak İnönü Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişinden GMK Bulvarı Milli Müdafaa Caddesi girişi arasında kalan güzergah ile Kızılay Meydan ve Kızılay İş Merkezi önü ve çevresini de kapsayacak şekilde (Vekaletler Caddesi, Karanfilciler/Çiçekçilerin bulunduğu sokak, Güvenpark içi ve çevresi, eski Başbakanlık binası ile Yargıtay Binası arası açılan güzergahlar dahil) yerlerde, ekli krokide gösterilen tüm cadde ve sokaklar ile bağlayan yollar üzerinde ve çevresinde, geceli/gündüzlü (24 saat esasına göre) yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, vb. sloganlar atmak suretiyle toplantı, basın açıklaması vb. her ne suretle olursa olsun eylem yapılmasının yasaklanması” şeklindeki idari işleminin; yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden hukuka, Anayasaya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve yasalara aykırı olması nedeniyle YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI ve İPTALİNE karar verilmesini,

2- Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini vekaleten saygılarımızla talep ederiz. 26.09.2017

DAVACI
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLLERİ

 Av. Metin BAYYAR                                                                        Av. Sait KIRAN        

Av. Azime Ayça OKUR                                                                   Av. Doğan ERKAN