Şu matematiksel kesinlikte bir gerçektir ki:
Sen ve ekibin ABD’nin BOP Projesi’ni hayata geçirmede ve Türkiye’yi Yeni Sevr’e götürmede taşeron olarak kullanılmak için efendileriniz tarafından devşirildiniz, bir araya getirildiniz, partileştirildiniz ve 12 yıldan bu yana da Türkiye’nin tepesinde tutulmaktasınız!
Meselenin bu olduğu artık ayan beyan ortaya çıkmıştır.
Türkiye bugün Yeni Sevr’in eşiğindedir artık. Birinci Milli Kurtuluş Savaşı’mızın ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti can çekişir haldedir. Onun yerine şu “Paralel Devletler” geçmiştir artık:
1- Tayyipgiller’in Paralel Devleti. Onlar buna “Yeni Türkiye”, diyorlar, bilindiği gibi.
2- Pensilvanyalı İmam’ın cemaatinin Paralel Devleti. Yargıda, Poliste, Orduda, Milli Eğitimde, Diyanette, Üniversitelerde, Medyada örgütlenmiş olan Paralel Devlet.
3- Amerikancı Kürt Hareketi’nin-PKK’nin Kürt illerinde hâkimiyetini kurmuş olduğu Paralel Devlet.
4- Can çekişmekte olan Mustafa Kemal’ler’in, İnönü’lerin ve Birinci Kuvayimilliyecilerin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti.
5- Bunların hepsinin tepesinde bulunan, dolayısıyla da bunları yöneten ABD’nin, Washington’un, Pentagon’un, CIA’nın, Süper NATO’nun, Gladyo’nun, Kontrgerilla’nın Paralel Devleti.
İşte Türkiye bu içler acısı haldedir şimdi. Amerikaca uygun görülen bir zamanda da Sevr uçurumuna itilecektir. Ve parçalanacaktır. Gidiş o yöndedir. Ve ne yazık ki gidişin de sonuna yaklaşılmıştır artık.
ABD ve AB Emperyalistleri zaten hiçbir zaman Birinci Kuvayimilliye’nin zaferini ve onun üzerine inşa edilen Lozan’ı hazmedememişlerdi. Ama o zaman mecburdular o antlaşmayı imzalamaya. Zaferimizin gücü onlara boyun eğdirdi.
Fakat 1945’ten bu yana Türkiye artık Amerika’nın nüfuzu altına girmiş. 1950’de Bayar-Menderes iktidarı ile birlikte bu süreç Amerika’ya tam teslimiyete dönüşmüştür. 1952’de NATO’ya girişle birlikte bu karşıdevrimci süreç hız kazanmış ve kalıcılaşmıştır.
Tayyipgiller, işte bu sürecin ürünüdür, bu sürecin son halkasıdır. Bilindiği gibi Tayyipgiller iktidarıyla birlikte bu hayâsızca gidiş şimşek hızıyla yol almıştır. Ve Türkiye bugünkü hazin duruma düşürülmüştür.
Adına Ergenekon Davası denilen CIA Operasyonu işte bu gidişin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için planlanmış ve uygulamaya sokulmuştur. Bu sürece engel olacak, ona karşı çıkacak, onu durduracak güçler tasfiye edilmiştir bu “Dava”yla.
Açarsak biraz; Ordudaki, üniversitelerdeki, medyadaki Mustafa Kemalci geleneğe sahip laik, yurtsever, antiemperyalist güçler korkutulmuş, sindirilmiş, etkisizleştirilmiş, sonunda da tasfiye edilmiştir. Bu güçlerin önünde gelen Türk Ordusu Amerikan Emperyalistleri karşısında koyun sürüsü durumuna düşürülmüştür. Genelkurmay Başkanı Topukçu Özel Paşa, ABD-İngiliz uşağı siyasiler karşısında topuk vurup boyun kırarak ağlanacak denli zavallı görüntüler vermekten hicap duymaz hale gelmiştir. Hiç askerlikle zerrece ilgisi olan biri bunu yapabilir mi?
Üniversitelerimiz sultanın emrindeki medreselere döndürülmüştür. Hiçbiri bu gidiş karşısında sesini çıkaramamakta, gık bile diyememektedir.
Medya yüzde 90 oranında bu gidişe alkış tutmaktadır.
Halklarımız bu hain Amerikancı siyasilerin, tarikatların, cemaatlerin ve medyanın psikolojik operasyonuna uğratılarak göremez, algılayamaz, düşünemez hale getirilmiştir. Olup bitenin farkında bile değildir, tabiî bir avuç insan dışında.
Ülkemizde hırsızlık, vurgun, talan akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Namuslu bilim insanlarına göre iki trilyon dolar civarındadır son 12 yılda yapılan hırsızlığın, vurgunun, talanın tutarı.
Adli suçlar alabildiğine artmıştır. Cinayetler, yaralamalar, kadına yönelik şiddet, tecavüzler, cinsel amaçlı öldürmeler çığ gibi artmaktadır günbegün.
Tabiî bu namussuzca gidişte en çok ezilen, zarar gören, mağdur durumda kalan alt sınıflardır, ezilen ve sömürülen sınıf ve tabakalardır. İşçilerdir, köylülerdir, küçük esnaftır, aydınlardır. Üniversite bitirmiş gençler arasında işsizlik yüzde 30’u geçmiş durumdadır, resmi verilere göre.
Ülke şehirleri talan edilmekte, tarihi doku diye bir şey bırakılmamaktadır. Bilindiği gibi Tayyipgiller bunun adına “Kentsel Dönüşüm” adını vermişlerdir. Düpedüz şehir yağmasıdır bu, şehirlerimizi ve tarihi mahvetmektir.
Yeşilliklerimiz, ormanlarımız, dağlarımız, ovalarımız yani doğamız da bu talana kurban edilmekte ve o da harap edilmektedir. Velhasıl, azgın bir düşman ordusunun işgali altında bile uygulanamayacak ağır bir zulüm ve talan düzeni kurulmuştur Türkiye’de. İnsanlarımız ve doğamız bu düzen tarafından günbegün tahrip edilmekte, çürütülmekte ve yok edilmektedir.
İşte tüm bu sürecin sonunda geçen hafta Süleymanşah Türbesi’nin elden çıkarılması yani kaybedilmesi felaketi yaşatılmıştır ülkemize, insanlarımıza.
Tayyipgiller, o denli hain ve yüreksizdirler ki IŞİD gibi bir çakal sürüsünün tehdidinden korkarak, tarihi vatan toprağını terk edip bir gece yarısı apar topar oradaki atamızın sandukasını omuzlayıp getirmişlerdir.
Hırsızların çalışmayı sevdikleri bir saatte, yani gece yarısı sonrası yapmışlardır bu kaçgöç işini. Üstelik oradaki kendi elimizle yaptığımız türbemizi de yıkmışlardır.
Niye yapmışlardır bunu?
Burayı da Musul Konsolosluğumuzu olduğu gibi IŞİD bir askeri, siyasi ya da idari karargâhı haline getirmesin diye. Çünkü öyle olsaydı bunların ihaneti daha göze batar hale gelecekti. Korkaklar ve hainler işte böyle basit, zavallıca kandırmalara başvururlar. İşte bu oyunlardan biri de Suriye’nin bir başka yerine, Eşme köyüne ait Türkiye sınırına 190 metre mesafedeki bir tepeye bayrak dikme olmuştur.
Bu da bir oyun, bir dümen, bir hiledir. Sen oradaki vatan toprağını terk edeceksin, sonra da Suriye’ye ait başka bir toprak parçasına “ben türbe karakolumu buraya taşıyacağım”, diyerek bayrak dikeceksin, öyle mi?
Bu yapılan her şeyden önce uluslararası hukuka ve ahlâka aykırı bir iştir. Sen vatan toprağını bir oyuncak gibi oradan oraya taşıyamazsın. Benim toprağım orası değildi, burası olacak, diyemezsin. Hukuk diye bir şey var. Gülerler insana, alay konusu olursun.
Hep söylediğimiz gibi yoldaşlar, bu Amerikan uşakları, bu hainler, bu vurguncular, bu milletin, bu vatanın, bu halkların en azılı düşmanlarıdır.
Bu yaptıklarının hesabı, ihanet ve zulümlerinin hesabı bunlardan kesinlikle sorulacaktır. Bugün veya yarın, ama mutlaka sorulacaktır. Kaçacak yerleri olmayacak bunların.
Bir kere çaldıkları her kuruş bunlardan alınıp halka yeniden verilecektir. Bütün vurgunlarının bugünkü ceza kanunları hükmünce cezaları verilecektir. Zaten sağ kalanları ömür boyu hapislikler alacaklardır suçlarından dolayı.
Tarihse bunları insan soyunun yüz karaları olarak, utanç figürleri olarak, iğrenilecek, tiksinilecek şahsiyetler olarak kaydedecektir defterine.
Dolayısıyla da yoldaşlar bunların hiçbir hesapları tutmayacak, güvendikleri bütün dallar ellerinde kalacaktır.
Bu milletin, bu halkların koyun sürüsü olmadığını o zaman görüp anlayacaklardır bunlar da. Ama onlar için artık çok geç olacaktır. İş işten geçmiş olacaktır.
Gelecek hesap sorma günleri yoldaşlar. Mutlaka gelecek… 28.02.2015