Kurtulmuş Numan, Ülkemiz ve Bölgemiz Müslüman Halklarına Ettikleri İhaneti Bakın Nasıl İtiraf Ediyor?

iste-amerikancilar_hkpKurtulmuş Numan, Ülkemiz ve Bölgemiz Müslüman Halklarına Ettikleri İhaneti Bakın Nasıl İtiraf Ediyor?

 

Kurtulmuş Numan 17 Ağustos’ta, bir grup gazeteci, öğretim üyesi ve düşünce kuruluşu temsilcisiyle yaptığı toplantıda kendine sorular sorulması üzerine aynen şunları söylemiş. Aşağıda aktaracağımız satırları toplantıda bulunan gazetecilerden Murat Yetkin yazıyor, Hürriyet’teki köşesinde. Görelim:

“Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ Suriye’deki durum ve ‘Suriye politikasının bir sonucu’ olduğunu söyledi. Kurtulmuş bu sözleri 17 Ağustos’ta bir grup gazeteci, öğretim üyesi ve düşünce kuruluşu temsilcisiyle 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası görünüm üzerine sorular sorulduğu toplantı sırasında sarf etti.

“Başkaları da öyle, ama biz de geçerli bir politika ortaya koyamadık” diyen Kurtulmuş şöyle devam etti:

“Ben bunu yıllardır söylüyorum. Keşke zamanında geçerli bir barış perspektifi geliştirilebilseydi. Yakında inşallah dışarıdan zorlamayla değil, Suriye halkının kabul edebileceği bir çözüm bulunacaktır. Böyle bir süreç yaşanmaktadır. Burada Rusya ile ilişkiler önemli.” Rusya ve İran’ın Beşar Esad’a verdiği desteğin nasıl aşılacağı sorusuna gelince, Kurtulmuş Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul görüşmesiyle yanıt verdi: “Dolmabahçe görüşmesi ardından sorulunca ‘Esad’ın avukatı değilim’ demişti. Bence Rusya belli bir kişiye siyasetini bağlamayacaktır. Vekâlet savaşlarının sonu geldi. İnşallah bir çözüm buluruz.” Kurtulmuş’un bu sözleri Türkiye’nin Suriye politikası bakımından şimdiye dek resmi bir ağızdan yapılmış en üst düzey özeleştiri ve Ankara’nın Suriye siyasetinde bir dönüm noktasına geldiğini gösteriyor.” (http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/murat-yetkin_575/basimiza-gelen-bircok-sey-suriye-politikasinin-sonucu_40200296 – 19.08.2016 )

Gördüğümüz gibi yapılan itiraf çok net.

Ne diyor?

Türkiye’nin bugün başına gelen “birçok şeyin” Suriye’deki durum ve “Suriye politikasının bir sonucu”, dur diyor.

Bu cümle neleri içerir mantıki bir yorumlamasını yaparsak?

Şunları:

Bugün ve yıllardan bu yana Türkiye’de patlayan bombalar, ateşlenen silahlar, yitirilen canlar hep Suriye politikamızın bir sonucudur. Ayrıca da, Suriye’de hayatını kaybeden yarım milyon civarındaki insan evinden, ocağından ve hatta vatanından olan altı milyon insan, hep bizim de içinde yer aldığımız NATO ülkelerinin yani ABD’nin, AB’nin ve ayrıca Suudi Arabistan ile Katar Emirliği’nin politikaları sonucunda katledilmiştir, can vermiştir, evini barkını terk etmiştir. Suriye şehirleri, kasabaları, köyleri yakılıp yıkılıp harabeye dönmüştür, milyonlar evsiz barksız kalmış, onbinlercesi de batıya kaçmak isterken Akdeniz’in derin sularında boğulup ölmüştür.

Söylenenler doğru mudur?

Evet, tümüyle doğru. Birleşmiş Milletler üyesi egemen bir ülkeye emperyalist haydut devlet ABD ve onun müttefiki Avrupa devletleri, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni ve uluslararası hukuku hiçe sayarak, pervasızca, canavarca saldırıyorlar. Ne yazık ki, onların bu emperyalist, kanlı, aşağılık politikasına Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’i, Türkiye’yi de dahil ediyor. Hatta her taşeronun, her kahyânın, her hizmetkârın yaptığı gibi “kraldan fazla kralcılık” ederek. Efendisinin gözüne girecek ya, böylece de kullanım değerleri yükselmiş olacak. Efendileri de; “İyi yahu, bu iyi hizmetkar. Bunu hep elimizin altında bulunduralım.”, diyecek. Yani iktidarda tutacak sürekli. Hesapları buydu AKP’giller’in. Bu aşağılık, insanlık dışı, Müslüman düşmanı politikayı da Kaçak Saraylı Tayyip dini bir kılıfa büründürerek meczuplaştırılmış oy tabanına şöyle diyerek yutturabilmişti: “İnşallah en kısa bir süre içinde Şam’da Emevi Camii’nde de cuma namazı kılacağız.”

Din, bunlar için sadece ihanetlerini, vurgunlarını, katliamlarını ambalajlayacakları bir kılıftan ibarettir, bir albenili ambalaj kağıdından ibarettir. Yani hep diyoruz ya, bunlar için din sadece “insanları Allah’la aldatma” aracıdır, başka da hiçbir şey değildir.

Oysa, çok değil ondan bir yıl kadar önce ne demişti Kaçak Saraylı Tayyip?

Aynen şunu: “Biz Beşşar Esad’la kardeşten de ileriyiz.”

ABD’li efendisi; “Laga luga etme, denileni uygula”, deyince, ne yaptı Kaçak Saraylı?

Anında 180 derece fırıldak gibi döndü. Ve kürsülerden, ekranlardan şöyle höykürmeye başladı artık:

“Zalim Esed, kendi halkına zulmediyor, katlediyor halkını. Biz bu zulüm karşısında sessiz kalamayız. Bizim için bu bir dış mesele sayılamaz, bizim iç meselemizdir oradaki zulmü ortadan kaldırmak.”

Evet arkadaşlar, böyledir bunlar işte. Hiç iskeletleri yok, pervaneler gibi kıvrılırlar, dönerler. Kılıktan kılığa, kalıptan kalıba geçerler. Efendileri Bush, Obama ne derse ve ülkedeki sömürüye, vurguna, kamu malı hırsızlığına ilişkin çıkarları neyi gerektirirse anında ona uygun konum alırlar, tavır belirlerler, söylem oluştururlar.

Dolayısıyla da arkadaşlar, bunlarda ahlâkın en temel ölçütlerinden biri olan içtenlikli bir ruhtan zerrece eser bulamazsınız. Bunlar, inandıklarını ya da doğru bulduklarını değil, efendilerinin kendilerine söylediği ve talanlarının gerekli kıldığı şekilde konuşurlar ve öyle davranırlar. Neylersiniz, işte bunlar böyle.

Şaşarsınız, üzülürsünüz, insanlık adına kahrolursunuz. Nasıl insan bunlar, dersiniz. Ama ne çare… İşte binlerce yıldan bu yana topraklarımızda egemen olan Tefeci-Bezirgan Sermaye Sınıfının sömürü ve talan düzeni bu tür insanlardan da bol miktarda yetiştirmiştir bu coğrafyada. Çıkarı öyle gerektirdiği anda satmayacakları değer yoktur.

Baksanıza, adam ne diyordu önce? “Biz Beşşar Esad’la kardeşten de öteyiz.”

Ama ne yaptı ondan sonra?

Gözünü kırpmadan, satıp geçti.

Ne yaptı AKP’giller ve Kaçak Saraylı bu dönüşlerinden, dolayısıyla da ihanetlerinden sonra?

ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesinde yetiştirilmiş, islam ülkelerinin tamamındaki Ortaçağcı şeriat özlemcilerini, meczuplaştırılmış ve canileştirilmiş, dolayısıyla da insanlıktan çıkarılıp birer cellada dönüştürülmüş katiller sürüsünü silahlandırarak Türkiye üzerinden Suriye’ye soktu. Ve onları mevcut meşru yönetime karşı ve Alevi inancındaki Müslüman Suriye halkına karşı saldırttı, katliamlar yaptırttı. Bu canilere, Suriye’deki masum, ülkesini ve vatanını savunma amacındaki askerleri ve sivil halkı acımasızca katlettirdi. Kimisinin başını keserek, kimisini onlu, yirmili, otuzlu saflar halinde, elleri arkadan bağlı, yere diz çöktürüp, başlarına ve bedenlerine şarjör boşalttırarak infaz ettirdi. Kimisini de yirmili, otuzlu gruplar halinde demir kafeslerin içine doldurup, bunları vinçlerle havaya kaldırıp, yanıbaşında kazılmış ve suyla doldurulmuş bulunan havuzlara batırarak, boğarak öldürttü. Yani insanlık dışı caniliklerin tamamını uygulattı bunlara. 13 yaşındaki çocukları bile acımaksızın, başlarını kestirip, öldürttü. Ve hâlâ da devam ediyor AKP’giller, bu kanlı ihanet oyununa.

Hatırlanacağı gibi, IŞİD’ini de, El-Kaide’sini de, El-Nusra’sını da, ÖSO’sunu da, askeri alan da dahil olmak üzere, her alanda destekledi Türkiye. Onlara iki bin TIR dolusu silah ve mühimmat gönderdi. Binlerce Ortaçağcı cihatçıyı Türkiye’de eğitti, donattı ve Suriye üzerine sürdü.

Savaşırken yaralanan Ortaçağcıları Türkiye’ye getirerek Hatay’dan Urfa’ya kadar uzanan bölgede yer alan il ve ilçe hastanelerimizde tedavi ettirdi.

Yine bildiğimiz gibi, üç milyonu aşkın Suriyeli şu an ülkemizdedir. Kaçak Saraylı Reis’in geçenlerde yaptığı itirafına göre, toplam 25 milyar dolar harcamıştır Türkiye Hükümeti bu göçmen Suriyeli’ler için. Bu paranın yarısı devlet hazinesinden çıkmış, yarısını da sivil toplum örgütleri karşılamıştır. Tabiî sonuç olarak, bu para yoksul halkımızın alınterinin ürünüdür ve Türkiye insanlarından çalınarak, zorla gaspedilerek alınmış bir paradır.

Nasıl çalıyor bunu AKP’giller?

Zam, vergi ve düşük ücret-maaş politikası yoluyla.

Bilindiği gibi, ortalama iki yıldan bu yana AKP’giller efendileri Obama’nın emirleri doğrultusunda IŞİD’e kısmi de olsa sırt çevirmiş durumdadırlar. IŞİD, bunu kendilerine karşı AKP’giller tarafından yapılmış bir ihanet olarak değerlendirdi ve intikam almak için canlı bombalar gönderdi İstanbul’dan, Suruç’a, Diyarbakır’a kadar uzanan illerimize. Bu canlı bombalarıyla yaptırttığı katliamda yüzlerce masum insanımızın hayatını yok etti.

Eğer Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’i Türkiye’yi bu savaşın içine sokmasaydı, muhakkak ki, hem ülkemizde bu kadar insan ölmeyecekti, hem de kardeş Suriye bu denli büyük bir yıkıma uğramayacaktı; kardeş Suriye halkı bu boyutlarda bir katliam yaşamayacaktı. Belki de ABD ve AB Emperyalist haydutlarının Suriye Savaşı, kendileri açısından, daha ilk adımda fiyaskoyla sonuçlanacak, ülkemizde ve bölgemizde bu büyük acılar, felaketler hiç yaşanmayacaktı.

Bildiğimiz gibi, Kaçak Saraylı Reis’in ve onun AKP’giller’inin ihaneti sadece kardeş Suriye ve onun Müslüman halklarıyla sınırlı kalmamıştır. AKP’giller, aynı ihaneti Irak’ın Müslüman halklarına da, Libya’nın Müslüman halklarına da etmişlerdir. Ve o ülkeler de bugün tıpkı Suriye gibi, yakılmış, yıkılmış, ölüm tarlalarına döndürülmüş durumdadır.

Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller’in bütün yöneticileri birer ihanet makinesine, birer suç makinesine, birer katliam makinesine dönüşmüş durumdadır. Hatırlayalım ki, ABD Emperyalistleri’nin ve onların stratejik müttefiki AB Emperyalistleri’nin Ortadoğu’da katlettiği Müslüman masum insan sayısı on milyon sınırlarına dayanmış bulunmaktadır bugün. Ve üç ülke de, yani Irak, Libya ve Suriye, cehenneme döndürülmüş durumdadır, bu emperyalist haydutlar ve Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’i, hain Suudi Krallığı, Katar, Kuveyt gibi hain yerel taşeronlar tarafından.

Özetçe arkadaşlar, Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller, ABD ve AB Emperyalist haydutlarının Ortadoğu’da işlediği bütün suçların, on milyon Müslüman’ın katledilmesi suçuna doğrudan iştirak etmiştir. Yer almıştır o insanlık dışı suçların icrasında. Dolayısıyla da, bu katliamların, bu işgallerin, bu canavarlıkların, bu yıkımların ve tahribatın asli failleri arasındadır Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller. Bu, o denli kesin bir gerçektir ve tespittir ki, hiçbir namuslu insan bunu inkar edemez ve hatta bu konuda kuşkuya bile düşemez.

Hatırlanacağı gibi, biz bu kardeş Müslüman ülkelere ve halklara yapılan emperyalist saldırı planlarına ve girişimlerine daha ilk günlerinden itibaren karşı çıktık. Bu konuda bütün çabamızla mücadele ettik.

Partimiz yöneticileri o günlerde Suriye’nin Ankara Büyükelçiliği’ni ziyaret ederek bütün kalbimizle Suriye halkının ve meşru yönetiminin yanında olduğumuzu bildirdik. Büyükelçi ile birlikte, elçilik binası önünde ortak basın açıklaması yaptık.

AKP’giller’in bu ihanet oyununun sonlandırılması için yasal yollara başvurduk, ama ne yazık ki sonuç alamadık.

AKP’giller’in bu ABD işbirlikçiliği, açıktan ülkemiz ve bölgemiz Müslüman halklarına yapılmış bir ihanet ve saldırıydı. Dolayısıyla da, maddi ve manevi unsurlarıyla oluşmuş bir savaş suçuydu.

Yukarıdaki aktarımda da açıkça görüldüğü gibi, Numan Kurtulmuş da bu suça Kaçak Saraylı ve AKP’giller’in iştirak ettiğini netçe itiraf ediyor, ortaya koyuyor. Bunun da hiç lamı cimi yok, kesin bir itiraf.

Tabiî, Kurtulmuş Numan kendisini bu suçun dışına şöyle atıyor: “Ben bunu yıllardır söylüyorum. Keşke zamanında geçerli bir barış perspektifi geliştirilebilseydi.”

Ne demiş oluyor burada?

Şunu:

“Ben aslında bu politikaya karşıydım, hem de yıllardan beri. Bu politikanın yanlış olduğunu hep söyledim ama sözümü geçiremedim. Dolayısıyla da ben Kaçak Saraylı’nın ve AKP’giller’in diğer kesiminin dahil olduğu bu suça bulaşmadım.”

Ardından da bir temennide bulunuyor Kurtulmuş Numan: “Yakında inşallah dışarıdan zorlamayla değil, Suriye halkının kabul edebileceği bir çözüm bulunacaktır. Böyle bir süreç yaşanmaktadır.”

Yani diyor ki, “Yıllardan bu yana Kaçak Saraylı Reis ve benim dışımda kalan avanesi beni dinlemedi ama, artık dinler hale geldiler. Yakında inşallah benim sözümün gereğini uygulamaya başlayacağız.”

Milyonlarca Müslüman’ın hayatına mal olmuş ve dost ve kardeş ülkelerin yakılıp yıkılıp harabeye döndürülmesine neden olmuş bu ihanet, öyle “Yanılmışız.” ya da “Hata yapmışız.” denilerek asla geçiştirilemez. Bunun bir bedeli olacak, bir hesabı olacak. Ve verilecek bu hesap. Bugün olmazsa yarın ama mutlaka verilecek.

Numan Kurtulmuş’un bu açık ve kesin, samimi itirafı karşısında hukukçu yoldaşlarımızın yeniden hukuk yoluyla bir hesap sorma girişiminde bulunmaları gerekir bizce.

Gerçi daha önce korkutulmuş, sindirilmiş mahkemeler; “suç bütün unsurlarıyla teşekkül etmiş, icra edilmiş olmasına rağmen”, bu konuda bir kovuşturma yapmaya cesaret edemediler. Fakat Numan Kurtulmuş’un bu itirafı, yeni bir somut suç kanıtının ortaya çıkmış olduğunu gösterir. O zaman yeniden bizim böyle bir başvuruda bulunma girişimimizin yolu açılmış demektir.

Belki bazı arkadaşlar şöyle düşünebilir:

“İyi de şu anda mahkemeler daha da korkutulmuş, sindirilmiş ve hukuktan uzaklaştırılmış durumdadır. Geçmişte bile AKP’giller’e karşı böyle bir hesap sorma girişiminde bulunmaya cesaret edememiş mahkemeler, bugün hiç cesaret edemezler.”

Olabilir. Mümkündür tabiî bu. Fakat unutmayalım ki korkmak, görev ve sorumluluktan kaçmanın meşru bir savunmasını oluşturmaz. Hukukun ve vicdanının gereğini, onun yüklediği sorumluluğu taşımaya gücün yetmiyorsa istifa edeceksin. Ben savcıyım, yargıcım deyip o makamlarda oturmayacaksın. Oturuyorsan, görev ve sorumluluğunu yerine getireceksin. Daha önce de söyledik ya, suç bir fiziki olarak icra edilerek işlenir, bir de pasif biçimde. Yani yapmakla yükümlü olduğun şeyi yapmaktan geri durarak.

Sonra dedik ya yukarıda da, “Bu hesap bugün sorulamıyorsa, ileride mutlaka sorulacak!”

Biz gerçek devrimciler, bugüne dek işlenmiş bütün suçların hesabını soracağız. Yapılan katliamların, kaybedilen canların, çekilen acıların, çalınan trilyonlarca dolar tutarındaki kamu mallarının, hepsinin hesabını soracağız.

Suçlular, hiç yapıp ettiklerinin yanlarına kalacağı yanlış hesabını yapmasınlar. 07.10.2016

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

HKP Genel Başkanı
Nurullah Ankut