Daha önce de söylediğimiz gibi; Sinan Ateş cinayetini bizim dışımızda hiç kimse böyle koyamadı. Gerçek katillerin kimler olduğunu ve neden MHP’nin Veliaht Prensi Sinan Ateş’i katletmeye ferman buyurduklarını söyleyemedi. Söyleyemezler de…
Hep dile getirdiğimiz gibi, onların tamamı, en sağcısından en solcu geçinenine, en dinci geçinenden en milliyetçi geçinenine kadar hep çevrimiçi-online oynamaktadırlar. Tamamının oynatıcısı da, gerideki, perde arkasındaki kuzguni güç; “İnsan Soyunun Başdüşmanı” ABD Emperyalist Haydut Devletidir.
Bunların kıblesi hep Atlantik ötesidir. Kâbeleri ise Washington-White House’dur.
Türkiye’nin bu kahredici gerçeği, geçen 30 Mart’ta Meclisteki NATO oylamasında bir kez daha kabak gibi ortaya çıktı. NATO’nun Finlandiya’yı da içine alarak genişlemesine, böylece de güçlenip daha da saldırganlaşmasına, daha da zulümkârlaşmasına, Meclisteki adları “milletvekili” olan Hafızların tamamı “Okey” çekti. Bir tek olsun “Hayır” oyu çıkmadı.
Ülen düzenbazlar!
200 sandalyeli Finlandiya Parlamentosunda bile 7 ret oyu çıkıyor. Bunlardan 6’sını Sol İttifak üyesi sosyalistler oluşturuyor, birini de milliyetçi partinin başkanı. Oradaki vekillerin solcusu da milliyetçisi de ulusal onur taşıyor. Ülkemiz niye NATO’nun, dolayısıyla Amerika’nın buyruğuna girsin ki, diyebiliyor.
Bizdekilerinse sağcısı da, solcusu da, dincisi de, milliyetçisi de hep Amerikan devşirmesi, Amerikan uşağı.
Bırakalım iktidardaki Tayyipgiller’i ve onun Bohçalı’sını, Destici’sini, Çömlekçisini; bugün muhalifi oynayan Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sinin, Akşener’in İyi Parti’sinin, Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi’nin parti programlarına kadar girmiştir NATO sevicilik, Amerika sevicilik, daha doğrusu gönüllülüğün de ötesinde büyük bir heveskârlıkla yapılan Amerikan hizmetkârlığı, Amerikan piyonluğu, Amerikan kuklalığı…
Hiç değilse balkabağı gibi meydanda olan BOP Haritası’na bakın, ülen utanmazlar!
O haritada Türkiye üç parçaya bölünmüş olarak gösterilmiyor mu?
Ve o harita İtalya’daki NATO Kolejinde tahtaya asılıp ders olarak işlenmedi mi?
Hem de orada bir Türk Subayı olmasına rağmen…
Neyse, diyelim arkadaşlar. Bunlar çok daha başka sözler hak ediyorlar da, tutalım kendimizi, öfkemize hâkim olalım…
Utanın ülen utanın!
Hatırlanacağı gibi Türkiye’yi NATO’ya ABD yapımı Bayar-Menderes liderliğindeki Demokrat Parti soktu, 1952’de. Ve Türkiye’nin tüm bakanlıklarını, devlet kurumlarını uzman görünümlü CIA ajanının yönetimine, denetimine verdi ondan sonra.
Aynı yıl içinde, NATO’ya girişten 8 ay sonra ABD Çakalı, “Süper NATO”sunu-Gladyo’sunu-Kontrgerilla’sını oturttu Ankara’nın göbeğine. Bu hain, namussuz örgüt ve ardındaki devlet, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Faşist Darbelerinin organizasyonunu yapıp yönetiminde bulundu. Ve bu iki faşist darbeye zemin hazırlayabilmek için de 8 bin vatan evladı hayatlarının baharında kara toprağa göçüp gitti.
Şimdi bu NATO’nun ve ardındaki ABD alçağının Türkiye ve Türk Dünyası için ne düşündüğünü, yayımlayacağımız şu belge, akıl sahibi ve namuslu, yurtsever insanlarımıza netçe gösterecektir.
Bu konuyla ilgili olarak 2007 yılında yayımlanan, bir Genel Kurul Konuşmasının tape edilmiş metninden şu bölümü aktaralım:
“Batının Türkiye ve Türk dünyasına uyguladığı politikanın özünü, içyüzünü ve bu politikanın ne kadar yıkıcı olduğunu anlamak için en gizli, Vagram dereceli bir NATO belgesine bakmak yeterlidir. 1961 yılında, günümüzden 45 yıl önce, Washington’daki NATO karargâhında, yüksek rütbeli bir Türk subayının ele geçirdiği en gizliden (Cosmic Top Secret) daha yüksek gizlilik derecesine sahip (Vagram) bir dosyada, Sovyetler Birliği’nin dağılacağı, Orta Asya’da 5 ya da 6 Türk Cumhuriyeti kurulacağı, 30 yıl öncesinden görülerek, kurulacak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye’yle ilgili politika şu şekilde belirlenmiştir.”
“Bunu Ali Tayyar Önder söylüyor, “Türkiye’nin Etnik Yapısı” adlı kitabında, arkadaşlar. Şimdi o belgeyi aktarıyor, NATO belgesini, o çok gizli NATO belgesini. Şöyle deniyor:
“Türk devletlerinin işgal edecekleri coğrafya, stratejik yönden çok değerli. (E tabiî kaynaklar bakımında çok zengindir) Bu devletler batıdaki Türkiye Cumhuriyetiyle birleşirse o zaman ortaya Hitler Almanyası veya Stalin Rusyasından daha tehlikeli bir kuvvet Batılıların karşısına çıkar. Türkiye Cumhuriyeti ile Doğu Türklerini birleştirmemek için elden gelen yapılmalı, Türkiye ile bu devletler arasında tampon devletler kurulmalı, Türkiye’nin lider devlet olmasını engellemek için, siyasi ve ekonomik bütün tedbirler alınmalıdır.” (Nurullah Ankut, Fatih, Che, Kıvılcımlı Olmak, Derleniş Yayınları, Kasım 2007, s. 53-54)
İşte Meclisteki “milletvekili” adlı Amerikan kuklalarının güçlenmesini istedikleri NATO’nun Türkiye’ye ve Türk Dünyası’na bakışı budur, arkadaşlar.
Hep söylüyoruz ya; bu Amerikan devşirmeleri asla Türkiye’ye ve halkımıza hizmet etmez, yapımcıları, efendileri ve oynatıcıları olan ABD Çakalına hizmet eder, diye. İşte son bir kanıt daha. ABD Haydudunun BOP’unu artık sanıyoruz herkes biliyor. BOP’ta Türkiye’ye biçilen rolü de sanırız biliyor herkes…
İşte bu ABD kuklaları ne dünyayı okuyabiliyorlar, ne Türkiye’yi. Ne tarihimizi biliyorlar, ne bugünümüzü. Dolayısıyla hiçbir dünya ve ülkemiz olayını doğru görüp, doğru kavrayıp doğru çözümleyemiyorlar. Zaten kendi akıllarıyla da düşünemiyorlar ki. Akıllarını kullanmalarını, özgürce düşünmelerini de engelledi ABD Haydudu bu kuklalarının.
Neyse, sözü uzatmayalım ve Sinan Ateş cinayetiyle ilgili 18 Ocak’ta yazdığımız, konuyla ilgili şu ikinci yazımızı koyalım buraya…
***
Öyle görülüyor ki, Sinan Ateş’in kaderi de Cemal Kaşıkçı’nın kaderiyle bire bir aynı olacak…
Hatırlanacaktır; Cemal Kaşıkçı da İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna çağırılıp, kurulmuş olan tuzağa düşürülüp canavarca katledilmişti. 15 kişilik cellatlar ekibi de özel uçaklarıyla bir gün önceden geldikleri İstanbul’u katliam sonrasında yine aynı şekilde terk edip gitmişlerdi. Cellatların canavarlık anlarında Suudi Arabistan’ın baş patronu, dolayısıyla da bu katliam fermanının sahibi Veliaht Prens Muhammed bin Salman’la telefon irtibatında kaldıkları ortaya çıkmıştı.
Katliam sonrasında Suudi Adli Tıp Kurumu Başkanı, elektrikli testereyle Kaşıkçı’nın cesedini kasap tezgâhındaki kurbanlıklar gibi parça parça doğramıştı.
Tayyip ne demişti bu cinayet sonrasında kürsülere, ekranlara çıkıp?
Aynen şunu:
“Kaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan bizden belgeleri almak istedi. Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz. Ses kaydında üst düzey asker açıkça ‘Ben kesmeyi iyi bilirim’ diyor. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.”[1]
Sonra aradan üç buçuk yıl kadar bir zaman geçiyor ve Tayyip, yine bizi şaşırtmadan klasiğini yapıyor. Yani söylediklerini özenle yalayıp yutup yüz seksen derecelik bir dönüş yaparak daha önceki tutumunun tam karşısında olan bir tutum sergiliyor. Artık Kaçak Saray’ının hukuk bürosuna dönüştürdüğü Yargı kurumuna emir vererek Kaşıkçı Dava Dosyasını, celladının eline teslim ediyor. Yani dava dosyası Suudi Arabistan’a gönderiliyor.
Orada ne karar çıkıyor?
Alt düzeyde birkaç cellada göstermelik, kâğıt üzerinde kalacak olan cezalar…
İşte Tayyip’in bu ihanet dönüşüne Yargıda kalan az sayıdaki namuslu yargıçlarımızdan biri karşı çıkıyor. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir, bu hukuk cinayetine yüreklice, meslekten edilme pahasına karşı duruyor, sonuna kadar direniyor.
İşte bu namuslu, yiğit hukukçumuzun Tayyipgiller fermanına meydan okuyan muhalefet şerhi biçimindeki tepkisi:
“Uluslararası alanda işledikleri suçlardan dolayı ciddi manada yargılanmayıp, müeyyideye uğramadığını gören zorba yönetimlerin, bu durumdan cesaret alarak eylemlerini pervasızca sürdürecekleri, zaman içerisinde bu tavrın teamüle ‘sünnete’ dönüşeceği kabulden varestedir. Bize yakışan, bu tavırları uluslararası platformlarda dile getirmek suretiyle hukuksuzluk ve zorbalığın önüne geçecek kurumların oluşmasında ön ayak olmak iken, ne yazık ki bu fırsatlar kaçırılmıştır. Davalar, bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir.”[2]
Bu tür namuslu duruşlar Tayyipgiller’in affedeceği durumlar değildir, bildiğimiz gibi. Onlar hep emir kulları ararlar ve öyle insanlarla iş yapmak isterler. İşte o yüzden kendileriyle aynı kafada olan insanlarla Ortaçağcı Faşist Din Devletlerini oluşturuyorlar.
Yine hatırlayacağımız gibi; Saygıdeğer Yargıcımız Nimet Demir görevinden alındı, Kahramanmaraş’a sürüldü. Yani İstanbul’da kurmuş olduğu aile düzeni bütünüyle yok edildi. Onunla ilgili olarak da gazeteci İsmail Saymaz’a verdiği röportajda şöyle diyordu:
“Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin davada dosyanın Suudi Arabistan’a gönderilmesine şerh düşen ve muhalefet eden İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir, Kahramanmaraş’a atandı.
“Demir, kararı Halk TV’den İsmail Saymaz’a değerlendirdi.
“Saymaz’ın ‘Şerhinizden ötürü bu atamaya maruz kaldığınız düşünülüyor’ demesi üzerine Demir ‘Aynı şeyi düşünüyorum. Bana haber verilmedi. Beklemiyordum’ diye yanıt verdi. Demir, kararından ötürü yaptırıma uğramasını ‘Demokrasi, insan hakları ve özgürlük anlayışının ve değerinin gereği neyse onu yapmaya çalışıyordum. Bu otoriter yapılarda her zaman tepki görecek duruştur. Ben de o duruşun şu anda mağduru konumundayım diyeyim’ diye yorumladı. Mesleği bırakmaya karar verdiğini kaydeden Demir, ‘Ailemle görüşüyorum. Onlarla birlikte ortak karar vereceğiz. Ama hemen dilekçemi vermeyi düşünüyorum’ dedi.”[3]
Şimdi gelelim Sinan Ateş cinayetine…
Kuvayimilliye ve Mustafa Kemal hayranı bu genç akademisyen de tıpkı Cemal Kaşıkçı gibi namussuzca, alçakça, puştça bir pusuya düşürülerek Ankara’nın en havalı semtlerinden olan Çukurambar’da güpegündüz, İstanbul Gülsuyu’ndan götürülen torbacı çetelerine katlettirildi.
Sinan Ateş, bilindiği gibi, 15 aylık bir süre de Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmıştı. Sonra da Kaçak Saray’ın Arka Bahçeli’si tarafından görevinden alınmıştı, Kuvayimilliye’yi ve Mustafa Kemal’i savunduğu için. Hatırlanacağı gibi, Sinan Ateş, Tayyipgiller’den Fesli Deli Kadir’le aynı kafaya sahip olan, “Yavuz Bahadıroğlu” mahlasını kullanan Niyazi Birinci’ye karşı savunmuştu Mustafa Kemal’i ve Kuvayimilliye’yi. İşte o savunusunun hemen arkasından görevden almıştı Bahçeli onu. Aşağı yukarı 3 yıl sonrasında da katline ferman buyurdular.
Kim buyurdu?
Yine Kaşıkçı cinayetinde olduğu gibi; en tepedekiler…
Şuraya bakın ya…
Ankara’yı bilmeyen tetikçi Eray Özyağcı’yı, cinayet sonrası Gölbaşı’na kadar motosikletiyle taşıyıp orada meçhule teslim eden Tolgahan Demirbaş isimli, olayın asli failleri kapsamı içinde de bulunan torbacı çetesi üyesi, oradan nereye gidiyor?
MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evine. En güvenli yer olarak orayı seçiyor.
Tabiî olayı araştırıp failleri yakalamak isteyen, dolayısıyla da görevlerini yapmak isteyen polisler-cinayet büro ekipleri iz sürerek MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un evini bulup kapısını çalıyor. Kontrgerilla’nın-Gladyo’nun-Süper NATO’nun parti formundaki paramiliter bir örgütünden başka hiçbir şey olmayan MHP’nin bu milletvekili, cinayet büro elemanlarına “köpek muamelesi çekiyor.” Yani “Siz gidin, sahibiniz gelsin”, diyor. “Ben milletvekiliyim, evime girip arama yapamazsınız”, diyor. Fakat görevli polisler ısrarlarını sürdürüyorlar. Katiller ekibinden biri sizin evinize girdi, onu alacağız, diyorlar.
MHP’li milletvekili direniyor. Sonrasında yaşananlarsa şöyle oluyor:
“Kılavuz, kendisinin milletvekili olduğunu ve gözaltı işlemi yapılamayacağını söyledi. Buna karşılık, Asayiş Şubesi’nin sivil ekibinin başındaki emniyet müdürü, ‘Sizi almayacağız, yanınızdaki şahsı alacağız’ yanıtını verdi.
“Bunun üzerine, Kılavuz sinirlendi ve ‘Siz gidin, sahibiniz gelsin’ şeklinde hakaretvari sözlerle birlikte savcı talimatı getirilmesini istedi.
“Ekibin yaptığı görüşme sonrasında polis ekibi, getirilen savcılık talimatı sonrasında Demirbaş’ı gözaltına alarak Ankara Emniyeti’ne getirdi.
“İşlemler sürerken ortalık karıştı.
“Zira bu gelişmelerden Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’ın henüz bilgisi yoktu. Olayın sıcaklığıyla yaşanan bu gelişme nedeniyle başlayan ve siyasi baskılar sonucu olduğu düşünülen sürecin ardından Demirbaş, gözaltına alındıktan ‘sekiz saat sonra’ bırakıldı.
“Demirbaş’ın serbest bırakılması işlemi savcılık üzerinden gerçekleştirildi. Ve yine kritik bir işlem yapıldı:
“Polisin, ‘gecikmesinde sakınca bulunan hâl’ kapsamında soruşturma savcısının sözlü talimatıyla gerçekleştirdiği gözaltı işlemine esas olacak dosyanın içi boştu!
“Yani, Demirbaş’ın gözaltına alınmasını sağlayacak gerekçeye evrakta yer verilmemesi, şüpheli Demirbaş’ın salıverilmesinin önünü açtı.
“Böylece, Demirbaş elleri kelepçeli hâlde götürüldüğü emniyetten elini kolunu sallayarak çıkıverdi.”[4]
Sözü fazla uzatmadan, işin gelip dayandığı noktayı görelim; onunla ilgili haberleri de aktaralım, isterseniz:
“Eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetine ilişkin olarak yürütülen soruşturmada önemli bir gelişme yaşandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyayı Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verirken ‘tetikçiyi Ankara dışına çıkardığı’ öne sürülen Tolgahan Demirbaş adli kontrol koşuluyla serbest bırakıldı.”[5]
“Eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetine ilişkin olarak yürütülen soruşturmada önemli bir gelişme yaşandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmada ikinci bir savcı görevlendirirken, dosya milliyetçi kesime yakınlığıyla bilinen Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verildi.
“Soruşturmanın emniyet ayağına ilişkin olarak da önemli bir iddia gündeme geldi. MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alındıktan sonra hızla serbest bırakılan Tolgahan Demirbaş hakkında savcılığın ‘polis eşliğinde getirilmesi’ talimatı verdiği, buna karşın emniyetin Demirbaş’ın ‘adresinde bulunamadığı’ yanıtı verdiği öne sürüldü. Yaşanan kriz sonrası dosya için önceki gün ikinci savcı görevlendirilmesinin ardından, ‘tetikçilik’le suçlanan firari Eray Özyağcı’yı cinayet sonrası Ankara dışına çıkardığı iddia edilen Demirbaş, bugün adliyeye getirildi. Yeni savcı tarafından ifadesi alınan Demirbaş, adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı. Demirbaş’ın yanı sıra bir kişinin daha adliyeye getirildiği belirtildi, ancak savcılık kaynakları bu isme ilişkin bilgi vermedi. Eray Özyağcı’nın aranmasına ise devam edildiği kaydediliyor.
“Tutuklu sayısı 13 oldu
“Doç. Dr. Sinan Ateş’in geçen 30 Aralık Cuma günü Ankara’nın en merkezi yerlerinden Çukurambar’da silahla vurularak öldürülmesine ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında, bugüne kadar aralarında tetikçiyi taşıyan motosikleti kullanan Vedat Balkaya ile MHP İl Yönetimi listesinden çıkarılan Ufuk Köktürk’ün de bulunduğu 13 kişi tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasında ‘firari tetikçi Eray Özyağcı’yı İstanbul’dan bir transporter araçla Ankara’ya getirdikleri’ ortaya çıkan iki Özel Harekât polisi de yer almıştı.
“Tolgahan Demirbaş krizi
“Soruşturma sürerken, eski Ülkü Ocakları genel merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un kullandığı bir evde gözaltına alındığı, ancak adliyeye getirilmeden savcılık kararıyla serbest bırakıldığı ortaya çıkmıştı. Bu gelişmelerin ardından ‘firari tetikçi Eray Özyağcı’yı cinayet sonrasında Ankara dışına çıkardığı’ öne sürülen Demirbaş konusunda adliye ve emniyet arasında kriz çıktığı öne sürüldü. İddiaya göre savcılık, emniyetten, olay yerinde keşif yaptığı da öne sürülen Demirbaş’ın polis eşliğinde adliyeye getirilmesini talep etti. Ancak emniyet Demirbaş’ın adresinde bulunamadığı yanıtı verdi.
“Demirbaş’ın ifadesini yeni savcı aldı
“Bunun üzerine dosyada ikinci bir savcı görevlendirilirken, olayın başından beri soruşturmaya bakan savcı ise izne ayrıldı. Yeni savcının dosyayı devralmasının ardından Demirbaş, bugün polis eşliğinde adliyeye getirildi. Demirbaş’ın ifadesi de yeni savcı tarafından alındı. Dosya için yeni görevlendirilen savcı, ‘tetikçiyi Ankara dışına çıkardığı’ öne sürülen Demirbaş hakkında tutuklama talep etmedi. Savcı, Demirbaş’ı ‘adli kontrol’ talebiyle hâkimliğe sevk etti. Dosya üzerinden talebi değerlendiren nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği de Demirbaş’ı ‘adli kontrol’ kararı vererek serbest bıraktı.”[6]
Görüldüğü gibi, arkadaşlar; dosyaya bakan savcı izne ayrılıyor. Yoksa mecburen mi ayrılıyor; artık orasını bilemiyoruz.
Ve yeni savcı ne yapıyor?
Tolgahan Demirbaş’ın tutuklanmasını bile talep etmiyor. “Adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasını”, istiyor. Mahkeme de aynen öyle yapıyor. Yani olayı gerçekleştiren üç kişilik tetikçi katiller ekibinden biri daha serbest bırakılmış oluyor. Tetikçi de zaten kayıplara karışmış durumda. Böylece olayın üzeri kapatılmak isteniyor. Ve o yönde süreç ilerliyor.
Peki, kimmiş bu yeni, olaya bakmakla görevlendirilen savcı?
Onunla ilgili haberi de T24’ten okuyalım:
***
Sinan Ateş dosyasının başına getirilen başsavcı vekilinin, Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı ile fotoğrafı ortaya çıktı
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetine ilişkin yürütülen soruşturmada dosyanın başına getirilen Durdu Özer’in MHP Genel Başkan Başdanışmanı Eyüp Yıldızlar ile makamında çekilmiş fotoğrafı ortaya çıktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı eski Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetine ilişkin olarak yürütülen soruşturmada ikinci bir savcı görevlendirirken, dosya milliyetçi kesime yakınlığıyla bilinen Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verildi.
Bahçeli’nin başdanışmanı ile fotoğrafları ortaya çıktı
Davaya atanan yeni savcı vekili Durdu Özer’in MHP Genel Başkan Başdanışmanı Eyüp Yıldızlar ile çekilmiş fotoğrafı ortaya çıktı.
Yıldızlar’ın sosyal medya hesabından yayınladığı fotoğraf şöyle:
Durdu Özer’in ayrıca MHP Ankara İl Başkanı Turgay Baştuğ ve MHP Ankara İl Sekreteri Sinan Gökhan Yavuz ile de fotoğrafı ortaya çıktı. MHP’li Yavuz, bir araya geldiği Özer ile fotoğrafını 2019’da Instagram hesabından paylaşmıştı.[7]
***
Açık ve kesin biçimde görüldüğü gibi, arkadaşlar; davaya bakmakla görevlendirilen Ankara Adliyesi Başsavcı Vekili Durdu Özer, Kontrgerilla partisi MHP’yle iç içe; ideolojice ve pratikçe kaynaşık durumda. Yani MHP’li…
Peki, Sinan Ateş’i kim katlettirdi?
MHP Yöneticileri.
Demek ki Cemal Kaşıkçı katliamıyla Sinan Ateş katliamı bire bir aynı kadere mahkûm edilmiş. Kurban, celladının eline bir kez daha teslim edilmiş, arkadaşlar.
Şark’ta işte böyledir bu işler… Beş paralık menfaat için en dost bilinen kişiler satarlar kendilerine güvenenleri. Ve İblisçe sırtlarından vururlar onları. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi dolaşırlar ortalıkta.
Süper NATO demek, Gladyo ya da Kontrgerilla demek, zaten en aşağılık, en iğrenç, en kalleş ve acımasız türden cinayetler, katliamlar, sabotajlar, namussuzluklar örgütü demektir, arkadaşlar. İşte MHP de, ona bağlı bütün teşkilatlanmalar da Kontrgerilla’nın birer paramiliter organı demektir. Bunlar sayısız katliamlar yaparlar, binlerce masum insanın canına kıyarlar ve sonunda yerli-yabancı Parababaları Devleti ve onun efendisi olan CIA-Pentagon-Washington, bunların işledikleri bütün suçların yanlarına kalmasını sağlar. Yani hesapsız bırakılmasını sağlar, cezasız bırakılmasını sağlar bir şekilde. Bedel ödemez bunlar…
Bugüne kadar hep öyle görüp öyle yaşadıkları için Sinan Ateş’i de, iç içe oldukları, uyuşturucu çetelerini tetikçi olarak kullanarak katlettirdiler. Sonraki yaşananlar da, görüldüğü gibi, bu cinayetin de hesabını vermekten kurtulmalarına yönelik işlemlerden oluşmaktadır.
Tabiî Tayyipgiller de bu cinayeti, öncesi ve sonrasıyla her aşamasını ve her ayrıntısını kesince bilmektedirler. Sinan Ateş’in katli onlara da uygun düşer. Çünkü Atatürkçüdür Sinan Ateş, Kuvayimilliyecidir. Tayyipgiller’se bilindiği gibi tam tersi. Onlar “Keşke Yunan galip gelseydi”cidirler…
Ve yine bilindiği gibi, Kaçak Saray’ın en önde gelen destekçisidir, Kontrgerilla’nın bu paramiliter partisi. Bu bakımdan, olayın örtbas edilerek Sinan Ateş’in bir anlamda kimvurduya getirilmesi, bu iki partinin elbirliğiyle yaptıkları bir iştir. Yoksa Tayyipgiller istese anında yani bir iki saat içinde olayın tüm aşamalarında yer almış suçlular ve katiller ekibini oluşturan kişilerin tamamını derdest edip yargı önüne çıkarabilirdi, ve hâlâ da çıkarabilirler.
Ama böyle bir şey olası değil. Çünkü bunların hak, hukuk, adalet diye bir dertleri yok. Bunların dertleri iktidar, koltuk, makam, ün, poz ve küp doldurmak.
Öyle görülüyor ki arkadaşlar; bu rezil katliamın hesabını sormak da, suçlularını bağımsız ve tarafsız mahkemeler önüne çıkarmak da biz Gerçek Devrimcilere kalmış görevlerden biri olacaktır.
Biz, bize düşmanlığa şartlandırılmış insanların bile böylesine alçakça, puştça katliamlara uğratılmasına ve geride bırakılan kız çocuklarının yürek parçalayıcı feryatlarına duyarsız kalmayız, kalamayız. Biz Gerçek Devrimciler kime bir haksızlık yapılmışsa, haksızlığa uğrayan kim olursa olsun “bize ne”, diyemeyiz. O haksızlığı yapanların karşısına çıkarız ve onlardan hesap sorarız. Çünkü biz, baştan ayağa vicdan ve merhamete bürünmüşüz.
Hep söyleyegeldiğimiz gibi, insanların acı çekmesine, hayvanların acı çekmesine ve doğanın katledilmesine başkaldırdığımız için devrimci olmuşuz biz. “Baba” diye feryatlar eden ve ömür boyu o travmayı bedenlerinde taşıyacak olan o yavrulara, o acılı eşe, anneye sahip çıkmaktan geri duramayız. Devrimciliğe adanmış insanlığımız buna elvermez.
Amerikancı Antika-Modern Parababaları ve onların siyasileri, yazarçizerleri, her türden ve boydan yandaşları durup dinlenmeden halkımıza zulüm düşünürler, zulüm uygularlar, haksızlık ederler, vicdansızlık ederler. Bizse tam tersine; her an halkımızın yanındayız, onun acılarını paylaşırız ve onun çıkarlarını savunuruz. Ve yukarıda da belirttiğimiz gibi haksızlığa uğrayan, zulme uğrayan bize düşmanlık güden biri bile olsa onun hakkını ararız ve ona sahip çıkarız.
Unutmayalım ki Gerçek Devrimciler, her bakımdan güvenilen, insanlığın doruklarında yaşayan Gerçek İnsanlardır…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
18 Ocak 2023
Nurullah Efe Ankut
HKP Genel Başkanı
[1]https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/cemal-kasikci-dosyasi-devredildi-erdoganin-bu-sozleri-ortada-kaldi-bunlar-insanlari-enayi-zannediyor-1923466.
[2]https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cemal-kasikci-davasinin-atanan-hakimi-nimet-demir-benim-tayinim-yargiyi-hizaya-getirme-tayinidir-1949570.
[3]https://onedio.com/haber/kasikci-davasinin-surulen-hakimi-meslegi-birakma-karari-aldi-bu-kadar-cesur-olacaklarini-tahmin-etmiyordum-1077112.
[4]https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sardan-buyutec/iste-o-gece-mhp-li-kilavuz-un-evinde-yasanan-anlar-kilavuz-dan-supheliyi-almaya-gelen-polis-ekibine-siz-gidin-sahibiniz-gelsin,38119.
[5]https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kritik-isim-serbest-birakildi-sinan-ates-cinayetinde-flas-gelisme-620006h.htm.
[6]https://t24.com.tr/haber/sinan-ates-cinayetinde-onemli-gelismeler-sorusturmaya-yeni-savci-atandi-serbest-birakilmasi-kriz-yaratan-tolgahan-demirbas-adliyeye-getirildi,1085982.
[7]https://t24.com.tr/haber/sinan-ates-sorusturmasina-atanan-savcinin-devlet-bahceli-nin-basdanismani-ile-fotografi-ortaya-cikti,1086005.