Kıbrıs’ta da bir benzerin var şu anda, Mustafa Akıncı nam. Senin; CIA’nın, Pentagon’un BOP’unun taşeronlarından biri olduğun gibi, o da Kıbrıs’ın tümden Rumlara, Yunanistan’a ve Avrupa Birliği’ne peşkeşinin taşeronluğunu yapıyor. Yani aynı emperyalist haydut devletlerin işbirlikçilerisiniz ve aynı ihanetleri yapmaktasınız.
Sen, aslında 2004’te referanduma sunulan “Annan Planı”yla birlikte Kıbrıs’ı satmak istemiştin Yunanistan’a ve efendin olan Batılı Emperyalistlere. O dönem, bu planın bir ihanet planı olduğunu, Kıbrıs Türkünün bunu kabul etmesinin kendi ölüm fermanını imzalaması anlamına geleceğini feryat ederek anlatmaya çalışan vatansever Rauf Denktaş vardı. Sen onu binbir entrikayla ve emperyalist ağababalarınla birlikte KKTC Başkanlığından indirmiştin. Yerine de senin bir benzerin olan Mehmet Ali Talat’ı getirmiştin. O hainle el ele vermiştiniz, Kıbrıs’ı peşkeş çekmek için elinizden gelen her şeyi yapmıştınız.
Bu planın, Kıbrıs Türkünün ölüm fermanı olduğunu Kıbrıs’ta ve Türkiye’de anlatmaya çalışarak bir garantör devlet olan Türkiye’nin 1960 Zürih ve Londra Anlaşmaları’ndan doğan hakkını kullanmasını ve bu satışa engel olmasını talep eden Rauf Denktaş’ı, hiç utanıp sıkılmadan kovmuştun Türkiye’den: “Siyaset yapacaksan, git kendi ülkende yap.”, diyerek.
İhanet planınız ne yazık ki o dönemde başarıya ulaştı. Kıbrıs Türk Kesimi yüzde 64.9 oranında “evet” oyu verdi, bu ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Yunanistan tarafından hazırlanan 9 bin sayfalık Annan Planı’na.
Fakat kaderin cilvesine bakın ki, dönemin Rum Lideri Tasos Papadopulos, adanın tamamının lamsız cimsiz, Türklerden arındırılmış bir Rum-Yunan Adası olmasını sağlamak için, bu planın aleyhinde çalışma yaptı. Türkiye’deki ve Kıbrıs’taki koşullar tümüyle bizim lehimizde. Amerika ve Avrupa Birliği’yle birlikte biraz daha zorlarsak bu amacımızı da gerçekleştirebiliriz, diye düşündü, T. Papadopulos.
Bu kişi, hatırlayacağımız gibi, eski bir EOKA lideridir ve Türklerin bire dek katledilerek Kıbrıs’tan temizlenmesini, böylece de adanın saf bir Rum Adası olmasını sağlamayı öngören Akritas Planı’nın hazırlayıcılarındandır. Türk düşmanlığı ve katilliği, genetik yapısının en önde gelen özelliği halindedir, bu kişinin.
İşte onun bu emeli, Annan Planı’nın her iki tarafça da kabul edilerek hayata geçmesini engellemiş oldu. Kıbrıs Rum Kesimi yüzde 75.83 oranında “hayır” dedi, dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan bu plana.
Namuslu yurtsever Rauf Denktaş, “Kıbrıs Türkünün geleceği açısından asla vazgeçilmemesi gereken iki ilke vardır; biri Türkiye’nin garantörlüğünün devamı ve bunun vazgeçilmezliği, ikincisi de Kıbrıs’ta Türk askerinin kalıcı varlığıdır.”, diye tekrarlıyordu durup dinlenmeden. Annan Planı’nda bunlar ortadan kaldırılmaktaydı. Yani 2004’te plan kabul edilmiş olsaydı, belki de bugün, Kıbrıs’ta Türk Halkının varlığından söz bile edemiyor olacaktık. Türkiye de Avrupa Birliği’nin bir parçası olan Kıbrıs Rum Devleti’nden izin almaksızın Akdeniz’e güneyden gemi bile çıkaramayacaktı.
Dikkat edersek, bugün de sürdürülen ihanet görüşmelerinde Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türk Ordusu’nun adadan çıkarılması gerektiğini ilk ve en temel şart olarak öne sürmektedir. Biliyor ki Türk Ordusu adadan çıktığı anda, Türkiye’nin adada herhangi bir fiili gücü kalmayacaktır. Kendisinin 4 katı büyüklüğe sahip Kıbrıs Rumları ve onun silahlı kuvvetleriyle Yunanistan Ordusu her istediklerini serbestçe, hiçbir engelle karşılaşmadan gerçekleştirebileceklerdir. Şöyle der, Yunan Bakan:
“Ada’daki Türk askeri varlığı
“Kıbrıs’taki sorunun Türk askerinin işgali olduğunu savunan Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotzias, Türkiye’nin Kıbrıs’tan çekilmeyeceği yönündeki açıklamasının hatırlatılması üzerine ise şunları söyledi: “Eğer bir sorunu çözmek istiyorsak, bunun nedenlerini ortadan kaldırmamız lazım. Ne hakkında tartışıyoruz? Sorun, Kuzey Kıbrıs’ın gayrimeşru bir şekilde işgal edilmiş olması. Umarım Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünün kendi yararına da olduğunu anlar. Zira Türkiye şimdiye kadar Kıbrıslı Türkleri koruma isteğiyle bölgedeki jeopolitik hırslarını birbirine karıştırıyor. Ama bu görüşmelerdeki mesele değil.” (http://www.dw.com/tr/yunanistan-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakan%C4%B1-t%C3%BCrk-askeri-adadan-%C3%A7ekilmeli/a-37222420)
Bugün yapılan görüşmelerdeyse, Annan Planı’nın bile çok gerisine düşüldüğü görülmektedir. Yani, bu görüşmeler ihanet cephesinin temsilcileri olan Mustafa Akıncı ve ekibinin sürdürdüğü şekilde devam eder ve noktalanırsa Kıbrıs’ta Türk varlığının yerinde yeller esecektir, kısa bir süre sonra. Adada kalmasına izin verilen az sayıdaki Türk de, Rum Devleti’nin ve Batı’nın şamar oğlanlığını hazmedebilenler olacaktır sadece.
Yani özetçe; bu hainler cephesinin sürdürdüğü görüşmeler bir imzayla sonuçlanırsa, Kıbrıs Türk’ü için her şeyin sonu gelmiş olacaktır.
Kaldı ki, Kıbrıs sadece bir ada değildir. ABD ve AB Emperyalistlerinin Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu topraklarına en yakın bulunan yerinde, batmayan, 9 bin kilometrekarelik bir askeri üs ve uçak gemisidir.
Burada konuşlanacak olan emperyalist haydut devletlerin orduları, hem kendi çıkarları, hem de Yunanistan ve İsrail’in çıkarları için, gerekli gördükleri anda buradan hareket ederek istedikleri Ortadoğu İslam ülkesini vurabileceklerdir. Türkiye de güneyinden kuşatılmış olacaktır, bu emperyalist devletlerin orduları tarafından. Yani Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği de çok önemli ölçüde yara almış olacaktır.
Malum; şu günlerde Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasi olaylar kriz boyutlarında yaşanmaktadır. Tarih de çok hızlı artmaktadır. Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’i, ihanetlerinden ve diğer suçlarından dolayı hesaba çekilmekten kurtulabilmek için ya da en azından hesap günlerinin uzağa çekilmesi için, bir yandan “Başkanlık Anayasası”nı yasal kılıfa büründürmenin, diğer yandan da, Batılı yapımcı ve efendilerine karşı sınırsız hizmette bulunabileceklerinin sinyalini vermektedirler, devamlı surette.
İşte bu gürültü ve gümbürtü ortamında, Kıbrıs’ı da efendilerimizin istediği şekilde Yunanistan’a ve Batılılara peşkeş çekersek, Türkiye’de halktan kimse bunun pek farkına varmaz, diye düşünmektedirler. O yüzden de bir yandan Kıbrıslı hain Mustafa Akıncı ve taifesine, “Yanınızdayız, satışınızı istediğiniz gibi sürdürün.” mesajı iletirlerken gizliden gizliye; Türk Halkınaysa Kıbrıs’la hiç ilgilenmedikleri ve o ihanet görüşmelerine hiç dahil olmadıkları görüntüsünü vermeye çalışmaktadırlar.
Oynanan hainane oyun budur, arkadaşlar.
Daha önce de birkaç kez belirtmiştik; Mustafa Kemal’ci generaller içinde sadece dostumuz Mustafa Dönmez’le Türker Ertürk’ün ayık bir kafa yapısına sahip olduğunu, olayları oldukça gerçekçi ve net biçimde görüp değerlendirebildiklerini. İşte bu tespitimizin doğruluğuna bir kez daha tanık olduk, birkaç gün önce. Türker Ertürtk’ün Odatv’de Kıbrıs’taki bu ihanet sürecine ilişkin, altına bizim de imza atabileceğimiz, bizim de yazıda ifade edilen şeylerin aynısını düşündüğümüz bir değerlendirmesi yayımlandı. Orada savunulan görüşleri biz de düşünmüştük ve düşünmekteydik. Ve biraz da hayret ederek; “Yahu nasıl da bu denli benzer düşüncelere sahibiz?”, diye söylendik kendi kendimize.
Sanırım bu benzerlik, Türker Ertürk’ün de aklını özgürce kullanabilmesinden ve olayları tüm yönleriyle, sistematik olarak görüp, kavrayıp, değerlendirebilmesinden kaynaklanmaktadır. Türker Ertürk, gerçek bir kurmay gibi düşünebilmektedir.
Fakat Diyalektik Maddeci bir metot ve mantığa tam bilinçlice sahip olamadığı için, özellikle çözümler konusunda başarısız olmaktadır, yetersiz kalmaktadır.
O da Türkiye’nin, çok doğru olarak, şu an cehennemcil bir felaketin eşiğinde olduğunu netçe görebilmektedir. Fakat, buna çözüm olarak CHP’nin “fabrika ayarlarına” dönmesini görmektedir. Şöyle demektedir, kendi kelimeleriyle:
“Bu gidişe dur diyebilmek için CHP’nin asli ve kurucu değerlerine rücu etmesi yani fabrika ayarlarına dönmesi veya döndürülmesi gerekir.” (http://www.mehmetciktv.com.tr/haber/12576/e-amiral-turker-erturk-fabrika-ayarlarina-donmek.html#.WItccLaLQc0)
Burada soralım, sevgili Türker Paşa’mıza:
Kim döndürecek CHP’yi fabrika ayarlarına?
Sorosçu Kemal, TR 705, Pontusçu Bekaroğlu ve ABD-AB uşağı Selin Sayek Böke, Ermeni Soykırım Emperyalist Yalanının meczuplaştırılmış savunucusu Selina Doğan mı?
Ya da, yine bir Amerikan uşağı, işbirlikçisi ve boş teneke gürültüsü çıkarmaktan öte hiçbir olumlu görüş üretemeyen, ahlâk fukarası, ölüsü kokmuş Deniz Baykal mı?
Türker Paşa!
CHP filan yok artık.
Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si var sadece. Bunun da Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün ve Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın diğer önderlerinin kurup yönettiği Gerçek CHP’yle zerrece ilgisi, benzerliği yoktur.
Kaldı ki, bugünün dünyası 1920’lerin dünyası değildir.
Ve yine kaldı ki, olmaz ya, hadi olur farz edelim; CHP’yi fabrika ayarlarına şu an bilinmeyen bir güç ortaya çıktı ve döndürdü…
Sonuç ne olacak?
Aynı süreç tekrar yaşanacak ve Türkiye bugünlere bir kez daha gelecek. Yani bu da derde deva olmayacak.
O zaman yapılması gereken ne, Türker Paşa?
Şu:
Devrimci Demokratik Halk Savaşı’nı sürdürüp, zafere ulaştırıp, Devrimci Demokratik Halk İktidarını kurmaktır. Bu savaşın sloganları ise, Antiemperyalizm, Antifeodalizm ve Antişovenizm olmalıdır. İşte o zaman Türkiye, bir daha geriye hiçbir yerli-yabancı gerici, halk düşmanı gücün döndüremeyeceği kertede kurtuluşa ulaşmış olur ve güvenceye kavuşturulmuş olur.
Türker Paşa, Marksist-Leninist bir bilgiye, bilince, mantık ve metoda sahip olmadığı için, gerçekliğin kesin çözümüne ilişkin ve garantili zafere ilişkin bu yönünü görememektedir. Neyse…
Türker Paşa’nın Kıbrıs’taki bu tehlikeli gidişe, bu namussuzca sürdürülen ihanet görüşmelerine ilişkin yazısını görelim şimdi:
***
“Kıbrıs’ı kaç paraya satarsınız
“Buckingham Sarayı’nda başarılı iş adamlarına verilen bir resepsiyonda, o yılın vergi rekortmeni olan iş adamı ödül töreninden sonra Kraliçe sohbet ediyormuş. İş adamı başarısının sırlarını anlatırken; “Herkesin ve her şeyin bir fiyatı vardır” demiş.
“Kraliçe hayretle; “Nasıl olur! Örneğin ben; Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın kraliçesiyim her şeyim var, benim fiyatım olamaz” demiş. İş adamı bunun üzerine “10 milyar Sterlin versem bir gece benimle yatar mısınız?” diye sormuş.
“PAZARLIĞA GEÇELİM
“Kraliçe’nin yanıt olarak iş adamına o kadar parayı nereden bulacağını sorması üzerine iş adamı bu soruyu “Prensipte anlaştık, şimdi pazarlığa geçelim” şeklinde yanıtlamış.
“Gerçekten, herkesin ve her şeyin parasal bir karşılığı var mıdır? Herkes ve her şey para veya başka bir şey karşılığında satın alınabilir mi? İlkeleri ve değerleri olmayan insanlar ve toplumlar için bu sorunun yanıtı ne yazık ki “Evet”tir.
“SATMA KONUSUNDA KARARLILAR!
“Örneğin; vatan toprağı para veya başka bir çıkar karşılığında satılabilir mi? Herkesin ve her şeyin bir fiyatı olduğuna inananlar için bu sorunun da yanıtı; “Evet”tir.
“Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi, kendi çıkarlarını maksimize etmek ve dış baskılardan kurtulmak için Kıbrıs’ı satma konusunda kararlı. Geçtiğimiz günlerde, Cenevre’de yapılan 5’li konferansta, bunun ipuçlarını gördük. Ama şimdilik anlaşma sağlanamadı. Sanırım; “Başkanlık Sistemi” denen esasında iliklerine kadar “Diktatörlük Sistemi” olan rejim değişikliğine giderken, yapılacak referandumda ihtiyaç duyulan milliyetçi destek için, şimdilik ileri bir tarihe bırakıldı.
“BU SEFER 2004’DEKİ GİBİ DEĞİL!
“Cenevre Görüşmeleri sırasında, ben de bir çalışma ziyareti için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeydim. Çok sayıda, her kesimden insanla konuştum. İnsanlar, toprak tavizi ve Kuzey’e gelecek Rumlar başta olmak üzere, verilen tavizlerden hiç memnun değildi. Kiminle konuştuysam; “Bu sefer 2004’teki gibi değil, referandum asla geçmez” diyorlardı.
“İktidar, esasında Kıbrıs’ı tam 13 sene önce 2004’te de satmaya kalkmıştı ama Rumlar, daha ucuza kapatmak istediklerinden ve zamanın kendileri lehine işleyeceğini tahmin ettiklerinden, o teklifi kabul etmemiş ve referandumu reddetmişlerdi.
“42 YILDIR BARIŞ VAR
“Bugün görüyoruz ki; Annan Planı ile verilen tavizlerin çok çok ötesine geçilmiştir. Güney Kıbrıs basınında yazılara ve iddialara bakılırsa; Rumların Cenevre’deki kazanımları, 1960’ın bile ötesindedir.
“Kıbrıs’ın kuzeyinde, 42 yıldır barış ve istikrar var. Elinizi vicdanınıza koyun, bu 42 yıl içinde adanın kuzeyi bölge ve dünya barışı için istikrarsızlık kaynağı olmuş mudur?
“İYİ NİYETLİ DEĞİL
“O zaman, siz hangi sorunu çözeceksiniz? Sorun, nereden baktığınıza göre değişir. Eğer siz, Müslüman Türklerin adada hür ve bağımsız olarak kendi kendini idare etmesini istemiyor, onları önce azınlık hale getirip sonra zaman içinde yok etmeyi düşünüyorsanız; doğrudur, bugün adada sorun var.
“Türkiye’yi, Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı, Libya’yı, Yemen’i, Ukrayna’yı bölmeye çalışacaksınız, Yugoslavya’yı parçalayacak, Sudan’ı böleceksiniz, Kore ve Çin gibi bölünmüş ülkeleri birleştirmek için bir çaba harcamayacaksınız ama ayrı etnik yapıdan, kültürden ve dinden gelen toplumları zorla, baskıyla bir araya getirmeye çalışacaksınız! Bunu, iyi niyetle açıklayabilmek mümkün değil!
“AKRİTAS, İFESTOS
“Ermeni Soykırımı” iddiaları için; “Anneannem dedi ki…”, “Dedem anlattı ki…” gibi söylencelere ve rivayetlere referans yapacaksın, kıyısından veya köşesinden bile doğrulayabilecek bir belge gösteremeyeceksin. Ama Rumların Kıbrıs’ta Türkleri soykırıma tabi tutmak istediklerini kanıtlayan babalar gibi, inkar edilemez belgeleri görmemezlikten geleceksin.
“Akritas; Kıbrıs’ta yaşayan Müslüman Türkleri imha planının adıdır. Bu plan kağıt üzerinde de kalmamış, 21 Aralık 1963’de düğmeye basılmıştır. Ayrıca, bir de Akritas’ı esas alarak hazırlanan İfestos Harekât Planı da var. Bu planda; kim, nerede, nasıl, ne yapacak sorularına cevap veriliyor. Yani “hangi Türk köyü nasıl imha edilecek” ve “hangi toplu mezarlara kimler gömülecek” gibi!
“DAMADI RUM
“Şimdi siz, size tecavüze ve soykırıma yeltenen, bu konuda geçmişi ile lekeli ve sicili bozuk olan bir toplumla, Türk Askerinin koruması olmadan, yan yana ve iç içe aynı çatı altında yaşamak istiyorum derseniz; ya aklınızı peynir ekmekle yemişsinizdir ya da tecavüzden ve soykırıma uğramaktan zevk alıyorsunuz demektir.
“Ayrıca, damadı Rum olan Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs görüşmelerinde baş müzakereci olması etik değildir, kan bağı ile taraftır ve bu görevden affını istemelidir.
“Sonuç olarak demem o ki; Cenevre’de KKTC’nin anayasası ihlal edilmiş, Kıbrıs Türk Toplumunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği yok sayılarak müzakere yapılmıştır. Kıbrıs Türkiye’nin namusu olmasına rağmen, iktidar bunu pazarlık konusu yapmıştır ancak, Kıbrıs’ın satış işlemini; anayasa değişikliği referandumu öncesinde halkın tepkisini çekmemek, yalandan tepki koyarak milliyetçi oyları kapmak ve anti demokratik başkanlık sistemine yönelik dış baskıları dengelemek için sonraya bırakmıştır.
“ABD’DE PROTESTO, BİZDE HENÜZ TIK YOK!
“ABD’nin 45. Başkanı seçilen Donald Trump, geçtiğimiz Cuma (20 Ocak 2016) yemin ederek görevine başladı. Trump, ABD’de sistem değiştirme iddiasında değil. Alaska’yı Ruslara geriye satma planı da yok! Zaten, kabine olarak seçtiği insanlar da sistemin eski adamları. Sadece alışılmışın dışında söylemleri var ve bazı politika değişiklikleri! Ama başkana karşı tepki ve protestolar var.
“Ya Türkiye! Burada; sistemi kökünden oynatan, rejimi değiştiren ve çağdaş dünya kriterlerine göre “diktatörlük” olarak nitelenebilecek değişiklikler yapılmaya çalışılıyor, Kıbrıs dahil ülkemiz, haraç-mezat satılıyor ama henüz tık yok!
“Türker Ertürk
“Odatv.com” (http://odatv.com/herkesin-ve-herseyin-fiyati-vardir-2501171200.html)
***
Bu tespitlere biz de aynen katılırız, zaten de aylardan bu yana hatta yıllardan bu yana benzer cümleleri yazmakta ve söylemekteyiz.
Evet, Türker Paşa… Türkiye’de bizim dışımızda kimseden tık yok, bu ihanetler karşısında.
Çünkü Türkiye Halkı, Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete tarafından tutsak alınmış durumdadır. Ve bu halkın 1950’den itibaren eğitiminin milli olmaktan çıkarılmasıyla birlikte, Amerikansever bir eğitimin sisteme egemen olmasıyla birlikte, Kur’an Kurslarının, İmam Hatip Okullarının pıtrak gibi Türkiye’nin dört bir yanına yayılmasıyla birlikte, hepsi de birer Ortaçağcı din derebeyliği olan tarikat ve cemaatlerin önlerinin tümden açılmasıyla birlikte, uğratıldığı ağır zihin hasarı yüzünden gerçekleri görüp, kavrayıp, anlayıp muhakeme etme yetisi yok olup gitmiştir.
Bu sebepten işte, insanlarımız bu BOP Cehennemine, bu Yeni Sevr Cehennemine, bu Ortaçağ Cehennemine ve her gün bir bölümü daha örülüp kurulan Tayyibistan Faşist Din Devleti Cehennemine, hiçbir şey yokmuş gibi, olmamış gibi, güle oynaya, mezbahaya sürülüp götürülen zavallı koyun sürüleri gibi, sürülüp götürülmektedir.
İşte o sebepten, tık yoktur hiç kimseden, bizim dışımızda. Bize de bu gerçekleri en açık ve dolambaçsız biçimde, kesince ortaya koyduğumuz için, en anlaşılır biçimde ortaya koyduğumuz için, sağlı sollu tüm medya abluka uygulamaktadır. Susuş suikastıyla bizi imha etmek, yok etmek, en azından görünmez kılmak istemektedir, bu doğrudan ya da dolaylı Amerikan yandaşları.
Durum bundan ibarettir yani, Türker Paşa.
Ne yapalım, kader utansın…
Biz, insanlığımızın gereğini son soluğumuza kadar, kanımızın son damlasına kadar yerine getirmeye bütün gücümüzle gayret edeceğiz. İnsanca yaşamamızın, aynalara bakınca kendimize karşı saygı duyabilmemizin biricik yolu budur.
Saygıdeğer arkadaşlar;
Aynı konuda kısa süre önce adada bir inceleme gezisi yapmış olan Saygı Öztürk ve Sabahattin Önkibar da birer yazı yayımlamışlardır, gözlemlerine ilişkin.
İsterseniz önce, Saygı Öztürk’ün yazısından başlayarak onları da görelim:
***
“Cumhurbaşkanının eşinin derneğine AB kıyağı
“Kıbrıs konusu” her zaman Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biridir. Yıllarca bu davayı Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve onların yakın çalışma arkadaşları Kıbrıs Türkü’yle birlikte yürüttü. Halkın hak ve çıkarlarını tüm baskılara rağmen korudular. Denktaş, her adımı Türkiye’yi bilgilendirerek attı. AKP’nin “Kıbrıs sorununu da biz çözeriz” yaklaşımının üzerinden 14 yıl geçti. Ancak bırakın çözmeyi, devam eden Kıbrıs görüşmelerinde kaybeden hep Türkiye ve Kıbrıs Türk’ü oluyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki (KKTC) gelişmeleri kaygıyla izleyen, bu davanın geçmişinde de yer almış isimlerle konuştuğumuzda, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın masaya koyduklarını “teslim şartları” olarak niteliyorlar, “Değişik vaatlerle gençlerin beyni yıkanıyor, kendi devletlerinden vazgeçirilmeye çalışılıyor” söylemi öne çıkıyor.
“RUMLARDAN MAAŞ ALAN GÖRÜŞMECİ OLUR MU?
“KKTC aslında “ambargo altında müzakere” yapacak bir devlet değil. Demokrasi sıralamasında 26’ncı sırada… Yani, Türkiye’nin kat kat ilerisinde… Siyasi tutukluluğun olmadığı, darbelerin yaşanmadığı ülkede, baskılara karşı Rauf Denktaş direniyordu. Şimdiki kadroyu “teslimiyetçi” diye niteleyenler var. Müzakere heyetinde müzakere inancı ve deneyimine sahip kimse kalmamış. Rum tarafına empatiyle yaklaşılıyor. Yani şirin gözüküp, bir şeyler vererek, bir şeyler alabileceklerini hesaplıyorlar. O şirinlikler yüzünden pazarlık gücünü de önemli ölçüde kaybediyorlar. Stratejik planlama yapmadan yürütülen müzakereler KKTC’ye pahalıya mal olacak gibi gözüküyor. Görüşmeciler sıkça değiştiriliyor. Neden mi? Müzakere heyetinde yer alan iki kişinin, Rum Enstitüsü’nden maaş aldığı anlaşıldı. Bunların görevlerine son verildi verilmesine ama deneyimsiz bir kadroyla KKTC daha çok şey kaybeder.
“GÜVENLIK ORTADAN KALKIYOR
“Emekli büyükelçi ve siyasetçi Onur Öymen, emekli amiral Soner Polat, KKTC’de, gelişmeleri yakından izleyen bazı dostlarıyla bir araya geldiklerinde, geçmişteki müzakerelerde kazanılanların bile gerisine doğru gidişleri dinlediler. Örneğin adada sadece 650 Türk askeri bırakılacak. Güvenliğiniz yoksa mülkiyet hakkı da yoktur. Türk askerinin çekilmesi halinde, ondan sonra yaşanabilecek olayların sorumlusu kim olacak? Öymen, bu konuya dikkat çekiyor. Müzakereler öyle bir noktaya gidiyor ki, yabancılar bile “Kuzeyde Türk nüfusun azınlığa düşeceğini şimdiden hazmetmeye başlayın” diyor. Anlaşma sağlanırsa, Rum kesiminden, kontrol edilemeyecek bir nüfusun gelmesi bekleniyor. 220 bin KKTC vatandaşın karşın, 803 bin de Kıbrıslı Rum vatandaşı tescili yapıldı. KKTC yasalarına göre vatandaş olmamış, en az 10 yıldır ülkede bulunan 30 binden fazla Türk vatandaşı orada her şeyini kaybedeceklerin başında geliyor.
“AB FONLARI AÇILDI
“KKTC’de yeni bir dönemece girilirken, Avrupa Birliği fonlarının kullanımında da önemli artış olduğu anlaşılıyor. Avrupa Birliği fonlarından 59 projeye destek verildi. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın eşi Meral Akıncı’nın başkanlığını yaptığı Kadın Yardımlaşma Derneği (KAYAD), AB’nin fonladığı derneklerden… “Kadına ve çocuklara karşı ev şiddetinin engellenmesi” projesine 259 bin Euro, “Engelleri tanıyarak ilerleyen kadın” projesine ise 50 bin Euro verilmiş. Eski CTP Milletvekili ve eski Dışişleri Bakanı Emine Erk Çolak’ın kurucusu olduğu ve başkanlığını yaptığı İnsan Haklarını Koruma Vakfı’na 91 bin 753 Euro destekte bulunuldu.
“Çok temiz, saf projeler görünüyor ama KKTC’de bu konuları yakından inceleyenler farklı düşünüyor, “Bu projelerle kendi belleğini, kültürünü, Türkiye ile ilişkileri sorgulatmak, neticede kimliğin başka bir tarafa kayması sağlanmak isteniyor” diyorlar. Yine, AB fonlarından destek alanların sayısının birden artması da hayret edilen bir durum…
“HALK TAPU YALANLARIYLA KANDIRILIYOR
“KKTC’de ana sorunların başında mülkiyet geliyor. Belki ilerde çatışmalar da yine bu yüzden çıkar. Rumlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını kendilerine göre açıklıyor, KKTC’nin verdiği tapuların geçersiz olduğunu, bu konuda AİHM’in kararı bulunduğunu öne sürüp algı yaratıyorlar. Demopoulos kararıyla Rumların kuzeydeki tüm eski mallarını geri alma hakları olduğu öne sürülüyor. Oysa kararda, “İnsan haklarının, herkesin malını geri alma hakkını tanıdığı doğru değildir. Çünkü malları uzun süre kullananların da insan hakları vardır” deniliyor. Rumlar, buna da “Tamam, işte sizin mülkiyet hakkınız yok, sadece kullanıcı hakkınız olabilir” dedi. KKTC tapularının uluslararası hukukta geçersiz olduğunu kabul ettirip müzakere zemini yaptılar. KKTC müzakere heyeti bu görüşü kabul ederek müzakerelere başladı. Oysa uluslararası güvenilir hukukçulardan görüş alınmış olsaydı, AİHM kararının Kıbrıs sorununu etkileyecek bir içeriği olmadığı ve KKTC tapularının en az Rum tapuları kadar yasal olduğu da anlaşılacaktı. Ama KKTC’de farklı şeyler oluyor.” (http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/saygi-ozturk/cumhurbaskaninin-esinin-dernegine-ab-kiyagi-1545546/)
***
Bu da, Sabahattin Önkibar’ın, Bin Kalıplı Doğu Perinçek ve PDA Avanesinin Aydınlık’ında çıkan makalesi:
“Damadı Rum olan Cumhurbaşkanı eşine AB rüşveti!
“Onur Öymen, Soner Polat ve Saygı Öztürk’le bareber özel davetle Kıbrıs’taydık.
“Abartısız her çevrenin nabzını tuttuk.
“İşte gözlem ve dinlediklerimizin özeti:
“Seçmenden yüzde 37 oy alıp Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı’ya Kıbrıs’ta her kesimde büyük tepki var.
“ABD vatandaşı olan Rum kökenli damadı için dehşet iddialar dinledik.
“AKINCI’NIN DERDİ NOBEL!
“Keza KAYAD (Kadın Hakları Derneği) başkanlığı yapan eşi Meral Akıncı’nın Avrupa Birliği fonlarından 309 bin Euro yardım aldığının belgesini önümüze koydular.
“Ondan önemlisi Mustafa Akıncı’nın müzakere heyetinde Rumların maaş verdiği isimlerin olduğu söylendi ve ayrıntılar verildi.
“En çok duyduğumuz cümle Mustafa Akıncı’nın NOBEL almak için Kıbrıs’ı peşkeş çekeceği iddiasıydı.
“Akıncı çevresinde Anatavan kelimesi artık rafa kalkmış.
“Yapılan müzakerelerde ise Kofi Annan tavizinin bile gerisine düşülmüş.
“Başka bir ifade ile Mustafa Akıncı Batı’ya cici görünme adına Rumlara Annan’da peşkeş çekilenlerin çok ötesinde jestler yapıyormuş!
“AVRUPA BİRLİĞİ İÇ SAVAŞ PEŞİNDE
“Kıbrıs’taki AB’ci yüzde 15’lik marjinal güruhun dışındaki büyük kitleye göre Avrupa Birliği’nin amacı Kıbrıs’ta iç savaş çıkarmak ve bu şekilde adanın tamamına el koymakmış.
“Müzakerelerde mal paylaşımı en büyük sorun ve iç savaşı tetikleyecek konu olarak görülüyor.
“Mustafa Akıncı ile Rum yanlısı müzakere heyetinin yanlışlarıyla başta Girne pek çok yerde 50’ye yakın Türk köyü boşaltılıp Rumlara teslim edilecek ki bunların içinde 1975’lerde Karadeniz’den göç edenlerin onlarca yıldır vatan yaptığı yerleşim merkezi var.
“Avrupa Birliği bütün Kıbrıs’ta üs kurmuş durumda.
“Tamı tamına 59 AB vakfı Ada’da faaliyet yapıyor ki bütçeleri onlarca milyon dolar.
“Amaçları gençliği devşirip Türkiye’yi reddeden bir kuşak oluşturmak.
“SERDAR DENKTAŞ TEK ÜMİT!
“Kısacası, AB açıktan soğuk savaş mücadelesi veriyor.
“Sesi kesilen geniş kesimin tek talebi ise Ada’da iki ayrı devlet ya da hükümranlık.
“Halka göre Kıbrıs’a barış aslında 1974 Barış Harekâtı ile gelmiştir.
“Bugünkü arayışlar ise empereyal dayatmalardır.
“Bu arada AKP’nin göreve getirip uzun yıllar makamda tuttuğu ve tepkiler üzerine görevden aldığı diplomat kökenli olmayan önceki Türkiye Lefkoşa elçisine Kıbrıs’ın milli kamuoyunda büyük tepki var zira sürekli AB ile ortak hareket etti dediler.
“Kıbrıslılara göre Ada ancak Denktaş Modeli ile var olmayı sürdürebilir.
“İşte bu milli model için de Serdar Denktaş’ın Cumhurbaşkanı olmasını istiyorlar.
“Tespitlerime göre oğul Denktaş, ilk cumhurbaşkanlığında seçimin favori adayı olacak.
“(…)
“Bir başka notumuz Kıbrıs medyası ile alakalı.
“Maalesef Kıbrıs medyasının tamamına yakını AB yardakçısı yani gayri milli.
“(…)” (https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/2016-aralik/damadi-rum-olan-cumhurbaskani-esine-ab-rusveti)
Bu yazarların da somut gözleme dayanan değerlendirmelerine katılmamak mümkün değil. Bunlar da doğru görüyor ve değerlendiriyor, Kıbrıs için gündemde olan felaketi.
Fakat, Sabahattin Önkibar, Bin Kalıplı Pervane’nin gazetesinde yazdığı için, Kaçak Saraylı Reis’e ve onun AKP’giller’ine ilişkin hiçbir şey söyleyemiyor. İhanetin onlar tarafından işlenen bölümüne hiç giremiyor.
Eee, neylersiniz… Geçim meselesi işte… Bazı insanları böyle yapar. Kolay değil, tam namuslu olmak. Hepimizin bildiği gibi, Bin Kalıplı Pervane, 2013’ten bu yana Kaçak Saraylı Reis’in soytarılığına soyunmuş durumdadır. Onun girmediği ihanet kalıbı mı kalmıştır ki… O da iflah olmaz. Onu da ancak, şimdiki sahibi ve efendisi Kaçak Saraylı Reis gibi, onun AKP’giller’i gibi, Devlet Bahçeli vb. gibi ancak toprak ıslah eder. Adamın ömrü bir ihanetten bir başka ihanete savrulmakla geçecek. Ne yapabiliriz ki… Bunlar da böyle işte.
Buradan ihtaren bildirmiş olalım ki Kaçak Saraylı Reis’e ve onun AKP’giller’ine;
Eğer bu ihaneti de etmiş olursanız bu millete, bu vatana ve Kıbrıs’a; bundan dolayı da hesaba çekileceğinizi yazın belleğinize. Silinmez bir biçimde hem de…
Bu ihanetinizi sonuçlandırmanız halinde, sizi Silifke-Taşucu Meydanı’nda kuracağımız bir halk mahkemesinin önüne çıkarırız. Ve koltuk için vatan toprağını satmak suçuyla yargılarız sizi, Anayasaya ve TCK’ye bağlı, insan vicdanına sahip, namuslu yargıçlardan oluşan bağımsız bir mahkeme önünde.
Ne Amerika’nız kurtarabilir sizi, ne AB’li ağababalarınız.
Şimdiden söylemiş olalım…
Saygıdeğer arkadaşlar;
Şimdi de isterseniz bizim Parti Programı’mızda Kıbrıs Sorunu’na ilişkin ortaya koymuş olduğumuz çözümümüzü görelim. Yazımızı bununla noktalamış olalım:
“KIBRIS SORUNU
“Partimiz, Türkiye’nin ve Kıbrıs halkının çıkarına olan tek çözümün TAKSİM olduğunu görmekte, bunu savunmaktadır. Halk İktidarını kurunca da bunu gerçekleştirecektir.
“ABD ve AB Emperyalistleri, Arap milletini, Latin Amerika’yı, Yugoslavya’yı, Irak’ı parça parça bölerken ve bölünmüşlüğü ısrarla savunurken, Kıbrıs’ta iki ayrı Ulus’un birer bölüğünün ya da halkının iki ayrı devlet altında yaşadığı Kıbrıs’ı neden birleştirmek için durmaksızın çalışıyorlar?
“Türkiye’nin Kıbrıs’taki bölümünün siyasi varlığını ortadan kaldırmak, onu Rum devletine yamamak ortadan kaldırmak, onun eline teslim etmek için.
“Tabiî bu yaptıklarının bedelini o devletten alacaklar, üsleriyle, tekelci şirketleriyle Ada’yı bir anlamda işgal edeceklerdir.
“Bunun sonucunda da Türkiye’nin, güneyden Akdeniz’e açılan kapısını kapamış-tıkamış olacaklardır. Eski Cumhurbaşkanlarından ve komutanlardan İsmet İnönü ve Fahri Korutürk de bu gerçeği, daha doğrusu Türkiye’ye karşı kurulmak istenen bu tuzağı, on yıllar önce görmüşler ve dile getirmişlerdi.
“Demek ki bizim için Kıbrıs sorunu, sadece orada yaşayan 200 bin Türkün sorunu değil, tüm Türkiye’nin sorunudur.”
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
27 Ocak 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı