KATLEDİLİŞLERİNİN 42. YILINDA ÜÇ FİDAN YAŞIYOR, FİDANLAR BÜYÜYÜP SERPİLİYOR!
İnsan, doğaya karşı verdiği mücadele ve evriminden, doğayı toplum halinde yönetir hale geldiğinden beri, varlığın bilgisini ve varoluşun amacını aramaktadır. Milattan 350 yıl önce, İlkçağ felsefesinin kurucularından büyük düşünür Aristo, varlığın varoluşun amacını arayan uğraşa “ontoloji” adını vermektedir.
Bilgi felsefesi kurulduğundan beri, ahlâk felsefesiyle de birleşerek, İnsanlığın ve insanın en anlamlı sorusu olmuştur “Yaşamımızın amacı ne?”, ya da “Varoluşumuzun amacı ne?” soruları…
Marksizm ile birlikte insanlık, bu soruya teoriden değil, pratikten cevap aramaya başlamıştır: “İnsan, ancak pratiğine katıldığı bir değiştirme süreciyle yaşamın ve kendi yaşamının amacını bulabilir.” Bilgi ile Pratiği eylemli olarak birleştiren “Praksis” kavramı da buradan doğar.
Leninizm ise, tam da aynı soruya verilen cevaptır artık, bizatihi yaşamı ve İnsanlığın kaderini değiştirerek!
Toplumsal/Tarihsel Bilgiyi Türkiye pratiğine uyarlayışın büyük Ustası da Hikmet Kıvılcımlı olmuştur, iliklerine kadar savaşarak yaşadığı Türkiye “kara” toprağının tıpkı canlı bir organizması gibi onunla kaynaşarak, ortalama yetmiş yıllık varoluşunu duraksamaksızın armağan ederek…
İşte, Denizler, Mahirler de varoluş amaçlarını ikirciksiz olarak ortaya koymuşlardı, “Kendimizi Türkiye Halklarının Kurtuluşuna adıyoruz” sözüyle ölümle sınanmış ve sınavı geçmişlerdi.
Peki Neydi bu Varlıklarını adadıkları mücadelenin temel ilkeleri?
“Kurtuluş savaşı. Türkiye Halkının Emperyalizme ve onun emrindeki dahili güçlere karşı verdiği bir direnme savaşıdır. Kurtuluş Savaşı ezilen uluslar adına Türkiye Halkının Emperyalizme ilk ve güçlü şamarıdır. Kurtuluş savaşı, subay ve aydınların öncülüğünde, köylüler, işçiler, esnaf ve zanaatkârların omuz omuza yürüttükleri bir mücadeledir.”,
“Bizler, İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız”,
“Ulusal Varlığımızı yok etmek isteyen Emperyalizme ve Yerli ortaklarına karşı, Millici ve devrimci sınıfların takip etmeleri gereken milli demokratik devrim stratejisi, hareketimizin çizgisidir. Bütün millici sınıf ve tabakaların ortak devrim anlayışı, Milli Kurtuluş Savaşı’nın bu savaşı ve onun başındaki Mustafa Kemal’i yok edici, ortadan kaldırıcı bir düzen kuran, karşıdevrimci-gerici ittifaka karşı yapılmış olan 27 Mayıs Devrimi’nin ve 1961 Anayasası’nın BİR DEVAMI VE TAMAMLAYICISIDIR”,
“Bunun içindir ki bizler, TÜRKİYE TOPLUMUNUN TARİHİ GEÇMİŞİNDE OLAN ULUSAL ve DEVRİMCİ OLAN NE VARSA, ONUN MİRASÇISIYIZ!” (THKO Savunması’ndan)
Ne kadar doğru temellerle ve bağlarla, kendi varlıklarını genelde insanlığın, özelde Türkiye Halklarının tarihiyle bağlıyorlardı değil mi?
Tarihin geldiği noktada İnsanlığın yok etmesi gereken Karşıdevrimci güçleri, Emperyalizmi ortaya koyuyorlar, bunun karşısındaki tarihsel varoluş savaşımız ve kazanımımız olan Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızı ve önderi Mustafa Kemal’i tanımlıyor, 27 Mayıs Devrimi’nin ve kendi mücadelelerinin de bunun ayrılmaz devamcısı olduğunu açıklıyorlardı.
Üstelik bu sözleri, 12 Mart Faşizminin sözde mahkemelerinde, idama yürüdükleri yolda yaptıkları muazzam kopuş savunmasında haykırıyorlardı. Öylesine, dikkatsiz seçilmiş sözler olamazdı, stratejilerini, yani varoluş amaçlarının manifestosunu ilan ediyorlardı, dosta ve düşmana…
Bugün bu tezlerin teorik ve pratik mücadelesini tam anlamıyla yaşama geçiren, bunun için kavga veren Örgütlü Güç olarak kim var?
Bir tek cevabı var bu sorunun: Halkın Kurtuluş Partisi!
Taktik farklılıklarımız olabilir, taktik olabildiğince değişken ve esnek olmalıdır da. Ancak strateji, Devrimciler için yaşamın kendisidir. Ondan ödün vermek demek, yaşamsal ilkelerden ödün vermek demektir, onurdan ödün vermek demektir, tarihini inkâr etmek demektir, halkını inkâr etmek demektir, varoluşunu inkâr etmek demektir, dolayısıyla insanlığı ve kendi insanlığını da inkâr etmek demektir!
Denizler’in uğruna ölümü göze aldıkları bu Stratejik-Yaşamsal prensipleri, devamcıları tarafından inkâr edilmektedir ne yazık ki. Yurtseverlik kavramını, Tarihe saygı duygusunu, Ulusal önderlere ve onların bağımsızlık mücadelesine bağlılığı, kerte kerte de diğer devrimci değerleri yitiren bu grupların, Tarihsel Devrimci yürüyüşte Varoluş hakları objektif olarak kalmamıştır. Bu arkadaşlara artık üzülmüyoruz, zira Tarihin kendi arınma sürecinde çoktan sınıfta kalmışlardır. Karşıdevrimci Emperyalist Cephenin tezlerini savunarak onları bir anlamda “sol”dan aklama görevi, yani “sivil örümcek” görevi görmektedirler. Tamamı değilse de büyük çoğunluğu, teoride ve pratikte Karşıdevrim Cephesine hizmet eder hale gelmişlerdir. Devrim Cephesi’nde fiilen Yok Olmuşlardır. Yoklardır!
Denizlerin Yaşamsal mirası, Devrimci Mirası olan Antiemperyalizm, Antifeodalizm, Antişovenizm prensipleri tümüyle hareketimizin mücadelesinde yaşamaktadır.
And Olsun ki bu prensipler etrafında vermekte olduğumuz İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı başaracağız!
Büyük Gezi İsyanı’mızda bunun nüvelerini iliklerine kadar yaşadık. Halkımız, varoluş temellerine, Yurtseverliğe Mustafa Kemal’e, Bağımsızlığa, Laikliğe, özgürlüğe, demokratik değerlere sahip çıktı, Ortaçağcılığa karşı ayaklandı. Bizimle aynı duygularla ayaklandı halkımız.
Tayyipgiller’e aynı koroda var olanlar, onlarla birlikte yıllardır devrimcilerin ve halkımızın bu ortak değerlerine bir cepheden küfür edenler, Gezi Direnişi’mize bir macera olarak katılmış olabilirler. Ancak onların denizi bitti. Bizim Deniz’imiz yaşıyor, büyüyor, dalga dalga yayılıyor halklarımızın kalbinde ve bilincinde. Bu Deniz HKP’dir. Teorisiyle-Pratiğiyle Devrimci Varoluş HKP’dir. Başka da gidilecek deniz yoktur. Başkaca her çaba, yok oluştur! 06.05.2014
KURTULUŞ PARTİSİ GENÇLİĞİ
HALK KURTULUŞÇU LİSELİLER