Biz, 16 Temmuz’dan bu yana yaptığımız değerlendirmelerde bu olayın can alıcı noktalarını şöyle koymuştuk:
O gün yaşanan, her ikisi de her türlü meşruiyetten yoksun, Anayasa dışına düşmüş, Ortaçağcı, Laiklik, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet düşmanı mücrimler topluluğunun Laik Cumhuriyet’in mirasını paylaşım kavgasıydı.
Eğer bu paylaşımı oturup kendi aralarında barışçıl yollardan yapabilselerdi, ne 17-25 Aralık geriz patlaması olayı yaşanırdı, ne de 15 Temmuz ve sonrasında yaşanan kanlı hesaplaşma…
Böyle yapamadılar, hemen her suç örgütü gibi. Her biri büyük ganimetten aslan payını kendisinin hak ettiğini düşünüyordu. Böyle olunca da kavga ve savaş kaçınılmaz oldu.
15 Temmuz’da yaşanan, bu sebeple bir darbe değildir. Çünkü hiçbir meşruiyete, hakkaniyete ve kanuniyete sahip olmayan iki suç örgütünün ganimet paylaşım savaşı olunca ortada bir darbe olmaz. Bunların her ikisi de gayrımeşrudur. Laik Cumhuriyet’i birlikte yıkmışlardır. O bakımdan, eğer bir darbeden söz edeceksek, her ikisi de darbecidir. Çünkü darbeyi elbirliği, güç birliğiyle Laik Cumhuriyet’e karşı yapmışlardır. Hitler ve Musollini tarzı bir sivil darbedir bunların yapmış olduğu. O tür darbeler de, bilindiği gibi, bir anda ya da bir gecede değil, yıllar içinde sinsi sinsi uğraşarak yapılır.
Dolayısıyla da 15 Temmuz olayı bir darbe değil, iki suçlunun kapışmasıdır.
Hiç unutmayalım; hukuk devletinden söz edebilmemiz için hukuka yalnız yönetilenlerin değil, yönetenlerin de harfiyyen uyması gerekir. Bir hukuk devletinde hiç kimsenin suç işleme serbestisi yoktur. Hiç kimse kanunlar üstü değildir. Herkes, hangi kademede olursa olsun, oranın çalışma esaslarını belirleyen kanunlara uymak mecburiyetindedir. Ben en tepedeyim, istediğimi yapmakta hürüm, kanun manun da sallamam, dediniz mi; devleti hukuk devleti olmaktan çıkarırsınız. Onu bir diktatörlüğe, krallığa dönüştürmüş olursunuz. Dolayısıyla da hukuk devletinin kanunlarına karşı suç işlemiş duruma düşersiniz. Bir mücrim olursunuz. Her türlü devlet yetkiniz boş düşer. Bir devlet adamı değil, sadece bir suçlu olursunuz artık.
İşte şu an iktidarı elinde bulunduran AKP’giller de aynen bu durumdadır. Bunlar da Pensilvanyalı İmam’ın cemaati gibi Laik Cumhuriyet’i bir sivil darbeyle yıkma suçunu işlemişlerdir.
Bunun örneklerini önceki yazılarımızda bir hayli verdik. Okuyan arkadaşlar bilir.
Bu nedenle burada örneklemeye girmeyeceğiz.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı 15 Temmuz gecesi yaşanan, darbe değil, suçlular arası bir kapışmadır.
Darbenin olabilmesi için halktan kopuk, kanun dışı bir gücün hukuk devletine, onu ele geçirmek için saldırmış olması gerekir.
Oysa ortada ne bir hukuk devleti var, ne de kanunlara göre çalışan bir hükümet, meşru bir hükümet var… Bunlar olmayınca da kanun dışı başka bir gücün bunlara karşı yaptığı bir hareket darbe olmaz, paylaşım kavgası olur, ganimeti ele geçirme savaşı olur.
Ne diyor Tayyip Erdoğan ve AKP’giller?
“Biz kandırıldık.”
Oysa, ortada zinhar böyle bir şey yoktur. Binlerce delile, uyarıya rağmen bunlar 2000’lerden 2013’e kadar kaynaşık bir vaziyette Laik Cumhuriyet’i yıkmak için çalışmışlardır, işbirliği, güç birliği yapmışlardır. AKP’giller, kendilerine yapılan bu konudaki hiçbir uyarıyı dikkate almadıkları gibi, yapanları da suçlamışlar, cezalandırmışlardır.
Tabiî bu her iki Ortaçağcı; kanun, hak, hukuk tanımaz gücü organize edip-örgütleyip devlet içine yerleştiren, onların her ikisini de var edip yöneten ABD Emperyalistleridir. Çünkü onlar da Laik Cumhuriyet’in yıkılmasını, kendi emperyalist çıkarları için amaç edinmişlerdir. Bu işe de bunları memur etmişlerdir, son 20 yıldan bu yana. Bunlar da sahiperinin kendilerine verdiği görevi büyük bir ustalıkla-maharetle gerçekleştirmişlerdir. Bu işte uzmandır her ikisi de.
Yani onlar kendi akıllarıyla hareket etmezler. Efendileri oynatır onları. Planlar, projeler, stratejiler verir ellerine; bunlar da ona göre hareket ederler.
Dolayısıyla da 15 Temmuz sonrası halkımız bir şey kazanmamıştır. Halkımıza ölümlerden ölüm beğenmek düşmüştür. Kazanan AKP’giller olmuştur, arkasındaki ABD olmuştur.
Kaybedense, daha önce de söylediğimiz gibi; Türk Ordusu’dur, Türkiye’dir.
Bu değerlendirmemizde genelde olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştık. Sosyalist, sol, sosyal demokrat gruplar ve Ergenekon Operasyonu mağduru generaller, subaylar savrulup gitmişlerdi.
Ortak tezleri; 15 Temmuz’un demokrasiye karşı girişilmiş bir darbe olduğuydu. O günden bu yana bütün uğraşmalarımıza rağmen o grupların şeflerine bir türlü kavratamadık tezlerimizi, dolayısıyla da gerçeği. Gerçekte olan biteni…
Onlar, ortada bir demokrasi filan olmadığının, meşru bir yönetimin bulunmadığının hiç farkında değildiler. Kim bilir belki de, bir bölümü en azından, bildiği halde bilmezlikten geliyordu.
Öyle ya; medyayı izlerseniz şu anda Türkiye’nin her bölgesinde her kademeden vatandaşların yoğun bir biçimde Tayyip Erdoğan karşısında biat kuyruğuna girmiş olduğunu görürsünüz.
Kimisi açıktan; “Bana ahmak diyebilirsiniz.”, diyor. (Bülent Arınç)
Kimisi; “Siz kandırıldıysanız ben iki kere kandırıldım.”, diyerek hem biatta kusur etmiyor hem de dik durur görüntü vermeye çabalıyor. (Mustafa Kamalak)
Kimisi Hocaefendisini ve eski dindaşlarını satmakta, onlara hakaretler yağdırmakta sınır tanımıyor. (Eyüp Can)
İsterseniz bu insan sefaletlerinin hazin dönüşlerinin hikâyesini daha fazla uzatmayalım.
Burası Şark; burada hükmetmek ve saygı görmek için hep yenen, kazanan taraf olacaksın. Eğer yenilmişsen, altın olsan da seni bir pula satar en güvendiklerin. Hiç duraksamadan hem de…
“Padişahım çok yaşa!” haykırışlarının yüzyıllar boyu hiç dinmediği topraklardır buralar.
İşte bu sebepten, şimdi herkes Pensilvanyalı Fethullah’a giydirme, AKP’giller’e ise yakarma yarışındadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu utanç verici işi herkes farklı farklı yapmaktadır.
Kim bilir; solcularımızın da belki bir kısmı kendi yordamlarınca böyle bir çabanın içine girmişlerdir. Onlar da AKP’giller’in meşruiyetini tanıyarak Pensilvanyalı’nın cemaatini ise darbecilikle suçlayarak yapmaktadır bu işi. Çünkü bu da sonuçta bir biattır, bir anlamda. Bir kabuldür. Tabiî Erdoğan da en azından şimdilik yeterli bulur bunu. Daha fazlasını sonra düşünürüz, der…
Şimdi gelelim 15 Temmuz olayını duruca görüp kavrayan sağcı vatandaşa:
“AKP’li eski vekil, AKP-Cemaat kirli ittifakının mesut günlerini anlattı
“(…)
“İKİNİZ DE ARTIK ÇEKİLİN
“‘Erdoğan ve Gülen’e ‘ikiniz de artık çekilin’ diyen ve mikroblog sitesi Twitter’daki hesabından açıklamalarda bulunan Feyzi İşbaşaran, Erdoğan’ın iktidara geliş süreci ve AKP-Gülen Cemaati ittifakının karanlık yılları hakkında çarpıcı mesajlar paylaştı.
“İşte o açıklamalar:
“Bakın! Ben cemaatı nasıl ve nerde gördüm?
“(…)
“AKP’den milletvekili seçildiğimize bin pişman olmuştuk. Neye uğradığımızı şaşırdık. ‘Kutsal davamız’ diyorlardı, ne olduğunu anlayamadık.
“2009’un Haziran ayı, Meclisteki odamdayım. Elazığ’dan bir heyet Elazığ’ın diğer milletvekillerini ziyaret etmiş, en son bana geldiler.
“Heyet başkanı olan zat (Bugün de AKP’de milletvekili) ‘Feyzi Bey, siz 28 Öğrenciye burs veriyormuşsunuz, bunların 12’si Alevi’.
“Eşimle beraber burs verdiğimiz doğru, şu an sayısını bilmiyorum. Eşim takip ediyor. Sadece kız çocuklarına verdiğimizi biliyorum.
“Biliyoruz Feyzi Bey siz Sünnisiniz, Alevilere neden burs verdiğinizi anlayamadık?’ Yahu arkadaş! Biz böyle şeylere bakmayız. Çok ayıp.
“Ayrıca, Alevi, Sünni vs. bakmayız. Kız çocuklarının okuması için burs veriyoruz. Bunu söylemekle çok ayıp ediyorsunuz.
“Siz kimsiniz? Benden nasıl böyle şey isteyebilirsiniz?
“-Adam (!) ‘Sizi biz seçtik’
“-Hadi ordan! Sizi tanımıyorum, çıkın dışarı.
“Çıkarlarken de ‘Bu partiden milletvekillik yapamazsınız’ deyip gittiler. İşte bunlar Erdoğan’ın iktidar ortaklarıydı.
“Polis ile takip ve taciz bitmek bilmiyordu. Beni, ailemle görüntüleyip ‘Rus kadınlarla’ diye yayınlıyorlardı.
“Artık dayanamadım, 2009 Aralık ayında @ntv canlı yayınına çıktım ‘Devlette cemaatın çeteleri, paralel örgüt var’ dedim.
“@banuguven ’in sunduğu @ntv bomba gibi patladı. Banu Güven yayını kesemedi. Zaten canlı yayın şartı ile çıkmıştım.
“İstifamdan sonra epey zaman geçti. Hüseyin Gülerce denilen adi herif arayıp F. Gülen adına özür diledi. Arkasından E. Dumanlı, H. Bilici.
“Bunların özür dilemesi ile kalmadı. Erdoğan, Bakan Hayati Yazıcı vasıtası ile özür diledi ve partiye dönmemi istedi. REDDETTİM.
“(…)
“Siz kimsiniz? Bugün çıkmış darbe mağduriyeti oynayıp, onu bunu cemaatçi, darbeci ilan ediyorsunuz! DARBEYİ SİZ HAZIRLADINIZ!
“Erdoğan! Senden başka, daha hiçbir sıfatı yokken, Beyaz Saray’da devlet başkanı gibi ağırlanan var mı?
“Erdoğan! Amerika’nın, aptal Bush’un her dediğini yapmadan seni Başbakan yaparlar mıydı? Sen bugün de demokrat kesilmişsin.
“Erdoğan! Sen Fethullah Gülen ile koalisyon kurup Erbakan hocanı arkadan vurdun. Şimdi de, Gülen bana darbe yaptı diyorsun.
“Erdoğan! Sen de Fethullah Gülen de artık çekilin! Bu millete, ülkeye yazık. Darbe girişimi seni demokrat yapmaz.
“Erdoğan! Sana da, cemaate de karşıyız. İkinizden birini tutmak zorunda değiliz. Türkiye’de hukuku, demokrasiyi yok ettin. Neyini savunalım?
“Erdoğan! Tükçesi şu; 14 Yılın sonunda Türkiye’yi felakete sürükledin! Artık Türkiye’yi yönetemezsin. Başkasını suçlama!
“Erdoğan ve eski ortağı Fethullah Gülen kavgası için sokağa çıkıp demokrasi arayanlar kendilerine yazık ediyorlar. Erdoğan demokrat değil.
“Sanki Türkiye’de demokrasi vardı, Cemaat demokrasiyi alıp götürdü, biz de demokrasiyi kurtarıyoruz. Milleti kandırmayın!
“Erdoğan’ın zerre kadar demokrasi inancı yoktur. Bu gösterileri tek adamlığı için kullanmaktan başka amacı da yoktur!” (ABC Gazetesi, 23 Temmuz 2016- http://www.abcgazetesi.com/akpli-eski-vekil-akp-cemaat-kirli-ittifakinin-mesut-gunlerini-anlatti-22783h.htm)
Bizim solculardan, sosyal demokratlardan ne kadar ayık bir sağcı, değil mi?
Adam milletvekili seçilmiş 2007 Seçimlerinde AKP’den, fakat Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’giller’in içyüzünü görünce ancak bir buçuk yıl tahammül edebilmiş. İstifa etmiş. Netçe de görmüş bunların karanlık iç dünyalarını.
Öyle olunca 15 Temmuz olayını da netçe görebiliyor. Bir öngörüsü, aklını özgürce, bir ölçüye kadar da olsa, kullanma becerisi var. Özgüveni tam. Namusuna gelince; görebildiğimiz kadarıyla en azından belli ölçüde o da var. Siyasi hayatını tam olarak bilmediğimiz için bu konuda netçe bir yargıda bulunamıyoruz. 28 öğrenciye burs vermesi de halk sevgisinin olduğunu gösteriyor.
Ne diyor adam yukarıda?
Hukuku da, demokrasiyi de yok ettiniz, ne darbesinden söz ediyorsun?.. Fethullah Gülen bana darbe yaptı, diye mağduru oynuyorsun. Kimi kandırıyorsun?
Biz de bunları söylüyoruz, değil mi 16 Temmuz’dan bu yana.
Bu vatandaş da Türkiye’yi bugünkü yaşanan felakete siz sürüklediniz, diyor Fethullah’la birlikte. Çekilin artık, gidin, diyor.
Biz ne diyoruz?
Bunları indireceğiz, yıkacağız bunların zulüm, talan ve ihanet düzenini. İşledikleri suçların da bir eksiksiz hesabını soracağız. Bundan da kurtulamayacaklar. Her suçlu gibi yaptıklarının hesabını verecekler.
Evvelki gün Mustafa Yoldaş; 15 Temmuz değerlendirmelerimizi kast ederek; “Hoca bu konuda da yalnız kalacağız.”, demişti. Ben de “Öyle oldu.”, demiştim.
Şimdi bizimle aynı düşünen bir kişiyi daha tanımış olduk. Demek ki biz ve bizim gibi düşünen insanlar bir başımıza değilmişiz. Bu kişinin solcu, sosyalist, gerçek devrimci olmasını isterdik biz. Fakat, ne edelim ki sağcı çıktı bu insan. Kader…
Biz sabırlı insanlarız. 49 yıldır bu kavganın içindeyiz. Geldiğimiz yol biliniyor, ortada. Bu da bizim elimizde olan bir durum değil.
İleride solcular da bizi anlayacaklar. Halkımız da anlayacak. Ama öyle görülüyor ki bu da zaman alacak. Olsun. Dedik ya, sabırlıyız.
Yazının bu aşamasında Ergenekon Operasyonu tutsaklarından bir yarbay arkadaş bizi aradı. “Ben de aynı sizin gibi düşünüyorum.”, dedi. “Bunu yazdım, önümüzdeki günlerde çağrılı olduğum bir televizyon kanalına çıkacağım, orada da bu düşünceleri söyleyeceğim.”, dedi.
Bu yürekli arkadaş, eşinin de aynen böyle düşündüğünü belirtti.
Tabiî şu da tartışılmaz bir gerçektir ki, Partimizi takip eden binlerce insan da bizim gibi düşünmektedir. Kaldı ki bizi takip etmeyen daha pek çok içtenlikli insanımızın da böyle düşündüğünü tahmin ediyoruz. Dünkü yazımızda konu ettiğimiz, bir yoldaşımızla aynı işyerinde çalışan, görme engelli insanımızın da gerçeği kalp gözüyle görerek kavradığını anlatmıştık. Daha böyle pek çok insanımız var kuşkusuz. Böyle düşünenlerin sayısı yukarıda da belirttiğimiz gibi artacaktır hızla. İnsanlarımız bu zulüm düzeninde ve cehennem karanlığında kalmayacak sürgit. Uyanacak, bilinçlenecek, gerçekleri görecek. Dostu düşmanı netçe seçebilecek. İşte o zaman bu zalimlerin ve hainlerin sonu gelecek. Hesap vakti gelecek.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
25 Temmuz 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı