Kaçak Saraylı Reis ve avanesinin önde gelenleri!..

Kaçak Saraylı Reis ve avanesinin önde gelenleri!

Bu son hırsızlığınızla aldığınız yara, sizin için sonun başlangıcı oldu.

Bundan sonra hep bayır aşağı gideceksiniz!

Tüm Despotlar gibi biteceksiniz, hesaba çekileceksiniz!

 

“Reis” ve AKP’giller avanesi, tâ İstanbul Belediye Başkanlığı günlerinde başladılar, hırsızlığa, yolsuzluğa, kamu mallarını iç edip zimmetlerine geçirmeye, görevi kötüye kullanmaya.

Bilindiği gibi, o günlerde yargı henüz bitirilmemişti. Hukuka ve vicdanının emirlerine bağlı savcılar, yargıçlar, bürokratlar, denetçiler vardı.

Bunlar, Tayyip’i ve İstanbul Belediyesindeki tayfasını suçüstü ettiler. Hırsızlıklarının matematiksel kesinlikteki kanıtlarını bir bir ortaya koydular.

Ve de Tayyip ve ekibi hakkında, hepsi de yüz kızartıcı suçlar kapsamına giren 6 tane kamu davası açtırdılar. Tayyip, bunların birinden yırttı. Yandaş hâkim, bugünkü Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in, o günlerde İstanbul Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olması sayesinde…

Diğerleri de, milletvekili dokunulmazlığı sayesinde donduruldu. Şu anda da bunlar varlıklarını koruyor, bu şekliyle.

“Milletvekili dokunulmazlığı, kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılsın. Adli suçları kapsamasın. Bunlar kaldırılsın.” dendiğinde, iktidarının başlarındaydı.

Bugünkü gibi hatırlarım, o günlerde ne demişti, Tayyip?

“Yargıya güvenmediğim için, bunu yapmayız.”

Söylediği aynen buydu. Onların hukuka bağlı yargıyla dostlukları olmaz. Tam tersine; düşmandırlar ona. Çünkü hukuka bağlı yargı oluştuğu anda, Tayyipgiller’in mekânı Kaçak Saray, Meclis, Bakanlıklar filan olmaz. Tersine, Silivri, Sincan vb. cezaevleri olur.

İşte bu sebepten, adamlar, 15 yıldan bu yana, kerte kerte aşındırarak bitirdiler yargıyı. Tümüyle, tıpkı medya gibi, yargıyı da yandaşlaştırdılar.

Tabiî bu arada da kamu malı hırsızlığına, geometrik bir artışla hız verdiler. Gittikçe, güvenleri arttı.

Yahu çalıyoruz çalıyoruz hiçbir şey olmuyor. O zaman niye daha çok çalmayalım? dediler.

İşte bu son Anayasa Referandumuyla da, yargıyı artık yüzde yüzlük bir kesinlikte AKP’nin ya da Saray’ın hukuk bürosu haline dönüştürmek istediler. Artık Meclis de, yargı da, kuvvetler ayrılığı da olmayacaktı. Belki bazılarının adı olacak ama kendileri yani fiili varlıkları söz konusu olmayacaktı. Hepsi; Saray’da, Kaçak Saraylı’nın şahsında sentezlenmiş olacaktı. Onun kafasına esip ağzından çıkan her şey, anında yargı kararına ve yürütme buyruğuna ve uygulamasına dönüştürülmüş olacaktı.

Tabiî, geçmişte işledikleri binbir suçun hesabını da hiç kimse soramayacaktı.

Bu amaçla kafayı taktılar, bu Firavun Anayasası Referandumuna.

Ama, dün de söylediğimiz gibi, yaptıkları her hırsızlık, her soygun, AKP’giller’in oy tabanında bile uyanış yönünde bir mayalanmaya sebep oluyordu. Hani, suyun kaynayıp buharlaşmaya başlaması için 100 derecelik ısıya ihtiyaç duyulduğu gibi…

3 gün önce yapılan Referandumda halkımız, işte bu tepkisini Referandum sürecinin bütün olumsuzluklarına rağmen yani, sadece Tayyipgiller’in propaganda yapma şartlarının olup karşı tarafın hemen hemen olmamasına rağmen, sandıklara giderek ortaya koydu. Tayyipgiller, dün de belirttiğimiz gibi, en az 3 puanlık bir farkla, ki bu 5’e ve üstüne kadar da çıkabilir, yenildiler. Kaybettiler yani…

Ama, Tayyipgiller’in kaybetmeye tahammülleri yoktu. Kendileri açısından, kazanmaya mahkûmdular onlar. Çünkü, mevcut suçlarından, yani bugüne dek işlemiş oldukları binbir ağır suçtan kurtulabilmeleri için, ölünceye dek iktidarda kalmaya mecburdular.

O yüzden de, aylar öncesinden böyle bir olasılık karşısında ne gibi oyunlar oynayarak yenilgiyi galibiyete çevirebiliriz, diye, planlar, projeler yaptılar ve ellerinin altına koydular. Her halükârda kazanmaları gerekiyordu onlara göre. Gözlerini karartmışlardı iyice…

Tam da bu sebeple, Referandum sürecindeki bütün kanunsuzlukları, bütün despotlukları, bütün zulümleri, terörleri yetmezmiş gibi, emirleri altındaki Yüksek Seçim Kurulunu devreye soktular ve onun eliyle, medyada yazılıp çizildiğine göre, 2 buçuk milyon civarındaki oyu kendilerini kazandıracak bir oran belirleninceye kadar istedikleri gibi puanladılar. Yani 2 buçuk milyon insanımızın iradesini hiçe sayıp onun yerine kendi işlerine gelen tercihi, o oyları kullanarak yaptılar. Ama, işte tam da burada suçüstü enselendiler. Hiç lamı cimi ve kaçamakları yoktu. Bugün medyada yer alan rüşvetçi hakim, nasıl önceden seri numaraları belirlenmiş parayı mağdurdan alıp cebine sokarken yakalanmışsa işte bunun gibi, YSK ve arkasındaki AKP’giller de halkımızın iradesini çalarken, halkımız onları yakaladı. Hırsızların bileklerine yapıştı. Kaçışları, kurtuluşları yok artık. İnkarları fayda vermez…

Bu son hırsızlıkları, onların bugüne dek yapmış olduğu, miktarı trilyonlarca doları bulan kamu malı hırsızlığının üzerine tuz biber ekti. Yani hırsızlıkları, namus, vicdan ve ahlâk sahibi hiç kimsenin reddedemeyeceği açıklıkta ve kesinlikte perçinlendi.

Halklarımız nezdinde ve dünya halkları nezdinde rezil rüsva oldular.

Özetleyelim ki; her şeyinizle gayrimeşrusunuz, hukuk dışısınız, kanun dışısınız…

Dün de söylediğimiz gibi, bundan sonraki yaşamları bayır aşağı gidiş şeklinde olacak. Bakmayın, bugün milyonlarca insanımızın bunların peşinden gittiğine, bunlara oy verdiğine.

İnanın, bunlar da bir gün Pensilvanyalı İmam ve onun tarikatının mensupları gibi, el yüzüne bakamaz olacaklar. Ve hatta sokağa bile çıkamaz olacaklar.

Kitleler görecek bunların tüm ihanetlerini, hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yalanlarını, dümenlerini, Gerçek İslam’la zerrece ilgilerinin bulunmadığını…

Bunlar, daha önce de söylediğimiz gibi, sahte bir din yarattılar. Hırsızlığın, ihanetin, yalanın dolanın makbul işlerden sayıldığı bir hırsızlar dini yarattılar. Halkımız görecek, bunların bu Kur’an ve Hz. Muhammed İslam’ıyla zerrece ilgisi olmayan sahte dinlerini.

O günler gelecek, arkadaşlar…

Mutlaka gelecek…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

19 Nisan 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı