Dokuz yıl önce bu topraklarda dünyanın en onurlu, en haklı, en temiz, en barışçıl direnişlerinden biri yaşandı.
Gezi; AKP’giller’in çevre ve doğa katliamlarına ve hatta Gezi Parkı’na yapmak istedikleri “Topçu Kışlası” benzeri bir gerici yuvalanmaya karşı bir tepkiydi.
Aynı zamanda AKP iktidarının baskıcı, halk düşmanı ekonomik-siyasi zulüm politikalarına da bir isyandı Gezi Direnişi.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin en kitlesel ve Türkiye’nin 79 iline yayılan en yaygın direnişi olan Şanlı Gezi İsyanı’mız esas olarak, Halkımızın Ortaçağ Karanlığına doğru götürülüşüne bir tepkiydi. Halkımız, Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın ve hemen ardından kurulan Laik Cumhuriyet’in kazanımlarının yok edilmesine, bir tarih yazılarak, bedeller ödenerek elde edilen bu kazanımlara Ortaçağcı AKP’giller’in saldırılarına daha fazla dayanamadı.
Yine Halkımız Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderleri Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye “İki Ayyaş”, “Ölmüş İnek” hakaretlerini daha fazla kaldıramadı.
“Yeter artık, Laikliğe saldırılarınız, yetsin artık ulusal değerlerimize hakaretleriniz”, diyerek ayağa kalktı. Nasıl Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mız tüm Mazlum Halklara örnek ve umut olduysa, Gezi İsyanı’mız da Mazlum Halklara umut ve örnek oldu.
Gezi Direnişi’nde sonunu gördü siyasal iktidar. O nedenle İstanbul’da, Ankara’da, Hatay’da, Eskişehir’de, daha birçok kentte acımasızca saldırdı, katliamlar yaptı.
On dört yaşında Berkin’i ekmek almaya giderken katlettiler. Ali İsmail’i sokak ortasında döverek katlettiler. Onlarca şehit verdik, yüzlerce gazimiz oldu Şanlı Gezi İsyanı’mızda.
Ülkenin dört bir yanında on milyonların katıldığı Gezi Direnişi’nde; paylaşmanın, omuz omuza mücadele etmenin, kardeşliğin, yoldaşlığın hazzına vardı insanlarımız.
“Gezi’den darbe çıkartacaklardı, buna izin vermedik”, “AKP’ye iktidarı altın tepsi içinde sunduk… Gezi’de devriliyordu, biz kurtardık. 17-25 Aralık’ta devriliyordu, biz kurtardık”, diyen Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin tabanını direnişten çekmesiyle, en azından AKP devrilebilecekken, yani Direniş bir ölçüde amacına ulaşabilecekken bu gerçekleşememiş oldu. Ama esas olarak örgütsüzlük, Direnişin merkezi, siyasal bir örgütlenmeden yoksun olmasından kaynaklı tüm Dünya Halklarına umut olan, örnek olan, Şanlı Gezi İsyanı’mızın sönümlenmesi kaçınılmazdı, öyle de oldu…
Ancak AKP’giller her fırsatta Gezi Direnişi’nden intikam almak için fırsat kolladı. Yargıyı da bu intikamın bir aracı ya da “kasap satırı” olarak kullandı.
Yerel mahkemelerde ilkin hesap tutmadı. Açılan davalar beraatla sonuçlandı. İstinaf mahkemesinde bozdurdukları davanın içine Çarşı Davası’nı da katmaya çalıştılar ama o da tutmadı.
Sonuçta, beraat kararı verilen aynı dosyadan; üç kişilik mahkeme heyetinden bir üyenin dosyada cezalandırma için yeterli delil yok, beraat kararı verilmesi gerekir şeklindeki muhalefet şerhine rağmen “ağırlaştırılmış müebbet” ve 18 yıllık cezalar çıkarttılar.
Öyle ki, mahkûmiyet hükmü kuran yargıçlardan birisi de geçmişte Tayyip Erdoğan’a methiyeler düzmüş bir kişi, AKP’nin milletvekili adayıdır. Tayyip Erdoğan da bu dosyanın katılanı durumundadır. Yani AKP yandaşı olduğu ayan beyan ortada olan biri ve devşirdikleri mahkeme başkanının oyuyla, özünde Gezi Direnişi’nin bizatihi kendisine ceza vermek istemekteler.
Gezi’ye katılan milyonlara da gözdağı vermeyi amaçlamaktalar.
Bu karar bizim yıllardır söylediğimiz “Yargı AKP’nin hukuk bürolarına dönüştürüldü” tespitimizin bir kez daha kanıtlanmasıdır. Başta HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un davaları olmak üzere bütün siyasi davalarda benzer kararlar verilmektedir.
Özledikleri “istibdat yönetimi”ne varmanın aracı olarak hukuku kullanmaktalar. Bunu da yargıç cübbesi giydirdikleri, sözde hukukçu kimlikli tetikçileri eliyle yapıyorlar.
Ama böyle gitmez.
Örgütlenmiş Halkın azmi ve kararlılığı bu çemberi parçalayacak!
Gezi Direnişi yargılanamaz, mahkûm edilemez!
Yeni Gezi’lerden korkuyorlar, korksunlar!
27 Nisan 2022
Halkçı Hukukçular