HKP İstanbul İl Örgütü Kadına Yönelik Şiddeti Protesto Etti.
Kurtuluş Partisi İstanbul İl Örgütü, son dönemde hızla artan kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri protesto etti. Basın açıklaması Kadıköy Meydanı’nda 8 Ocak günü saat 14:00’da yapıldı. Yapılan açıklamada; kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin AKP’nin iktidar döneminde artmasının tesadüfi olmadığı belirtildi. Tayyipgiller aracılığıyla toplumda yer edinen Ortaçağcı görüş nedeniyle kadına yönelik şiddetin tırmanışa geçtiği vurgulandı.
Günümüzde kadının maruz kaldığı baskının bununla sınırlı olmadığı her gün yapılan zamlar, işsizlik ve pahalılıkla da sömürünün had safhaya ulaştığı kaydedilerek kadınlar örgütlü mücadeleye çağrıldı.
Eylemde sık sık “Kadına Şiddete Son”; “Şeriat Ortaçağdır”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Tayyipgiller Hesap Verecek”, “İşsizliğe Pahalılığa Zama Zulme Son” sloganları atıldı.
Lütfen Resimlerin Üzerine Tıklayınız.
{gallery}istanbul_kadin_eylemi{/gallery}
Okunan Açıklama:
Kadına yönelik şiddetin ve Kadın Cinayetlerinin sebebi erkek egemen sınıflı toplumdur
“Kadına Şiddet”, “Kadın Cinayetleri”… Bu başlıkları burjuva basın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla gündem ederdi. Ancak kadına yönelik şiddet ve cinayet olayları o kadar arttı ki, televizyonda ve gazetelerde bu haberlerin olmadığı gün geçmiyor neredeyse.
İnsana, “ey halkım kimlerin eline kaldın” dedirten, bu ülkenin başbakanı Tayyip, sarı Türk Metal Sendikası’nın 16’ncı Kadın Kurultayı’na katılıyor ve “Bugün artıyormuş gibi lanse edilen şiddet, esasen daha önce bilinmeyen, gizli-kapalı tutulan, aslında artık azalmaya da başlayan vakaların abartılmasından başka bir şey değildir.” diyor.
Öyle mi bay Tayyip?..
İdeolojin olan Şeriat, kadını Ortaçağın karanlıklarına götürmek istediği için senin gözünde kadın, aynı ideolojinin savunucusu yandaşlarının tabiriyle zaten “aşüfte”dir.
Peki, Türkiye’deki gerçek duruma bakalım: kadına şiddet ve kadın cinayetleri abartılıyor mu, yoksa azalıyor muymuş?
Bir soru önergesi üzerine Adalet Bakanı, kadın cinayetlerinin 2002’den 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ve 2002’de 66 kadının öldürüldüğünü, 2009 yılının ilk 7 ayında öldürülen kadın sayısının 953’e çıktığını açıklıyor.
Bu rakamlar senin Adalet Bakanın Tayyip Efendi…
Peki ya 2011 yılında durum nedir?
2011’de 259 kadın eşi, sevgilisi, abisi ya da babası tarafından öldürüldü. 610 kadın cinsel tacize uğrarken, 179 kadına da tecavüz edildi. Ve içinde yaşadığımız Parababaları düzenine karşı örgütlü mücadele eden 54 kadın cezaevlerinde tutsak edildi.
Ve işte istatistiklerde sayılarla anılan o kadınlardan gazetelere yansıyan bazıları:
“Iğdır’da evlerinde 21 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş halde bulunan 16 yaşındaki Lise Öğrencisi Z. Ş.’nin, ‘töre’ kurbanı olduğu ortaya çıktı.
“Balıkesir’in Karacabey ilçesinde görevli Sosyal Bilgiler Öğretmeni Hasan Aydın, eski sevgilisi olan Fen Bilgisi Öğretmeni Funda Akbaş’ı Bandırma’da tabancayla öldürdü.
“Maraş’ta evinin bahçesindeki otomobilini geri viteste caddeye çıkarırken bahçe duvarına çarpan Ayhan Çakır, kendisini yanlış yönlendirmekle suçlayıp tartıştığı eşi Ayşe Çakır’ı av tüfeğiyle öldürdü, kızı Fatma Çakır’ı yaraladı.
“İstanbul-Bağcılar da, Ahmet K. isimli şahıs, sürekli ağladığı gerekçesiyle kafasına biberonla vurduğu 6 aylık kızı Sudenaz’ı öldürdü.
“Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde aile meclisinin aldığı kararla kocası tarafından öldürülen 19 yaşındaki 2 çocuk annesi İpek Tekin’in, en son koruma altına alındığı kadın sığınma evinde kaldığı ortaya çıktı. Ailesinin bulduğu ve barışma bahanesiyle köye götürülen genç kadının, burada kocası tarafından vurulduğu belirlendi.
“Yozgat’ta üç aylık bebeğiyle birlikte boğularak öldürülen 20 yaşındaki Hacer Alan’ın katil zanlıları babası ve erkek kardeşi çıktı.
“Adana’da Y. İ. (30), 1 buçuk yaşındaki kızını kendisine göstermedikleri iddiasıyla tartıştığı eski kayınvalidesi G. S.’yi (43) öldürüp eski eşi C. S. S.’yi (20) yaraladı.
“Kayseri’nin Kocasinan İlçesi Buğdaylı Mahallesi’nde 6 aylık hamile, 34 yaşındaki Ayten Bulut yoksulluk nedeniyle hastaneye götürülmediği için yaşamını yitirdi.
“Kocası tarafından sürekli şiddete maruz kalan Ayşe Paşalı, olay medyaya da yansımasına ve polisten koruma talep etmesine rağmen bu talebi kabul edilmedi ve eşi tarafından sokak ortasında boğazından bıçaklanarak öldürüldü.”
Tayyip’in annesi vefat ettiğinde, onun için, “Tayyip Erdoğan gibi çok büyük bir değer yetiştirdi” diyerek yalamalar arasında ilk sıralara yerleşen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadın cinayetleri için “münferit” diyor. Yani bireysel, kişiye özgü diyor. Toplumsal bir sorundan kaynaklanmıyor, kişilerin sorunu, diyor…
Ancak her günkü haberlerden gördüğümüz gibi, kadına yapılan şiddet ve kadın cinayetleri tek tek kişilere özgü değildir, toplumsal bir sorundur. Erkek egemen sınıflı toplumun eseridir. İçinde yaşadığımız Parababaları düzeni devam ettiği sürece de devam edecektir ne yazık ki.
Erkek egemen sınıflı toplumda, Parababaları düzeninin azgın sömürüsü altında ezilen erkekler, bunun acısını evde köle olarak gördükleri kadından çıkarırlar. Türkiye’nin her sorununu olduğu gibi Kadın Sorunu’nu da orijinalitemize uygun olarak çözen ve açıklayan Hikmet Kıvılcımlı Usta, “Kadın Sosyal Sınıfımız” adlı eserinde bu konuyu şöyle aydınlatıyor:
“(…) Kadın altlığının, sömürülüşünün, ezilişinin kökü, Toplumumuzun Üretim geriliğinden kaynak alır. Onun için durum sanıldığından daha korkunç ve kahredicidir. Ekonomik temele dayanan sosyal ve psikolojik baskı, büsbütün dayanılmaz ölçülere varır.
“En karanlık “ayaktakımı” hergün, ağasından, efendisinden, beyinden 24 saat çalışmasına karşılık yalnız hak yiyicilik, hakaret ve işkence görür. O durumun yarattığı aşağılık kompleksi ile patlayacak kertede dolar, şişer. Çatlamadan yaşayabilmek için, evindeki cariyeye, parayla satın aldığı dişi köleye işkence yapabilmenin boşalışlarına sık sık başvurur. En mazlum erkeğimiz, hiç değilse eline geçmiş savunçsuz kadına zulüm yapmakla, kendi yürekler acısı sancılarını bastırmaya özenir. Bir dişi insana, haklı haksız “Saldırı Hürriyeti ve Hakkı” elinden alınırsa, başka bütün insanlık hakları ve hürriyetleri yok oluvermiş gibi gelir ona.”
Sözümüzün başında belirttiğimiz gibi, 2002 yılından bu yana, yani Tayyipgiller iktidarında kadın cinayetleri ve kadına şiddet olayları çok büyük oranda artmıştır. Tayyip’in kendi konuşmasından da aktardık, bu, Tayyipgiller’in umurunda bile değildir, onlara göre durum abartılmaktadır sadece. Ortaçağcı Tayyipgiller’e göre kadının hiçbir değeri yoktur. Kadının yeri dört duvar arasıdır. Kadını tıpkı Afganistan’da, İran’da, Suudi Arabistan’da olduğu gibi Ortaçağ karanlığına götürmek ister bunlar.
Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın yine Kadın Sosyal Sınıfımız adlı eserinde belirttiği gibi, halkı ezip sömüren gerici sınıflar, ezip soydukları alt sınıfları her yerde aldatırlar. Ama hiçbir yerde bu aldatış bizdeki kadar hep en utanmazca ve hayvanca gerekçelerle kadın öne sürülerek yapılmaz. Çalışan insanımızın ruhça ve maddece sömürülmekten kurtulmaya doğru yönelmeyi denemesini felce uğratmak için, namus elden gidiyor demagojisine sarılarak kadını bu pis demagojiye alet ederler.
ABD ve AB Emperyalistlerinin “lağım deliğinden süpürme”yip kullanmaya devam ettiği Tayyipgiller’in kadına verdiği değer, kadın cinayetlerinin, 2002-2009 arasında kendi verileriyle yüzde 1400 artmasıdır. 2009’dan sonra da bu oran ne yazık ki artarak devam etmektedir. Kadına verdikleri değer bu kadar olan Tayyipgiller, halkımızın diğer kesimlerine çok mu değer veriyor?
Hayır!
Bunlar halk düşmanı, İşçi Sınıfı düşmanı, Kürt Halkının düşmanı…
Daha geçtiğimiz günlerde Şırnak-Uludere’de, yaşları 16-20 arasında değişen ve geçimlerini Kürt illerinin ekonomi temeli olan kaçakçılıkla sağlayan 35 Kürt insanımızı katlettiler, vicdanları hiç sızlamadan. Bu katliama tepki gösteren, ayaklanan Kürt halkına coplarla, gaz bombalarıyla saldırdılar. Şimdi biz Tayyipgiller’e insan diyebilir miyiz? Onlar insan müsveddesi bile olamayacak kadar aşağılık çıkarlar peşindedirler.
İşte İşçi Sınıfımıza verdikleri değer: Asgari Ücrete, Sarı gangster Türk-İş’le elbirliğiyle 35,44 TL zam yaptılar. Bu zammı açıklarken de halkımızı yine aldattılar, yüzde 12 zam yaptık dediler. Gasp ettikleri vergi iadelerinin yerine konan Asgari Geçim İndirimi’ni ekleyerek Asgari Ücrete yapılan gerçek zammı gizleyip daha fazla zam yaptık diye yalan söylediler.
Asgari Ücreti belirlemek için görev verdikleri TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)nun önerdiği Asgari Ücret aylık net 971 TL iken ve sarı Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre dört kişilik bir aile için Açlık Sınırı 940,39 TL ve Yoksulluk Sınırı da 3.013,17 TL iken yapılan zamla gerçek Asgari Ücret net 634,65 TL olmuştur.
Bunlara alçak denmez de ne denir?
Zavallı halkımız kimlere kaldın, kimlerin peşine takılıp gidiyorsun…
Kadınlarımızı katleden, İşçi Sınıfımıza, Kürt Halkına ve tüm ezilen, soyulan emekçi halkımıza bu sömürüyü, zulmü reva gören içinde yaşadığımız bu Parababaları düzenidir. Bugün onların temsilcisi olan Tayyipgiller’dir.
Bu zulme, sömürüye karşı, kadınların şiddet görmesine, öldürülmesine karşı tutulacak tek yol bunlara karşı mücadele etmektir. Bu mücadelede ön saflarda kadınlar olmadan olmaz. Evinin, eşinin, çocuklarının kölesi olan biz kadınlar, bilinçlenmeli, örgütlenmeli ve Halkın Kurtuluş Partisi saflarında yerimizi almalıyız. Yoksa bu düzen devam ettikçe, bizim payımıza acılar, işkenceler, ölümlerden başka bir şey düşmez. Biz kadınız, bu toplumun yarısıyız. Öyleyse kavganın yarısı da bizim hakkımız. 08.01.2011
Halkın Kurtuluş Partisi
İstanbul İl ve İlçe Örgütleri