HKP İstanbul İl Örgütünde, 1 Mayıs eylemimiz üzerine Genel Başkanımızın değerlendirmesi:
Gürdal Çıngı Yoldaş:
Kurtuluş Partili Yoldaşlar, 2014 1 Mayısı’nı kazandık, zaferle sonuçlandı. Kutlu olsun.
(Alkışlar…)
Tayyipgiller İktidarının günlerdir estirdiği teröre rağmen, insanlarımızı terörize etmek, yıldırmak korkutmak, sindirmek için yaptığı onca şeye rağmen, bugün binlerce insanımız Taksim Alanı’na aktı. Mücadele ettik. Taksim Meydanı’na giremedik. Ama Parababalarına ve Tayyipgiller İktidarına günlerdir korku çektiriyoruz.
Ve bütün alanlarda insanlarımız militanca, yiğitçe, kararlıca mücadele ettiler. Bu bakımdan zafer İşçi Sınıfı’mızın ve Emekçi Halklarımızın oldu. Ve bu zaferde de en büyük pay sizin. Sizler birebir yaşadığınız için alanda, sahada, meydanda, kavganın içinde olduğunuz için bulunduğunuz alanı gördünüz, ama biz değişik televizyon kanallarında, değişik medya araçlarından edindiğimiz izlediğimiz, birebir gördüğümüz görüntülerle biliyoruz ki, 1 Mayıs Kurtuluş Partililerin zaferiyle sonuçlandı.
Sözlerimi uzatmak istemiyorum. Genel Başkanı’mız 1 Mayıs’a ilişkin Partimizin değerlendirmesini yapacak. Tekrar 1 Mayıs Zaferimiz kutlu olsun. Hepinizi kutluyorum.
{youtube}1yn8rSrNvR8{/youtube}
(Alkışlar…)
Nurullah Ankut Yoldaş:
Sevgi ve saygıdeğer yoldaşlarım,
İşçi Sınıfımızın bu yüce gününü bir kez daha kutlamış bulunuyoruz. Hem zafer kazandık hem hüzünlüyüz. Zafer kazandık; çünkü siz yoldaşlarımız ve tüm yoldaşlarım, günlerdir bu bayramımızı kutlamaya hazırlandık ve hazırlığımızın sonucunu da layıkıyla yerine getirdik.
Gürdal Yoldaş’ın da söylediği gibi alanlardaki arkadaşlarımız tamamını izleyemediler muhakkak ki. Sadece kendi bölgelerini izlediler. Ama ekranlar, saatlerce (4-5 saat boyunca) ve bu zamanın yüzde 80’ini hep bizim bayraklarımızı göstermekle geçirdi. Gerek Şişli’de DİSK’in önünde, arkasında, gerekse Beşiktaş’ta sadece bizim bayraklarımız vardı, en ön safta bizim yoldaşlarımız mücadele ediyorlardı polisle göğüs göğse. O bakımdan biz zafer kazandık Gürdal Yoldaş’ın dediği gibi. Ama milyonlarla kutlamamız gereken bu değerli günümüzü, bu hayatı yaratan İşçi Sınıfımızın yüce gününü ne yazık ki İstanbul gibi nüfusu 20 milyona yaklaşan bir şehirde herhalde birkaç 10 binle kutladık.
Bildiğimiz gibi, insanlığın tanıdığı en asalak, en vurguncu, en sömürgen, en hayâsız sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermayenin siyasi temsilciliğinden Finans-Kapitalistliğe terfi etmiş olan Tayyipgiller İktidarı, bu halkımızın önemli gününü de halkımıza zehir etmek için elinden gelen her çabayı ortaya koydu. Akıl almaz bir şekilde üst üste onlarca barikat kurarak halkımızın 1 Mayıs Alanı’na, Taksim Alanı’na gelmesini engelledi.
Tayyipgiller’e can simidi uzatanlar
Daha önce de söylediğim gibi, biz bu alçakları yenebilirdik. Gezi İsyanı’mız sürecinde yenebilirdik. İsyanın en şiddetli ilk birkaç gün sonrasında panikledi bildiğimiz gibi, Fas’a kaçtı Tayyip. Ama hemen ona can simidini Amerikancı Kürt Hareketi’nin temsilcisi olan PKK uzattı, arkadaşlar. “AKP’nin devrilmesine izin vermeyiz”, dediler değil mi? Abdullah Öcalan’dan, Demirtaş’a, Ahmet Türk’e ve diğer tüm BDP yetkililerine kadar kerte kerte bunu dile getirdiler. Ve Diyarbakır gibi Newroz’ların milyonlarla kutlandığı bir şehirde sadece 1000 kişiyle, o da birkaç saatliğine, bir eylem koyabildiler. O zaman Taksim Alanı’nı işgal ettiğimizde 35 kişiyle Taksim Alanı’na göstermelik olarak geldiler. İşte bugün de 1 Mayıs’ta kaç kişi vardı yoldaşlar?
Dinleyiciler: Hiç…
Nurullah Ankut Yoldaş: Yani DİSK’in arkasında 15-20 kişi vardı. Tarlabaşı’nda da 15-20 kişiydi.
O zaman, o şekilde kurtardı. Gezi İsyanı’mızda yıkılacaktı PKK’nin attığı destek, o payanda sayesinde iktidarını kurtarabildi.
İkinci kez devrilecekti bu; 17 Aralık Operasyonu sonrasında. Dikkat edersek, ilk birkaç gün içerisinde Fethullah’ın cemaatinin vuruşuyla şoke oldu, sarsıldı, dağıldı. Bakanlarını istifa etmeye zorladı. “İçimizdeki pislikleri temizledik”, dedi.
Ama tam o anda da can simidini kim uzattı, yoldaşlar?
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve 69’dan bu yana CIA Sosyalizmi’nin Türkiye’deki temsilcisi, şubesi dediğimiz İP’in lideri Doğu Perinçek. Demek ki şu anda en gerici mihrak AKP, PKK, İP’tir, yoldaşlar. Yani bunlar ittifak etmiş durumda.
Bize bazı bilinçsiz halk kesiminden kişiler, sanıyorlar ki İP gerçekten yurtsever, halksever, Mustafa Kemalci bir parti, onunla neden birleşmiyorsunuz diye soruyorlar, yoldaşlar.
CIA Sosyalizmi’nin
Kadıköy ihaneti
İşte en son ihanetini yine gördük değil mi?
İşçi Sınıfımızı parçalamaya uğraştı, 1 Mayıs’ı, Taksim Alanı’nı sabote etmeye uğraştı ve yine gerçek İşçi Sınıfı Sendikacılığının önünü kesmek için Amerika ve CIA tarafından kurdurulmuş olan Türk-iş’in yanına gitti Kadıköy’e.
Türk-İş’i kuranların tamamı ajan ve bunlara Amerikancı gangster sendikacılığın eğitimini veren CIA Uzmanları. Ve yıllarca bu sendikanın maddi finansmanını sağlayan CIA. Türk-İş, İşçi Sınıfı sendikası falan değil. İşveren sendikası, ajan sendikası. Ben yıllardır Ali Başkan’la konuşuyorum. Bunu aslında sokmamak lazım yani DİSK’in yanına içine, gerçek İşçi Sendikalarının arasına Mustafa Kumlu’nun Türk-İş’ini, Salim Uslu’nun Hak-İş’ini. Kesinlikle ajan sendikası bunlar. Bunlar kandırmacı, hain. İşte ihanetlerini yine gösterdiler. İşçi Sınıfımızı bölmekle kalmadılar, Taksim’e de kara çalmaya çalıştılar.
Şimdi biz niye Taksim’de ısrar ediyoruz on yıllardan bu yana?
Böylesine önemli günler, Tayyip’in yani Hırsızlar İmparatoru’nun iddia ettiği gibi mitinglere, toplantılara, gösterilere özel olarak yapılmış ayrılmış alanlarda kutlanmaz. Bir ülkenin tarihi şehirlerine damgasını vurmuş, o şehirlerin kimliğiyle bütünleşmiş tarihi meydanlarında yapılır. O bakımdan 1 Mayısları hep Taksim Alanı’nda kutlamak en doğal hakkımızdır bizim.
Ayrıca 77 1 Mayısı’nda biz Kontrgerilla’nın saldırısı sonucu 34 şehit verdik. Yüzlerce yaralı verdik ve o alanın her karışını kanımızla suladık. Şehitlerimizin kanıyla suladık. Ve 1 Mayıs Alanı olarak Taksim Alanı’nı anavatanımız olarak belirledik. O bakımdan, 1 Mayıs elbette Türkiye’nin her ilinde, her ilçesinde, her kasabasında, her köyünde kutlanmalıdır ama bir şartla; öncelikle 1 Mayıs’ın anavatanı olan Taksim Alanı’nda kutlanmak şartıyla. Burayı es geçtiğimiz anda 1 Mayıs’a sırtımızı dönmüş, ihanet etmiş oluruz. O yüzden ısrarlıca, kararlıca bizler on yıllardan beri 1 Mayıs Alanı Taksim’dir diyoruz ve bundan sonra da hep öyle diyeceğiz. Ve nasıl 2010’da, 2011’de, 2012’de o alanı fethetmişsek, özgürce kutlamışsak, önümüzdeki yıllarda da hiç şüpheniz olmasın yine o alanda özgürce, milyonlarla bu kutlu günümüzü, bu yüce günümüzü kutlayacağız, arkadaşlar! Bundan adımız gibi eminiz biz.
CIA’nın kurduğu sarı sendikayla, CIA Sosyalizminin temsilcisi İP Kadıköy’e gittiler.
Tayyipgiller de ne diyordu?
Taksim’in dışında her yerde kutlayabilirsiniz ama Taksim’de kutlayamazsınız, diyordu.
İşte bu da neden kaynaklanıyor?
Anavatanımızı elimizden almak istemelerinden. Sinsice, haince, aşağılık bu planı uygulamak istemelerinden kaynaklanıyor. Demek ki nasıl Türk-İş gerçek işçi sendikası değilse, İP de gerçek Sol değil. Sahte Sol, CIA Solu. İşte bir kere daha yüzünü gösterdi…
Bin kalıplı Perinçek
Bunun lideri, 27 Mayıs sonrasında Demokrat Parti’nin devamı olan Yeni Türkiye Partisi’nde siyasete başladı. 1965’de Sol’a geçti ve Mihrici oldu, Kemalist oldu, Atatürkçü oldu. 1969’da birden 180 derece ters köşeye zıplayarak Mao’cu oldu. Mustafa Kemal’e de, Kemalizm’e de, orduya da küfretmeye ve Usta’mıza da saldırmaya başladı. Sosyalist Kamp’a da saldırmaya başladı bu. Sonra NATO’yu savundu açıkça 1970’li yıllarda. Sonra tam 40 gün, mecazi anlamda değil gerçek anlamda 24×40 saat boyunca Aydınlık adlı, gerçekte karanlık olan gazetesinde devrimcileri ihbar etti. Devrimciler nefis savunması yapıyordu o yıllarda. Hepimiz en çok şehidi o yıllarda verdik. Vurduk, vurulduk ama hep yiğitçe savaştık. İşte onun görevi ihbarcılıktı o yıllarda. Filan devrimci, filan olayın failidir, kimliği budur, resmi budur, ikametgahı budur, olayı şu sokakta işlemiştir, olay şu şekilde işlenmiştir, diye gazetesinde olayın krokili görüntüsünü yayımladı. Yani böylesine ajanlık yaptı bu. Özel Harp Dairesini savundu. Yayınlarımızda ortaya koyduk, ifadesiyle sabit. Yani Kontrgerilla’nın, Gladyo’nun Türkiye’deki şubesini açıkça savundu. NATO’yu savundu. AB’yi savundu. Avrupa Ordusu’nu savundu. Ve Sosyalist Kamp’a ve Sovyetler’e, Küba’ya düşmanlığı temel politika edindi. 1985’lerde Çin, Sovyet karşıtlığından vazgeçince yani Sovyet Sosyal Emperyalizmi tezinden vazgeçince bu da vazgeçti. Ve ortada birkaç yıl oynadıktan sonra ulusalcı cepheye oynamaya başladı, birden bire. Daha önce faşist ilan ettiği Rauf Denktaş’ı yurtsever, büyük devlet adamı ilan etti. Onunla Talat Paşa Komiteleri kurdu. Daha önce, “Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalcidir” diye kitap yayınlamıştı. Fakat sonradan, “Kıbrıs’ı veren Türkiye’yi de verir” diyerek, Kıbrıs’ta hem Türk Ordusu’nun varlığını hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını çok aktif biçimde savundu.
Yani şimdi bu Silivri’de içerideyken, hapisteyken; “Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan Gladyodur”, diye ifadeler verdi, yazılar yazdı. Dışarıya çıkar çıkmaz bir anda, Fethullah’ın Cemaatine karşı Tayyip Erdoğan’la ittifak edebiliriz, diye açıktan ittifakı savundu.
Yani bu adamın hayatı bir köşeden karşıt köşeye zıplamalarla geçti. Bunda bir içtenlik, siyasi namus, insancıl ahlâk, aydın dürüstlüğü yok, zerresi yok, arkadaşlar. Günlük siyasi rant kaygılarıyla oradan oraya zıplamakla ve bir kalıptan bir kalıba geçmekle geçti bunların ömrü. Ve o yüzden biz bunlara “bin kalıplılar” diyoruz. Bir kalıba girer, sonra bakarsın o kalıptan çıkar bir başkasına girer… Bunların ele alınır, ciddiye alınır bir tarafı yok. İşte bir kez daha gösterdi; en son 1 Mayıs’ta da gerçek iç yüzünü göstermiş oldu.
Bir Dinleyici: Hoca’m, 12 Eylül Faşist Darbesini de savunmuştu.
Nurullah Ankut Yoldaş: 12 Eylül Faşist Darbesini de açıkça savundu. Net bir şekilde savundu.
Bir Dinleyici: Türbana da destek verdi.
Nurullah Ankut Yoldaş: Türbana da destek verdi. Zamanımız kısıtlı olduğu için pek girmiyorum. Beyazıt’ta Tayyip Erdoğan’lı, Abdurrahman Dilipak’lı türban eylemlerine katıldılar; türbancıların açtığı defterlere onları savunan ibareler yazıp imzaladılar. Sonra bir anda Laiklik savunucusu oldu. Türban özgürlüğü için YÖK’e dilekçeler verdiler. Yani bunun ciddiye alınır bir yönü yok, arkadaşlar. O bakımdan Sol içinde kabul etmiyoruz biz bu siyaseti. İşte günden güne genç arkadaşlar da iç yüzünü öğreniyor bunun.
Tayyipgiller’i nasıl altedebiliriz?
Demek ki bu iktidar yıkılmaz değil. Yıkılır. İki kez yıkabilirdik ama içimizdeki ihanetler yüzünden bu yıkılmadı. İşte 17 Aralık sonrasında da Metin Feyzioğlu’nun ve İP’in kendisine attığı destekle kısa sürede kendisini toparladı ve karşı saldırıya geçti. Biz o zaman da dedik; Meclis demek, bunun oradaki sayısıyla her istediği kanunu çıkarması demektir. Sandık demek, bunun birinci parti olarak seçimleri kazanması demektir. Bunu yıkmanın iki yolu var.
Birincisi; açık, net, kesin, halkın anladığı dilden konuşmak buna karşı. Ve biz hep o dilden konuşmuşuzdur dikkat ederseniz.
İkincisi; eylemlerle bunu aşağıdan yukarıya doğru kuşatmak, sarsmak ve kökenini, temelini yıkmak; o şekilde bu iktidar yıkılabilir.
O doğrultuda bir çalışma, mücadele yürütüyoruz biz. İşte bugünkü 1 Mayıs kutlamamız da tamamen bu anlayışımızın sonucu olarak gerçekleşti, yoldaşlar.
Birkaç kez hep şunu söyledim size; eğer bin kişiyle istediğimiz anda ve istediğimiz önemli şehirlerimizde eylem koyabilecek güce ulaşalım; biz Türkiye’yi dar ederiz Tayyipgiller’e. Çünkü biz nerede, nasıl vurulacağını biliriz. Ama bizim dışımızdakiler devrimci olmadıkları için onlarla mücadele etmeyi bilmezler, vurmayı bilmezler, halkı ikna etmeyi bilmezler. Ama biz gerçek bir sporcu gibi (gerçek sporcu gücünü çok ekonomik kullanır yani hiç gücünü boşa kullanmaz ve gücünü kullandığı anda en zayıf noktaya en sert darbeyi vurur ve hasmını yere indirir. Biz de siyasetin, bilimin ışığında gerçek temsilcileriyiz devrimci siyasetin.) nerede, nasıl mücadele edileceğini biliriz, yoldaşlar.
Bizim dışımızdaki siyasetler devrimci olmadıkları için mücadele tarzları da, mücadeleleri de, örgüt anlayışları da devrimci değil, arkadaşlar. Tarlabaşı’nın arka sokaklarında polisle taşlaşmayı onlar en önemli siyasi eylem biçimi sanıyorlar. Yani hem o gençlerin enerjilerini boş yere tüketiyorlar hem de esnafa zarar veriyorlar. Kitlelerin de tepkisini çekiyorlar. O gençlerin anne babalarının bile gönüllerini kazanamıyorlar.
Önyargısız olan herkes teorimizi benimser
Geçen Avukat olan Ayhan ve Serdar Yoldaş’la beraber davet edildiğimiz Güngören İlçe Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Bürosuna ifade vermek üzere gittik… Bize de saldırı oldu, Partimize, biliyorsunuz. Bizi, Partimizin hesaplarında usulsüzlük yapmakla suçladılar ve benim hakkımda suç duyurusunda bulundu Anayasa Mahkemesi. Birkaç gün önce ifade verdik burada. İfademizi yazan genç polis hanım ne dedi Serdar Yoldaş?
Serdar Yoldaş: “Bu ifadeden sonra artık parti değiştireceğim”, dedi.
(Alkışlar…)
Ben hep ne diyorum, yoldaşlar?
Bizim teorimizi bir tek şartla; içtenlikli olmak şartıyla herkes benimser. Yeter ki biz ona ulaşmayı bilelim, ona anlatabilelim teorimizi. Ama içtenlikli olmayan, AKP’yle, Parababaları iktidarıyla maddi, yüz binerlik, milyon dolarlık hesapları olan, çıkarları olan elbette bize inanmaz, peşimizden gelmez. Ama içtenlikli olmak kaydıyla yani gerçeği, doğruyu bulmak görmek çabasında olan her insan, bizim teorimizi anlar ve bizi kavrar ve bizim taraftarımız olur.
Ben hep diyorum ya bizim Sevrci Soytarı Sahte dediğimiz sollar, aslında yolu tıkıyorlar, devrimci hareketin yolunu tıkıyorlar. Gencecik insanların devrimci heyecanlarını, devrimci duygularını alıyorlar, sömürüyorlar; sonra da dönekler, çürümüş, işi bitmiş, her şeye inancını yitirmiş insanlar olarak düzenin ortasına püskürtüp atıyorlar.
Ayrıca bu diğer sahte sol gruplar, solu lekeliyorlar. Gerçek Devrimci Hareketin halklarımız tarafından anlaşılmasının, kavranılmasının önünde set oluşturuyorlar. Bunların nesini benimsesin halklarımız? Halkların taleplerine cevap veren hiçbir tezleri yok ki bunların. Bunların yaptığı küçükburjuva anarşizminden başka bir şey değildir.
İfademizin de nasıl olduğunu çoğu arkadaş okumuştur. Verdiğimiz ifademiz, sitemizde var. Gazetemizde de yayımlanacak ne dediğimiz.
Bir Dinleyici: Hoca’m Taksim için ne dediler?
Nurullah Ankut Yoldaş: Ha, Taksim için de; 1 Mayıs’ta neredesiniz, dediler.
Taksim’deyiz tabiî ki. Kız olan, “ya Hoca’m yapmasaydınız bunu”, dedi. “Niye Kadıköy değil?”
Ben aynı gerekçeyi o kızcağıza da anlattım. Neden Taksim’de kutlamamız gerektiğini o kızcağıza da anlattım. “Bir şeyler olmasa keşke, dedi”, genç. Serdar Arkadaş da cevap verdi. Ne dedin Serdar?
“Olacak bir şeyler, olacak da temennimiz ölüm olmasın”, dedi Serdar Arkadaş da. Yani bir can kaybetmeyelim yeter ki. “Ama olacak”, dedi…
Arkadaşlar,
Demek ki 1 Mayıs bu denli önemli, Taksim bu denli önemli. Ve işte biz bu kadar sayımızla diğer bütün grupların yapamadığı bir şeyi başardık ve bir zaferi kazandık. Ve saatlerce ekranlar sadece bizim bayraklarımızı gösterdi.
(Alkışlar…)
O bakımdan, o alanlarda mücadele eden tüm yoldaşlarımın alınlarından öperim, devrimci yüreğimin tüm sıcaklığıyla hepsini, hepinizi teker teker kucaklarım!
Alkışlar…
Eninde sonunda zaferi biz kazanacağız!
Bize bu yasakları uygulayan, bu zulmü yapan, bu gazları, bu ilaçlı suları üzerimize püskürttüren Hırsızlar İmparatoru’ndan elbette yaptıklarının hesabını soracağız. Hırsızlıklarının, döktüğü kanların ve yaptığı zulümlerin hesabını mutlaka soracağız. Hiç kurtuluşu yok onun. Eninde sonunda bunların hesabını teker teker verecek. Çünkü biz bu davaya onun gibi işkembemizi, ensemizi koymuş değiliz. Biz yüreğimizi koyduk ve yarım asırdan bu yana yüreğimizi ve kellemizi koyarak biz bu savaşı yürütüyoruz. O bakımdan sonunda mutlaka biz kazanacağız.
Ve gerçek yiğit, gerçek cesur, gerçek delikanlı sadece biziz; bu kavgayı yürüten insanlardır. 1500-2000 kişilik koruma ordusunun arasında delikanlılık olmaz. Delikanlı adam halka saldırmaz, halka küfretmez, halka hakaret etmez. Bu delikanlılık değil! Bunların yaptığı zalimlik. Çakallık bu. Bunların hesabını soracağız, yoldaşlar, hiç kaçışı yok. Eninde sonunda çelik bileziği koluna takacağız onun. Kaçacak bir yeri de yok onun. Onun yaptığı ihaneti ve onun yaptığı zulmü Cumhuriyet tarihinde hiçbir burjuva siyasetçisi yapmadı. O sanıyor ki bu zulümlerden yakasını kurtaracak. Hayır, hiçbir şekilde kurtaramayacak. Onun çevresi de Tayyipgiller de kurtaramayacak. Onu savunan polis şefleri, savcılar, yargıçlar da kurtaramayacak. Onlar da hesap verecek,. Zalime hizmet etmek, bile bile hırsızı, zalimi, vurguncuyu savunmak suç. Hem insani açıdan hem de hukuk açısından suç. Bunların hepsinin hesabını verecek. Bundan da son derece eminiz. O da adı gibi bunu bilsin.
Yoldaşlar yorgunsunuz, sizleri daha fazla yormayayım. Hepinizi kutlarım, hepinizi sevgi ve saygıyla kucaklarım.
(Alkışlar…)
Gürdal Çıngı Yoldaş:
Yoldaşlar,
Genel Başkan’ımıza bu coşkulu, önümüzü açan, ufkumuzu açan, mücadele azmimizi bileyen konuşmasından ötürü teşekkür ediyoruz.