Geçtiğimiz günlerde basında yer alan Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki Eşek ve Bulamaç Adaları’ndan sonra NergisçikAdası’nı da yerleşime açtığı haberlerinin ardından Halkın Kurtuluş Partisi olarak harekete geçtik.
HKP İzmir İl Örgütü olarak, 20 Mart günü Çeşme’ye giderek Çeşme Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledik.
Ardından da Çeşme Adliyesinde mülkiyeti Türkiye’de bulunan 16 ada ve bir kayalığın Yunanistan tarafından yerleşime açılarak fiilen işgal edilmesine karşın, iktidarın değişik kademelerinde bulunan siyasilerin, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde bu durumu engelleyebilecek makamlarda bulunmalarına rağmen AB Emperyalizminin uyum politikalarına zarar gelmemesi için göz yumarak vatan toprağının işgaline ortak oldukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduk.
Genel Sekreter Yardımcımız Av. Tacettin Çolak yaptığı açıklamada: “Yunanistan’ın bu sorumsuz, barışa aykırı tutumundan ötürü uyarıyoruz. Ve savaşlarla dolu geçmişi olan Türk–Yunan ilişkilerinin sonradan barışla taçlandığını ifade ediyoruz. Mondros Mütarekesi’nden sonra İzmir’i işgal eden Yunanistan’ın tutumu karşısında, sonrasında gelişen Türk Yunan dostluğunu hatırlatıyoruz.
“Unutmayınız ki, Türk ve Yunan halkları arasındaki barış, Türk ve Yunan halklarının savaş sonucu kazandığı ve kaybedemeyeceği bir hazinedir.” dedi.
Konuşmasını “Vatan toprağının bu işgaline karşı koymamak, devletin görevli kademelerinde bulunanlar bakımından, suça fer’i iştirak bağlamında açıkça Türk Ceza Kanunu’nun 302. Maddesinde tanımlanan suçun sübutudur.
“Devlet yetkililerinin görevi yurdu ve halkı korumak, onların hakkına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal/uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm hak ve yetkileri aktif biçimde icra etmek üzerine olmalıdır. Ne yazık ki AKP Hükümetinden böyle bir yurtseverlik, halkseverlik beklemek saflık olur” diye sürdüren Av. Tacettin Çolak Cumhuriyet savcılarını, Cumhuriyet hukukunu uygulamaya çağırdı.
“Vatan Sahipsiz Değildir”, “Halkın Partisi Kurtuluş Partisi” sloganlarıyla sonlandırdığımız basın açıklamasının ardından Çeşme Adliyesine gidilerek savcılığa suç duyurusunda bulunduk.
Genel Sekreter Yardımcımızın Cumhuriyet Hukuku’nu uygulamaya çağırdığı Cumhuriyet savcıları ise, Çeşme Adliyesi’ne verilen Suç Duyurusu dilekçesini görünce kelimenin tam anlamıyla paniklediler. Dilekçeyi havale etmesi gereken savcı, ilk sayfada isimleri yazılı şüphelileri görünce ilkin; “Bu önemli bir evrak incelemem gerekir. Başsavcıya sormam gerekir, öğleden sonra gelin” dedi. Bunun üzerine yöneticilerimiz, “Bize bir soruşturma numarası verin, ondan sonra siz kime soracaksanız sorun, neyi incelemek istiyorsanız inceleyin, öğleden sonraya kalmasının bir gereği yok. Eğer dilekçeyi almamazlık eder ya da işi sürüncemede bırakırsanız, biz bu dilekçeyi size göndermesini biliriz, o zaman verin dilekçemizi” diye itirazda bulundular.
Daha sonra savcı beş dakika süre isteyip, kendince ilgili yerlerle görüşmeler yaptıktan sonra dilekçenin havalesini yapmak zorunda kaldı.
Biz hep söylüyoruz, bu ülkede artık yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü bile kalmadı diye… Bu olayda da açıkça görüleceği üzere; sözde Anayasada herkesin dilekçe verme, dava açma, hak arama özgürlüğü var. Uygulamada ise vatandaşın hak arama özgürlüğünü kullanmaması için binbir güçlük çıkartılmaktadır.
Çeşme Cumhuriyet Savcısı; Avukat olan Genel Sekreter Yardımcımıza dahi dilekçeyi almama manevralarında bulunabiliyorsa vatandaşa neler neler yapabileceğini siz düşünün. AKP’nin hukuk bürolarına döndürülmüş yargıdan başka bir şeyin beklenmesi de mümkün değildir.
Partimiz, yargının şu an içinde bulunduğu bu içler acısı durumu görmekle birlikte, ülkemizdeki haksızlıklar, hukuksuzluklar, hırsızlıklar, yolsuzluklar ve adaletsizlikler karşısından susmadı susmayacak. Suçlular Halkın Adaletinden kaçamayacaklar.
İzmir’den Kurtuluş Partililer
***
Basın açıklaması metni:
Basına ve Halkımıza
Ege Adalarındaki Vatan Toprağımızı İşgal Eden Yunanistan’a Sessiz Kalmak; Vatana İhanet Suçudur!
Basında çıkan haberlere göre Yunanistan, Ege Denizi’ndeki Eşek ve Bulamaç Adaları’ndan sonra Nergisçik Adası’nı da yerleşime açmış, Türk tarafının geçişine engel olmakta, pasaportla geçişe izin vermektedir.
Ege Adalarının hukuki statüsünü belirleyen uluslararası antlaşmalar 1913 Tarihli Londra Antlaşması, 1924 Tarihli Lozan Antlaşması ve 1947 Tarihli Paris Barış Antlaşması’dır. 1. Balkan Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılmış olan Londra Antlaşması’na göre; Ege Adalarının geleceğinin saptanması büyük devletlere bırakılacaktır.
1924 Tarihli Lozan Antlaşması’nın 12’inci maddesi İmroz (Imbros) adası ile Bozcaada (Tenedos) ve Tavşan adalarının Türkiye’ye bırakılacağını, Doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limmi (Lemnos), Semadirek (Semendirek, Samothrace), Midilli (MitylYne), Sakız (Chio), Sisam (Samos) ve Nikarya (Nicaria) adaları üzerinde Yunan egemenliğinde olacağı; Asya kıyılarına 3 milden daha yakın olan adaların, Antlaşma’da aksi öngörülmediyse, Türkiye’nin egemenliğine bırakılmasını bildirmiştir.
Yunanistan’ın yerleşime açtığı Eşek, Bulamaç ve Nergisçik Adaları da dahil Ege’de 152 ada ve adacığın aidiyeti belli değildir. Yani bu adalardaki egemenliğin kime ait olduğu tartışmalıdır. Yunanistan’ın bu adaları yerleşime açmasının sebepleri arasında Ege’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmek ve petrol aramalarında bulunmaktır.
Yunanistan 1973 yılından beri Ege’de petrol araması yapmaktadır. Yunanistan 1973 yılında bir Norveç gemisine petrol arama ruhsatı verince Türkiye de misilleme olarak Çandarlı Gemisi’ni harekete geçirmişti. Oysa petrol arama çalışmaları 1976 yılında her iki ülke tarafından imzalanan Bern Mutabakatı’na aykırıdır. Bern mutabakatına göre Ege’de kıta sahanlığı sorunu çözülene kadar uluslararası sularda, deniz dibinde araştırmalar yapılması yasaktır.
Yunanistan’ın, mülkiyeti belli olmayan Ege Adaları’nı yerleşime açmasının bir diğer sebebi, 1998 Tarihli Eritre-Yemen Davasıdır. Kızıldeniz’deki adacıkların aidiyetinin belirlenmesi için her iki ülke bir hakemlik anlaşması yapmışlar, kurulan Hakem Mahkemesi adaların aidiyetlerini belirlemek için üç ilke belirlemiş olup, bu ilkelerden birincisi tarafların ülkesel egemenliğin kurulup kurulmadığına ilişkin gösterdiği delillerdir. Yani kim o adayı iskâna açmış, bir depo, deniz feneri vs. var mı hususları araştırılmıştır.
Yunanistan, bu nedenle Ege’deki bu adaları yerleşime açarak ileride çıkacak davalarda haklı duruma geçmenin hesabı içerisindedir.
Yunanistan’ı bu sorumsuz, barışa aykırı tutumlarından ötürü uyarıyoruz. Ve savaşlarla dolu geçmişi olan Türk-Yunan ilişkilerinin sonradan barışla taçlandığını ifade ediyoruz. Mondros Mütarekesi’nden sonra İzmir’i işgal eden Yunanistan’ın tutumu karşısında sonrasında gelişen Türk-Yunan dostluğunu hatırlatıyoruz.
Unutmayınız ki; Türk ve Yunan Halkları arasındaki barış, Türk ve Yunan Halklarının savaş sonucunda kazandığı ve kaybedemeyeceği bir hazinedir.
Ve Yunanlı Devrimci Ozan Yannis RITROS’un BARIŞ şiirinden şu dizelerini hatırlatırız:
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
Yunanistan’ın Ege Adalarını yerleşmeye açması karşısında uluslararası hukuka göre yapılabilecekler; onun uygulamalarını haksız ve yersiz bulan protesto notası çekmek, onun yaptıklarına yaptıkları ile (Misliyle mukabele) karşılık vermektir. Ancak başta Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti bu konuda sessiz kalmaktadır.
Giresun Milletvekili Selahattin KARAAHMETOĞLU zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde; toplam 16 adamızın Yunanistan tarafından işgal edildiğinin, bu adalarda Yunan bayraklarının dalgalandığının, adalara pasaportla girilebildiğinin, maden yataklarının Yunan firmalarınca işletildiğinin iddia edildiğini belirterek, 2004’te Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasının ardından Türkiye’ye müzakere başlangıç tarihinin verildiğini, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Türkiye’yi veto etmediğini, bu gelişmenin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin adalar üzerindeki hakimiyet kurmasıyla örtüştüğünü ifade etmiştir.
Dışişleri Bakanlığınca verilen yanıtta ise; “Doğu Ege Adalarının aidiyeti ve silahsızlandırılmasına ilişkin temel belgelerin 1923 Tarihli Lozan ve 1947 Tarihli Paris Barış Antlaşmaları olduğu, bu itibarla sorunun Lozan ve Paris Antlaşmalarınınilgili maddelerinin yorumuyla ilgili hukuki bir mesele olduğu, Ege’deki deniz sınırlarının Yunanistan ile bugüne kadar bir antlaşma ile belirlenememiş olduğu, Ege’deki tüm meselelerin bu ülke ile diyalog çerçevesinde geliştiği” ifade edilmiştir. (internet Adresi: Süresi Geçtikten Sonra Gelen Cevap)
AKP Hükümeti, sorun; maddelerin yorumuyla alakalıdır, diyalog yoluyla çözülmelidir diye meseleyi ağırdan almaktadır. Oysa bu mesele için savaş çıkartmaya gerek yoktur. Verilecek notalarla ve Türkiye’nin de 152 ada içerisindeki diğer adaları yerleşime açması ile Yunanistan’ın ilerlemesi durdurulabilir. Ancak AKP Hükümeti, Lozan Antlaşmasıyla Türkiye lehine düzenlenmiş hükümleri eylemsizlikleriyle terk ederek Lozan’ı da ihlal etmektedir. Bu eylemsizlik iradi ve kasıtlıdır. Dolayısıyla bu bir suçtur. Bu suçun Türk Ceza Kanunu’ndaki karşılığı; “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” (TCK 302. maddesi) düzenlemesidir.
Vatan toprağının bu işgaline karşı koymamak, devletin görevli kademelerinde bulunanlar bakımından, suça fer’i iştirak bağlamında açıkça Türk Ceza Kanununun 302. maddesinde tanımlanan suçun sübutudur.
Devlet yetkililerinin görevi, yurdu ve halkı korumak, onların hakkına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal/uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm hak ve yetkileri aktif biçimde icra etmek üzerine olmalıdır. Ne yazık ki AKP Hükümetinden böyle bir yurtseverlik, halkseverlik beklemek saflık olur.
Bu iradi sessizlik-eylemsizlik, vatan toprağının fiilen kaybedilmesine sebep olmuştur ne yazık ki. Buna kimsenin hakkı yoktur! Cumhuriyet savcılarını, cumhuriyet hukukunu uygulama görevine çağırıyoruz!
Vatan sahipsiz değildir!
Sonuç olarak; Biz Halkın Kurtuluş Partisi olarak Parti Programımızın “HÜRRİYET DÜNYASI” başlıklı 31’inci maddesine dayanarak şunu belirtiyoruz ki; Yunanistan da aynen Türkiye gibi, ABD ve AB Emperyalistlerinin kötülüklerinden zarar gören bizim gibi mazlum bir ülkedir. Mazlum ülkelerin birbirleriyle içten dostluklar içerisinde olması gerekir. Emperyalist saldırganlara, sömürücülere karşı ortak savunma politikaları ve örgütleri kurmaları gerekir. Demokratik Halk İktidarımızda ise bunu başaracağız. 20.03.2015
Halkın Kurtuluş Partisi
İzmir İl Örgütü
***
Suç Duyurusu Dilekçesinin Tam Metni:
Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığına
Suç Duyurusunda Bulunan………………: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
Vekilleri……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av.
Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ayça ALPEL, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN
Ortak adres: Kızılırmak Cad. 7/9 Kavaklıdere Çankaya/ANKARA
Şüpheliler……………:
1- Recep Tayyip ERDOĞAN (Eski Başbakan Cumhurbaşkanı)
2- Abdullah GÜL (Bir önceki Cumhurbaşkanı)
3- Ahmet DAVUTOĞLU (Eski Dışişleri Bakanı, Başbakan)
4- Ali BABACAN (Başbakan Yardımcısı)
5- Mevlüt ÇAVUŞOĞLU (Dışişleri Bakanı)
6- Abdülkadir AKSU (Eski İçişleri Bakanı)
7- Osman GÜNEŞ (Eski İçişleri Bakanı)
8- İdris Naim ŞAHİN (Eski İçişleri Bakanı)
9- Muammer GÜLER (Eski İçişleri Bakanı)
10- Efgan ALA (Eski İçişleri Bakanı)
11- Sebahattin ÖZTÜRK (İçişleri Bakanlığı Müsteşarı)
12- Suçun işlenmesine yardımcı olan ve bugüne kadar göz yuman diğer ilgililer
Suç……………………..: “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller”(TCK 302-Bütün Şüpheliler)
Suç Tarihi………………..: Ekim 2004 ve sonrası
Yasal Mevzuatı…..: 1913 Tarihli Londra Antlaşması, 1924 Tarihli Lozan Antlaşması’nın 12. ve 15. Maddeleri ile, Lozan Antlaşmasının Eki olan 2 Nolu Haritası, 1947 Tarihli Paris Antlaşması, Anayasa 105-148, TCK 302 ve sair uluslararası/ulusal mevzuat
Açıklamalar………:
1- Yunanistan’ın Ege’de bulunan ve mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan 16 ada ve bir kayalığın Yunanistan tarafından yerleşmeye açıldığı, dolayısıyla FİİLEN İŞGAL edildiği anlaşılmıştır.
Siyasal iktidarın değişik kademelerinde görev yapmış şüpheliler bu durumu uluslararası hukuk çerçevesinde engellemek görevi yüklenen makamlarda oturmuş olmalarına rağmen, AB Emperyalizminin “uyum” (gerçekte sömürge) politikalarına zarar gelmesin düşüncesiyle, vatan topraklarının bu fiili işgaline göz yummak suretiyle eyleme dahildirler. Zira vatan toprağının işgaline göz yummak, suça fer’i fail olarak ortak olmaktır.
Şüpheliler, açıkça Lozan antlaşmasıyla Türkiye lehine düzenlenmiş hükümleri eylemsizlikleriyle terk etmiş, dolayısıyla Lozan’ı ihlal etmişlerdir. Bu eylemsizlik iradi ve kasıtlıdır. Dolayısıyla yargılanmaları gereken suçun Türk Ceza Kanunu’ndaki karşılığı; “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” (TCK 302. maddesi) düzenlemesidir.
Fiili işgal durumunu ortaya koyan, Milli Savunma Bakanlığı Sekreterliği yapmış Emekli Kurmay Albay Ümit YALIM’ın verdiği röportajda işgali, “Eşek ve Bulamaç adalarımızdan sonra Ege sahilimizde Nergizçik adasına da Yunan bayrağı dikildi. Bizim olan Nergizçik adasını da Yunanistan işgal etti. Bu açık kaynaklarda mevcut ama kimse görmüyor. Çok vahim bir durumla karşı karşıyayız. Patrikhane’nin internet sitesini açın, orada da Nergizçik’in işgal altında olduğunu görürsünüz.” şeklinde değerlendirdiği görülmektedir. (Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet TAKAN’ın röportajı)
Yine Ümit YALIM’ın internetteki haberlerinde; “Türkiye Cumhuriyeti, Batı’dan bölünerek tarihinin ilk ve en büyük toprak kaybını yaşadı. 2004 yılında Yunan Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti’ne ait toplam 16 ada ve 1 kayalığı teker teker işgal etti. Erdoğan, TSK’ya işgalin önlenmesi için direktif vermediği gibi, Yunanistan’a da adaların boşaltılması için bir tek nota bile verilmedi. İşgale sessiz kalan Erdoğan ve AKP Hükümeti, 17 Aralık 2004’te Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldı. Yani müzakere tarihi, 16 Türk Adası ve 1 kayalığın karşılığından alındı.”şeklinde ifade ettiği görülmektedir. (Özdil Beldesi-Ege Adaları Meseleri-Hanefi Çatal 8 Şubat 2015)
Ümit YALIM, 1943 İngiliz Haritalarında, 1951 ABD haritalarında Bulamaç Adası’nın Türkiye’ye ait bir ada olarak görüldüğünü de ifade etmektedir.
Rodos, Mora, On iki Ada ve Girit’in de dahil olduğu Ege Adaları aşama aşama Osmanlı Devleti’nce fethedilmiş olup, işbu fetih 1456 yılı ile 1718 yılları arasında yapılmıştır. Osmanlı Devleti 1826 Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması, Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları ile bir kısım adaları kaybetmiş, Mondros Antlaşması ve Sevr Antlaşması ile de egemenliğinde kalan adalarda fiilen egemenliğini yitirmiştir. Lozan’da ise Türkiye karasularına dahil 12 adayı kurtarmak ne yazık ki mümkün olamamıştır.
Günümüzde; Türkiye Cumhuriyeti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın yaptığı çalışmalarda Yunanistan’ın 1800 civarında ada ve adacığı olduğu tespit edilmiştir.
Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Hüseyin PAZARCI’nın yaptığı tespite göre; Türkiye’nin ise Ege’de sayısı 60’ı bulan ada ve adacıkları vardır.(Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü- A.Ü. SBF Yayınları)
2- Ege Adalarını Düzenleyen Uluslararası Antlaşmalar:
1913 Tarihli Londra Antlaşması
1924 Tarihli Lozan Antlaşması
1947 Tarihli Paris Barış Antlaşması’dır.
– 1924 Tarihli Lozan Antlaşması’nın 12. Maddesi;
İmroz (Imbros) adası ile Bozcaada (Tenedos) ve Tavşan adaları (Iles aux Lapins) dışında, Doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limmi (Lemnos), Semadirek (Semendirek, Samothrace), Midilli (MitylYne), Sakız (Chio), Sisam (Samos) ve Nikarya (Nicaria) adaları üzerinde Yunan egemenliği konusunda 17/30 Mayıs 1913 tarihli Londra Andlaşmasının 5 nci ve 1/14 Kasım 1913 tarihli Atina Andlaşmasının 15 nci Maddeleri hükümleri uyarınca alınan ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine bildirilen karar, bu Andlaşmanın, İtalya’nın egemenliği altına konulan ve 15 nci Maddede belirtilen adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak üzere, doğrulanmıştır. İşbu Andlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça, Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar, TÜRK EGEMENLİĞİ ALTINDA KALACAKTIR.” şeklinde düzenlenmiştir. 12’inci maddeye göre, Antlaşma’da açıkça sayılan İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan Adaları Türkiye’nin egemenliği altında kalacaktır.
Öte yandan 12’nci maddenin genel olarak Asya kıyılarına 3 milden daha yakın olan adaların, Antlaşma’da aksi öngörülmediyse, Türkiye’nin egemenliğine bırakılmasını bildirmesi nedeniyle, Türkiye söz konusu bölgede adı açıkça bildirilmeyen daha başka ada ve adacıklara da sahip olmaktadır.
– MADDE 15;
Türkiye, aşağıda sayılan adalar üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından İtalya yararına vazgeçer: Bugünkü durumda İtalya’nin işgali altında bulunan Stampalia (Astropolia), Rodos (Rhodes, Rhodos), Kalki (Calki, Khalki), Skarpanto (Scarpanto), Kazos (Casos, Casso), Piskopis (Piscopis, Tilos), Miziroz (Misiros, Nisyros), Kalimnos (Calimnos, Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi) ve İstanköy (Cos, Kos), adaları ile, bunlara bağlı adacıklar, ve Meis (Castellorizo) adası…” şeklinde düzenlenmiştir. 15’inci madde On İki Adayı kesin bir şekilde İtalya’ya bırakmıştır.
Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Barış Konferansı 14’üncü maddesi ile, On İki Ada’yı Yunanistan’a bırakmış ve adaların silahsızlandırılması şartını koşmuştur. Ancak bu 12 ada dışında kalan ada ve adacıklarda “Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar, TÜRK EGEMENLİĞİ ALTINDA KALACAKTIR” şeklindeki 12. madde uygulanmak zorundadır.
Yunanistan devleti, bu maddeyi açıkça ihlal ederek Uluslararası bir suç işlemektedir. Roma Statüsü’ne göre bu suçun adı “İşgal” suçudur.
Şüpheliler ise bu işgali önlemek üzere Uluslararası Hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanmayarak, Yunanistan’a bir nota bile vermeyerek, anılan suça iştirak halindedirler.
3- CHP’li Milletvekili Kamer GENÇ ve diğer CHP’li vekillerince işgalle ilgili Meclis Araştırması Yapılması istenilmiş olup verilen önergede işgal şu şekilde ifade edilmiştir:
Önergede; Londra, Lozan ve Paris Antlaşmalarıyla Türkiye’ye bırakılan/verilen ve şuanda Yunanistan’ın işgal ettiği adaların Ege’de; Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık Adası (11) olduğunu Akdeniz’de; Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronosidi ve Koufonisidi (5) olduğu ifade edilmiş basında çıkan haberlerde Yunanistan’ın Eşek ve Bulamaç Adalarında Ekim/Kasım 2004’te inşaat faaliyetlerinde bulunduğu, yerleşmeye başladığı, Eşek ve Bulamaç ada işgallerinin 31 Aralık 2008 günü bir Yunan helikopterinin Türk hava sahasını ihlal etmesiyle ortaya çıktığı, helikopterde Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Bulamaç adasını ziyarete gittikleri belirtildiği, Anadolu Ajansı’nın haberlerine göre; Yunanistan Cumhurbaşkanı 5 Ocak 2009’da Eşek Adası’na “Haç Atma” törenine katıldığını, 01.09.2009 tarihli Anadolu Ajansı haberine göre; Türk Hava Kuvvetleri’nin görev değişimi için İleriye Adasından Bulamaç adasına görev değişimi için asker taşıyan Yunan helikopterinin bölgenin Türkiye’nin sorumluluğunda olduğu gerekçesiyle ayrılmasını istediği yazıldığı ifade edilmiştir. (İnternet: Ege Adaları Yunan İşgali Meclis Araştırması Önergesi Metni)
AKP Hükümetinin makam sahipleri olan şüpheliler, Yunanistan’ın Ege adalarını işgali karşısında verilen bu soru önergelerine işgal yoktur diyememektedirler.
Bütün şüpheliler suçun işleniş tarihi olan 2004’ten bu yana çeşitli sıfatlarla Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yapmışlardır. Suçun işleniş tarihi olan Ekim/Kasım 2004’te şüpheli Recep Tayyip ERDOĞAN Başbakan’dır. Şüpheli Abdullah GÜL ise Dışişleri Bakanı’dır. Şüpheli Recep Tayyip ERDOĞAN şuanda Cumhurbaşkanı’dır. Şüpheli Abdullah GÜL de 2007-2014 arasında Cumhurbaşkanı olmuştur.
Yunanistan 31 Mayıs 1995’te aldığı bir kararla kara sularını 6 milden 12 mile çıkarmış tır. Türkiye ise 8 Haziran 1995’te bu durumu “casus belli”(savaş nedeni) saymıştır. Keza 1996 yılı Ocak ayında Figen ATAK adlı Türk gemisinin Kardak Kayalıkları’na oturması sonucunda ve Yunanistan’ın kazanın karasularında olduğunu iddia ederek Kardak’a bayrak dikmesi sonucu Türkiye tarafı ile savaşın eşiğine gelinmiş, Türkiye tarafı 2 gün içinde Türk Bayrağı’nı kayalıklara dikmiştir.
Ancak şüphelilerin iktidarı döneminde, bırakalım kayalığı, Türkiye ait olduğu uluslararası hukuk normlarıyla açıkça teyit edilmiş olan adalarımızın işgali dahi, sessiz kalınmak suretiyle zımnen onaylanmaktadır.
Vatan toprağının bu işgaline karşı koymamak, devletin görevli kademelerinde bulunanlar bakımından, suça fer’i iştirak bağlamında açıkça Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesinde tanımlanan suçun sübutudur.
Devlet yetkililerinin görevi, yurdu ve halkı korumak, onların hakkına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal/uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm hak ve yetkileri aktif biçimde icra etmek üzerine olmalıdır. Ne yazık ki şüphelilerin böyle bir yurtseverlik, halk severlik duyu ve düşünceleri olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle de açıkça yükümlendirildikleri görevlerini ihmal etmekte, vatan topraklarının işgaline seyirci kalmaktadırlar.
Bu iradi sessizlik-eylemsizlik, vatan toprağının fiilen kaybedilmesine sebep olmuştur ne yazık ki. Buna kimsenin hakkı yoktur! Cumhuriyet savcılarını, cumhuriyet hukukunu uygulama görevine çağırıyoruz!
Vatan sahipsiz değildir!
Sonuç ve İstem………….: Şüpheliler hakkında atılı suçtan soruşturma yürütülerek cezalandırılmalarının sağlanmasını bilvekale arz ve talep ederiz. Saygılarımızla. 20.03.2015
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLLERİ
Av. Tacettin ÇOLAK