Bir yıl önce Cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlık ve yolsuzluğu ortaya çıktı.
Türkiye’yi 12 yıldan bu yana birlikte yöneten Tayyipgiller hükümeti ve cemaatin ittifakı, “paylaşım” kavgası nedeniyle bozuldu. Memleketi ve devleti paylaşımda anlaşamayan iki gücün savaşı sırasında; ihanetler, vurgunlar, hırsızlıklar bir bir ortaya döküldü.
17 Aralık 2013 sabahı Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla, birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatıldı.
Gözaltına alınan kişilere, “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” gibi suçlamaların yöneltildiği operasyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Zekeriya Öz koordine ediyordu.
O dönemdeki İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlaya’’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de aralarında yer aldığı 89 kişi gözaltına alındı.
25 Aralık’ta bu kez başka bir operasyon başladı.
Savcı Muammer Akkaş tarafından yürütülen soruşturmada 96 kişiye yöneltilen suçlamalar arasında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet” bulunuyordu.
Savcı Akkaş, birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırladı, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarttı.
Akkaş, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırladı. Ancak Emniyet, Savcının talimatlarını yerine getirmedi.
Tayyipgiller ve avanesi suçüstü yakalanmıştı; ayakkabı kutularında milyon dolarlar, para sayma makineleri, para kasaları… Tape’lerle kesince kanıtlanan vurgunlar, hırsızlıklar, rüşvetler, 700 bin TL’lik saat, Reza’nın önüne yatmalar ve sıfırlanan milyon dolarlar…
Operasyonda ortaya çıkan telefon görüşmeleri ve belgeler, Erdoğan ve ailesinin çeşitli vakıflar aracılığıyla çıkar sağladığını, trilyonlarca liralık vurgunlarda Tayyip’in doğrudan talimatlarının bitirici rol oynadığını gözler önüne serdi.
İktidarları boyunca durup dinlenmeden kamu malı aşırırmışlar, faiz yemişler, hırsızlık vurgun talan yapmışlar.
12 yıldan bu yana Türkiye’de çaldıkları kamu mallarının tutarının 2 trilyon dolara vardığı hesap edilmektedir. Söz konusu olan bir siyasi parti değil “çıkar amaçlı suç örgütü”ydü. Tayyip daha kendisi iktidara gelmeden İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde çalmaya başlamıştı. Kalpazanlıktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, zimmetten, rüşvetten hakkında yedi tane dava açılmıştı. Hepsi de yüz kızartıcı suçlardan…
Tutuklamaların, gözaltıların ve soruşturmaların sonucu ne oldu?
Hiçbir şey!
Bu ülkede zaten vurguncu halk düşmanlarına karşı işleyen bir ceza sistemi yoktu. Ama faşizm dönemlerinde bile rastlanmayan bir hukuksuzluk ortaya çıktı; 17-25 Aralık geriz patlaması sonrasında iş artık iyice şirazesinden çıktı. Kabak gibi ortaya serilen yüz milyarlarca dolarlık hırsızlıkların belgeleri, dosyalar hasıraltı edildi.
Parti olarak ilk günden bu yana yaptığımız suç duyurularına karşı takipsizlik kararları verildi. Dün de 17 Aralık’a yönelik takipsizlik kararına yapılan itirazlar yine Başsavcılık tarafından reddedildi.
Tayyip’in kendilerini savunmak maksadıyla yargıda, poliste ve idarede yaptığı kanunsuzluklar, hukuksuzluklar o biçimcil, içi boş ve sahte demokrasinin biçimini bile ortadan kaldırmıştır.
Başta RTE olmak üzere bakanlarının ve milletvekillerinin bir saat bile yerlerinde kalmalarının hiçbir meşruiyeti kalmamıştır artık. Başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği, cumhurbaşkanlığı gibi sıfatları da tümden yok olmuştur.
14 Aralık’ta Tayyipgiller, cemaate karşı yeni bir hamle başlatarak yayın organlarına operasyon düzenledi. Tayyipgiller kendince onların “inlerine giriyor.” Ergenekon Operasyonlarında olduğu gibi bu operasyonun da başsavcısı RTE’dir. Kendi hırsızlıklarının, vurgunlarının on milyarlarca dolarlık kamu malını yiyip yutmalarının tüm kanıtlarının ortaya döküldüğü 17 ve 25 Aralık’tan intikam alıyor. Tayyipgiller’in, bu son saldırısı bu paylaşım savaşının bir çarpışması, bir parçasıdır.
Bu iki örgüt arasındaki savaşın galibinin kim olacağına karar verecek olan elbette ki her ikisinin de efendisi ve yapımcısı olan ABD Emperyalistleridir. Bu savaşın kendi çıkarlarına en uygun gelecek şekilde yürütülmesi ve sonlandırılması onların elindedir.
İkisinden birinin tarafını tutmayacağız.
Çünkü ülkemizde burjuva demokrasisi kırıntısı bile bırakmayan; Ortaçağ batağına saplayan, çalıp çırptıkça halkımızı İşçi Sınıfımıza ölüm, açlık, yoksulluk getiren bu iki güçtür.
Çünkü bunların her ikisi de o kanlı soygunun, o hırsızlığın failidir. Bunların birini diğerine karşı desteklemek açıkça hırsızla aynılaşmak anlamına gelir.
Bu nedenle ikisine karşı mücadelemizi tavizsiz sürdüreceğiz. Ve sonunda mutlaka başaracağız. Halk düşmanı, gerici, vurguncu bu hırsızlar halk önünde mutlaka hesap vereceklerdir. 17.12.2014
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ
GENEL MERKEZİ