Fazla heyecana kapılan arkadaşlara uyarımızdır…
Ne yazık ki: “Her şey çok güzel ol”mayacak…
Azıcık güzel olacak…
Hiç gözden kaçırmayalım ki, Tayyipgiller, İÖ 4000 yıllarında Güney Mezopotamya’da, Sümer’de ortaya çıkan üretim dışı, asalak, sömürgen, vurguncu, insan düşmanı Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının siyasi plandaki temsilcisidirler.
Yani Tayyipgiller’in çıkarlarını savundukları bu Antika Sınıf, tâ Sümer’e, Asur’a, Babil’e, Hitit’e dayanır köken olarak. Bu sınıf üretimle asla ilgilenmez. Üreticilerle tüketiciler arasında aracılık yapar. Üreticiden üçe aldığını tüketiciye beşe, altıya satar.
Üstelik de hem üreticileri hem tüketicileri borçlandırıp onlardan hayâsızca faiz alır. Borcunu ödeyemeyenleri köleleştirir.
Bu sınıf, Tapınak Ulularıyla ve dejenerasyona uğramış toplum şefleriyle anlaşarak tüm toplumu haraca keser. Hegemonyası altına alır, onlara kan kusturur. Kanlarını, iliklerini sömürür. Tarihteki ilk egemen sosyal sınıftır bu.
Bu sınıfın ortaya çıkışıyla birlikte toplum; eşit, kankardeşleri toplumu olmaktan çıkar, çıkarları ve durumları birbirine zıt; ezenler ve ezilenler biçiminde karşıt sınıflara bölünmüş olur.
Tayyipgiller, Antika Çağlardaki dini bir şemsiye, bir peçe olarak kullandıkları Ümmetçilik Konağı’nın özlemi içindedirler hep. Çünkü o çağda yani Tarihin o karanlık çağlarında kayıtsız şartsız egemen sınıftırlar. O yüzden de “Ulus” ve Ulusa dair kavramları, değerleri reddederler. Çünkü Ulusların ortaya çıkması, burjuva devrimlerinin sonucu olmuştur. Burjuva devrimleriyle birlikte de iktidara burjuvazi geçmiştir, bu Antika Sınıf egemenliğini kaybetmiştir.
Burjuvazinin devrimci olduğu çağlarda, yani 15’inci Yüzyıl’la 19’uncu Yüzyıl’ın sonuna dek ortaya çıkan burjuva devrimlerinde bu Antika Sınıf, devrimci burjuvazi tarafından bütünüyle tasfiye edilmiştir. Yani sınıfsal varlığına son verilmiştir, kazınmıştır toplumdan.
İşte o bakımlardan, Batı’da burjuva devrimleri sonrasında dincilik, irtica, tehlike olmaktan çıkmıştır.
Bilindiği gibi, burjuvazinin devrimci olduğu yıllarda, bu Modern Sınıf, mekanik de olsa materyalisttir. Çünkü din ve dincilik, Antika Tefeci-Bezirgân Sınıfın ideolojisi olmuştur. Dincilikle de; bilimin, tekniğin gelişmesi, aklın özgürce işlemesi, aydınlık ve sorgulayıcı düşünülmesi olası değildir. Din dogmaları insan zihnini prangaya vurur, esir alır. Dolayısıyla da hasara uğratır. O zihin, artık olanı olduğu gibi göremez, doğada da, toplumda da. Böyle olunca da bilimin gelişmesinde hiçbir rol oynayamaz. İnsanlığa da, bu sebepten, Aspirin kadar olsun bilimsel, nesnel bir yarar sağlayamaz.
Burjuvaziyse, bilimi ve tekniği geliştirerek Antika Çağ’ın üretim biçimi olan Basit Yeniden Üretimin yerine Geniş Yeniden Üretimi getirir. Yani Pazar için üretimi getirir, Meta Üretimini getirir. Bilimi ve teknolojiyi geliştirdiği oranda da üretimin verimliliği artar, dolayısıyla da kâr oranı yükselir.
Burjuva devrimleri sonucunda bilimin ve teknolojinin atılım yaparak dev adımlarla ilerlemesi işte bu sebeptendir.
Burjuva devrimini bizim gibi 20’nci Yüzyıl’da, onu da eksik gedik biçimde yani yarım biçimde yapabilmiş toplumlarda ise, burjuvazi dünya çapında devrimci barutunu yani atılımını ve ruhunu yitirip Tekelci aşamasına ulaşmış olduğu için, yani gericileştiği için daha iktidara gelirken egemenliğini ülke çapında kurabilmek amacıyla bu kökü Antika Çağlarda kalmış olan gerici ve asalak Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıyla ittifaka girer. Kendisi egemen sınıf olur ama Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfını da kendi yardımcısı ya da müttefiki kılar.
Yani daha iktidara gelme sürecinde bu gerici sınıfla anlaşır, kaynaşır…
Tabiî iktidara geldikten sonra da iktidarını sürdürebilmek için bu kaynaşıklığa ve ortaklığa olanca hızıyla devam eder…
Bu sebeple de Antika Sermaye Sınıfının ideolojisi olan Siyasi Dincilik, İslam ülkelerini baz alırsak Siyasi İslamcılık toplumdaki varlığını ve ağırlığını sürdürüp gider.
ABD Emperyalist Haydudu’nun 1950 sonrasında ortaya koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi” sürecinde ise, önlerindeki tüm bentler kaldırıldığı için, hızla gelişir, yayılır ve toplumun bütün gözeneklerini tıkar. Eğitimi de, hukuku da, yargıyı da, siyaseti de kerte kerte ele geçirir. Dolayısıyla da zaten bir sürü zaafı bulunan Laikliği aynı oranda erozyona uğratıp, aşındırıp toz eder…
Böylece de toplumu Ortaçağ’ın Ümmetçilik Konağı’nın karanlıklarına doğru sürükleyip götürür…
İşte bu sebepten İslam ülkeleri, ülkemiz de buna dahildir, 15’inci Yüzyıl’dan bu yana bilimde, teknikte önemli sayılabilecek, dişe dokunur hiçbir gelişme gösterememişlerdir. Hiçbir varlık ortaya koyamamışlardır.
Batı’yla temel farkımız budur işte. Bu Antika, hak hukuk, adalet, vicdan, merhamet bilmeyen, insanlık düşmanı sınıfın en özet biçimde teşhirini Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı, 1969 yılında “Türkiye’de Sınıflar ve Politika” eserinde şöyle ortaya koyar:
“Türkiye’de “kozmopolit” olma bakımından Finans-Kapitale tıpatıp uygun ve çarkla dişli gibi içiçe gelen tek bilinçli ve kasıtlı sosyal sınıf Tefeci-Bezirgân Sınıfıdır. Çünkü bu sınıf, oldu olasıya modern “MİLLET” karakterini bilmemiş ve tanımamıştır. İlk Mekke ve Medine kentlerinden beri Antika Toplumun kutsal “ÜMMET” düzeyini yaşamaktadır. Ümmetçiliği aşamadığı için, kendiliğinden “VATANSIZ” ve “MİLLETSİZ” olan Tefeci-Bezirgân Sınıfı, ister istemez 1300 yıllık Hilafet ve Saltanat düşkünlüğüne bağlıdır. Saltanatı kendi toprağının devletçiliğinde bulamadığı gün, Finans-Kapitalin uluslararası yapısına giren yerli şubesini başına taç etmekte sakınca bulmaz. O zaman gözünü kırpmaksızın bütün kasaba eşraf ve agavatını Türkiye devrimci güçlerine karşı, Sen Bartelmi katliamlarına taş çıkartan, kana susamış eğilimiyle Haçlılar Seferi açmış durumda buluruz.
“Bu durum, Türkiye’de hayli sol ve sosyalist edebiyatı, kitaplarda okumuş, millete “turist bakışlı” kimseleri şaşırtmaktadır. Bu kimseler, formüllerini biraz gözü kapalı ezberledikleri bir “MODERN KAPİTALİST SINIF” önünde bulunuyormuş izlenimine aldanırlar. Bir avuç Finans-Kapitalist ile ülke düzeyine yaygın fakat yeri geçmiş çağlarda duran Tefeci-Bezirgân Sınıfının kaynaşması, bu izlenimi “Hafız-ı Kapital” olanları kolayca aldatabilir. Aldanılmamalıdır.” (Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye’de Sınıflar ve Politika, Derleniş Yayınları, 4’üncü Baskı, 1993, s. 19-20)
Kıvılcımlı Usta, tâ 1969 yılında Tayyipgiller ve benzerlerinin ciğerlerini nasıl okumuş, değil mi?
Gerçek anlamda devrimci önderlik, ustalık budur işte…
Şimdi gelelim Ekrem İmamoğlu Efendi’ye…
İmamoğlu, söz ve davranışlarıyla, yani ideolojisi ve pratiğiyle tam bir Türkiye Finans-Kapitalinin temsilcisi olduğunu ortaya koymaktadır…
Yasin okumasıyla, törensel, medyatik, dini ritüel uygulamalarıyla Türkiye Finans-Kapitalinin siyasetteki genç bir temsilcisidir. Finans-Kapital, bildiğimiz gibi, Kapitalizmin Tekelci Aşamasında ortaya çıkan, ekonominin değişik alanlarındaki tekel gruplarının bankalar çatısı altında birleşmesiyle oluşmuş sermaye zümresine verilen addır.
Sanayi, tarım, ticaret ve banka sermayedarlarının en irileri, bankalar kubbesi altında birleşirler ve tek bir yapı oluştururlar. İşte bu yapının adıdır. Bunların örgütü TÜSİAD’dır, TİSK’tir, TOBB’un ağababalarıdır.
Bilindiği gibi MÜSİAD da Antika Parababalarının örgütüdür.
Finans-Kapitalistler ve örgütleri de tıpkı Tefeci-Bezirgânların örgütleri gibi ABD Emperyalist Çakalı’nın ve onun müttefiki AB Çakallarının emrindedir, hizmetindedir ve onlarla kaynaşıktır.
Hani kendi yerli ve milli olan bir tek sanayi ürünümüz bile yoktur.
Neden?
Çünkü yerli Parababalarının yani Modern Finans-Kapitalistlerin de efendisi olan Batılı emperyalist haydut devletler, Türkiye gibi kapitalizmce geri ülkelerde bilimin, teknolojinin, sanayinin gelişmesine izin vermezler. Bizleri hep uyduları olarak, taşeronları olarak, hammadde kaynakları ve pazarları olarak ilânihaye kullanmak isterler.
Yani arkadaşlar, Tefeci-Bezirgânların irilerine ve onların örgütlerine Antika Parababalarının örgütü, diyoruz biz. Finans-Kapitalistler örgütüne ise Modern Parababalarının örgütü, diyoruz.
Tayyipgiller iktidarı yıkılır ise, ki öyle de görülüyor, yerine Modern Parababalarının yani Finans-Kapitalistler Zümresinin örgütünün temsilcisi olan bir ekip gelecektir. Ki o ekibin, o kadronun önderi olarak da şu an ortaya çıkmış görünen Ekrem İmamoğlu’dur.
Yani yoldaşlar, Tayyipgiller hezimete uğratılıp yerine Yeni CHP, onun fiiliyattaki önderi İmamoğlu ve etrafında oluşacak ittifak iktidara gelirse, Türkiye yine ABD Emperyalist Haydudu’nun uydusu olmaya devam edecektir. AB Çakallarının emrinde olmaya devam edecektir. İnsan soyunun başdüşmanı ABD’nin bölgemize yönelik stratejik hedefini ortaya koyan BOP’un uygulanmasına devam edecektir. Yani BOP’ta taşeronluğa devam edecektir. Bir başka anlatımıyla, Türkiye için kara günler yine sürüp gidecektir. Halkımızın payına yine ölümlerden ölüm beğenmek düşecektir.
Biz bugün, Antika Sermaye Sınıfının yani Ortaçağcı Ümmetçilik Konağı savunucularının yani Tayyipgiller’in zulüm ve ihanet iktidarına karşı, Modern Parababalarının temsilcisi olan Ekrem İmamoğlu’nu tercih etmek zorunda bırakıldık.
Bu, Ortaçağcı gericiliğe karşı Modern Finans-Kapital gericiliğini tercih etmek mecburiyetinde kalmak anlamına gelir. Ortaçağcı gericilik yani Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının dünya görüşünü ve sınıf çıkarlarını temsil eden gericilik, Modern Finans-Kapital gericiliğinden bile, emperyalizmin gericiliğinden bile daha fazla gericiliktir, daha kötü, daha azgın bir gericiliktir.
Yukarıda da dediğimiz gibi, bu her iki gericiliğin de dünya çapında efendisi, ağababası, insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalist Haydududur.
Ve işte bu sebepten, rüzgâra kapılan, havaya giren, özlemini, gönlünden geçeni nesnel gerçeğin yerine koyarak “her şey çok güzel olacak” tekerlemesini ya da kandırmacasını diyelim isterseniz, tekrarlayıp duran arkadaşlara diyoruz ki; “Her şey azıcık güzel olacak”…
Aradaki fark, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye gericiliğiyle, Modern Finans-Kapital gericiliği arasındaki fark kadar olacak. Bu ayrımı bilince çıkarmazsanız, yarın çok fena bir düş kırıklığına uğramanız kaçınılmaz olur…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
10 Mayıs 2019
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı