Gerçekte kazananlar ve kaybedenler

dsada15 Temmuz gecesi yaşanan Fethullah-Tayyip kapışmasında esasında kimler kazandı, kimler kaybetti?

Görünüşe aldananlar belki bu da sorulur mu? Oportada duruyor kazanan da, kaybeden de. Kaybeden Fethullah Cemaati, kazanansa AKP’giller’dir, diyebilir. Evet, görünüş böyle. Bu kesin. Fakat sadece görünüşte ve de şimdilik durum bu.

Bu sorumuzun arka planını, görünüşün arkasında kalan gerçekliğini ya da olayın ruhunu görmek istersek, görünüşle yetinmemeliyiz. O zaman yapmamız gereken bu hareketi kimin yaptırmış olabileceğini netçe görmeye çalışmaktır. Bunu başarmak için yine Pensilvanyalı İmam’ın 17-18 yıl kadar önce Aydın Doğan’la yaptığı bir TV söyleşisinde de açıkça itiraf ettiği gibi; “Bugün dünya gemisinin kaptan köşkünde Amerika var. Onunla işbirliği etmeden dünyanın herhangi bir yerinde bir iş yapamazsınız.” Evet öyledir. Fakat emperyalist dünyanın kaptan köşkündedir Amerika sadece. Komünist Küba’nın ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin köşkünde değil

ABD Emperyalistlerinin hegamonya alanına giren ülkelerde –ülkemiz de buna dahildir- gerçekten de mevcut işbirlikçi Amerikancı iktidarlar, burjuva siyasi partiler ve hareketler ABD’den izinsiz bir iş yapamazlar.

Kaldı ki, Pensilvanyalı 1999’dan bu yana Amerika’dadır. Orada örgütünün, tarikatının bir bölümü üslenmiş durumdadır. CIA’yla, Pentagon’la iç içe çalışmaktadır. Dikkat edersek; 17-25 Aralık sonrası Türkiye’den AKP’giller’in saldırısından dolayı kaçan adamları da ABD’de yaşamaktadır. Yani bu tarikatın 1999’dan bu yana merkez üssü Pensilvanya’dır.

Dolayısıyla da bunların girişeceği bir askeri harekattan CIA’nın, Pentagon’un, Washington’un haberinin olmaması asla düşünülemez. Kaldı ki ABD ile bu denli içli dışlı olan bir hareketin, böylesine önemli bir kapışmaya girmeden önce, ABD’nin olurunu-onayını almaması da düşünülemez. Biz bunun da ötesinin olduğu kanısındayız. Yani harekatı başlatma sinyalini (ihsas etme şeklinde de olsa) CIA’nın, ABD’nin, pensilvanyalı’nın adamlarına ilettiği kanısındayız. ABD’nin harekat planının belirli ölçüde de olsa içinde olduğu kanısındayız.

Bu görüşümüz belki bazı arkadaşlara abartılı gelebilir. Bu arkadaşlar ABD’nin ve CIA’nın emperyalist dünyanın başhaydut devleti olduğunu yeterince kavramamış olmalıdırlar. Bir hatırlatmada bulunalım:

ABD’ye değilse de Türkiye’deki Bayar-Menderes Finans Kapital Diktatörlüğüne-DP Diktatörlüğüne karşı olan ve tümüyle Mustafa Kemal Gelenekli bir Genç Subaylar Hareketi olan 27 Mayıs Politik Devrimi’nin hazırlanışından bile CIA, Pentagon, Washington haberdardır. Fakat nötr kalıyorlar. Mevcut olan gitse bile yerine gelenle de biz işimizi aksamadan sürdürürüz. O bakımdan herhangi bir yönlendirmede, müdahalede bulunmayalım, demişlerdir.

Kaldı ki o olay, bundan 56 sene önce olmuştur. O tarihten sonra CIA, 10 yıl arayla iki faşist diktatörlük yaptırtmıştır Türkiye’de, “our boys”larına. Bu karşıdevrimleri de 27 Mayıs Politik Devrimi’nin getirdiği kazanımların tümüyle ortadan kaldırılmasını sağlamak için yaptırtmıştır.

Demek istediğimiz, 1960 sonrası CIA, çok daha yoğun bir biçimde Türk Ordusu’nun, MİT’in, Emniyet’in ve Jandarma İstihbaratı’nın, Meclisin, siyasi partilerin, medyanın içine girmiştir. Ve bunları denetimi altına almıştır.

İşte bu denetiminin bir ürünü olarak 9 Mart 1971’deki İlerici Gelenekli, 27 Mayıs benzeri politik bir devrim hareketinin başarılmasını engellemiş, ezdirtmiştir o hareketi.

Yine sık sık tekrarladığımız gibi, Tayyip Erdoğan ve AKP’giller de bütünüyle bir ABD-CIA projesidir. Bu konuda da sanırız fikir namusuna sahip hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir.

İşte bu sebeplerden dolayı, ABD işbirlikçisi ve onun hizmetindeki hiçbir hareket kendi başıyla düşünüp davranamaz, inisiyatif koyamaz. Mutlaka ABD’den onay ve izin alır. Burada da bazı arkadaşların aklına şöyle şeyler gelebilir;

“İyi de Tayyip Erdoğan bazen ey ABD, müttefikin biz miyiz, PYD mi, diye sorabiliyor. Bu nasıl açıklanacak?”

Şöyle:

Ne diyor ABD sözcüleri bu soruya?

“PYD bölgedeki yerel müttefikimizdir. Sen de müttefikimizsin.”

Tayyip, bazen böyle oynar. Zaten ABD de en sadık hizmetkarlarının bile zaman zaman muhalifi oynamalarını ister, inandırıcı olabilmeleri için. Hatta ABD karşıtı söylemlerde bulunmalarını ister. Öyle olsunlar ki yönettikleri halk kitlelerini daha iyi kullanabilsinler, diye. Böyle diyenler de esasında ABD’nin istediğinden başka bir şey yapmazlar, yapamazlar. Çünkü çok iyi bilirler onlar da; yaparlarsa “deliğe süpürüleceklerini.” Boşuna mı yalvarmıştı yıllar önce, Cüneyt Zapsu aracılığıyla Tayyip Erdoğan; “Deliğe süpürmeyin, kullanın.”, diye ABD yetkilileri karşısında…

İşte süpürmediler, kullanıyorlar adamlar. 15 Temmuz gecesi de isteseler yeniltip deliğe süpürtebilirlerdi. Fakat tersini yaptılar. İsteseler köprü vb. gibi yerleri tutturup bina bombalatacaklarına ilk hedef olarak-ilk vuruş olarak başta Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım gelmek üzere Bakanlar Kurulunu ele geçirtip en fazla iki saat içinde işi bitirtebilirlerdi. O zaman hiçbir tepki oluşamaz ve harekata katılmayan birliklerin komutanları da kendi geleceklerini düşünerek birbiri ardına katılırlar, harekata destek mesajlarını yayımlarlardı. Bu kişilerin yerlerini, nasıl ele geçirileceklerini ayrıntısına varıncaya kadar açıklar, öğretirdi Pensilvanyalı’nın komutanlarına.

Fakat bunu yapmadı. Tam tersine, harekatın haberini Tayyipgiller’e öncesinden verdi. Başarısızlığın garantiye alınması için de çocukların bile kanmayacağı bir planın başarısına onları inandırdı. Akıl almaz hatalar yaptırttı onlara.

Mesela; Tayyip Erdoğan’ın uçağına Dalaman’dan İstanbul’a kadar refakat eden, Pensilvanyalı’nın komutanlarının emrindeki iki F-16 savaş uçağı neden buna izin verdi?

Pekala uçağı havada bertaraf edip karşı tarafın liderini ortadan kaldırtabilirdi. İşte bir şekilde bunu yaptırtmadı. Geçelim…

Kaldı ki Erdoğan, Binali Yıldırım ve Bakanlar Kurulunu kaldıkları yerde de dersedt ettirebilirdi ABD, CIA. Bunu da yaptırtmadı. Yanlış yönlendirmede bulundu Pensilvanyalı’nın adamlarına. Şaşırttı, kandırdı ve hezimete uğrattırdı onları.

Peki; ABD neyin karşılığında bu düşüşten kurtardı Tayyipgiller’i?

Sonra, ABD eğer Pensilvanyalı’nın askerlerinin belirleyici çoğunlukta olduğu bir askeri harekatı bütünüyle emir-komuta zinciri içinde Orduya da yaptırtabilirdi. Yani Genelkurmay Başkanından yerel birlik komutanlarına kadar herkesin içinde yer aldığı bir askeri harekatla kısa süre içinde, 1-2 saat içinde yine Tayyipgiller’i iktidardan alaşağı edebilirdi. Genelkurmayda NATO’ya, dolayısıyla da ABD’ye sadakatle bağlı olmayan komutan mı var artık?.. Hayır. Dolayısıyla da ABD’den gelecek bir emri hepsi tereddütsüz kabullenirdi.

ABD’ye karşı olan ya da bu işte isteksiz davranan unsurları zaten bir CIA Operasyonu olan “Ergenekon Davası” adlı davayla tasfiye etti Ordudan. Böylelikle de Ordu içinde ABD’ye hizmette kusur edecek komutan bırakmadı. Wikileaks belgelerinde de netçe anlatılır ya bu; Ordunun ABD’den rahatsız unsurlardan temizlenmesi gerekir, diye. ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden rapor gönderilir ya Amerikan Dışişleri’ne…

“Ergenekon Davası” adlı operasyonla işte bunu gerçekleştirdi CIA ve ABD.

Zaten Fethullahçı komutanlar da onlardan boşalan makamları doldurdular büyük ölçüde. Ve o sayede yenilgiyle sonuçlanmış olsa da böyle bir harekatı gerçekleştirebildiler.

ABD bu harekatla Tayyipgiller’e şunu gösterdi:

Bir işaretimle gümbür gümbür devrilirsin. Bunu aklından hiç çıkarma. Dolayısıyla da benim söylediklerimi, emirlerimi uygulamada hiç ayak sürüme. Ben ne istiyorum senden? Çözüm sürecine geri dön. Doğu illerini bombalamayı bırak. PKK’yle Orduyu savaştırmayı bırak. Masaya otur. Bunu yapmaya mecbursun. Bundan kaçışın yok. Suriye’de de PYD’nin YPG’nin işine asla sözlü ya da eylemli müdahalede bulunma. Haddini bil! Suriye’de artık sana yer yok. O süreçten sen alındın. Bunu da kabullen.

Zaten 15 Temmuz gecesinden bu yana da askerler kışlalarından çıkmamaktadır Kürt illerinde. PKK de saldırı eylemlerini bıçakla keser gibi durdurmuş durumdadır. Fakat Kürt illerinin fiili denetimi ve yönetimi artık PKK’nin elindedir. PKK burada 2015 Haziranı öncesinde olduğu gibi tahkimatını, yığınağını sürdürmektedir, yapmaktadır.

Bu, gerçeğin bir yönüdür. Gelelim diğer yönüne:

Türk Ordusu’nda da PKK ile savaşı sürdürecek moral ve organizasyon gücü oldukça sarsılmıştır, hırpalanmıştır. Büyük ölçüde Kürt illerinde komutan kalmamıştır görevden alınmadık.

Dolayısıyla da AKP’giller zaten artık PKK’yle masaya oturmaya mahkum ve mecburdurlar.

Tayyip Erdoğan ve AKP’giller bundan sonra dün ve üç gün önce de belirttiğimiz gibi Türkiye’deki Orduda, Yargıda, Üniversitelerde, Milli Eğitimde, velhasıl neredeyse tüm devlet kurumlarında Mustafa Kemal Gelenekli, antiemperyalist, laik, yurtsever unsur bırakmamacasına yoğun ve acımasız bir azgınlıkla, gözü dönmüş bir biçimde tasfiye hareketine girişecektir artık. Böylelikle de kendi iktidarını korumuş olacağını düşünecektir. Tabiî Fethullah Gülen’in kadrolarını da temizlemek isteyecektir devletten. Ama bunu ne kadar başarabilecektir ya da ne kadarını başarmasına izin verilecektir; onu bugünden söyleyemeyiz kesince. Çünkü Pensilvanyalı İmam’ın cemaati de ABD’nin sadık hizmetkarıdır, bu sebeple de ABD onların devlet kurumlarında varlıklarını hep sürdürmelerini ister. Bitirilmelerini, tümüyle yok edilmelerini istemez.

Fakat biz laik, antiemperyalist, Mustafa Kemal Gelenekli, ilerici, yurtsever unsurların tümüyle temizlenmesini, yok edilmesini ister. O bakımdan Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’giller’in en azgınca saldırısı bizlere yönelik olacaktır. Bunu unutmayalım.

İşte bu antiemperyalist güçleri de devletten temizlettikten sonra ABD, istediği çözüm sürecinin önünde hiçbir engelin ve buna itiraz edecek hiçbir gücün kalmayacağını hesaplamaktadır.

Yani Tayyipgiller BOP Haritası’nda öngörülen Türkiye’yi yaratacaklar, ABD ve PKK ile elbirliği içinde. Hiçbir itirazla da karşılaşmayacaklardır.

İtiraz eden herkese Tayyipgiller; “Bunlar da Paralelci, bunlar da üst aklın emriyle bize darbe yapmaya kalkmışlardır.”, diyerek acımasızca saldıracaktır. 15 Temmuz gecesi camilerden imamlara okuttuğu sela, ezan ve dua sesleri eşliğinde, yetiştirdiği “dindar ve kindar nesli”ni, sarıklı, cübbeli, çember sakallı, kara çarşaflı, türbanlı taraftarlarını meydanlara çağırtacaktır yine. Ve saldırtacaktır üzerimize. Yani Gezi İsyanı’mızda “zor tutuyorum”, dediği “yüzde elli”yi sürecektir meydanlara, caddelere ellerinde silahlar, bıçaklar, palalar ve sopalarla.

Önce de belirttiğimiz gibi Tayyipgiller’den olmayan herkes Paralelcidir, darbecidir, düşmandır; bu sebeple de tasfiye edilmeleri, ortadan kaldırılmaları gerekir. Düşünce ve davranışları bu olacaktır artık Tayyipgiller’in.

Tekrarlayalım; tabiî ABD’nin de en temel isteği ve emri bu olacaktır. Yani antiemperyalistlere, yurtseverlere, laiklere göz açtırmayacaksın. Onlar bizim de senin de düşmanındır.

Anlattıklarımızı özetlersek; Tayyipgiller PKK ile masaya ABD’nin hazırladığı plan üzerinde anlaşmak için oturtulacaktır artık. Önümüzdeki günlerde buna tanık olacağız. Bu süreç de hep telrarladığımız gibi BOP’un her yönüyle hayata geçirilip Ortadoğu’da ikinci bir İsrail’in yaratılmasıyla sonuçlanacaktır.

Başlıktaki sorumuzun bir bölümünü anlatmış olduk. Bu harekatın kazananı başta ABD Emperyalistleridir, sonra da PKK’dir ve Tayyipgiller’dir.

Gelelim kaybedenlerine:

Dün de söz etmiştik: Türk Ordusu’nun generalleri, Cumhuriyet Tarihinin hiçbir döneminde böyle bir aşağılanmaya, hakarete maruz kalmamışlardı. ABD Emperyalist haydutlarının 4 Eylül 2003’te Süleymaniye’de 11 Türk askerinin kafasına çuval geçirmesi bile bunun yanında çok daha küçük bir hakaret sayılırdı.

15 Temmuz sonrası AKP’giller’in yayınladıkları videoda bir general görüntüsü var. Üst kısmında askeri gömlek fakat altında pantolon yok, sadece alt donu var. Ayaklarında da asker postalı var. Böyle dolaştırıyorlardı generali hapsettikleri mekanlarda. Ne kadar aşağılık ve utanç verici bir durum, bir iş, değil mi?

Yine dün sözünü ettiğimiz generallerin perişan hallerini gösteren videoda… Yüzleri gözleri, bedenleri kan içindeki, morluklar ve yara izleri içindeki, ters kelepçe vurulmuş general ve amirallerin hakaretler, küfürler eşliğinde odadan odaya, koridordan koridora dolaştırılmaları… Başlarını bir öne eğdirtip bir karşıya baktırmaları… Hakaretamiz haykırışlarla emredilerek künyelerinin okutturulmasıla. Ters kelepçeli ellerinin birbirine bağlanması… Tüm bu hakaretlerin de Özel Harekat Polisleri tarafından yapılıp, kaydedilip Tayyipgiller’in emrindeki Anadolu Ajansı ve TRT’den medyaya servis edilmesi… İnsanın içini kan ağlatan, yüreğini parçalayan, isyan ettirici görüntülerdi. Bunları yapanların da bu milletin ve bu halkın değerleriyle hiçbir ilişkileri, bağları, aidiyetleri yoktur, olamaz. Hatta, düşmanıdırlar bu vatanın, bu milletin, bu halkın. Tabiî aynı zamanda da tüm insani ve vicdani değerlerin…

ABD Emperyalistleri ve emirlerindeki Tayyipgiller polisleri neden bu hakaretleri yaptılar, Türk Ordusu’nun üniformasını taşıyan bu generallere?

Türk Ordusu’nu aşağılamak, saygınlığını yok etmek için yaptırttılar bunu. En temel amaçları buydu. Çünkü malum; Ergenekon Davası adlı operasyonu da aynı amaçla yaptırtmışlardı. İşte bu hakaret ve aşağılamalar o operasyonun bir devamıdır. Ve aynı amacı gütmektedir. Türk Ordusu’nu itibarsızlaştırmak, küçültmek, özgüvenini dağıtıp yok etmek ve böylece de savaş kabiliyetini, vatanı ve halkı savunma kabiliyetini ortadan kaldırmaktır. En sonraki amacı da Yeni Sevr’e giden, BOP Haritası’na giden yolun üzerinde kendisi için çok önemli bir engel teşkil edeceğini hesapladığı Türk Ordusu’nu bertaraf etmiş olmaktır. Yeni Sevr’in yolunu yapmaktır, açmaktır.

Burada şu noktayı da özellikle belirtmiş olalım:

Biz Gerçek Devrimciler, “Onur yaşamdan önemlidir.”, deriz. Sadece kendi onurumuzu savunmakla kalmayız. Düşmanımızın da onurlu olmasını isteriz. O bakımdan da mertçe, şereflice olsun isteriz, dostluk da, düşmanlık da. Bu sebeple de bugüne dek hiçbir düşmanımıza herhangi bir fiziki aşağılamada bulunmadık. Hakaret etmedik. Tabiî işkence gibi insanlık suçu oluşturan işler bizim aklımızın ucundan dahi geçmez. Kavganın da, mücadelenin de, savaşı da bir ahlakı vardır, kuralları vardır. Biz bunları eksiksiz biliriz ve harfiyen uyarız.

Hain, alçak, insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistleri ise bizim bu değerler sistemimizin tam zıttı olan bir hattadırlar. Onlar insani olan, ahlaki olan her şeye düşmandırlar. Tabiî bu kullandıkları piyonların da, yerel işbirlikçi hainlerinin de aynı nitelikte, özellikte olmasını gerektirir. O bakımdan Pensilvanyalı İmam’ın cemaatinin Türk Ordusu’na Ergenekon Davası Operasyonları sürecinde saldırısı nasılsa, AKP’giller’in saldırısı da yöntem olarak aynı olmuştur. Yani insanlık düşmanı, ahlak, hukuk, erdem düşmanı…

Yine dün sözünü ettiğimiz gibi, komutanlarının emriyle köprüye getirilmiş ve teslim olmuş er ve erbaşların başları kesilmiştir, tıpkı IŞİD canilerinin ve Tayyip dostu Suudi Krallığı’nın yaptığı gibi. Menemen’de 23 Aralık 1930’da Nakşi Şeyhi Derviş Mehmet’in ve tarikat üyelerinin yaptığı canavarlık gibi. Asteğmen Kubilay’ın kellesini kesip bir sırığın ucuna takarak Menemen sokaklarını turlamıştı bu canavarlar o gün.

Tayyipgiller’in kindar ve dindar nesli de işte aynı ruhiyatla, aynı karanlık ruhla teslim olmuş askerkerin kafalarını kesiyorlar, onları kurşunlarla, sopalarla katlediyorlar; kemerlerle, sopalarla dövüyorlar, linçler yapıyorlar. Kalanları da külotlarına varıncaya kadar çırılçıplak soyup balık istifi yatırıyorlar yere. İnsanlıktan çıkmış bir cani, ölmüş bir askerin başucunda, ağzı kulaklarında kurt işareti yaparak resmini çektirip medyada yayımlıyor.

Ele geçirilen tanklar sanki başka bir milletin ordusundan alınmış gibi İstanbul meydanlarında sergileniyor. Tayyip taraftarları önünde, üzerinde resimlerini çektirtiyor.

Tayyipgiller’in Diyanet İşleri Başkanlığı açıklama yayımlıyor; “Darbecilerin cenazelerinin defninde görevlilerimiz din hizmeti vermeyecektir.”, diye. Hatta, teçhiz, yani cenaze arabası, tabut, kefenleme hizmeti dahi vermeyeceğiz, diye. İşte tam da Muaviye’nin ve Yezid’in tutumu. Çünkü anlayış aynı. Biz boşuna söylemiyoruz; bunlar Kur’an ve Hz. Muhammed’in İslamı’na inanmıyor. Onunla zerre kadar olsun ilgileri yok. Bunların dini CIA-Pentagon İslamıdır, Muaviye-Yezid İslamı’dır, diye. Yani sahte İslam’dır. Namuslu sosyolog İranlı Ali Şeriati’nin deyişiyle “Dine karşı din”dir bunlarınki. Yani Gerçek Kuran İslamı’na karşı Yezid’in Sahte İslamı’dır. Bu sahte dinle kandırmaktadır bunlar cahil, yoksul, bilinçsiz insanlarımızı.

Türk Ordusu zaten CIA’nın, Pentagon’un, Washington’un hazırlayıp Pensilvanyalı İmam ve Tayyipgiller aracılığıyla uygulamaya koyduğu “Ergenekon Davası” adlı operasyonla ağır bir darbe yemişti. Sarsılmış, hırpalanmıştı. Gücünün bir bölümünü yitirmişti. Şimdi, yine aynı oranda ağır bir darbe aldı. Onuru, saygınlığı, üniforması zedelendi, lekelendi, karalandı. Tabiî aynı oranda özgüveni, savaş kapasitesi, disiplini ve saygınlığı da yaralandı.

Bu bağlamda söylediklerimizi özetlersek; bu harekatta gerçekte yenilenlerden biri Türk Ordusu’dur. Esas kayba o uğratılmıştır.

Gerçekte yenilenlerin bir diğeri de Türkiye Halkı’dır. Çünkü ABD Emperyalistlerinin ve onların işbirlikçilerinin saldırısı karşısında savunmasız bırakılmıştır.

Demek ki arkadaşlar; görünüşte kaybeden Pensilvanyalı’nın cemaati olsa da gerçekte kaybedenler Türk Ordusu ve Halkımız olmuştur.

Bundan sonra katmerlenerek ve boyutlanarak gelecek emperyalist saldırılara hazırlıklı olalım.

Hep söylediğimiz gibi, Halklarımızın gerçek savunucusu biz Gerçek Devrimcileriz. Bu vatanın, bu ülkenin ve bu halkların gerçek çıkarlarını sadece biz temsil etmekteyiz ve savunmaktayız. Bizim dışımızda hiç kimse değil.

Hep tekrarladığımız gibi, Meclisteki 4 Amerikan işbirlikçisi ve hizmetkarı burjuva partisi de halkımızı, vatanımızı değil, ABD Emperyalistlerinin çıkarlarını savunmaktadır. Onlar başlarından ayaklarına ihanete batmıştırlar. Onlardan bir beklentimiz, umudumuz olmasın. Yanılırız, aldatılırız, düş kırıklığına uğratılırız, satılırız. Bu hatadan sakınalım.

Belli bir güce ulaştıktan sonra bizim önümüzde kimse duramaz. Çığ gibi gelişiriz. Sonrasında ABD Emperyalistlerini de, yerli işbirlikçi hainleri de bozguna uğratırız. Bunlardan yaptıkları zulümlerin de, döktükleri kanların da, ihanet ve saldırganlıklarının da hesabını eksiksiz sorarız.

Biz, Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliye Savaşçılarının, yurtseverlerinin gerçek mirasçısı ve temsilcisiyiz.

17 yaşında Ege’de Yörük Ali Efe’nin Çetesi’nde, Batılı Emperyalistlerin kuklası işgalci Yunan Ordusu’na karşı silaha sarılıp savaşa giren Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencileri, yoldaşları ve devamcılarıyız biz. Bizi hiç kimse yıldıramaz, bezdiremez, korkutamaz. Namus bellediğimiz bu yoldan hiç kimse bizi döndüremez… 19.07.2016.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı