Konumu gereği bir siyasetçiyle polemiğe giremeyecek olan bir kamu görevlisine, bir Yüksek Yargı Üyesine, görevini layıkıyla, onuruyla, namusuyla, şerefiyle ve yüksek cesaretiyle yaptığı için saldırıda bulunmak, hem de sokak ağzıyla “sen kimsin ya?” diyerek aklınca aşağılayarak ve hem de; “Yargı bu işi karara bağlamıştır.”, diyerek, yalanlara sarılarak saldırmak açıktan ve netçe kanunsuzluktur.
Görülmekte olan bir davaya tehditlerle, hakaretlerle müdahalede bulunarak yargıçları baskı altına almaya kalkışmaktır, dolayısıyla da Anayasal suç işlemiş olmaktır.
Ey Kaçak Saraylı Hafız!
Bak, ne diyor Anayasa, madde 138:
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
İşte aynen bunları…
Sen, çok kesin biçimde Anayasayı ihlal suçu işlemiş olmaktasın. Tabiî bu suçundan dolayı da gün gelecek, ama mutlaka yargılanıp hak ettiğin cezaya çarptırılacaksın.
Saygıdeğer arkadaşlar;
Hatırlanacaktır, Tayyip geçen Cumartesi Üsküdar’da “toplu açılış töreni” adını verdiği bir bahane yaratarak, kurdurduğu kürsüye çıkıp bindirilmiş “hülooğğ”cularının karşısında höykürüyor.
Ne diyor?
Şunu:
“Bir savcı çıkmış, sen kimsin ya? Her şey yasalarla bir yere oturulmuşken sana ne oluyor da bunlara aykırı bir şekilde uygulamanın iptalini istiyorsun. Bunlar eski Türkiye’den kalma ürünler. Danıştay’’ın ilgili dairesi bunu boşa çıkardı. Bu tartışmayı yeniden açmanın kime ne faydası var?” (https://odatv.com/erdogandan-danistay-savcisina-sen-kimsin-ya-08121850.html)
Her zaman yaptığın gibi yine yalan söylüyorsun, Tayyip…
“Danıştayın ilgili dairesi” Türk Silahlı Kuvvetleri’nde türbanı serbest bırakan, Anayasa dışı sözde emirnamenizi boşa çıkarmadı henüz. Biz bu hukuksuz sözde yönetmeliğinizin iptali için dava açtık Danıştaya. Tabiî aynı anda da “yürütmenin durdurulmasını” talep ettik.
Danıştayın ilgili dairesi sadece yürütmenin durdurulması talebimizi, bire karşı dört oyla reddetti. Davanın esastan görüşülmesine ise henüz yeni başlanmış oldu. Danıştay Savcısı, bizim talebimizi, yani Ordu’da türbanı serbest bırakan sözde yönetmeliğinizin iptali yönündeki talebimizi olumlu bulan bir rapor yazdı ilgili daireye.
Rapor dosyaya yeni kondu. İlgili daire, önümüzdeki günlerde ya da aylarda o raporu da dikkate alarak konuyu inceleyip karara bağlayacak.
Gelelim Danıştay Savcısı saygıdeğer hukuk kadınına yaptığın hakarete, ya da kendisine yönelttiğin hakaretamiz soruya…
Diyorsun ya; “Sen kimsin ya?” diye. Cevap verelim:
O kadın, her şeyden önce gerçek bir hukukçu. Laik Cumhuriyet’in, o Cumhuriyet’i korumakla görevli olduğunun bilincini taşıyan bir hukukçusu.
Sizin sözde yönetmeliğinizin, Anayasanın başlangıç ilkelerinden olan ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen İkinci Maddesine aykırı olduğunu ortaya koyuyor açık ve kesin biçimde, her şeyden önce.
Ne diyor bu madde?
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Nedir Laiklik?
Din, insanların özel hayatını ilgilendiren bir konudur. Özel hayatlarında insanlar, inançlarını, ibadetlerini özgürce, devlet ya da kişi karışmasına uğramaksızın, su içer, nefes alır gibi yaparlar.
Fakat devlet, aklın, bilimin, ortak insanlık değerlerinin, vicdanının ve hukukun evrensel ilkelerinin çerçevesinde düzenlenir.
Demek ki, Batı’da kiliseyle devletin, Doğu’da medrese ya da camiyle devletin ilişkileri bütünüyle kesilir. Kilise, cami ya da havra, insanların dini alanlarına giren inanç ve ibadet yerleridir.
Devletse, aklın, bilimin ve hukukun evrensel ilkelerinin buyrukları doğrultusunda toplumu yönetmekle görevlidir. Laiklik bunu emreder. Devletin herhangi bir kurumunu; yargıyı, eğitimi, orduyu din kurallarıyla yönetmeye kalktığınız anda ortaya Ortaçağ’ın bir din devleti çıkar.
Böyle bir devletse, günümüz dünyasında varlığını ve bağımsızlığını sürdüremez… Orada bilim yaşamaz. Teknoloji gelişmez. Üretim, nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaz.
Ortadoğu’da Suudi, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD kuklası devletlerde görmüş olduğumuz gibi, bunların dünya kamuoyunda hiçbir saygınlıkları ve ciddiyetleri olmaz. Emperyalistlerin ceplerinde çıtırdattıkları çerezlerden daha fazla bir değer taşımaz bunlar.
İşte Tayyipgiller, Türkiye’yi böyle bir felakete sürüklemek istiyorlar adım adım ABD Emperyalistlerinin yönlendirmesiyle, yönetmesiyle.
Evet, Tayyip. Bu savcı senin avanenin tamamının taşıdığı toplam cesaretin bin misline sahip yiğit bir hukuk kadınıdır. Tek kuruş kamu malı aşırmamıştır, kanun dışı hiçbir düşünce ve davranışı olmamıştır.
Sizlerse alayınız Amerikan işbirlikçisisiniz, Amerikan buyruğundasınız, vatan millet düşmanısınız…
Durup dinlenmeden de kamu mallarını çılgınca bir doymazlıkla, kanmazlıkla aşırmaktasınız…
Ne diyordu, rahmetli namuslu ilahiyatçımız Yaşar Nuri Öztürk?
“On küsur yıllık icraatı gulûl (kamu malı hırsızlığı) suçlarıyla dolu olan AKP iktidarının bu gulûl siyasetlerini kotaran kodaman kadrolarının hiçbirinin cenaze namazı ‘Müslüman’ sıfatıyla kılınmaz. Hatta onların katıldığı saflarda, girdikleri camilerde namaz kılınamaz.”
İşte siz busunuz, Tayyip!
Bir yoldaşımızın veciz bir şekilde tasnif ettiği gibi, siz; “Kenz İslamı”nın yani Muaviye-Yezid İslamı’nın inananlarısınız, savunucularısınız, biz ise “İnfak İslamı”nın, yani Kur’an ve Hz Muhammed İslamı’nın savunucularıyız. Ve hep söyleyegeldiğimiz gibi Hz Muhammed’in gönlünden de sosyalist bir toplum kurmak geçiyordu. Yani Cennet’i bu dünyada kurmayı amaçlıyordu.
O namuslu savcı Laik Cumhuriyet’i korumaya çabalıyor, hem de görevinden ve mesleğinden edilme pahasına.
Sizse Laik Cumhuriyet düşmanısınız, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın düşmanısınız, onun dâhi önderi Mustafa Kemal’in düşmanısınız, en yakınındaki silah arkadaşı İsmet İnönü’nün ve diğer silah arkadaşlarının düşmanısınız.
Sizlerin ruhiyatının ne olduğunu an açık şekilde “Hocam” diye hitap ettiğin Fesli Kadir ortaya koymuştu.
Ne demişti bu vatan millet düşmanı?
“Keşke Yunan galip gelseydi.”
İşte hepinizin adsız, dilsiz sloganı budur Tayyip!
Hepiniz aynı yolun yolcususunuz, Diyanet İşleri Başkanın dahil tüm avanen…
Arkanı dayadığın Amerika’ya güvenerek ve yüzde 38, en fazlasıyla da yüzde 40 oy oranına tekabül eden “hülooğğ”cularına güvenerek aklınca bu yiğit, namuslu, onurlu savcıyı aşağılamaya, korkutmaya, sindirmeye çalışıyorsun. Tabiî tüm Yüksek Yargıyı da bu tür hakaretamiz höykürmelerinle terörize etmeye çalışıyorsun.
İstiyorsun ki yargıç sıfatı taşıyan herkes, Zerrin Hanım ya da İsmail Rüştü Cirit Efendi gibi çay toplayıcın olsun.
Olmaz, Tayyip. Bu mümkün değil.
Zalimin karşısına “Ey Zalim!” diye her şeyi göze alarak çıkacak her kesimden insanlar da var bu ülkede. Bunları bilmiş ol, aklına yazmış ol!
Evet, Tayyip…
Bak, Yunan, mülkiyeti bize ait olan Kuzey Ege Adaları civarında petrol çıkarmaktadır. Yani resmen Lozan dahil olmak üzere yapılan tüm anlaşmalarda mülkiyetinin bize ait olduğu hükme bağlanan alanda bizim petrolümüzü çıkararak götürüp gitmektedir ülkesine. Yani göz göre göre el koymaktadır, bizim doğal zenginliğimize, bizim denizimize…
Yine bir yiğit, Laik Cumhuriyet ve Birinci Kuvayimilliye savunucusu namuslu askerimiz, Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Emekli Albay Ümit Yalım neler anlattı bu konuya ilişkin olarak, onu okuyalım şimdi de isterseniz, arkadaşlar:
***
Ümit Yalım’dan Bakan Fatih Dönmez’e: “Tam bir vatana ihanet örneği”
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e, “Yunanistan’ın egemenlik bölgesinde olmayan Taşoz Adasındaki kıta sahanlığı ve münhasıran ekonomik bölge olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ait iken burada Yunan enerji şirketi tarafından hiçbir engelle karşılaşmadan yapılan, 2015 yılında başlatılan arama çalışmaları sonucunda 7 petrol kuyusuna 2017 yılında 11 petrol kuyusu daha eklenerek 3.823 varil ham petrol çıkarılmaya başladı. 111 milyon varil petrol rezervi olan ve Türkiye’nin bölgesi sayılan alanda buna kim izin veriyor? Bunun Türkiye’yle bir bağı var mı? Bu konudaki çalışmalar hangi aşamadadır” şeklinde sorular yöneltmişti.
Bakan Fatih Dönmez de, CHP’li Gürer’e “Taşoz Adası, Lozan Anlaşmasının 12. maddesi ile doğrulanan 13 Şubat 1914 tarihli Büyük Devletler Kararı ile Yunan egemenliğine bırakılmıştır. Ege Denizi’nde, Türkiye ve Yunanistan tarafından ülke ve ada karasularının (6 mil) dışında herhangi bir petrol ve doğal gaz arama ve üretim çalışması yapılmamaktadır. Medyada bahsi geçen ve Taşoz Adası’nda yapılan arama ve üretim çalışmaları Yunanistan’ın karasuları sınırları dahilindedir. Ayrıca, Ege Denizi’ndeki olası çalışmalar, hassasiyeti nedeniyle, askeri unsurlarımız tarafından sürekli takip edilmektedir” şeklinde yanıt vermişti.
Bakan Fatih Dönmez’in bu yanıtına Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Ümit Yalım’dan çok sert cevap geldi ve Bakan’ı istifaya çağırdı.
“TAM BİR VATANA İHANET ÖRNEĞİDİR”
Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Ümit Yalım, Bakan Fatih Dönmez’in yanıtıyla ilgili, “Görsel ve yazılı basında Yunanistan’a Kuzey Ege Adaları’nın sadece kullanma hakkı verildiğini, Taşoz Adası dahil olmak üzere toplam 9 adanın mülkiyetinin ve deniz yetki alanlarının Türk egemenliğinde kaldığını belgeleri ile açıklamamıza rağmen Enerji Bakanı Dönmez’in yaptığı açıklama tam bir vatana ihanet örneğidir” dedi.
“EGEMENLİK VE MÜLKİYET HAKKI YUNANİSTAN’DA DEĞİL”
Taşoz Adası’nın da yer aldığı Kuzey Ege Adaları ve Meis adasının sadece kullanım hakkının anlaşmalarla Yunanistan’a verildiğini ifade eden Ümit Yalım, anlaşmaları ve konuyla ilgili yazılmış kitapları da örnek gösterdi. Ümit Yalım şunları söyledi:
“30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’nın 5. Maddesi ile Birinci Balkan Savaşı’nda Yunanistan tarafından işgal edilen Kuzey Ege Adaları ve Meis Adası’nın geleceği hakkında karar verme yetkisi Altı Büyük Devlete verildi.
İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra Londra’da düzenlenen Süfera Konferansı sırasında kayıt altına alınan İngiliz Kraliyet Ofisi Tutanaklarında, Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkının verildiği açıkça görülmektedir.
Süfera Konferansı’nın bitiminde Altı Büyük Devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya), Ege adaları konusundaki ortak kararlarını, 13 Şubat 1914’te Yunanistan’a ve 14 Şubat 1914’te de Türkiye’ye birer nota ile bildirdiler. Karara göre, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası Türkiye’ye iade edildi, Yunan işgalindeki diğer Ege adaları ise silahlandırılmamak ve askeri amaçlarla kullanmamak şartıyla Yunanistan’a verildi. Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi.
Metin ve tutanaklarda Yunanistan’a sovereignty (egemenlik) ya da ownership (mülkiyet) hakkı verilmemiştir. Sadece possesion (zilyetlik) hakkı verilmiştir.
“KUZEY EGE ADALARININ MÜLKİYETİ İLE KARASULARI, MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE GİBİ DENİZ YETKİ ALANLARI İLE HAVA SAHASI TÜRKİYE’NİN”
Ayrıca Prof.Dr. Hüseyin Pazarcı’nın 1986 basımlı, Doğu Ege Adaları’nın Askerden Arındırılmış Statüsü adlı kitabında, Prof.Dr. Sevin Toluner’in 2004 basımlı, Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları kitabında ve Deniz Bölükbaşı’nın 2004 basımlı, Turkey and Greece kitabında Yunanistan’a, Kuzey Ege adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkının yani zilyetlik (possession) hakkının verildiği açıkça yazılmıştır.
1923 Lozan Antlaşması’nın 12.Maddesi ile 13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı bir kez daha teyit edildi. Yunanistan’a, Kuzey Ege Adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Kuzey Ege’de bulunan Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti ile karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi deniz yetki alanları ile hava sahası Türkiye’nin egemenliğinde kaldı.”
BAKAN’IN “YUNANİSTAN’A AİT” DEDİĞİ ADANIN ÇEVRESİNDE TÜRK DENİZ KUVVETLERİ ARAŞTIRMA YAPIYOR
Ümit Yalım açıklamalarının devamında, Türk Deniz Kuvvetlerinin, 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ve Lozan Antlaşması’na dayanarak Taşoz ve Semadirek adaları etrafından araştırmalar yaptığını, Yunanistan’ın da buna hiçbir tepki vermediğini ifade etti. Ümit Yalım açıklamasına şöyle devam etti:
“Türk Deniz Kuvvetleri, 13-14 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ve Lozan Antlaşması’nın 12. Maddesinden kaynaklanan haklarımızı kullanarak Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında araştırma yapıyor. Türk Deniz Kuvvetleri Seyir Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı’nın 298 /17 Numaralı NAVTEX Duyurusu ile TCG ÇEŞME Gemisinin Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında 13-17 Mart 2017 tarihlerinde araştırma yapacağı bütün dünyaya ilan edildi.
NAVTEX Duyurusunda, TCG ÇEŞME Gemisinin Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında araştırma yapacağı bölgenin coğrafi koordinatları ile haritası yayımlandı. TCG ÇEŞME Gemisi, 13-17 Mart 2017 tarihlerinde deklare edilen bölgede araştırma yaptı. Yunanistan bu konuda hiçbir tepki vermedi, veremedi.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Md. 76 ve 77’ye göre kıta sahanlığında araştırma yapma hakkı egemen devlete aittir. Yunanistan’a sadece kullanma hakkı verilen Taşoz, Semadirek ve diğer Kuzey Ege Adalarının mülkiyeti, egemenliği ve deniz yetki alanları Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Türk Deniz Kuvvetleri de bu bağlamda Taşoz ve Semadirek Adalarının kıta sahanlığında araştırma yapmıştır.”
Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Ümit Yalım açıklamasının son bölümünde, Bakan Fatih Dönmez’in, Türkiye’nin haklarını koruyamadığını iddia ederek istifa etmesi gerektiğini söyledi. (https://odatv.com/umit-yalimdan-bakan-fatih-donmeze-tam-bir-vatana-ihanet-ornegi-07121800.html)
***
Evet, Tayyip…
Herkese laf yetiştirirsin kürsülerde, meydanlarda, ekranlarda kükrersin, höykürürsün. Ama Vatan Toprağımıza, Vatan Denizimize el koyan işgalci alçak düşmanın yaptıklarına iki gözünü birden kapatırsın, hem de sırtını dönersin; görmedim, duymadım, bilmem numarasına yatarsın.
Hadi bir tık de bakalım. Bir kelime çıksın ağzından.
Çıkmaz, değil mi, çıkamaz. O yürek de yok sende, o yurt sevgisi de…
Dedik ya; sen Fesli Kadir’in yolundasın.
Mecliste bir soru üzerine sözde Enerji Bakanın ne diyor?
“Zaten o adalar da, o deniz de Yunanistan’a ait.”
İhanetin böylesi de çok az görülür be…
Tam da Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi; “hepiniz ne çok hainsiniz yahu…”
Fakat bu ihanetinizin de peşini bırakacağımızı sanma. Hukukçu yoldaşlarımız, başta sen gelmek üzere, Enerji Bakanın, Savunma Bakanın gelmek üzere, sizler hakkında Vatana İhanetten bir suç duyurusunda daha bulunurlar herhalde. Bulunmaları gerekir.
Burada bazı aklıevveller; “Ya suç duyurusunda bulunup da ne olacak? Sanki ondan bir şey mi çıkacak? Bütün mahkemeleri AKP zaten ele geçirmiş”, türünden sözler sarf etmektedirler yer yer.
Daha önce de defaatle belirttiğimiz gibi biz Tarihe not düşüyoruz. Yarın bir halk mahkemesi kurulduğu zaman bu hazır dosyalar ellerinde bulunacak. Onlar da hemen hızla karara bağlayacaklar konuları.
Ne diyor namuslu, cesur askerimiz Ümit Yalım, bu yaptıklarınız için?
“Tam bir vatana ihanet örneği.”
Bütün hainler gibi hesaba çekileceksiniz Tayyip. Hiç kaçışınız, kurtuluşunuz yok!..
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
11 Aralık 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı